Karayılan: Öcalan’ın talimatları esastır

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Hareket ve gerilla olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın emir ve talimatlarını esas aldıklarını söyledi.

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Türk devletinin PKK'yi zayıflatarak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dayatmalarda bulunduğunu belirterek, kendilerine ulaşan şu bilgiyi paylaştı ve ekledi: “İstihbaratın başı olan kişi, bazı kesimler ile yaptığı görüşmede 'PKK'yi zayıflatacağız ve daha sonra çözeceğiz' demiş. PKK zayıflamaz, siz zayıflayacaksınız. PKK, en zor ve ağır süreçlerde kendisini yenileyerek büyüten harekettir. 'Sıkıştırdım' dediğin süreçte PKK atılım gerçekleştirir. Başkan’ın çabalarını boşa çıkarmaları halinde kaybeden kendileri olur. Hareket ve gerilla olarak Başkan Apo'nun arkadasındayız. Başkan Apo'nun emir ve talimatlarını esas alıyoruz. Önder Apo bizim temsilcimizdir, dile getiriyor. Biz halkız, doğal hakkımızı istiyoruz, diyoruz. Kimseden farklı bir şey istemiyoruz. Erdoğan da bizi zayıflatamayacağını biliyor.”

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Stêrk TV’nin sorularını yanıtladı.

Hareketiniz için 15 Ağustos Atılımı ne anlama geliyor, Kürdistan halkı neden bu hamleyi Diriliş Bayramı olarak kutluyor?

Başta Kurban Bayramı’nı bütün Kürdistan halkına ve İslam alemine kutluyorum. Umarım önümüzdeki süreçte halkımız diğer halklar gibi özgür bir şekilde bayramlarını kutlayabilir. 15 Ağustos Atılımın 35. Yıldönümü Önder Apo başta olmak üzere, bütün Kürdistan halkına, bölgedeki halklara, kahraman şehitlerimizin ailesine ve bütün arkadaşlara kutluyorum. Bu kutsal ve tarihi günde en fazla rol oynayan kişiler kahraman şehitlerimizdir. Büyük komutan yoldaş Egîd (Mahsum Korkmaz) şahsında bütün şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Onlara verdiğimiz sözümüzü tekrarlıyoruz. Biz her zaman 15 Ağustos Atılımı’nın takipçisi olacağız ve kutsal hedeflerimize ulaşacağız. Geçen sene bu zamanlarda iki değerli arkadaşımızı şehit verdik. Bunlardan biri Zekî Şengalî idi. Diğeri de Dersim Eyalet Komutanı Atakan Mahir idi. Bu iki arkadaşın şehadeti bizim için büyük bir kayıptır. Şehadetlerinin yıl dönümünde onları tekrardan saygıyla anıyorum. Aynı zamanda bu ayda önder kadrolarımızdan bazıları da şehit düşmüştür. Yoldaş Rojhat Birûzerî, Erdal (Engîn Sincer), Huseyin Mahir ve Sarı İbrahim yoldaşlar devrimimize büyük emekler vermiş arkadaşlardır. Bu arkadaşlarımız Ağustos ayında şehit düştüler. Bu değerli yoldaşları da saygıyla anıyorum. Yoldaş Helmet de 40 gün önce şehit düşmüştü. Onu da saygıyla anıyorum. Son haftalarda Erzurum Eyalet Komutanımız Şevîn Bingöl de büyük bir direnişten sonra üç yoldaşıyla beraber şehitler kervanına katıldı. Şevîn Bingöl arkadaş şahsında bu arkadaşları da saygıyla anıyorum. Biz bu şehit arkadaşlara verdiğimiz sözü tekrarlıyoruz. Bizim davamız şehitlerimizin davasıdır. Onların çizgilerini ne kadar temsil edersek, hakikati de o derece temsil ederiz. Çünkü şehitlerimiz bu devrimin en büyük hakikatleridir.

ATILIM, İNSANLIKTA ISRARDI

15 Ağustos, Kürdistan için yeni bir milattır. Kuzey Kürdistan’da Dersim sürecinden sonra 46 yıl boyunca beyaz jenosid uygulandı. Asimilasyon had safhada yapıldı. Bu asimilasyon bütün Kürdistan’ı etkiledi. Kürt halkı yok olmanın eşiğine gelmişti, Kürdistan’da insanlık eziliyordu. Unutmamalıyız ki; Kürt halkı Ortadoğu’da en kadim halklardan biridir, zengin bir kültürü var. Soykırımlarla bu halk ve kültür ortadan kaldırılamadı. 15 Ağustos, böyle bir süreçte ortaya çıktı. 12 Eylül 1980’de askeri cunta yönetime geçince, Türk solunu bitirerek, Kürdistan üzerindeki soykırımı sonuçlandırmak istedi. İnsanlar artık evinde de Kürtçe konuşamıyordu. Asimilasyon ve yok etme siyaseti çok ilerlemişti. Böyle bir süreçte 15 Ağustos Atılımı yapıldı. Bu atılım tercih değil, bir mecburiyetti. Kürt halkı üzerindeki katliam ve jenosidin durdurulması için tek yoldu. Esasında ise insanlıkta ısrardı. Zaten Önder Apo da ‘Eğer kendimize insan diyorsak, buna karşı gözümüzü kapatmamalıyız, sesimizi yükseltmeli ve bir adım atmalıyız’ diyor. Bu yüzden 15 Ağustos Atılımı, insanlıkta ısrardır, diyebiliriz. Bu atılım insanlığa sahip çıkmak demektir. Zaten toplumsal, tarihi ve varlık için başladı ve üzerinden 35 sene geçti. O zamanlarda Kürdistan’da umutsuzluk had safhadaydı, bütün Kürdistan zindana dönüşmüştü. Her yerde işkence vardı, halkımız derin bir umutsuzluk içindeydi. Kaç defa baş kaldırmışsa da her seferinde yenilmişti. Gerilla küçük bir topluluktu ama inancı ve umudu çok büyüktü. Bu yüzden halkımız biraz şüpheci yaklaştı. Ama 15 Ağustos Eruh ve Şemdinli hamlesiyle beraber, sevindi. Başarısı hakkında şüpheleri vardı, bu yüzden erken katılmadı. Gerillanın yeni bir fikirle hareket ettiğini, Önder Apo’nun çağdaş fikriyle hareket ettiğini ve yeni bir savaş tarzı yürüttüğünü görünce, o zaman umutsuzluk umut oldu. Korku cesarete ve teslimiyet direnişe evrildi. Toplumun içinde yavaştan bir değişiklik yarattı.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ TOPLUM DİRİLDİ

Bu değişiklik 1990’da patlama yaptı ve artık halk sokaklara indi. Serhildan süreci böyle başladı. Biz buna diriliş devrimi diyoruz. Çünkü toplum ölüm döşeğindeydi ama 15 Ağustos müdahalesi bu toplumu yeniden dirilterek, can ve ruh kattı. Kendine güveni yarattı. 15 Ağustos, sadece silahlı bir isyan değil. Evet silahlar patladı ama bu hamle ideolojik, siyasi, kültürel ve toplumsal alanda büyük bir rol oynadı. Toplumu yeniden yarattı. Kürdistan’da devrim sürecini örgütledi ve fikirsel bir devrim yarattı. Fikirsel anlamda büyük bir değişiklik yarattı. Toplumsal bir devrim yarattı, özgürlük ve eşiklik temelinde kadın devrimini örgütledi. O zamanlarda bile kadın arkadaşlar harekete katıldı. Sara (Sakine Cansız) zindanda direniyordu. Kürdistan dağlarında Hanım Yaverkaya, Sultan Yavuz, Saader, Sercan, Çiçek ve Bêrîvan (Binevş Agal) ile birlikte mücadele toplumsal devrimin temeli oldu. Bununla beraber demokratikleşme devrimi de yaratıldı. Yeni bir fikir esasında toplumda demokratikleşme yarattı.

KÜRDİSTAN’DA YENİ SAYFA AÇILDI

Toplumda parçalılık vardı. Mezhepsel farklılıklar vardı. Alevi, Sünni, Hristiyan, Êzîdî ve Müslüman gibi. Aynı zamanda lehçe anlamında da parçalılıklar vardı. Kürdistan sadece dört parça değildi, kırk dört parça idi. 15 Ağustos Atılımı’yla bu parçalılık ortadan kaldırıldı ve uluslaşma yaratıldı. Ulus ruhu öne çıktı. Evet biz Kürt’üz ve Kürdistanlıyız. Saygılı bir yakınlaşma olmalı. Parçalılıkları ortadan kaldırarak ulusal temeller üzerinde birleşmeliyiz. 15 Ağustos, Kürdistan’da yeni bir dönem başlattı ve Kürdistan tarihinde yeni bir sayfa açıldı.

ZİNDAN DİRENİŞİ ÇAĞRI OLDU

15 Ağustos Atılımı olmasaydı Türkiye’de 12 Eylül faşist yönetim kendisini kurumsallaştırarak kalıcı olacaktı. Bu yüzden 15 Ağustos, Türkiye için demokrat bir rol oynamıştır. Faşist sistemin kendisini kurumsallaştırmasına izin vermedi. Mesela idamlar başlamıştı ama idamları durdurdu. Eğer 15 Ağustos Atılımı başlamasaydı 12 Eylül faşist yönetimi halk kırımını daha da devam ettirecekti. Zaten yeterince şiddet kullanıyordu, bu şiddeti fazlalaştıracaktı. Türkiye rejimi şimdi de bu şiddeti artırma çabasında ama 12 Eylül faşizmi bunu daha öfkeli bir şekilde devam ettiriyordu. Buna karşılık zindanlarda isyan başladı. İsyan yoldaş Mazlum Doğan’la başladı, Ferhat Kurtay ve diğer üç arkadaşının eylemiyle devam etti. 14 Temmuz direnişçileri ölüm orucu eylemiyle şehit oldu. Neye karşı yapıldı bu eylemler? Türkleştirmeye karşı. Zindanlarda birçok baskı vardı. Bir tanesini ben söyleyeyim. Her sabah herkesi sıralarlardı ve ‘sen nesin’ diye sorulurdu. Karşıdaki ‘ben Türk’üm’ demeliydi. Eğer ben Türk’üm denilse o geçerdi ama eğer ben Kürt’üm denilse düşene kadar döverlerdi onu. Arkadaşlarımız ‘Biz Kürt’üz, Türk değiliz’ derlerdi. Her sabah böyle devam ederdi. Arkadaşlarımız direniyordu. ‘Biz Kürt’üz, Türk değiliz diyorlardı’ Bir defasında Kemal Pir arkadaş da ‘Ben Kürt’üm’ diyor ve yere düşene kadar onu dövüyorlar. Bu böyle her gün devam etmekte. O zaman da orada bulunan bir komutan, Kemal Pir’e ‘Kemal ben Türk’üm dersen geçersin’ diyor ama Kemal Pir ‘Hayır, Ben Kürt’üm’ diyor. Tutumları buydu. İlk tutum, halkın soykırımına karşı idi, zindanda ise Kürtlerin Türkleştirilmesine karşıydı. Bu bir çağrı oldu. Lübnan ve Filistin’de bulunan Önder Apo’nun çabalarıyla bu hamle hazırlandı. Zindan çağrısına bir cevap oldu. Böylelikle genel bir isyana dönüştü.

KÜRDİSTAN ŞİMDİ DEVRİMİN MERKEZİDİR

Eğer Kürdistan’da böyle bir hamle başlamasaydı, Kürdistan gericiliğin merkezi olacaktı. Şimdi Kürdistan devrimin merkezidir. Bu hamle Kürdistan’ın diğer parçaları üzerinde de etkide bulundu. O zamanlar Rojava zaten devrimle iç içeydi ve yakından izliyordu, 15 Ağustos Atılımı ile katıldı. İlk başlarda İsmail, Kara Ömer arkadaşlar katıldı. Aynı zamanda Güney Kürdistan’da da büyük bir etki yaptı. 5 Mart’taki Raperîn, Cizre, Silopi, Amed, Lice ve Nusaybin’deki isyanlardan ayrı tutulamaz. Güney Kürdistan’daki halkımız Kuzey Kürdistan’daki halkımızı panzerlerin üzerine yürüdüğünü gördü. Cizre’de halk yoldaş Bêrîvan’ın şehitliğine gitmek için üç gün direndi ve üç gün içinde 21 şehit verdi. Bu direniş, Güney ve Doğu Kürdistan’ı da etkiledi. Genel olarak Kürdistan’ın tamamında ulusal bir ruh yarattı.

TİM SAVAŞI YÜRÜTÜYORUZ

Gerilla Xakurkê, Avaşîn, Botan, Mardin, Serhat ve Adıyaman’da yaratıcı tarz ve taktiklerle Türk ordusuna ağır darbeler vurmakta. Kürdistan özgürlük gerillasının durumu nedir?

Şimdi daha çok seçilmiş savaşçı, atak, uzman ve küçük gruplarla savaşıyoruz. Tim savaşı yürütmekteyiz. Bazen istediğimi sonuçları alamıyoruz, bazı eksiklikler var. Bunu açık bir şekilde söyleyebilirim. Bizim üç tane düşmanımız var;

* Bizim eksikliğimiz.

* Alışkanlıklarımız. Mesele Kürt halkı muhafazakardır, çabuk değişmez. Alışmışsa onu artık şeyi bırakmaz. Köye inerken öyle, düşmanın üzerine giderken yine öyle. Her zaman kendi bildiğini okumakta.

* İşgalcilik.

Biz bu çerçevede gerillayı tamamen modernleştirip, profesyonelleştirmek istiyoruz. Düşmanın istihbarat ve tekniğine karşı başarıya imza atmalı. Bunun üzerine çokça düşünüyoruz. Bakınız düşman bu kadar keşif yapmakta, bu kadar uçak kaldırmakta, bize karşı istihbarata ve tekniğe dayalı savaşmakta. Düşman karada yenildi, şimdi ise havadan uçak ve teknik ile kendi yenilgisinin üzerini kapatmak istiyor. Buna izin vermeyiz. Biz de hem maddi teknik kullanıyoruz hem de insan tekniğinden faydalanıyoruz. Tecrübe kazanmış insan gücüyle onların bütün teknik ve istihbaratlarını boşa çıkarmak istiyoruz. Pratikte üç kişilik veya dört kişilik gruplarla hareket ediyoruz. Ama yeri geldiğinde o üç kişi 300 kişi olabilir ve hedefi darmadağın edebilir. Hayalet gerillacılık yani. Hiç görünmez ama her yerde. Artık eskisi gibi direkt vurmuyor, teknikle ve yöntemli bir vuruş var. Taktikte zenginlik ve insan gücünde ise kalite ve başarıya odaklanmışız. Zaten bilinir ki arkadaşlarımız Önder Apo ideolojisi esasında fedai bir ruhla savaşmakta. Bu fedailik ve korkusuzlukla beraber profesyonel olmayı da tam oturtsak o zaman kimse bizi yenemez. Zaten biz 21. Yüzyıl gerillasını yaratıyoruz. Bu konuda yeterince ilerlemişiz. Disiplinli, gizli hareket eden, kendini iyi kamufle eden, ölçülü bir gerillacılıktan söz ediyoruz. Eğer bu konuda yoğunlaşmalarımız olmasaydı şimdiye kadar çok ciddi kayıplar vermiş olacaktık.

DÜŞMANI YENMEK İSTİYORUZ

Bahsettiğiniz profesyonellik her yerde pratiğe geçti mi?

Hayır. Bu projeyi uygulayan alanlar düşmana daha ağır darbeler vurmaktalar. Bu yeniden yapılandırma projesini tam uygulayamayan alanlar ise yer yer darbe yemekte. Biz profesyonel gerillacıkla düşmanı yenmek istiyoruz. Egîd ve Zilan yoldaşların takipçileri olarak, bunu başarmalıyız. Biz bugün şehitlerin temsilcileriyiz, bizden istenen onların davalarını başarıya ulaştırmaktır.

GERİLLA HER YERDE

Türk işgalciliği her gün Xakurkê’yi ele geçirdiğini söylüyor. Buradaki durumu paylaşabilir misiniz?

Başta Xakurkê’de bazı eksiklikler yaşandı ve düşman bundan faydalandı. Gerilla çabuk toparlandı. Gerilla yeri geldiğinde koordineli bir şekilde on tane gruba ayrıldı. Böylelikle şimdi Xakurkê’de büyük bir direniş var. Düşman şu an Xakurkê’de Lêlikan’ı tutmuş. Stratejik olan yer Şekîf’tir orayı da tutmuş. Ermûş Vadisi ve Evdilkovî’yi de tutmuş. Arê Vadisi ve Karker Sırtlarını tutmuş. Ama Xakurkê şimdi kimin elinde, tartışmalıdır. Kim Xakurkê’de egemen? Gerilla mı Türk ordusu mu? Gerilla en etkili eylemleri Ermûş ve Misokê’ de yapmakta. Bütün Xakurkê hattında gerilla eylem yapmakta. Gerilla orada ve hareket halinde. İşte sürecin gerillacılığı bu demektir. Düşman hiçbir yerde egemen olamamakta. Eskiden düşman Xakurkê’ye girince güçlerimiz oradan çıkıyordu. Şimdi ise düşman gidince onlar arkada. Her zaman suikast mesafesinde. Ermûş Vadisi’ne bakın, suikast eylemleri olmakta. O alanda birçok tim ve grup eşzamanlı eylem yapmakta. Hem de beş gün üst üste. 1 Ağustos’tan 5 Ağustos’a kadar. Bunu biz kutladık. Karargah olarak bunu çok önemli görüp, kutladık. Çünkü gerçekten de çok başarılı bir tarzdır. Xakurkê gerillalarını kutladık, çünkü düşman Xakurkê’ye ele geçiremiyor. Her gün uçak kaldırmalarına rağmen askerler o tepelerde kendini savunamıyor. Askerleri havadan savunuyorlar. Xakurkê’nin bütün tepelerinde bu durum var. Gerilla, Xakurkê’de egemen. Düşmanın yalanlarına inanmamak gerek. Süleyman Soylu veya AKP’nin basınına kalsa, biz zaten çoktan yok olmuşuz.

HALKIMIZ EMİN OLSUN; GERİLLA KAZANACAK

Sadece Xakurkê’de değil, Zap’ta da aynı şey var. Avaşîn ve Cîlo’da da aynı durumlar var. Kısa bir süre önce Mardin’de bir eylem yapıldı. Örnek bir eylem. Bagok’ta hem saldırı hem pusu, hem de sabotaj aynı anda yapıldı ve düşman büyük bir kayıp verdi. Gerillanın tim olarak savaşı en fazla Govendê ve Adil Beg’de yapılmakta. Düşman her yerde ama gerilla da içlerinde. Girana’da kamyon gelince, gerilla kamyonu uçuruyor. Düşman bir tepedeyse eylem yapıp, altı tane silah kaldırmakta. Halkımız bu konuda bizden emin olsun. Gerilla kazanacak. Gerilla, AKP’nin teknik ve istihbaratını yenecek. Bu kolay bir şey değil, şehit veriyoruz. Arkadaşlar bir iki eylemden sonra tedbirsiz davranmakta ve bu yüzden kayıp veriyoruz. Üzerinde yoğunlaştığımız metod ve taktikleri her alanda pratiğe dökersek kesinlikle başarı bizim olacak. Savaşımız şimdilik bu seviyede devam etmekte.

KÜRT GERÇEĞİNİ KABULLENMESİ GEREKİYOR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, son görüşmede devletin ciddi davranması durumunda Kürt sorununu bir haftada çözebileceğini söyledi. Bir askeri güç olarak siz Öcalan’ın mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önder Apo, Kürt sorunun çözmeye hazır olduğunu, sorunu çözebileceğini, ancak bunun için devlet aklının önemine vurgu yaptı. Ortaya çıkacak olan sonuç bahsettiği aklın ne kadar devreye gireceğine bağlı. Öte yandan Önderlik, Kürtler için alan oluşturmak istediğini söyledi. Bu çok önemli. Oluşturmak istediği alan, sadece Kuzey Kürtlerini ilgilendirmiyor. Kürtler bölgede özgür bir alana ihtiyaç duyuyor. Türk devleti kendi içindeki Kürtleri kabul etmediği müddetçe Türkiye sınırları dışında bulunan Kürtlere her zaman tehdit unsuru olacak. Zaten şu an Rojava, Güney'i tehdit ediyor. Tehditlerin son bulması için Türk devletinin Kürt gerçekliğini kabullenmesi gerekiyor. Meselemiz budur. Bu devlet Kürt varlığını kabul etmiyor. Erdoğan, 72 milletten bahsediyor, hepsinin Türk olduğunu, tek olduğunu söylüyor. Peki Kürt halkı nerede? Kendisine göre Kürt milleti yok. 'Kimisi Kürtçe konuşur, kimisi Çerkezce, ancak hepsi Türk' diyor. Köken itibariyle kendisinin de Gürcü olduğu söyleniyor. Bilemiyoruz tabi, kökenin peşine takılmıyoruz. Milletimizi inkar ediyor, biz bunu kendimize dert edinmişiz. 15 Ağustos Atılımı’nın 35 yılı içerisinde birçok süreç yaşandı. 1991-92 yılları arasında bağnaz ve muhafazakar olan Demirel, Kürt realitesinin varlığından bahsetti. Daha sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Kürtlerin hakikat olduğunu söyleyerek diyalogu denemeye kalkıştı. Önder Apo da o zaman ateşkes ilan etti. Yaşanan bu süreçlere rağmen AKP-MHP-Ergenekon rejimi, Kürtleri kökten kaldırmaya çalışıyor. Kürt yoktur, diyor. Cunta döneminde Kürt kelimesi yasaktı, sanırım 1992’de bu yasak kalktı. Yani birisi Kürt kelimesinden bahsettiğinde suç işlemiş sayılıyordu. Mesela 'Güney'de ya da İran'da Kürtler var' demek dahi yasaktı. Böyle acayip bir durum vardı. Şimdi 'Kürtler vardır' diyor ama 'millet değiller' deniliyor. Kürtler millet değildir, ortada kalmış birkaç aşiretten oluşuyor, bizdekiler ise Türk’tür, diyerek tanımamaya, eritmeye çalışıyor. Türk devleti eritme siyasetinden vazgeçmiş değildir. Bu siyaseti terk etmesi durumunda diyalog yolu ile sorunu çözebiliriz. Türk devleti Kürtlerin varlığını kabul etsin diye Önder Apo ciddi çaba harcıyor. Gerçekliği kabul ederek, şiddet ve öldürmek ile bu davanın çözülemeyeceğini kavratmaya çalışıyor.

PKK ŞİDDETLE YOK OLMAZ

Devletin yaklaşımı nasıl?

'PKK'yi yani gerillayı tasfiye ederim, geri kalanını ise teslim alarak sonuca ulaşırım' diyor. Gerillanın tasfiyesi hayalden ibaret. 15 Ağustos Atılımı, başladığında Kenan Evren şimdiki Erdoğan gibi Türkiye'nin başkanıydı. Kenan Evren, 'bu suçu her kim işlemiş ise askeri gücümüz onu saklandığı delikten çıkararak mahkemenin önüne getirecektir. Bunu da 72 saat içerisinde yapacaktır' dedi. Bahsettiği 72 saat hala devam ediyor, bitmiş değil. 35 seneye sarkan 72 saatlik süreçte hala yakalayıp mahkemeye teslim edecekler. Yani bu devlet her zaman 'bitirmek üzereyiz' propagandasını yapıyor. AKP basını her zaman 'bitirdik, darbe vurduk, yakaladık, tasfiye ettik, kaçıyorlar, dağılıyorlar' diye yayın yapıyor. 40 senedir aynı şeyleri söylüyor. Cuntadan bu yana aynı kelimeleri kullanıyor. Onları takip eden birisi, bizlerin birkaç ay içerisinde biteceğini söyler. Önderliğimize uluslararası komplo yapıldığında bayram yapmışlardı. Birçok çevre 'Gerçekten de PKK tasfiye olabilir' diye düşüncelere kapıldı. Ancak PKK hakikati, ideolojiyi, bir halkı temsil ediyor. PKK şiddetle yok olmaz. Öte yandan PKK gerillası çok değildir 35 senelik tecrübeye sahiptir. Kendisini nasıl koruyacağını, nasıl savaşacağını bilir. Maalesef bu tür boş hayallere bazı Kürtler de kapılıyor. PKK'nin, AKP-MHP faşizminden darbe yiyeceğini, zayıflayacağını sanmak, hayalciliktir. Bu tür hayallere kapılanların uyanmaları, 1980'lere dönüp bakmaları, 1990'lı süreci incelemeleri, komplodan sonraki süreci iyi görmeleri gerekiyor. Bu süreçlerden Türk devletinin özel savaş yöntemleri kullandığını ve yalan söylediğini kavrayabilirler.

KORUCULARA ÇAĞRI VE UYARI

Bizler hakikati temsil ediyoruz, Kürt halkının haklı mücadelesini yürütüyoruz. Herhangi bir Kürt esnafa, dağdaki bir çobana, herhangi bir köylüye ya da işverene sorun ne istiyorlar diye. Onları talepleri gerçekleşsin diye mücadele ediyoruz. Halkımızın varlığı ve özgürlüğü için savaşıyoruz, dolayısıyla kimse bizi zayıflatamaz. Şehitler, kayıplar verebiliriz ki zaten biz şehitler ile bu düzeye geldik. Biz zayıflamayız, bunun hayalini kuranlar boş bir hayalin peşinden koştuklarını bilmeleri gerekiyor. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bunu açıkça söylüyorum, mesela Kürdistan’da şu an korucular var, baş korucular var. Devlet onlara 'artık PKK'den korkmanıza gerek yok, PKK tasfiye oluyor, artık PKK yok, bizimle operasyona çıkın' diyor. Onları suça teşvik ediyor. Tüm koruculara çağrımızdır; kimse hataya düşmesin. Biz bu süreçte nasıl savaşacağımızı biliyoruz. Belki her yerde görünmüyoruz ama biz her yerdeyiz. Kimsenin devletin yalanlarına kapılmaması gerekiyor. Bu konuda kimse hataya düşmesin. Düşmana kimse ajanlık yapmamalı ne Kuzey’de ne de Güney’de. Düşmanın para ve tehditine kimse kanmamalı. Tarihin derinliğinden gelen büyük bir devrimi yaşıyoruz. Devrimin temelinde milyonlarca insan var. Kimin gücü bunu yok etmeye yeter? Yalan söylüyorlar. Bizim onlar kadar basın imkanımız yok. Onların yaklaşık 400 televizyon kanalı var, her türlü propagandayı yapıyor. Onları takip eden insanlar 'evet devlet kazanıyor' yanılgısına kapılabiliyor.

YA ATINDAN İNECEK YA DA YENİLECEK

Başarılı olsaydı içinde bulunduğu krizi niye yaşıyor olacaktı? Gerçekten de başarılı olsaydı niye bu kadar saldırgan davranıyor? Erdoğan kaybedeceğini, bu halk tarafından yenilgiye uğratılacağını iyi biliyor. Erdoğan ya atından inecek ve gerçeği kabul edecek ya da yok olacak. Bu dava tarihidir, ya kabulleneceksin ya da gideceksin. Bu konuda özellikle devletin dedikodusuna kulak veren Kürtlere çağırda bulunuyoruz; uyanın, söylediklerine aldanmayın, hakikate gözünüzü açın. Savaş uçakları ve istihbarat ile sonuca gitmek istiyorlar, ancak başarılı olamayacaklar.

BİZİM DE B, C PLANLARIMIZ VAR

Biz çocuk değiliz, biz gizli orduyuz; bizim ne yapacağımızı göremezler, anlayamazlar. Bizim de B, C planımız yok mu? Var elbette. Devrimin aklına sahibiz, Önder Apo'nun felsefesine sahibiz ki bu felsefe bizler için deryadır. Türk devleti PKK'yi zayıflatarak Önderliğe dayatmalarda bulunmaya çalışıyor. Bize ulaşan bilgilere göre, istihbaratın başı olan kişi bazı kesimler ile yaptığı görüşmede 'PKK'yi zayıflatacağız ve daha sonra çözeceğiz' demiş. PKK zayıflamaz, siz zayıflayacaksınız. En zor ve ağır süreçlerde PKK kendisini yenileyerek büyüten harekettir. PKK'de böyle bir dinamik, felsefe var. 'Sıkıştırdım' dediğin süreçte PKK atılım gerçekleştirir. Çünkü PKK'deki insanlar, şeref ve namusu için savaşan insanlardır. Halkına, yoldaşlarına, şehitlere, Başkan’a söz vermişler ve bu yolda feda ediyorlar. Neyden korkacaklar? Onları korkutabilecek bir şey yok. Düşman en yoğun saldırısını gerçekleştirdiği dönemde kendi içinde sinerji yaratarak düşmanın üzerine gider, direniş sergiler. Hareketin bu diyalektiğinden dolayı, en çok 'zayıflattık' dedikleri dönemlerde PKK güçlü atılımlar gerçekleştirmiştir. Başkan’ın çabalarını boşa çıkarmaları durumunda kaybeden kendileri olur. Hareket ve gerilla olarak Başkan Apo'nun arkadasındayız. Başkan Apo'nun emir ve talimatlarını esas alıyoruz. Ancak biz savaşçıyız, direniş ve savaş bizim görevimiz. Bu görevimizi yerine getireceğiz. Başkanımız çabalıyor, emir ve talimat geldiği zaman kuşkusuz ona göre hareket ederiz. Düşmanın katliamcı yüzünü teşhir etme, gerekli ders ve cevabın verilmesi gibi önümüzde duran görevimiz var. Şehitlerin intikamını alacağız. Sonuna kadar böyle yürüyeceğimiz anlamına da gelmiyor. Önder Apo bizim temsilcimizdir, o dile getiriyor. Biz halkız, doğal hakkımızı istiyoruz. Kimseden farklı bir şey istemiyoruz. Erdoğan da bizi zayıflatamayacağını biliyor. İttifakını, iktidarını sürdürmek için savaşı sürdürüyor. Türkiye'nin çıkarını düşünen birisi gerçeğin farkına varır. Türkiye'nin, halkların çıkarı yerine kendi iktidarını düşünüyor. İktidarda nasıl kalabilirim, bunun yol yöntemini yürütüyor. Bundan dolayı bize karşı bu savaşı sürdürüyor. Tansu Çiller’in, Demirel'in, Turgut Özal'ın yaptığını tekrarladığını biliyor. Bu konuda birçok tecrübe mevcut. Düşmanın gerillaya yönelik saldırısı, halk direnişine karşı saldırısı bertaraf edilir, Kürt halkı tüm parçalarda ulusal birlik çerçevesinde tavır takınırsa düşmanın tüm oyunlarını boşa çıkaracaktır. O zaman düşman yola gelir.

STRATEJİK SAVAŞ YAŞANIYOR

Askeri güç olarak 36. mücadele yılında önünüze koyduğunuz hedefler nelerdir?

Her türlü yöntem ile düşmana karşı cevap olmak istiyoruz. Yani siyasi, diplomatik, kültürel, ideolojik, toplumsal ve askeri yöntemler ile cevap olmak istiyoruz. Zaten böyle olmazsa düşmanı yola getiremezsiniz. Tek yönlü mücadele sonuca ulaşmaz. Biz de her türlü yol ve yöntemi kullanmak istiyoruz. Kuşkusuz bunların arasında temel yöntem savaştır. Çünkü her şey ona bağlı. İşgalci Türk devleti bir arkadaşımızı tasfiye etmek için onlarca savaş uçağını kaldırıyor. Yüzde 90 savaşa harcanan ekonomisi çökmüş durumda. Her şeyini bize darbe vurmak için devreye koymuş durumda. Aslında bu düşmanın ne kadar zayıf olduğunu ne kadar korktuğunu da gösteriyor. Düşmanı nasıl boşa çıkarabiliriz, nerede nasıl düşmana karşı cevap olacağız, onun üzerine yoğunlaşıyoruz. Bu çerçevede bizim için önemli bir yıl olacaktır. İşgalci Türk devleti ile aramızda stratejik bir savaş yaşanıyor. Yaşanan bu savaş gerçekten de tüm Kürtler için çok önemlidir. Bölge halkları için de önemlidir. Eğer bugün işgalci Türk devleti başarılı olursa, ki başarılı olmaması için her türlü tedbiri almış bulunuyoruz, diyelim ki başarılı oldu, o zaman tüm Kürt halkı için tehlike oluşturur. Güney ve Rojava’yı işgal ederek Suriye ve Irak’ı da kontrol etmeye çalışacaktır. Bu devlet Arap, Fars, Asuri-Süryani halkına da tehdit oluşturuyor, sadece Kürtlere değil. Dolayısıyla faşizme karşı yürüttüğümüz savaş aslında bölgeye demokrasiyi getirmek içindir de. Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşıdır. Bu savaş ile Kürtlere bölgede alan oluşturmak istiyoruz. Kürt halkı da tüm komşu halklar gibi coğrafyasında özgür ve bağımsız bir şekilde yaşasın, istiyoruz. Zorbalık, kan dökerek, tank, top ve savaş uçakları ile bu hakkımızı elimizden alamazlar. Biz de bugün yol yöntemleri biliyoruz.

HİÇBİR KÜRT ARAMIZA GİRMESİN

İşgalci Türk devleti ile aramızdaki savaş zirve düzeyinde yaşanacaktır. Bir kere daha çağrıda bulunmak istiyorum; kimse aramıza girmesin. Kim olursa olsun hiçbir Kürt, işgalci Türk devleti ile yürüttüğümüz savaşta araya girmesin. Tüm Kürtlerden bize yardım etmelerini bekliyoruz, çünkü savaşımız tüm Kürt halkı içindir. Bizler fedai bir gücüz, bizden kimse kendisi için çalışmıyor. Kişisel hiçbir şeye sahip değiliz, bu halk ve bu halkın geleceği için savaşıyoruz. Halkımızın geleceğini karartmak isteyen kanlı düşmana karşı duruyoruz. Bundan dolayı Kürdistan’ın her yerinden destek bekliyoruz. Yardım etmiyorlar ise aramıza girmesinler. Bundan dolayı koruculara, baş koruculara çağrıda bulundum. Aramıza girmesinler, bu kritik süreçte kenara çekilsinler. İzleyin, işgalci Türk devletinin söylediklerimi doğru, yoksa bizimki mi. İzleyip, takip ederek nasıl bir sonucun ortaya çıkacağını kendi gözleri ile görsünler.

HER ŞEYİ GÖZE ALACAĞIZ

Tarihi süreç yaşıyoruz, bu tarihi süreçte her şeyi göze alacağız. Gerekli olan ne ise onu yapacağız. Hiçbir şekilde kimse karşısında geri atım atmayacağız. Böyle bir süreci yaşıyoruz, tüm arkadaşların bunu bilmesi gerekiyor. Çaba gerektiriyor, cesaret, fedaice yaklaşımı, sert olmayı gerektiriyor. Kuşkusuz siyaseti, diplomasiyi bir kenara bırakmıyoruz. Ondan bahsetmiyorum. Ancak son aşamadayız. 15 Ağustos’un 36. yılı önemli bir aşamadır ve son olmasını diliyoruz. Nasıl ki düşman topyekun bir şekilde tüm gücü ile bize karşı savaşıyor, bizim de aynı şekilde topyekun direnmemiz gerekiyor. Bize gerekli olan yaklaşım budur. Bu temelde tüm Kürt gençlerini, genç kadın ve erkeklerini bu tarihi ve stratejik süreçte evlerinde boş oturmamaya, izleyici olmamaya ve katılmaya çağırıyorum. Siyasi mücadele, toplumsal mücadele, gerilla mücadelesine katılımda bulunun. Eğer başarı adımlarını biz atmazsak, Jön Türklerden de yakından tanıdığımız merhametten yoksun düşmanımız fırsatını buldu mu önümüzü kesecektir. Dolayısıyla tüm genç, yurtsever, kurum ve örgütlerimizin bu sorumlu yaklaşımla davranması gerekiyor. Kimse ajanlara müsaade etmemeli, kendisini paraya satan insanlara tavır koymalıdır. Ulusal birliğimizi yaratarak, halkımıza alan oluşturalım, halkımızın özgürlüğü için bu süreçte fedakarlık yapalım. Hareketin militanları buna hazırdır. Bu rolümüzü yerine getireceğiz, verdiğimiz söze bağlıyız. Bizler sözüne bağlı insanlarız, kime ne söz vermişsek o söze bağlıyız. Halkımıza, şehitlerimize verdiğimiz söze sonuna kadar bağlıyız; bedeli ne olursa olsun.