'KCK'nin talepleri makul ve karşılanması gereken talepler'
'KCK'nin talepleri makul ve karşılanması gereken talepler'
'KCK'nin talepleri makul ve karşılanması gereken talepler'
Akil İnsanlar Heyeti'nden Lami Özgen ile Prof. Dr. Levent Korkut ve Türkiye Barış Meclisi'nden Hakan Tahmaz, KCK'nin deklarasyonunun makul ve karşılanması gereken talepler içerdiğini ifade etti. Özgen, KCK'nin taleplerinin aynı zamanda halkın da talepleri olduğuna dikkat çekerken; Tahmaz ise "ortaya konan talepler bilinen, gerçekçi taleplerdir" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Korkut da, üç talebin de yerine getirilmesi gerektiğini düşündüğünü açıklayarak, aksi takdirde 'kriz' yaşanabileceğini ifade etti.
KCK tarafından açıklanan çözüm deklarasyonunda üç temel talep ön plana çıktı. Bunlar, "Kürtlerin varlığının, kimliğinin, Kürt kültürünün anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürt kimliğiyle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınması; özyönetimin, yani demokratik özerkliğinin kabulü ve her düzeyde anadilde eğitiminin kabul edilmesi" şeklinde kamuoyuna sunuldu.
Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan isimlerden, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özgen ile Prof. Dr. Levent Korkut ve Türkiye Barış Meclisi'nden (TBM) Hakan Tahmaz KCK'nin deklarasyonunu ve "çözüm süreci"ndeki tıkanıklığı ANF'ye değerlendirdi...
ÖZGEN: KCK'NİN TALEPLERİ, HALKIN DA TALEPLERİ
Akil İnsanlar Heyeti'nden, KESK Genel Başkanı Lami Özgen Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan "demokratikleşme paketi"nin "çözüm süreci"ne hizmet etmesi gerekirken, bu beklentinin karşılanmadığına dikkat çekti.
Özgen, şöyle konuştu: "Kürt sorununun nihai çözüme ermesi için, açıklanan paketin sürece hizmet etmesi gerekirdi. Ancak pakette sürece dair hiçbir şey yoktu. Yıllarca Kürt tarafının, demokrasi güçlerinin sorunun çözümünde yol-yöntem olarak ortaya koyduklarının hayata geçmesi gerekirdi. Yasaların değişmesinden siyasi partiler kanununa, temel hak ve özgürlüklerden anadilde eğitime ve kimlik taleplerine kadar; hiçbiri pakette karşılanmadı."
KCK'nin deklarasyonunda yer alan taleplerin ise karşılanması gerektiğine değinen Özgen, anadilde eğitimin, kimlik ve kültürel taleplerin anayasal güvenceye bağlanmasının gerektiğini kaydederek, şu an yeni anayasa yapım sürecinde yapılan çalışmaların tıkanmış durumda olduğunu, sözü edilen ve uzlaşıldığı söylenen 60 maddenin de sürece katkı sunacak maddeler olmadığını ifade etti. "Dolayısıyla hükümetin, Kürt hareketiyle başlattığı ve yaklaşık 10 aydır süren süreci, çatışmasızlık sürecinin verdiği olanakları değerlendirmesi gerekir; zamana yayıp heba etmemesi gerekir" diyen Özgen, KCK'nin deklarasyonunda yer alan taleplerin aynı zamanda halkın da talepleri olduğunu ifade ederek, hükümete seslendi:
'HÜKÜMET BU TALEPLERE KULAK VERMEZSE...'
"Deklarasyonda yer alanlar, sürecin üçüncü aşamasında hayata geçmesi gereken taleplerdi. Hükümet bu taleplere kulak vermelidir. Belli zaman dilimi içinde hayata geçirilebilecek ve Kürt sorununun çözümüne ciddi katkısı olacak talepler olarak görüyorum. Hükümetin şimdiki tutumu, yaklaşımı sürecin nereye evrileceği noktasında endişe yaratıyor ve hükümet çözümden uzak olduğunu gösteriyor. Hükümet şunu iyi biliyor ki; süreç amaçsız şekilde zamana yayılıp oyalama olarak devam ederse, kendi içinde sabote edilir ve sekteye uğrar ve hatta sonlanması gündeme gelebilir. Asıl duyarlılığın hükümette olması gerekiyor. Siyasi irade olmaktan kaynaklı ve ortak geleceği inşa etme, birlikte yaşamı sağlama gibi sorumlulukları var ama böylesi toplumsal-siyasal taleplerin zaman içine yayılmaları, doğal olarak farklı potansiyelleri açığa çıkarır ve yeniden çatışmaların başlamasına yol açar. Hepimize ekstradan büyük acı ve kayıplar yaşatır. Hükümetin her şeyden önce hem şu anki yaklaşımını değiştirmesi, hem de zamanında adım atmaya yoğunlaşması gerekir."
Hükümetin "seçimlere endeksli ve faydacı" bir politika izlediğini ancak bunun kendisine de, topluma da zarar vereceğini belirten Özgen, "Böylesi politik sorunların kısmi, faydacı yaklaşımlarla sorunun çözülemeyeceğini geçmiş hükümetlerde de gördük. Nitekim bu hükümetin 11 yıllık iktidarlık sürecinde de gördük. Belirsizlik uzun süre devam ederse mevcut sürecin ortadan kalkmasına yol açılmış olur" dedi.
TAHMAZ: KCK TIKANIKLIĞIN KAYNAĞINI SAPTAMIŞ AMA AKP İDRAK EDEMİYOR
Türkiye Barış Meclisi (TBM) Sözcüsü Hakan Tahmaz da, "demokratikleşme paketi"nin, içinde bulunulan sürece dair tıkanıklığı aşmada işlev görmesini beklediklerini ifade ederek, "Ama sürecin ilerlemesine katkı sunacak bir açılımın olmadığını tespit etmek lazım. Bazı toplumsal dönüşümler için maddeler olsa da, esas beklenti olan, sürecin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir kapsamda paketin hazırlanmasıydı" dedi.
Tahmaz, KCK'nin yayımladığı deklarasyonda ise tıkanıklığın kaynaklarının saptanmış olduğuna ve buna uygun taleplerin ortaya konduğuna ancak AKP'nin sorunun idrakına varamadığına, "KCK yetkililerinin yaptığı açıklamada, bizim de çeşitli defalar dile getirdiğimiz konular yer alıyor. Kürt sorununun adil çözümüne uygun ve farkında olan bir süreç yaşanmadığını görüyoruz. AKP, Kürt sorununun idrakına varmayan politikalar izliyor" sözleriyle dikkati çekti.
Tahmaz, "aynı zamanda, demokratik çevreler olarak bizim de hatamız olan bir husus var" diyerek, şu örneği verdi: "Biz süreci 'müzakere' olarak ele alıyor ve kamuoyuna sunuyoruz; bu yanlış. Görüşme var, müzakere değil. Dünyanın çeşitli örneklerinden biliyoruz ki; sorunların köklü, kalıcı çözümleri ancak müzakere ile sağlanır. Bu da, eşit koşullarda katılım sağlamak, demek. Hükümet 'ben kimseyle pazarlık yapmadım' diyor. Meseleyi pazarlığa indirgemenin kendisi zaten problem. Bunu da bir marifet gibi söylüyor; milliyetçilere, muhafazakarlara mesaj veriyor. Demokratikleşme ancak müzakere ile olur. O sorunun muhataplarıyla müzakere olmadan kalıcı çözüm mümkün değil."
KCK'nin deklarasyonunda yer alan taleplerin desteklenmesini isteyen Tahmaz, "Ortaya konan talepler bilinen, gerçekçi taleplerdir. Nasıl bir çözüm sürecinin işleyeceğiyle ilgili sorun var. Mesela yıllardır dillendirilen anadilde eğitim; en fazla anlaşılabilecek konulardan biri. Tüm kesimlerin mutabakat sağlayabileceği bir konu. AKP'lilerden bazen çıkıp 'ana sütü gibi helal' diyenler de oluyor. Ama hayata geçmesi noktasında AKP kendi başına karar veriyor. Kandil ve İmralı ile görüşmeler de tıkanma aşamasında. Hükümet bunla ilgili önlem almıyor."
'ÖCALAN SAYESİNDE 10 AYDIR CENAZE GELMİYOR'
Tahmaz, hem sürecin hem de söz konusu paketin tartışılmasının ve kapsamının parlamentoda genişletilmesinin gerektiğine vurgu yaparak, şunları kaydetti: "Meclis'te nasıl hayata geçeceğini tartışmak ve kapsamını genişletmek gerekiyor. Birincisi; muhataplarıyla konuşmak. İkincisi; parlamento ve parlamento dışı bütün kesimlerin katkısına açık hale getirmek gerekir. Buna karar verecek olan da AKP ve anamuhalefettir. Hükümet 'her şeyi ben bilirim' diye yaklaşıyor, CHP de AKP'nin eksiklerini bahane ederek, Meclis'teki çözüm komisyonunda yer almadığı gibi sürece karşı çıkan argümanlar geliştiriyor. En az AKP kadar önemli bir aktör, CHP. Yine Akil İnsanlar'dan, sivil toplum örgütlerinden, meslek odalarından görüş alınmalı. Ama AKP, mesela paketi Akil İnsanlar Heyeti ile bile paylaşmadı. 10 aydır bu memlekete cenaze gelmedi; bunun kıymeti bilinmeli. Bunu sağlayan kimdir? Öcalan. Kendisinin çağrısıyla geri çekilme ve ateşkes yaşandı. Bunun kıymetini bileceksek çözümün yolu da bellidir.
Hükümete, müzakere koşullarını yaratmadığı yönünde eleştiride bulunan Tahmaz, "Demirtaş, Buldan Kandil'e, İmralı'ya gidiyor ve görüşmeler yapıyor. Daha önce Oslo için ilişki kuranlar -avukatları kastediyorum- cezaevindeler. Hep vekil kalacak değiller; bir hakimin kafası esse terörle mücadeleden dava açacak. Başbakan sivil vatandaş olsa dava açacaklar. Zemin yaratmaktan kastettiğimiz, bu. Bunu sağlamadan, Başbakan'ın, MİT'in isteği doğrultusundaki fiili şeylerle süreç sürmez. Kandil'i, İmralı'yı bırakalım; Başbakan BDP ile bile görüşmemiştir. Bu partinin başkanı, yöneticileri var. Ama yönetime bile, örneğin İmralı'ya gidecek isimler konusunda karışıyor" ifadelerini kullandı.
TBM olarak bayramdan sonra paket ve sürece dair tartışmalara ilişkin kampanya başlatacaklarını bildiren Tahmaz, parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerle görüşeceklerini ve mektup hazırlayarak köşe yazarı, aydın ve sanatçılara göndereceklerini açıkladı.
PROF. DR. KORKUT: KCK'NİN ÜÇ TALEBİ DE MAKUL
Akil İnsanlar Heyeti'nden Prof. Dr. Levent Korkut, "KCK'nin talepleri problem yaratacak değil, çözüm sağlayabilecek talepler" diyerek, "Üç talebin de yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten Akil İnsanlar Heyeti olarak hazırladığımız raporlarda da bir kısmı yer alıyor. Marmara Bölgesi raporunda mesela, KCK deklarasyonundaki gibi 'özyönetim' ve 'özerklik' demedik ama yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bir modelin oluşturulması gerektiğini söyledik" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Korkut, bu üç talebin karşılanmadığı takdirde çözümün mümkün görünmediğini, "Baştan beri bu üç ana talebin karşılanmadığı takdirde bu toplumun tatmin olmayacağını düşünüyordum" sözleriyle açıkladı. Demokratik özerkliğin kabulü şeklindeki talebin model olarak tartışılabileceğini ancak üç talebin de makul, aşırı olmayan talepler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Korkut, "Bu talepler karşılanabilir talepler ama kim, hangi siyasi güç yapacak, diye sorarsanız, şu an ümitvar bir durum açığa çıkmıyor" dedi.
Prof. Dr. Korkut, şöyle konuştu: "KCK'nin talepleri makul ve bunlara AKP'nin bir kesiminin de karşı olmadığını düşünüyorum. Öte yandan taleplerden; anayasal güvence ve anadilde eğitimin kabulü, zaten temel insan hakları. Diğeri de, Türkiye'nin ademi merkeziyetçi sistem kurması lazım, onun bir unsuru... Bir nokta da, bu taleplerin aslında bütün toplum tarafından savunulmasının mümkün olduğunu gösterebilmek, topluma da götürebilmek ve ikna edebilmek mümkün... Bazı AKP'liler, dini liderler yaptığımız birçok toplantıda bu konuştuğumuz taleplerin makul olduğunu söylüyorlar."
'HÜKÜMET ÇOK ÖNEMLİ ROL OYNAMALI'
Prof. Dr. Korkut, "KCK'nin deklarasyonu için hükümetin önemli bir rol oynaması gerekiyor" diyerek, ekledi: "KCK'nin açıkladığı üç temel meselede hükümetin çok önemli rol oynaması gerekiyor. Hükümet diyalogdan kaçıyorsa yanlış yapıyor. Anayasal meselede üç temel konunun hükümet tarafından ele alınması gerektiği ortada. Meclis'teki diğer partilerin de sorumluluğu var."
Çözüme yol açacak konuları tartışmaya açmanın, gündeme getirmenin faydalı olacağını düşünen ve İrlanda örneğini vererek "1, 2 yıl içinde aşılmıştı" diyen Prof. Dr. Korkut'a göre; 'anadilde eğitim meselesi bir miktar gündeme getirildi ve önemli olan Türkiye'nin ademi merkeziyetçi yapıya kavuşması için hükümetin toplumu etkilemeye çalışması.'
Ancak hükümetin siyasi seçimlere endekslenmiş durumda olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Korkut, şöyle dedi: "Hükümetin bu tartışmayı başlatması mümkün değil gibi. Siyasi seçimlere endekslenmiş durumda. Hükümetin ön açması çok büyük bir olanak sağlar fakat bunu seçimlerden önce yapacakmış gibi durmuyor. Sanki, 'demokratikleşme paketi' yasalara kadar idare etsin, diye duruyorlar. Çözüm süreci açısından sorunlu olabilecek bir döneme giriyoruz gibi."
Prof. Dr. Korkut, AKP'ye, batıdaki ön yargılı tepkiler üzerine, 'toplumu yumuşatmak' için rol üstlenmesini önerdi.
'SİVİL TOPLUM ÇÖZÜMÜ ZORLAYICI FAKTÖR OLMALI'
Prof. Dr. Korkut, Kürt hareketi tarafından açıklanan taleplerin sivil toplum tarafından da gündemde tutulmasının sürece katkı sunacağına işaret etti: "Özellikle sivil toplumun da; batıdan ve Kürtler olarak bir araya gelerek ortak çerçeveler oluşturması ve çözümü zorlayıcı faktör olması önemli. Bazı ülkelerde, mesela Kolombiya'da siyasi süreçler tıkanınca halk yollara çıkardı, böyle olmayacağını söyler ve tıkanıklığı açardı. Türkiye'de yapabilmemiz zor olsa da, sivil toplum ayağının önemli olduğunu söylemek mümkün. Sivil toplumun ön açıcı görev üstlenmesi mümkün olabilir. Hükümet de 10 yıllık yıpranmış bir hükümet sonuçta. Seçim geldiğinde riskleri almakta zorlanıyor ama zorlayıcı faktör olursa bu mümkün hale gelebilir."
Demokratikleşme, yeni anayasa ve Kürt sorununun birlikte ele alınmadığı takdirde çözümün sağlanamayacağını belirten Prof. Dr. Korkut, "Anayasa değişikliği gerekiyor. Yoksa daha ileri adımlar atılamaz. Çok kritik olan meseleleri belki BDP, CHP ve AKP, üçlü şekilde ele alabilir. Anadilin esaslı çerçeveye kavuşturulması için anayasadaki maddelerin ortadan kaldırılması gerekir; o olmadığı sürece yasayla olmaz. Uzlaşıya varılmazsa 'çözüm süreci' de ilerlemez. 'Çözüm süreci' ile anayasa süreci birbirinden kopuk deği. Esaslı konular dışındaki meseleler yasalarla çözülebilir ama konunun özünü oluşturanlar için anayasa değişikliği şart" yorumunda bulundu.
'TALEPLERİN HİÇBİRİNİN KABUL EDİLMEMESİ KRİZ SEBEBİDİR'
Prof. Dr. Levent Korkut, Türkiye'nin bir geçiş sürecine girebileceğine dikkati çekerek, "Fransa'nın ademi merkeziyetçiliği de bir anda olmadı ama Kürt hareketi tarafından açıklanan üç talebin de yerine getirilmemesi hakikaten bir krizdir. Anadil meselesine iyi bir çerçeve çizebilir, diğerini biraz da olsa eksik bırakabilirsiniz ama üçünü de yapmadığınızda süreci negatif etkiliyor" dedi.