KCK Ýnanç ve Azınlıklar Komitesi, Sivas Katliamının devlet tarafından planlanarak gerçekleştirilmiş bir katliam olduðunu belirterek, “Kurulan bu düzen ve bu tezgâh bozulmadıðı sürece, ne Alevi ve Kürt halkımız, ne de Ermeni, Asurî, Süryani ve Ezdi halklarımız katliamlardan kurtulamazlar” dedi.
KCK Ýnanç ve Azınlıklar Komitesi 2 Temmuz 1993 yılında 35 Alevi aydının, Sivas’ta Madımak otelinde, “insanlıðın tanıdıðı en barbarca bir yöntemle; ateşe verilerek katledildiler” diyerek, ”Ölümlerinin 19. Yıldönümünde kendilerini özlemle yâd ediyor, anılarının önünde saygıyla eðiliyoruz. Bir insanlık suçu olan bu menfur eylemi yapanları, arkasında duranları ve üstünü örtmeye çalışanları da şiddetle kınıyoruz” dedi.
Sivas katliamının Alevi toplumuna karşı gerçekleştirilen ilk katliam olmadıðına dikkat çekilen açıklamada şunlar belirtildi:
“Sivas katliamı, Alevi toplumunun tarihte yaşadıðı ilk katliam olmadıðı gibi, sonuncusu da deðildir. Sonrasında Gazi katliamı yapıldı ve Alevi toplumu Adıyaman’da, Erzincan’da, evleri işaretlenerek, sürekli bir katliam tehdidi altında tutuldu. Bu katliamları, her zaman bizzat devlet organize ettiði halde, topluma hep yanlış hedefler gösterildi. Maraş’tan faşistler, Sivas’tan Müslümanlar, ev işaretlemelerden de ‘kendini bilmezler’ sorumlu tutuldu. Bu yaklaşımla da, Alevi toplumunun, Alevi olmayan toplumla çelişkileri derinleştirilerek aynı oyun hep tekrar edildi. Oysa sadece Sivas katliamı irdelendiðinde bile, katliamın bizzat devlet tarafından organize edildiði görülmektedir. Yıllarca emekçilerin Taksim’e girmesine izin vermeyen, tekel işçilerini, kışın ortasında coplarla su çukurlarına koyan devlet, Sivas’ta alenen katliama giden bir güruhu, görmezden geldi. Yine sokakta bir araya gelen üç-beş kişiye acaba eylem mi yapıyorlar? Diye tazyikli su sıkan devlet, Sivas’ta cayır cayır yanan otele, sıkmak için su bulamadı. Aynı devlet, telefon dinlemek ve insanların yatak odalarını gözetlemek gibi, en ahlaksızca davranışlarda bulunmaya vakit ve fırsat bulduðu halde, burnunun dibinde dolaşan Sivas katliamının faillerini bulup yargıya teslim etmedi. Neredeyse kâðıt üzerinde süren davanın, zaman aşımından düşmesi için, devletin yargısı da, yılları, iple çeker gibi çekti ve sonunda davayı ‘zaman aşımından’ düşürdü. Tabii bu arada çeşitli terfi ve ödüllendirmeler yapıldı. Sivas’ta Alevi aydınlarını yakanlardan bazıları AKP’nin milletvekili bazıları da bakanları olarak görevlendirildiler. Geçen on dokuz yıllık süreçte CHP de, iktidar ortaðı olduðu halde, bu katliamı gündemleştirip bir sonuca baðlamadı. CHP bu tavrıyla, devletin kendisine yüklediði misyonun gereðini yerine getirerek, bu kirli organizasyona ortak olduðunu ortaya koydu. Bütün bunlar katliamın başından itibaren devlet tarafından planlandıðını, yürütüldüðünü ve bir sonuca baðlanmak istendiðini göstermektedir. Sonuç itibariyle katil devlettir. ‘Faşistler’, ‘Müslümanlar’ ve ‘kendini bilmezler’ yalnızca dönemine göre bu kirli organizasyonlarda kullanılan araçlardır.
Onun için, kurulan bu düzen ve bu tezgâh bozulmadıðı sürece, ne Alevi ve Kürt halkımız, ne de Ermeni, Asurî, Süryani ve Ezdi halklarımız katliamlardan kurtulamazlar. Nitekim Roboski katliamı ve akabinde işleyen süreç, devlet cephesinde deðişen bir şeyin olmadıðını ortaya koydu. Bu nedenle, katliamın gerçek sorumlusunun kim olduðunu tespit etmek ve ona karşı bir tutum sahibi olmak son derece önemlidir. Katil, AKP, CHP, MHP’siyle devlettir; yine yargısı, polisi ve ordusuyla devlettir. Araçlar ve maşalarla uðraşmak yanıltıcıdır ve bizleri her an yeni maşa ve araçlarla aynı oyunun içerisine sürüklemeye açıktır. Dolayısıyla, başta Alevi toplumu olmak üzere tüm demokratik çevreler, kendilerini katleden bu çarkın dişlilerinden biri olan CHP’den uzak durmalı ve suç ortaklıðından çekilmediði sürece asla bu partiye yanaşmamalıdırlar. Yine Türkiye’de yaşayan tüm Müslüman toplum, bu katliamı yapan güruh ve ona kol kanat geren siyasi elitlerin partisi olan AKP’den uzak durarak, bu eylemin Ýslam’la baðdaşmadıðını ortaya koymalıdırlar. Roboski’de otuz beş çocuðu ve genci barbarca katledilen, binlerce siyasetçisi sudan sebeplerle zindanlara konulan Kürt halkı, devlet partilerinden uzak durmayı bir onur ve insanlık sorunu haline getirmelidirler. Hrant Dink gibi bir barış ve kardeşlik timsalini kalleşçe bir saldırıda kaybeden Ermeniler ve katliam artıkları hala sürgünlerde bulunan Asurî-Süryani ve Ezdiler de, bu devlet partileriyle aralarına mesafe koymayı, tarihlerine saygının bir gereði haline getirmelidirler. Ancak toplumda böyle bir anlayış saðlandıðında devletin kirli saldıdılarının örtüsü kalkacak, farklı renkler ve kültürler bu örtünün desenleri olmaktan kurtulacaktır.
Bu anlayışla, yitirdiðimiz canları andıðımız bu 19. Yılda, devletin parti ve kurumlarıyla olan baðların en dip noktaya düştüðü, halkların birlik ve ortak mücadelesinin de zirvesine ulaştıðı bir yıl olmasını diliyoruz. Bu vesileyle başta Alevi toplumu olmak üzere tüm Türkiye ve Kürdistan halklarını AKP faşizmine karşı ortak mücadelemizi yükseltmeye çaðırıyoruz.”