Dün akşam Stêrk TV’de yayınlanan bir özel programa konuk olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, gündeme ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu.
Dün akşam Stêrk TV’de yayınlanan bir özel programa konuk olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, gündeme ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Stêrk TV’de yayınlanan programda Rosîda Mêrdîn’in sorularını yanıtlayan Karayılan, Ankara katliamından eylemsizlik sürecine, AKP-DAİŞ işbirliğinden yaklaşan 1 Kasım seçimlerine kadar bir çok konuyu değerlendirdi.
Ankara’daki katliamın DAİŞ ve AKP’nin ortak geliştirmiş olduğu bir konseptin sonucu gerçekleştiğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, AKP’nin DAİŞ’i koruduğuna değindi. Yaklaşan 1 Kasım seçimlerinde Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin HDP’nin oylarını arttırması gerektiğine vurgu yapan Karayılan, HDP’nin gerilemesinin Türkiye’de faşizmi kalıcılaştıracağını belirterek, Avrupa’daki HDP’lilerin mutlaka sandık başına gitmesi gerektiğini söyledi.
Almış oldukları eylemsizlik kararının bir sonucu olarak tutmuş oldukları yol hatlarını boşaltmalarını fırsat bilen Türk ordusunun, gerillanın üs alanlarına dönük çok büyük operasyonlar yaptığını belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan, Çarçella’da büyük çatışmaların yaşandığına değinerek, “Çarçella’da yürütülen direniş, demokrasi ve özgürlük direnişidir“ dedi. Bir çok devlet, güç ve kurumun çağrısı üzerine eylemsizlik kararı aldıklarını ve eylemsizliğin hangi tarihe kadar devam edeceğini belirlemediklerini aktaran Karayılan, kendilerine çağrı yapan kesimlerin tutumlarını ortaya koyması gerektiğini belirterek, “eğer bugün kan dökülüyorsa sorumlusu AKP ve Erdoğan’dır” dedi.
İşte Stêrk TV’de yayınlanan röportajdan bazı kesitler:
AKP, DAİŞ’İ KORUYOR
* Gündemdeki önemli konulardan birisi Ankara’da yaşanan patlama olayı. Size göre bu katliamın amacı neydi?
Ankara Katliamı’nın amacını anlamak için öncelikle içinden geçmekte olduğumuz sürecin, Kürt halkının ve sol-demokratik çevrelerin yürüttüğü mücadelenin ulaştığı düzeye bakmak gerekiyor. AKP rejimi ve DAİŞ Rojava’da aldıkları yenilgiyi halen kabullenmemiş ve hazmedememişlerdir. Yine AKP 7 Haziran’da aldığı yenilgiyi hazmedememiş durumda. Bunların nedeni olarak ise Önder Apo’yu ve Kürt halkını görmektedir. Bunun için de bir kez daha seçime gitmeyi istedi. Bu sefer ise dengeleri değiştirecek, istikrarı bozacak ve Kürt halkını sindirecek bir konseptle seçime gitmeyi esas alıyor. Yani 1 Kasım seçimleri, Erdoğan ve AKP rejimi tarafından böylesi bir konseptle örgütlendirilmiştir. Amaçları Kürt halkını sindirmek, korku yaratmak, Kürt halkıyla dost olan sol-demokratik-barışsever çevreleri de darbelemek ve onları da korkutmak; böylece seçim barajın altında bırakmaktır. Yani böyle bir konsepti esas alıyorlar.
Kamuoyunun da bildiği gibi bu konsept çerçevesinde 24 Temmuz günü hareketimize karşı tek taraflı olarak saldırı başlattılar; aynı zamanda halkımıza karşı da her türlü saldırı yöntemini devreye koydular. Şu an bir çok belediye başkanı zindandadır; şimdiye kadar 23’ü çocuk, 120 civarında sivil insanımızı şehit ettiler. Bu kadar ölüm, tutuklama ve haksızlığı Kürt halkını korkutmak, geri adım attırmak ve kimliğine bu düzeyde sahip çıkmasını önlemek amacıyla yaptılar. Bu tür uygulamalarla adeta intikam almak istemektedirler. Ankara katliamı da bu çerçevede planlanmıştır. Zaten daha önce Suruç’ta gerçekleşen katliam bunun işaretini vermişti. Hedef Kürt hareketi, HDP ve Kürt halkının dostu olan çevrelerdir. Aynı çerçevede bu vahşi katliamı yapan kişilerden birisi Suruç’ta saldırı gerçekleştiren kişinin kardeşi olduğu anlaşıldı. Yani her şey göz önündedir. Bir amacı Türkiye’de kaosu daha da derinleştirmek ve kamuoyuna ‘beni tek başıma iktidar yapmazsanız hep böyle olur’ mesajı vermekken, ikinci amacı ise, sol- sosyalist hareketleri ve Kürt halkını ezmek, geriletmek ve korkutmaktır. Bu konsept çerçevesinde bu vahşi katliamı gerçekleştirdiler ve o değerli-güzel insanlarımızı, barış ve halkların kardeşliği için mücadele yürüten ve emek sarf eden insanlarımızı şehit ettiler. Bu vesileyle bir kez daha hem bu vahşi katliamda, hem Suruç’ta, hem de bütün Kürdistan şehirlerinde AKP rejimine karşı direnişte mücadele veren ve şehit düşen insanlarımızı saygıyla anıyor, onların anılarını mücadelemizin yükseltilmesinde yaşatacağımızı belirtiyorum.
* Ankara katliamının Suruç’takiyle bağlantılı olduğunu ve bunların hepsinin DAİŞ’i gösterdiğini belirttiniz. Kamuoyunun da bildiği gibi Türk devleti 24 Temmuz’da DAİŞ’e karşı da mücadele ettiğini ilan etti. Şimdiye kadar nasıl bir mücadele yürüttüler?
Bu bir yalandır. Yani ne DAİŞ Türk Devleti’ne ve AKP hükümetine karşı bir savaş kararı almıştır; ne de AKP’nin DAİŞ’e karşı böyle bir kararı söz konusudur. Söze bakarsan birbirlerine karşı konuşuyorlar ki bunlar danışıklı dövüş tarzında ve pratikte birbirlerine zarar vermiyorlar. Şu an her ikisi de PKK’yi, PYD’yi, HDP’yi ve Türkiye sol hareketlerini ezmeyi arzuluyorlar. Hedefleri aynıdır. Yani AKP’nin dediği, ‘ben DAİŞ’e karşı savaşıyorum’ sözü büyük bir yalandır. Dünya kamuoyunu kandırmak, manevra yapmak, yaptığı katliamların üzerini örtmek ve Kürt halkına karşı uyguladığı vahşeti kamufle etmek için bu tür bir algı yaratmaya çalışıyor. En önemlisi de DAİŞ’i koruyor. 24 Temmuz’da bize karşı başlattıkları saldırıları, DAİŞ’e bir yardım niteliğindedir. Çünkü DAİŞ, YPG ve YPJ’nin hamlelerinin bir sonucu olarak perişan bir hale girmişti. Dolayısıyla AKP onlara bir nefes aldırttı. Çünkü AKP Kürt halkının birbiriyle dayanışma içinde olduğunu biliyor. DAİŞ de şimdi Kuzey’de, bize ve özellikle siyasi-toplumsal çevrelere karşı savaş yürütüyor. DAİŞ’in Mersin, Adana, Amed, Suruç ve Ankara’da HDP’yi hedef almasının ama hiç bir yerde AKP’yi hedeflememesinin nedeni, birbirlerine karşı olmamalarıdır. Eğer birbirlerine karşı olsalardı, AKP’yi de hedeflerdi. Ama DAİŞ Türkiye’den kimseyi hedeflemediği gibi böyle bir kararı da yoktur.
ANKARA, AKP-DAİŞ ORTAK KONSEPTİNİN BİR SONUCUDUR
Öyle DAİŞ’e karşı savaş kararı, vb. şeylerle başkalarını kandırmak istiyorlar. Şu an her ikisi de karar almış durumda. Nasıl ki Kobanê’de Kürt halkına karşı savaşmışlarsa, şimdi Kuzey Kürdistan’da da Kürt halkına karşı bir ittifak halinde savaşma kararı almışlar. Görünürde ise ‘birbirimize karşıyız’ diyorlar. Tabi hiç bir şey yapılmazsa dikkat çekeceği için birbirlerinin tozunu silkme biçiminde yönelimler de oluyor. Yalanları yerini bulsun diye bazı kişileri DAİŞ üyesi diye gözaltına alıyorlar. Peki şimdi Türkiye zindanlarında kaç DAİŞ üyesi vardır? Kimse yok! Gözaltına aldıklarını basın organlarında büyük operasyonlar, çökertmeler olarak dünyaya duyuruyorlar ama ardından bu kişiler mahkemece serbest bırakılıyor. Yani AKP ve DAİŞ birbirlerine karşı değildir; ortaktırlar.
Ankara’daki olayı da bu ortaklık eksenli oluşturulan konsept temelinde planladılar. Belki gündelik bir değerlendirme ve danışma pozisyonları olmayabilir ama belirlemiş oldukları konseptin bir gereği uygulanmış oldu. DAİŞ, İstanbul’da, Adıyaman’da, Bingöl’de, Konya’da, Antep’te, Antalya’da ve daha bir çok şehirde açık çalışıyor; yerleri bellidir. Ama MİT de, Türk polisi de onları koruyor, onlara göz yumuyor. Eğer öyle olmasa, Antep’te 6 kleşi, 2 ton TNT’yi, vb. malzemeleri nasıl bulunduruyorlar. Biz bunları iyi tanıyoruz. Çok büyük bir çabayla ilişkilerini gizlemeye ve üstünü örtmeye çalışıyorlar; DAİŞ’in Türkiye’de yürüttüğü tüm çalışmalara göz yumuyorlar. Şimdi DAİŞ konseptin dışında bir tutum alsa, yani açık bir yanlışlık yapsa o zaman yönelirler. Çünkü DAİŞ’e, ‘dünyanın gözü önünde bu ilişkiyi açığa çıkartıp bizi dara koymayın; biz de sizi dara koymayız’ diyorlar. Bundan bir süre önce MİT ve DAİŞ’in birlikte toplantı yaptığı basına da yansıdı. Bu toplantılar karşılıklı anlaşmalar üzerinedir. Yani birbirine zarar vermeme üzerinedir. Hedefleri ise Kürt halkıdır. Her Kürt ve barışçıl herkes bilmeli ki, AKP, Kürtleri ezmenin hatırına, dünyanın en vahşi ve insanlık dışı örgütüyle ortak olmuştur ve Erdoğan ısrarla buna devam etmektedir. Göz önünde olan bir şey olmasına rağmen bunu terk etmemektedir. Bunun için Ankara’da çok büyük bir katliam olmasına rağmen açıkça ‘bu katliamı DAİŞ yapmıştır; DAİŞ düşmanımızdır’ diyemiyorlar. Bunun yerine ‘merkezde DAİŞ var ama başkaları da vardır’ diyerek kendi pozisyonları yerine bizi koymaya çalışıyorlar. Hatta katliamı bizim üzerimize yıkmaya çalıştılar. Gerçeklik bu kadar da çarpıtılmaz. Hem bize vuruyorlar; hem de bize yıkmaya çalışıyorlar. Bundan daha büyük alçaklık var mı! Bundan daha büyük yalancılık var mı! Bundan daha büyük komploculuk var mı! Hem o kadar insanımıza saldırıyorlar, şehit ediyorlar; hem de dönüp, “kendi kendilerine yapmışlar’ diyorlar.
AKP’NİN GEÇMİŞ İNKARCI ZİHNİYETTEN HİÇBİR FARKI YOKTUR
Bunların hepsi özel savaşın planıdır. AKP özünde özel savaş hükümeti kurmuştur. Onlardan önceki hükümetler Kürt varlığını da, Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni de, her şeyi de reddediyorlardı. Bunların ise zihniyeti aynıdır ama üslupları değişiktir. AKP, “Kürtler vardır; onlarla görüşeceğiz, çözüm sürecini geliştireceğiz” dedi. Şimdi anlaşılıyor ki, Oslo süreci de, İmralı süreci de, hepsi özel savaş çerçevesinde geliştirilmiştir. Yani bizi yok etmek için, Kürtleri iradesizleştirmek ve tasfiye etmek için bunları yapıyorlar. MHP’nin söylediklerini bunlar değişik bir üslupla söylüyorlar. Doğrusu bir dönem gerçekten de bu tür şeylerle Kürt halkını oyaladılar, Kürt halkında umut oluşturdular. ‘Kandırdılar’ demek istemiyorum ama öyle bir pozisyon oluşturdular. Bütün dünyayı buna inandırdılar. Şimdi de numaralarına devam ediyorlar. Yani bir özel savaş hükümeti olarak üslubu değiştirdiler ama zihniyetleri aynı zihniyet. Zihniyetleri gereği bizi yok etmek ve tasfiye etmek istiyorlar. Mesela Önderliğin üzerinde uygulanan tecridin hangi hukuk anlayışında ve hangi ahlakta yeri vardır! Bir halkın önderi senin zindanında esir olacak; sen de onu bu kadar uzun bir süre tecrit altında tutacaksın! Akrabalarıyla bile görüşmesine izin vermeyeceksin! Bu zulüm değil de, işkence değil de nedir? Yani Önderliğimize uygulananlar, bu yaşanan katliamlar, Amed’de, Silvan’da, Cizre’de, Gever’de ve Kürdistan’ın tüm alanlarında yaptıkları zulüm AKP’nin zihniyetinin Kürt düşmanı olduğu gerçeğini zaten açık ortaya koyuyor. Eğer düşmanlık olmasaydı, Rojava’ya, Kobanê’ye bu kadar karşı olmazdı. Eğer düşman olmasaydı DAİŞ’le bu kadar ittifak yapmazdı. Yine savaş uçakları şu an gece gündüz bölgelerimizi bombalıyorlar; Dersim’de, Serhat’ta, Amed’de, Botan’da yüzlerce uçak binlerce ton bomba atıyor. Hani Cerablus’a kaç ton atmışlar? Cerablus DAİŞ’in merkezlerinden biridir. Ama bunun yerine PYD’yi tehdit ettiler; ‘Cerablus’u alırsanız müdahale ederiz’ dediler. Bugüne kadar AKP’yi farklı görenlerin bu gerçekliği görmesi gerekiyor. Bunlar iki yüzlüdür; oyun oynuyorlar. Bir o renge, bir bu renge giriyorlar. Hem ‘Kürt dostuyum; benim Kürtlerim’ diyorlar, hem de kanımızı emmek istiyorlar. Böyle bir tezatlık var.
Kısacası AKP’nin, “DAİŞ’e ve PKK’ye karşı savaşıyorum” sözleri doğru değildir. Onlar sadece bize, yani Kürt halkına karşı savaş yürütüyorlar. DAİŞ’e karşı bir yönelimleri yoktur. Sadece göstermelik şeyler yapıyorlar. Birbirlerine karşı konuşuyorlar ama esas olarak birbirlerini koruyorlar. Şu anki ortak hedefleri Kürtleri iradesizleştirmek, Kürt Devrimi’ni Rojava’da ve Kuzey’de tasfiye etmektir.
EYLEMSİZLİK DEMEK, ‘ASKER GELSİN BİZİ ÖLDÜRSÜN’ DEMEK DEĞİLDİR
* Ankara’daki katliam ardından yaptığınız açıklamada, şehit düşenlerin anıları gereği eylemsizlik kararının süreceğini belirttiniz. Bunun tek taraflı bir süreç olduğunun bilinmesi gerektiğini söylediniz. Devlet tarafından bu tutumunuza cevap gelmediği gibi Kürdistan’ın bir çok yerinde askeri operasyonlar yürütülüyor. Bu kararınızda ısrar edecek misiniz?
Eylemsizlik kararımız, ilan edeceğimiz 10 Ekim’den önce kamuoyunun gündemine girmişti. KCK’nin eylemsizlik ilan edeceği basın-yayın organlarında tartışılmıştı. Diğer yandan bir çok sivil-demokratik kuruluşun bu yönlü çağrıları olmuştu. Başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa gibi bir çok uluslararası güç de eylemsizlik yapılması yönünde çağrılarda bulunmuştu. HDP onlarca kere çağrıda bulundu. Son olarak ise sendikalar ve STK’ler öncülüğünde büyük bir barış yürüyüşü geliştirilmek istendi. Bütün bunlar bizim eylemsizlik ilan edeceğimizin sinyallerini veriyordu ama aynı gün Ankara katliamı yapıldı. Bu katliam, eylemsizlik ilanının önünü almak için yapılmıştır. Madem onlar önünü almak istiyordu; o zaman bizim kararımızı devam ettirmemiz gerekirdi. Biz de öyle yaptık. Eylemsizlik tutumumuzu devam ettirdik.
Şimdi bazıları, özellikle de AKP yanlıları, “hani eylemsizlik; niye polis ve asker ölüyor” diyorlar. Tamam da biz, “asker gelsin bizi öldürsün, biz de seyredelim, ellerini öpelim” demedik ki! Biz, “biz askeri bir gücüz; bundan böyle Türk devlet güçlerine karşı eylem yapmıyoruz. Eylemleri durduruyoruz. Eğer ki onlar üzerimize gelirlerse ve bizi yok etmek isterlerse kendimizi savunacağız; misilleme hakkımızı kullanacağız” dedik. Şimdi operasyonlar oluyor; bu operasyonlarla gerillayı öldürmek ve tasfiye etmek istiyorlar. Gerilla kendini savunacak. Tabi gerilla kendini savunduğunda asker de ölür. Yani bakın; biz eylemsizlik ilan ettik; “Gever’den Dersim’e kadar gerillanın kontrolünde olan onlarca yolu (ki bunların bir kısmı dönemsel, bir kısmı ise daimi tutuluyordu) tutmayı bırakıyoruz” dedik ve yolları kontrol eden güçlerimizi üslerine dönmeye çağırdık. Dersim-Erzincan yolu 17 Ağustos-10 Ekim tarihleri arasında gerillanın elindeydi. Gerilla oradan geçen herkesin kimliklerini kontrol ediyordu ve ondan sonra geçmelerine izin veriyordu. Türk ordusu o zaman buralara gelemiyordu. AKP’nin ve Erdoğan’ın özel polisleri buralara gelemiyordu. Ne zaman biz çektik, sonra gittiler ve o gerillanın çekildiği üslere giderek darbe vurmak istediler. Şimdi Dersim’de 2 asker öldü; ‘nerede eylemsizlik’ diyorlar. Tamam da orada ne işleri var? Sen eğer gidip birini öldürmek istiyorsan, senin de ölme ihtimalin vardır. Bunu her asker bilir. Gece gündüz sınır hattı üzerinde bulunan bütün alay ve taburlar tank, top ve obüslerle Medya Savunma Alanları’nı bombalıyor. Eğer sen o kadar bombardıman yaparsan gerilla da Çelê’de (Çukurca) kaymakamlık binasını basar.
Herkes bilmeli ki biz eylemsizlik tutumunda ısrarlıyız ve devam edeceğiz ama devletin saldırdığı yerlerde de arkadaşlarımız kendilerini savunacaklar. Bu bizim eylemsizlik kararımızın gereklerini yerine getirmediğimiz anlamına gelmemektedir.
ORDU, AKP-ERDOĞAN HATTINA GİRMİŞTİR
Diğer bir örnek olarak Çarçella’yı verebilirim: Bakın, dediğim gibi biz eylemsizlik ilan edince yol tutan güçlerimizi çektik. Bu bağlamda 2012’de de Türk devletinin açamadığı, şimdi de giremediği Gever-Oramar (Yüksekova-Dağlıca) yolundan da güçlerimizi çektik. Ama biz yoldaki o gücümüzü çekince, onlar o yoldan gelip Çarçella’ya saldırdılar. Fırsatçılık işte budur. Hainlik budur. Hem gerillanın alanlarına haince gelip darbe vurmak istiyorlar, hem de basın organlarında, “hain pusu; yarbayımızı öldürdüler” diyorlar. Senin yarbayın o karda Çarçella’nın tepesinde ne geziyor? Önce orada açlık çekiyordunuz, kuşatmadaydınız ve ne karadan ne de havadan gidip gelemiyordunuz. Şimdi gerilla yolu açtı; siz de o yoldan gelip gerillaya saldırıyorsunuz. Bu nasıl iştir? Gerilla, yol üstündeki o güçlü mevzileri bıraktı; onlar da fırsat görüp saldırdılar. Yarbay ölmüş, bilmem ne kadar asker ölmüş. Tamam da siz yapıyorsunuz. Türk ordusu, şimdi Çarçella’da, Dersim’de, Cudi’de saldırı halinde. Operasyonlar devam ediyor. Biz nasıl eylemsizlik ilan ettik; ordu devreye girdi. Seçimin yaklaştığı bu dönemde, hayırdır bu ordu tam da kendimizi yollardan çektiğimiz bir zamanda o yollardan gelip gerillanın temel alanlarını hedefledi!
* Özellikle savaş döneminde ordunun birincil hedefiniz olmadığını açıklamıştınız...
Doğrudur. Fakat görülüyor ki, ordu da Erdoğan’ın hattına girmiştir. Çarçella’da, Dersim’de, Cudi’de, Amed’de şu an yaşanan savaş, seçim savaşıdır, saray savaşıdır. Hulusi Akar komutasındaki Türk ordusunun bugün AKP’nin iktidar olması için devreye girdiği görülmektedir. Niye bu 10 gündür devreye girmişler? Şimdiye kadar neredeydiler? Seçimlere 10 gün kala niye bu kadar uçak, tank ve topla büyük bir savaş yürütmeye çalışıyorlar. Şu an 20 bin asker Gever cephesinde ve gece gündüz savaş devam ediyor. Bu savaş AKP’nin iktidar savaşıdır. AKP iktidar olsun diye bu askerler öldürülüyor. Türkiye’deki herkes bunu bilmeli. Çünkü AKP konseptini böyle belirlemiş ve biz ateşkes de ilan etsek, ne de yapsak onlar 1 Kasım’a savaşla gitmek istiyorlar. Kaos ve savaş ortamında seçimlere gitmek, dengeleri bozarak en azından seçimi kazanmak istemektedirler. Çünkü normal şartlarda anket sonuçları zaten AKP’nin kazanamayacağını gösteriyor. Ama Türk halkına, ‘oyunuzu CHP’ye de, MHP’ye de, HDP’ye de verseniz kurtulamazsınız; tek çare benim; oyunuzu bana verin, ben her şeyi hallederim” mesajını vermek için bu kadar savaş çıkarıyor ve ölümlere neden oluyor. Bugün ordu da bu çaba içerisine girmiştir. Maalesef bu ordunun seçim öncesi askeri ölüme sürmesi seçimler için değil de ne içindir?
DÖKÜLEN KAN, HALKLARIN DEMOKRASİSİ, ÖZGÜRLÜĞÜ VE BARIŞI İÇİNDİR
Bu savaş AKP’yi iktidar etme savaşıdır. Bu saldırı ve operasyonlara karşı gerillanın direnişi ise, Kürt halkının, Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin, Türkiye halklarının özgürlük, demokrasi ve kardeşliğinin direnişidir. Biz, ‘AKP iktidar olmasın, demokrasi ve özgürlük isteyenler kazansın’ diye bu saldırılara karşı direniyoruz. Dökülen kan, halkların demokrasi, özgürlük ve barışı içindir. AKP’nin vahşetine ve faşizmine karşı gerillanın direnişi bu anlama geliyor. Gerillanın direnişi Türkiye demokrasisinin direnişidir. Çünkü onlar gerillayı tasfiye etmek, yüzlerce cenazeyi ortaya sermek, üzerlerine de bayraklarını açıp ‘AKP kazandı’ demek ve bu şekilde MHP tabanından oy almak istiyorlar. MHP tabanı, “demek ki bunlar PKK’ye karşı savaşıyor” diyecek, AKP’ye gelecek ve böylece AKP 400, 400 olmazsa 300 parlamenter kazanacak. Bütün mesele budur. Bütün kan bunun için dökülüyor ama buna karşı Kürdistan’ın sokaklarında, halkımız direniyor. Şimdi Silvan’da, Bismil’de, Gever’de ve öz yönetim ilan edilen her yerde direniş var. Bu direnişler de, Kürdistan dağlarındaki direniş de Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi direnişidir, Kürt halkının özgürlük direnişidir. Bunu herkes bilmeli. Yani faşizm, vahşet ve diktatörlük, bizi öldürmek, cenazelerimizin üzerine çıkmak ve zaferlerini ilan etmek için üzerimize geliyorlar. Biz ise direniyoruz, zaferlerini ilan etmelerine izin vermiyoruz. Onlar Çarçella’da, Munzurlarda, Cudi’de zafer kazanamıyorlar. O dönem geçti. Çünkü artık Apocu fedai ruhla mücadele yürüten Kürdistan Özgürlük Gerillası var. Bu gerilla, onların, bu halkın evlatlarının cenazeleri üzerinden zafer ilan etmelerine yol vermez. Tersine, yürüttüğü bu direniş, demokrasi ve barış isteyen tüm güçlerin mücadele yürütmesine imkan sunar. Yani bu mücadelelerin hepsi birbirlerine bağlıdır.
GERİLLA, ÇARÇELLA’NIN DORUKLARINDA DEMOKRASİYİ GELİŞTİRİYOR
Bazı kişiler yanlış yorumluyor, “asker öldürülüyor, durum iyi değil” diyor. Biz de askerin ölmesini istemiyoruz ama saldıran onlar, gerillayı tasfiye etmek isteyenler onlar ve bu temelde sonuca gitmek isteyenler yine onlar. Nasıl ki ‘99’da gerçekleşen uluslararası komployla Önderliğimiz esir alınıp Türkiye’ye teslim edildiğinde, o zaman iktidarda olan DSP’yle MHP yüksek oy aldıysa, şimdi de gerilla karşısında böyle bir hamleyi başarmak, hatta yapabilirlerse yönetimdeki kimi arkadaşları şehit etmek veya kaçırıp Ankara’ya götürmek istiyorlar ki AKP de benzer bir çıkış yapsın. Yani şimdi AKP, ‘ben gerillayı öldüreceğim, Kürdü iradesizleştireceğim, teslim alacağım, zaferi elde edeceğim ve böylece 1 Kasım seçimlerini de kazanacağım’ diyor. Yani adam Kürtlerin öz evlatlarının dökülen kanı üzerinden zafer kazanmak ve iktidarını kurmak istiyor. Mesele bizi yok etmektir. Herkes bunu bilmeli. Ama bizi yok ederlerse sadece Kürtler değil, demokrasi yanlısı güçler de zorlanırlar. Faşizm hakim olur. Faşizm ikinci kere hakim olursa, AKP tekrardan iktidar olursa, bu faşizm kendisiyle bir çok şeyin kaybedilmesine neden olur. Türkiye’de demokrasi adına bir şey kalmaz. Şimdi her şeyi bir adam yönetiyor. Bu artık Türkiye’de kalıcı bir sistem halini alır. Bunun için de Türkiyeli demokrasi yanlısı çevreler ve Sivil Toplum Kuruluşları bizim bugün Çarçella’nın, Cîlo’nun, Munzur’un doruklarında özgürlük ve demokrasi direnişini geliştirdiğimizi bilmeli.
AKP ÖLÜLERİMİZE BİLE DÜŞMANLIK YAPIYOR, KENDİ ÖLÜSÜNE SAHİP ÇIKMIYOR
* Tüm çağrılara rağmen Türk devleti operasyonlarına devam ediyor. Özellikle gerilla şehitliklerine saldırıyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu AKP çok kirli bir özel savaş yürütüyor. İnsanlığın, yine Kürt halkının tüm kutsallarını hedef yapıyor. Bunlarla Kürt toplumunun sinir uçlarına dokunuyor. Çünkü amacı toplumu ezmektir. Yani Kürt neye inanıyorsa, neyi kutsal görüyorsa onu yere çalacak, moralini bozacak, psikolojisini zorlayacak. Savaş tarihinin ilk dönemlerinden beri, savaşan tarafların birbirlerine karşılıklı saygı duydukları hususlar vardır. Bunların başında da şehitler gelir. Örneğin eskiden bir çok savaş yaşanmıştır, binlerce kişi ölmüştür ama bazen bir gün ara verilir ki herkes cenazesini alsın götürsün ve törenle gömsün. Bunun tarih kitaplarına konu olan bir sürü milattan önceki örneği de vardır. Ölülere saygı göstermek, ta o zamandan beri bir insani gelenektir; savaş ahlakının bir parçasıdır. Ama AKP ölülerimize ve kutsallarımıza bile düşmanlık yapıyor. Şehitlikleri hedefliyor. Şehitlikleri günlerce bombalıyor. Yanındaki kutsal inanç mekanları olan camileri ve cem evlerini de yok ediyor. Bunları yaparken de hiç utanmıyor, arlanmıyor. Ardından ise sanki orası örgütsel çalışmaların yürütüldüğü bir karargahmış ve orada kararlar alınıyormuş gibi, ‘onların yerlerini yok ettik’ diyor; bir de utanmadan cephane, vb. malzemeleri yakaladığını da belirtiyor. Halbuki orası bir şehitliktir. Gelen insanlar orada ibadetlerini de yapabilsinler diye cem evi, cami ve mescitler yapılmış. Kısacası Kürt halkının tüm kutsalları AKP için bir hedeftir. Savaş böylesi kirli bir savaştır. Gerçekten biz çok terbiyesiz ve ahlaksız bir düşmanla karşı karşıyayız. Çıkarı uğruna her şeyi yapabilir. AKP’nin düşmanlığı böyle bir düşmanlıktır.
Mesela bir asker cenazesi gerilla alanlarında kaldı ama ölülerine sahip çıkmadılar. Üzerinden çıkan belgelere dayanarak isim verdik, ‘yanımızdadır’ dedik; AKP’li bir yetkili, ‘doğru değil, gerekirse mezarını açarız ve tahlil yaparız’ dedi. Buyurun tahlil yapın. O kişi mi değil mi biz bilmiyoruz. Yalnız bir askerinizin cenazesi bizim yanımızdadır. Bu bir hakikattir. Peki bu cenazenin sahiplerine ne denildi? Ne yazık ki böyle şeyler de yaşanıyor.
DAİŞ, POLİS VE ASKERLERLE OPERASYONA ÇIKIYOR
Savaşın kirliliğinin daha net açığa çıkması açısından bir örnek daha vereyim: Halkımız, Cizre’de mahallelere saldıran polislerin birbirleriyle Arapça konuştuklarına şahit olmuş. Aynı şekilde şu an Çarçella’da ordu içinde kendi aralarında Arapça muhabere yapanlar varmış. Herhalde o muhabereyi yapanlar Türk askeri değildir. Biraz önce ‘DAİŞ’le savaşıyor mu savaşmıyor mu’ diye sordunuz ya; işte DAİŞ’le olan ittifakın bulguları. Askere çeşitli cesaretlendirici ve sağlıklı düşünmeyi engelleyen ilaçlar veriyorlar. Önde giden asker ölürse, arkadan gelenler ona basıp geçiyor. Yani böyle bir vahşet yürütüyorlar. Ahlak falan hepsi ayaklar altına alınmış. Şu an yürüttükleri savaş böyle bir savaştır.
ÖZ YÖNETİMLERDEN GERİ ADIM OLMAMALI
* Eylemsizlik ilan edildikten sonra Kürdistan bölgesinde öz yönetim ilan edilen yerlerde Kürdistan gençliği de benzer bir pozisyon aldı. Buna karşın son dönemde onlara dönük de çok yoğun saldırılar gerçekleştirildi. Şu sıralarda bir çok Kürt şehri de kuşatma altında. Halkın iradesi tanınmıyor ve siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. Yine ölümler devam ediyor. Bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz?
Her şeyden önce şunu söylemek istiyorum: Bugün şehirlerde mahallelerini savunan ve öz yönetimlerini ilan edenleri gönülden selamlıyorum, direnişlerini takdir ediyorum. Şehit veriyorlar; şehitlerini saygıyla anıyorum. Şehitler kutsal bir amaç uğruna verilmiştir; toplumun savunulması için şehit düşmüşlerdir. Kürt gençlerinin bu direnişi kendisiyle birlikte bir çok gerçeği açığa çıkarttı. Kürt halkı ve gençliği nasıl iradeleştiğini, kendilerini AKP ve polisin faşizminden nasıl koruyacaklarını ve bu arayışın onları hangi noktaya getirdiğini gösteren dikkat çekici bir örnektir. Bu şehirlerde yaşayan ya da yaşamayan tüm halkımız mahalleleri savunan bu kutsal direnişin Kürt halkının iradeleşmesi olduğunu ve bu öz yönetimlerin çözümün yolunu işaret ettiğini bilmeli. Bu devlete karşı kendimizi güç yapacağız ve böylece onları çözüme zorlayacağız. Herkes bunu bilmeli ve gerçekten katılmalı. Çünkü tutum doğru tutumdur, direniş kutsal bir direniştir.
Bazıları, ‘acaba nasıl yapacağız, burada duralım, biraz geri adım mı atalım’ diyor. Bu türden düşünceler var. Ama herkes şunu bilmeli: Bu konuda adım atılmıştır, bu adımda zayıflık yaşanırsa ya da geri adım atılırsa, bu durum beraberinde büyük bir felaketi getirir. Şimdi Ankara’da 102 insanımız şehit düştü; o zaman Cizre’de, Gever’de, Bismil’de yüzlerce hatta binlerce insanımızı şehit ederler. Yani bunun için yakalanan düzeyde herkes çabalasın ki gençliğin geliştirdiği ve halkımızın desteklediği bu çok önemli çıkış geri düşmesin. Kürt halkı, ne pahasına olursa olsun iradesine ve attığı adıma sahip çıkmalı. Bu konuda çok önemli bir tutum ortaya çıktı. Daha da katılım olmalı ve her yerde meşrulaşmalı. Kürt toplumu bugün özerk yaşamak istiyor. Sadece Silvan’da, Silopi’de, Gever’de ve Cizre’de değil, her yerde halkımız artık böyle yapmalı, ‘biz halk olarak Türkiye devletiyle yeni bir anlaşma temelinde birlikte yaşamak istiyoruz’ demeli. Yoksa polis geliyor, insanları götürüyor; geliyor, çocukları ve yaşlıları katlediyor. Kürt halkının her şeyi hedeftir; mezarları hedeftir, dili hedeftir; Kürtlerin tüm kutsalları hedeftir. Böyle olmaz. Kürtleri köleleştirmek istiyorlar ve bunun için Kürtlerin her şeyini hedefleyerek iradesizleştirmek istiyorlar. Kürtler bu topraklarda iradesiyle, şerefiyle, onuruyla ve kerametiyle yaşayacak. Ama bunun için kendisini güçlendirmeli, mahallesinde ve köyünde kendisini irade haline getirmeli. Bu anlamda bu gençlerin gösterdiği yol çok önemli bir yoldur. Bunun için ‘kendisiyle birlikte bir çok şeyi açığa çıkarttı’ dedim. Sözünü ettiğiniz, AKP polisinin vahşeti başarılı olamamış ve halen sonuç almamıştır. Görünüyor ki, bu tutum böyle devam ederse, onlar tüm bu saldırganlıklarına rağmen sonuç alamayacaklar. Ancak sonucu belirleyecek olan halktır. ‘El mi yaman, beg mi yaman’ diye eski bir söz var. ‘El yaman, el yaman’ derler. Yani sonucu halk belirleyecek. Halkımız bugün bu yönteme katılırsa kazanır, başarı halkımızın olur. Burada gereken şey; kararlıca devam etmek ve sahip çıkmaktır.
ROJAVA DEVRİMİ TASFİYE EDİLEMEZ
* Sormak istediğim önemli bir konu da Rojava’daki durum. Türkiye, ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon’un Haseki’de, aralarında YPG ve YPJ’nin de olduğu DAİŞ’e karşı savaşan güçlere verdiği yardımı kendisine bir tehdit olarak yorumladı. Türk başbakanı gerekirse Rojava’ya müdahale edeceklerini söyleyerek bir çok tehdit savurdu. Bu konuyu nasıl ele alıyorsunuz?
Bu çok açık bir Kürt karşıtlığıdır. Orada YPG ve PYD yerine kim olsaydı yine de bunlar karşı çıkardı. Çünkü Türkiye, Suriye’de Kürtlerin statü ve kimlik sahibi olmasını istemiyor. Mesele budur. Uluslararası güçlerin hepsi bu gerçeği görmeli. “PYD ve PKK birdir” söylemiyle uluslararası güçlere, ‘PKK bize karşıdır, sizin de terör listenizdedir; o zaman PYD de öyledir’ mesajı veriyor. Bu bir yalandır. Bundan bir kaç sene öncesine kadar Güney Kürdistan da aynı şekilde hedeflerindeydi; kırmızı çizgileriydi. Peki Güney’deki örgütler PKK’nin kolları mı? Hayır. Bunlar bahanedir. PYD de, YPG de Önder Apo’nun çizgisini esas alıyor diye PKK’yle aynıymış gibi gösteriyorlar; bu doğru değil. Ama PYD yerine başka bir yapılanma olsaydı da yine de böyle gösterirlerdi. PYD, Rojava’da bugün siyasi bir mücadele yürütüyor; hiç askeri bir eylemi bile yok. YPG de ne zaman El Nusra’nın ve DAİŞ’in saldırıları başlamışsa, o zaman kurulmuş, mahallelerini savunmuş, şimdi de şehirlerini savunuyor. Bu nasıl terör oluyor? Ama onlar açık bir şekilde DAİŞ’e karşı yürütülen savaşın zayıflamasını istiyorlar. Eğer bu 3 aydır orada savaş yaşanmıyorsa bunda Türklerin rolü büyüktür. Uluslararası güçlerin bunu göz önünde bulundurmaları gerekiyor.
Tabii bunlar DAİŞ’e karşı koalisyonda da zayıflık yaratmak istiyorlar. Örneğin, Türkiye Uluslararası Koalisyon’a başta katılmadı ama 22 Temmuz günü koalisyona katıldıklarını açıkladı; 23 Temmuz’da ise bize karşı savaş kararı aldı. Bununla DAİŞ’e karşı yürütülen savaşın güçlenmesi için değil, zayıflaması için hamle başlattılar. Bu açıktır. Şimdi bu konuda ister Rusya olsun, isterse de uluslararası koalisyon güçleri olsun, başta YPG’yle dayanışma mesajları verip yardım gönderdiklerini ve gönderebileceklerini belirttiler ama Türkiye sizin belirttiğiniz tarzda bir refleks gösterince üsluplarını muğlaklaştırdılar. Buradan ya bu güçlerin de çok tutarlı bir tavır almadıkları, ya da gerçekleri pek göz önünde bulundurmadıkları anlaşılıyor. Gerçeklik ise AKP’nin DAİŞ’e karşı yürütülen savaşın zayıflamasını istemesidir. Bunun için de YPG’ye yardım gelmemelidir. Çünkü YPG DAİŞ’i yenebileceğini göstermiştir. Ortadoğu’daki güçler içerisinde DAİŞ’i yenebilecek güçlerin başında YPG gelmektedir. Bunu pratikleriyle ve emekleriyle ispat ettiler. Şimdi AKP’nin bütün çabası bunun önüne geçmek yönündedir. Bu konuda bütün gerçekler açıktır.
Davutoğlu Rojava halkını açık bir şekilde tehdit etti. ‘Müdahale edeceğiz’ dedi. Sanki bugüne kadar müdahale etmemiş, 3 yıldır orada savaşmamış, tonlarca cephane göndermemiş, binlerce DAİŞ üyesinin Rojava’ya geçmesine yol vermemiş, YPG’ye karşı savaşsınlar diye Türkiyeli gençlerin de gitmesini sağlamamış gibi konuşuyor. Suruç’ta ve Ankara’da intihar saldırılarını yapan insanlara neden göz yumdular? Çünkü insanlar DAİŞ’e katılsın, Kobanê’ye gitsin ve YPG’ye karşı savaşsın diye yol veriyordu. AKP Kürtleri iradesizleştirmek, ne olursa olsun Kürtlerin haklarına kavuşmasını engellemek ve DAİŞ’e karşı yürütülen savaşı zayıflatmak istiyor. Çabası bunun içindir. Yoksa PKK nedir, YPG nedir, hepsi bellidir. “PKK ve PYD birdir; PKK ve DAİŞ de birdir; o zaman PYD ve DAİŞ birdir; PYD’nin de hedeflenmesi gerekir” tezi tamamen DAİŞ’in yükünü hafifletmek için uydurulan bir yalandır. Kamuoyu buna karşı uyanık olmalıdır. Rojava Devrimi’nin Erdoğan ve Davutoğlu’nun tehditleri karşısında geri adım atacağına inanmıyorum. Kobanê’yi, o savaş meydanlarında, kutsal direnişlerle yeniden dirilten insanlar, kimsenin önünde boyun eğmezler. Biz bu inançtayız. Bu nedenle onların tehditleri de boştur. Zaten Davutoğlu elinden ne geliyorsa önce yaptı. Rojava’da Kürt birliği oluşmasın diye her şeyi devreye koydu. Rojava direnişinin kırılması için şimdiye kadar yapmadığı hiçbir şey kalmadı. Bir tek resmi olarak askerini sokmadı. Onu da yapamaz. Yapabiliyorsa buyursun. Şov yapmasın. Bunu yapmak öyle kolay değil. Onlar “Türk’üz, devletiz, her şeyi yapabiliriz” zannediyorlar. Valla her şeyi yapamazsınız. Siz daha Kürdistan’ın bir tepesine giremiyorsunuz. Nasıl gideceksiniz Rojava Devrimi’ni tasfiye edeceksiniz! Türk ordusu ve Türk devleti artık çok güçlü değil. Herkes bilmeli ki Kürt halkı da güçlüdür. Her şeyden önce Kürdistan Savunma Güçleri vardır; Apocu hareket vardır; Önder Apo’nun çizgisi vardır. Artık Kürt halkı da güç olmuştur. Herkesin bunu bilmesi gerekir.
HDP, 1 KASIM’DA OYUNU ARTTIRMALI
* Diğer önemli bir konu ise yaklaşan seçimler. 7 Haziran’da AKP istediği sonucu elde edemediği için 1 Kasım’da tekrar seçimlere gidiliyor. Kürt halkı seçimlerde nasıl bir tutum içinde olmalı?
Seçim, hareketimiz açısından çok temel bir olgu değildir ama bir mücadele sahasıdır. Özellikle de demokrasi ve halkların kardeşliği mücadelesinin yükseltilmesi için önemli bir mevzidir. HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde kazandığı başarı, Kürt halkı, Türkiye halkları ve her kesimden ve inançtan herkes için bir moral oldu. Bir iradeleşme yaşandı. Zaten AKP bunu kabul etmediği için seçimler tekrar yapılıyor. Bu mevziiyi savunmak gerekiyor. Herkes bilmeli ki, tekrardan 7 Haziran’ın sonuçlarıyla karşı karşıya gelinmesin diye bu kadar ölüm yaşanıyor, Kürt halkının kutsallarına bu kadar hakaret ve saldırı yapılıyor, seçilmiş insanlar zindanlara dolduruluyor. Karşısındakinin kolunu, bacağını kesiyor, ondan sonra ‘gelin güreşelim’ diyor. Sen onu takatsiz bırakıyorsun. Bir kişinin üzerine 200 kişi geliyor ve linç etmeye çalışıyor. Mertlik bu mudur? İnsanlık bu mudur? Bu sabah dinledim; üniversite okuyan bir genç telefonda annesiyle Kürtçe konuştuğu için etrafındaki herkes ona saldırıyor linç etmeye çalışıyor. Kürtlere ve halkların kardeşliğine bu kadar vahşi bir şekilde yönelinmesini herkesin göz önünde bulundurması gerekir. Özellikle de düşüncesi ve dini ne olursa olsun, bu topraklarda yaşayan bütün insanlarımız bundan sonra yüzünü AKP’ye dönmemelidir. Zaten AKP Kürtleri gözden çıkarmış durumda. Kürtleri hedefliyor, Kürtlere vurarak MHP’nin oylarını almayı hesaplıyor.
Madem böyle, peki niye halen bazı Kürtler AKP’nin peşinden gidiyor! Evet, böyle olan bazı Kürtler de vardır. Bunlar keklik soylu olan Kürtlerdir. Nasıl ki, insanlar tarafından yakalanan keklik, konulduğu kafeste çığırıp başka kekliklerin de tuzağa girmesine neden oluyorsa, AKP içindeki Kürtler de aynı rolü oynuyor. Yani kendi cinsini tuzağa çekiyor. Ensarioğlu, Miroğlu gibi kişilikler keklik soylu olan kişilerdir. Şeref ve onur taşıyan bir insan, yanı başında AKP’nin yaptığı bu vahşetle birlikte yürümez. Vicdan ve iman sahibi olan bir kişi, AKP’nin vahşetinin yanında yer almaz. Bu mümkün değildir ama AKP bunlarda takat bırakmamış. Bunun için halkımız ve Kürt halkının dostlarının, demokrasi yanlısı hareketlerin AKP faşizmine 7 Haziran gibi değil, ondan çok daha güçlü bir cevap vermeleri gerekiyor. Eğer bu cevabı verirlerse, demokratik çözümün yolu açılır.
AKP kendisine bir dikta sistemi kurmaya çalışıyor. Bu, herkes için bir tehlikedir. Ama eğer HDP çok daha fazla oy, yani yüzde 15, 16, 17 oy alırsa, o zaman herkes, ‘demek ki Kürt toplumu kendisine sahip çıkıyor; demek ki Türkiye’de de bu sorunun barışçıl-demokratik yollarla çözülmesini isteyen, zulme ve saldırılara karşı tutum alan demokratik insanlar var’ der. Böyle bir sonuç çıkarsa, Alevi halkımızın sorunu da, Kürt sorununun da çözüleceği kanaati tüm Türkiye’de oluşur. Yani HDP 3-4 puan fazla oy almalıdır. Eğer oylarını fazlalaştırırsa, AKP de geri adım atar. Ama HDP oylarını arttırmazsa ve eskisi gibi kalırsa o zaman şimdiki gibi devam eder. Eğer düşerse, zaten o zaman faşizm ve milliyetçilik şaha kalkar; ‘bakın, gerilettik, demek ki üzerine gidersek ve öldürürsek, geriletebiliriz ve tasfiye edebiliriz’ diyen AKP dikta sistemini kalıcılaştırır. Dolayısıyla bu savaşın daha da büyümesini ve kan akmasını istemeyen kesimler, gerçekten barışın gelmesini istiyorlarsa, bu dönemde ellerini vicdanlarına koymalı, paraya pula bakmamalı, korkmamalı, tehditleri dinlememeli ve oylarını kullanmalıdırlar. Bu tüm Türkiye ve Kürdistan halklarından genel bir istemdir.
AVRUPA’DAKİ HDP SEÇMENİ SANDIK BAŞINA!
* Aynı zamanda Avrupa’da şu an oy verme işlemleri devam ediyor. Avrupa’daki Kürt halkına dönük çağrınız varsa alabilir miyiz?
Tabii ki Avrupa’daki halkımız kendisini çok daha fazla sorumlu görmeli. Onlar için oy verme işlemleri herhalde ayın 25’inde bitiyor. HDP Avrupa yetkilileri katılımın az olduğu yönünde açıklama yaptılar. Yine KCK yönetimimiz katılım olması yönünde çağrıda bulundu. Ben de bu çağrıya katılıyorum. İster Kürt olsun, ister başka halklardan, Avrupa’daki halkımızın Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan olaylardan kendisini sorumlu görmesi gerekiyor. Bilmeli ki bir oy, bir oydur. Yani gerekiyorsa, bir gün işe gitmezsin, konsolosluk neredeyse oraya gidersin, orada oyunu kullanırsın ve dönersin. Bu bir görevdir. Bir kişi eğer bunu bile yapmazsa, o zaman vicdanı nasıl kaldırır? Çünkü bu sıradan bir seçim değildir. Bu seçim, sen oy verince birilerinin gelip sadece vekil olacağı bir seçim değildir. Bu, Türkiye halklarının ve Kürt halkının kader meselesidir. Sürecin nereye gideceği bu seçimlerde belli olacak. Bunun için herkes kendini sorumlu görmeli. Özellikle Avrupa’daki halkımız şimdiye kadar devrime destekte ve katılımda önemli bir rol oynamıştır. Umut ediyorum ki bundan sonra da rolünü oynayacaktır ve bu seçimlere de çok daha güçlü katılacaktır. Yani gerekli cevabı verecektir. Bu tarihi dönemde onlar da görevlerine sahip çıkacaklardır. Onlara çağrım budur.
Kim bu dönemde elinden ne geliyorsa onu yapmalıdır; durumu katılmaya müsait olanlar katılmalı, maddi durumu elverenler maddi destek sunmalı, oy kullanması gerekenler oy vermeli, bunların hiçbirisini yapamayanlar da en azından dua etmelidir. Ama kimse AKP faşizminin uyguladığı bu zulmün yanında yer almamalıdır. Herkes bu zulme karşı durmalı ve mutlaka bir şekilde yapabileceği bir şeyi yapmalıdır. Bugün Kürdistan halkı başta olmak üzere tüm Türkiye halkları bu gerçeklikle karşı karşıyadır.
BİZDEN EYLEMSİZLİK İSTEYENLER, SAMİMİYETLERİNİ ORTAYA KOYMALI
Son olarak şunu belirtmek istiyorum: Biz bir çok devlet, güç ve kurumun çağrısı üzerine eylemsizlik ilan ettik. AKP devleti ise bunu dikkate almıyor. Ben şimdi bize çağrı yapanlara çağrı yapıyorum: Hani neredesiniz? Tutumunuzu ortaya koymalısınız. AKP’nin bu savaş çığırtkanlığının karşısında durmalısınız. İşte biz eylemsizliği ilan ettik. Biz bu kararı alırken, ne zamana kadar süreceğini belirlemedik. Uzun da sürebilir ama karşı taraf bunu saldırmak için fırsat görüyor. Komplocu bir şekilde yaklaşıyor. Mesela 20 bin askerle operasyon yapıyor. Eğer bugün kan dökülüyorsa, bunun sorumlusu AKP ve Erdoğan’dır. Şu anda operasyonlar dursa, bir damla kan akmaz. Eğer karşı taraf da sürece uyum gösterirse ölümler durur. Çünkü gerilla şu an mecbur kendini savunuyor ve bu savunmada asker de polis de ölebiliyor, gerilla da şehit düşebiliyor. Bize çağrı yapan kesimler, örneğin uluslararası güçler bu konuda tutumunu ortaya koymalıdır. Bunun için hem Avrupa’daki halkımız, hem de tüm Kürdistan ve Türkiye’deki halkımız bu tarihi dönemde tutum sahibi olmalı, herkes mutlaka bu tarihi döneme karşı görevlerine sahip çıkmalıdır. Eğer böyle olursa inanıyorum ki başarı bizim olacaktır. Bu umut ve inançla bizi izleyen ve dinleyen herkesi selamlıyorum.