Keskin: Askeri vesayeti kaldırdık diyenler yalan söylüyor
ANF’ye konuşan İnsan Hakları Savunucusu Avukat Eren Keskin, Türkiye’de derin devletin, devletin ta kendisi olduğunu vurguladı.
ANF’ye konuşan İnsan Hakları Savunucusu Avukat Eren Keskin, Türkiye’de derin devletin, devletin ta kendisi olduğunu vurguladı.
Silvan’da 11. gününe giren devlet kuşatmasından, JİTEM’cilerin teker teker beraat etmesine yaşanan olaylar gözleri tekrar askeri vesayete çevirdi.
ANF’ye konuşan İnsan Hakları Savunucusu Avukat Eren Keskin, Türkiye’de derin devletin, devletin ta kendisi olduğunu vurguladı. “Askeri vesayeti kaldırdık diyen kim varsa yalan söylüyor” diyen Keskin, Türkiye’nin yönetici anayasası ve gizli anayasasının sınırları her zaman militaristler tarafından belirlenir ve siz militaristlerle uzlaşmazsanız size yönetme hakkı vermezler” dedi.
AKP’nin de ordu ile uzlaştığına dikkat çeken Keskin, Kürdistan’da 1990’lara benzer yöntemlerin uygulanması, Kemal Temizöz, Musa Çitil gibi suçluların beraat etmesinin bu büyük ve kirli uzlaşmanın sonucu olarak okunması gerektiğine dikkat çekti.
Eren Keskin, 1990’lı yıllarda Kürdistan’da yaşanan devlet terörünü belgeleyen tek kurum özelliğini taşıyan İnsan Hakları Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısıydı. Tanık olduğu katliamların, köy yakmaların, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için yıllardır mücadele etti. Dünden bugüne bakıldığında Türkiye’de derin devletin klişe olduğunu vurgulayan Keskin, derin devletin aslında devletin kendisi olduğuna dikkat çekti. Türk devletinin Özel Harp Dairesi tarafından yönetildiğini söyleyen Keskin, özellikle Kürdistan’da Özel Harp Dairesi’nin karar verdiği biçimde siyaset uygulandığını belirtti. 90’lı yıllardan söz ederken, “Gözlerimiz önünde köyler yakıldı, insanlar öldürüldü” diyen Keskin, “Cizre’de devlet saldırısı sonrası yerlerdeki çocuk patiklerini hatırlıyorum hala. Gözaltında kayıplar, her gün aldığımız ölüm tehditleri, Vedat Aydın’ın, Musa Anter’in, Ferhat Tepe’nin gözaltına alınıp katledilmesine kadar her şeye tanık olduk” dedi.
TÜRKİYE’DE ORDU ÇEKİLMEZ, ÇEKİLİR GİBİ GÖRÜNÜR
İnsan Hakları Derneği olarak o dönem Kürdistan’da olan biten her şeyi raporlayan tek kurum olduklarını anlatan Keskin, “Raporlarımıza Özgür Gündem ve birkaç sosyalist gazete dışında hiçbir gazete yer vermezdi. Hatta ‘Bu kadarını yapar mı bir devlet’ diyerek anlattıklarımıza inanmazlardı” diye konuştu. Keskin, dün görülmeyenlerin bugün görünür hale geldiğine, ancak devletin aynı devlet olduğuna dikkat çekti. Askeri vesayeti kaldırdık diyen kim varsa yalan söylediğini vurgulayan Keskin, “Türkiye’de ordu çekilmez, sadece geri çekilir gibi görünür. Türkiye’nin yönetici anayasası ve gizli anayasasının sınırları her zaman militaristler tarafından belirlenir ve siz militaristlerle uzlaşmazsanız size yönetme hakkı vermezler” dedi. Askeri vesayeti yok etmekle övünen AKP hükümetinin aynı konseptle bugün askerle uzlaştığına işaret eden Keskin, sözlerine şöyle açıklık getirdi: “AKP daha önce bir güç olarak cemaati arkasına almıştı. Biz o dönem çok iyi hatırlıyoruz, Kürdistan’da Işık Evleri adı altında Kürt Hareketine karşı cemaat açık bir biçimde örgütleniyordu ve cemaatin bu örgütlülüğünden hem AK Parti hem ordu açıkça yararlanıyordu. Yani bunlar birbirinden bağımsız değil. Ama ne zaman ki AKP’nin cemaatle ilişkisi bozuldu, ordunun Özel Harp kanadıyla kaldılar ve onlarla uzlaştılar. Bu açıdan kim Türkiye’de ordunun gücü azaldı diyorsa Türkiye devletini tanımıyor demek. Daha henüz 1980 darbesi anayasası değiştirilmemişken, Milli Güvenlik Kurulu’nda konuşulmadan hiçbir siyasi karar alınmazken askeri vesayetin kaldırıldığını iddia etmek abes. Tam tersine gelen giden hükümetler askeri vesayetle uzlaşmıştır.”
BÜYÜK VE KİRLİ UZLAŞMA
JİTEM davalarındaki beraat kararları, Ergenekon davalarının özür ile sonlanması ve Kürdistan’daki devlet ablukasının bu uzlaşma perspektifinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret eden Keskin, “Siz eğer Veli Küçük’ü, Levent Ersöz’ü, Sedat Peker’i, Kemal Kerinçsiz’i özür dileyerek serbest bırakırsanız bu insanlar dururlar mı? Durmazlar. Bu açıkça bir uzlaşmadır. O nedenle bugün Kürdistan’da olan bitenler, 1990’lara benzer yöntemlerin uygulanması ve Kemal Temizöz, Musa Çitil gibi suçluların beraat etmesi işte bu büyük ve kirli uzlaşmanın sonucudur” dedi.
Yeni anayasa konusundaki düşüncelerini, “Türkiye’de yazılı hukukta yapılan değişikliklerin önemli olmadığını anlayalı yıllar oldu. Çünkü Türkiye bir hukuk devleti değil” sözleriyle ifade eden Keskin, yasalardan önce zihniyetin değişmesi gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’nin kendi İttihatçı geçmişiyle yüzleşmediği takdirde demokratikleşmesinin mümkün olmadığını vurgulayan Keskin, “1915 Ermeni soykırımından başlayarak gerçek ve genel bir yüzleşme gerekiyor” dedi.