Karasu: Tarihi direniş ile karşılaşacaklar

PKK Yürütme Komitesi üyesi Mustafa Karasu: Hepimiz için Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü gündemdedir. Önderliğin sağlığı ve güvenliği bizim için her zaman mücadele konusudur.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Mustafa Karasu, Rojava, Suriye ve Kuzey Kürdistan’daki gelişmeler başta olmak üzere birçok konuyu ANF’ye değerlendirdi.

Karasu’nun konuşmasının satır başları şöyle:

"Türk devleti bütün imkanlarını seferber ederek gerilla karşısında sonuç alacağını düşünüyor ancak gerillaların fedai tarzda direnişi karşısında sonuç alamazlar.

Faşizm bütün imkanlarını kullanarak kısa sürede sonuç almak isterken özgürlük gerillaları direnişiyle Türk devletinin bütün imkanlarını seferber ederek gerçekleştirdiği saldırılarını boşa çıkarıp, sonuç almalarını engelliyor. Bu da Türk devletinin bütün saldırılarına rağmen istediği sonucu alamaması ve AKP/MHP faşizminin, gerillalarımız karşısında bir yenilgi yaşadığı anlamına geliyor.

Bu direnişi süreklileştiren gerillalar kesinlikle AKP/MHP faşist iktidarının ayakta kalmasına izin vermeyecektir. Elbette Türk devletinin saldırıları da devam edecektir. Zaten Tayyip Erdoğan’ın ‘nerede olursa olsun saldıracağız. Yaz – Kış demeden saldıracağız’ sözleri Kürt halkı ve demokratik güçlerinin özgürlük mücadelesi karşısında ne kadar sıkıştığını özetlemektedir. Türk devleti bu saldırgan politikalarıyla, Başurê Kürdistan’a girmek isteyecektir. Zaten şimdiden tehdit ederek bunun sinyalini vermektedir. AKP gerillanın direnişi karşısında sonuç alamayıp, başarısız kaldıkça saldırganlığını da arttıracaktır. Çünkü özgürlük hareketini inkar ve imha politikaları karşısında engelleyici görüyor.

TARİHİ BİR DİRENİŞ İLE KARŞILACAKLAR

Önümüzdeki süreçte Türk devleti ile savaş sadece Bakurê Kürdistan’da değil, Başur’da, Rojava’da ve bir bütün olarak çok geniş bir alanda yaşanabilir.

Kürt Özgürlük Hareketi de buna hazırdır. Türk devleti, Güney Kürdistan’a yönelirse tarihi bir direnişle karşılaşacaklar. Bu direniş AKP/MHP iktidarının sonunu getirecektir.

DELAL AMED HER ALANDA MÜCADELE ETTİ

Delal Amed, PKK Merkez Komitesi ve Yürütme Komitesinde görevler üstlendi. PAJK yürütme komitesinde yer aldı, son olarak da HPG’de komuta kademesinde görev alarak Botan yürüyüşüne başladı. Delal Amed Botan’a giderek, Botan Komutanlığında görev aldı. Ve burada sömürgeci, soykırımcı güçler ile girdiği bir çatışmada 12 arkadaşıyla birlikte kahramanca savaşarak şehit düştü. O büyük bir komutandı. Kürt halkının onlarca yıldır yürüttüğü özgürlük mücadelesinin ve demokratik devrimin, kadın özgürlük devriminin yarattığı büyük bir devrimci kişiliğiydi. Kürdistan özgürlük mücadelesinin ve demokratik devrimin yoğun bir biçimde geliştiği Amed halkının evladıydı. Bu devrimin yarattığı halk gerçekliğinin bir devrimci kişiliği olarak özgürlük saflarına katılmıştı. Özgürlük mücadelesinde fedai bir duruşun sahibi olarak her kademede sorumluluklar üstlenerek, yerini aldı. Bu bakımdan bütün Kürdistan gençlerine, kadınlarına örnek olmuştur.

ŞEHİTLERİMİZ YENİLMEZLİĞİN İFADESİDİR

Kürdistan’da yürütülen amansız direnişimizin her bir şehidi özgürlük mücadelemizin yenilmezliğine güç ve değer katıyor.

Delal Amed gibi yoldaşlar, Kürdistan özgürlük mücadelesinde şehit düşüyorsa, o devrimi yenmek ve o halkı yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Şahadetleri kesinlikle böyle anlamak gereklidir. Kuşkusuz on yıllardır yürüttüğümüz mücadele içinde, on binlerce şehidimiz olmuştur. Bu şehadetler özgürlük mücadelesini geleceğe taşıyan halkaları ifade etmektedir.

Özgürlük mücadelemizin kuşaktan kuşağa sürdürülmesini sağlayan temel değerler olarak direnişimiz içerisinde varlıklarını sürdüreceklerdir. Bu yönüyle Delal Amed ve 12 yoldaşımızın şehadeti PKK’nin 40. kuruluş yıldönümünde, özgürlük mücadelesinin daha fedaice yürütülmesinin kararlılığı ve andı olacaktır.

‘ÖNDERLİĞİMİZİN SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONUSUNDA ÇOK HASSASIZ’

 

2016’da gerçekleşen 15 Temmuz darbesinden sonra, İmralı’da farklı durumların yaşandığı konusunda kamuoyuna haberler sızdırılmıştır. Bu durum karşısında tabi ki hareketimizde, halkımızda hassasiyet taşıdığından Önder Apo ile görüşmelerin yapılmasını istemiştir. Nitekim halkımızın tepkisi, kamuoyunun baskısıyla Önder Apo ile görüşme yaptırılmıştır. 2016 yılında görüşme öncesi yapılan haberlerin çok doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Önder Apo İmralı’da kendisini görmeye giden kardeşine tepki göstererek ‘Neden geldin, Seni hükümet mi gönderdi, Arkadaşlar mı gönderdi?’ diyerek eleştirmiştir.

 

ÖNDERLİĞİMİZİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ

 

Önder Apo’nun sağlık ve güvenliğine ilişkin çıkan haberlerin zamanlaması dikkate alındığında, başka alanlarda yürütülen mücadeleye odaklanılmasını belli düzeyde dağıtmak istendiği ortaya çıkıyor. Yine Önder Apo için yapılan eylemlerin yönünü kaydırma gibi yaklaşımlar olabilir. Ancak biz bunları çok fazla önemsemiyoruz. Çünkü hepimiz için Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü gündemdedir. Önderliğin sağlığı ve güvenliği bizim için her zaman mücadele konusudur.

Daha doğrusu, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile Önderliğin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü için verilen mücadele iç içe yürütülen mücadeledir. Bunları birbirinden ayırmıyoruz. Önder Apo’nun özgürlüğü için doğru mücadelenin, Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştirilerek verilebileceğini düşünüyoruz. Bu yönüyle bu haberlerden bağımsız olarak halkımız ve bizler Önder Apo’nun özgürlüğünün sağlanmasını önemli ve acil buluyoruz. Önderliğin güvenliği ve özgürlüğü için verdiğimiz mücadeleyi kesintisiz sürdürmeye devam edeceğiz.

PKK OLAĞAN TOPLANTISI HALKLARA CEVAP OLMAK ADINA GERÇEKLEŞTİ

Kürdistan’da, Ortadoğu’da hızlı gelişmeler yaşanıyor. 3. Dünya Savaşı’nın yoğunlaştığı Suriye ve Irak’ta askeri-siyasi gelişmeler hızlandığı gelişimlerin çok hızlı olacağını ön görerek bu toplantı kararını önceden aldık. Merkez Komiteyi toplayıp önümüzdeki dönemde güçlü bir şekilde yönelmek istedik.

Türkiye ciddi bir siyasi kriz içendeydi. AKP iktidarı MHP’yi ve bazı ulusal güçleri yanına alarak kendini güçlü göstermek istese de içerde ve dışarda ciddi siyasi çıkmazlarla karşı karşıyaydı. İç ve dış krizlerin tetiklediği ekonomik kriz gerçeği de ortadaydı. Bölgeye müdahale eden uluslararası güçler 3. Dünya Savaşı’nın son çeyreğine girilirken yeni siyasi hamleler yapmaktaydılar. Tüm bunlar bizim açımızdan böyle siyasi bir sürece hazırlıklı ve güçlü girilmesini gerektiriyordu. Nitekim biz merkez toplantısına hazırlanırken toplantıya birkaç gün kala Kerkük’ün Irak güçleri ve Heşd El Şabi tarafından işgaline şahit olduk. Bu süreçte Reqa’nın özgürleştirilmesi gerçekleşti.

BAŞUR’DA MEVCUT KONUMDAN DAHA GERİYE DÜŞÜLDÜ

Kürt Özgürlük Hareketi olarak referandum ve Başurê Kürdistan’da gelişebilecek gelişmeleri ön görüyoruz. Ancak bu KDP ve kimi güçler tarafından çarpıtılıyor. Neden referandum isteniyor, bu hakkınız değildir’ gibi bir yaklaşım içinde değiliz.

Referandumun yaklaşım, hazırlık ve anlayış itibariyle Kürtlerin yararına sonuç vermeyeceğini, hatta mevcut durumdan daha geriye düşüleceğini hareketimizin çeşitli değerlendirme ve açıklamalarında ortaya konuldu. Ancak buna rağmen Başur yönetimi özellikle de KDP, Başurê Kürdistan ve genelde yaşadığı siyasi sorunları aşmak için böyle bir referanduma yöneldi.

KDP’NİN YANLIŞ POLİTİKALARI KÜRTLERE KAYBETTİRDİ

Kerkük işgalini, Kürtlerin birçok mevzi kaybetmesini sadece referandum ile açıklamak yetersiz kalır. Böyle açıklamalar son 10 - 15 yıldaki Başure Kürdistan yönetimin iç ve dış politikalarının üstünü örtmek olur. Bu yanlış izlenilen iç ve dış politikaları gözden kaçırmak anlamına gelir.

Bu olumsuz durumu ortaya çıkaran esas olarak KDP yönetimin Türk devleti ile olan ilişkileridir. KDP, Kürt halkının birliğine, demokratikleşme temelinde halkın gücüne dayanacağına, diğer partiler ile ilişkilerini geliştirip siyasi olarak güçlü bir konum kazanacağına, Rojava devrimine dayanacağına Rojava’da devrim karşıtlığı yapmıştır. PKK karşıtlığı yapmıştır. Başur’daki siyasi güçler ile kavga etmiştir. Meclisi işlemez hale getirmiştir. Ve böylelikle kendisini güçsüz duruma düşürmüştür. Bu yanlış politikalar referandumda çıkan sonuçlar sonrası Kürtlerin kaybetmesine yol açmıştır.

Türk devleti gibi Kürt düşmanı inkarcı, Kürdistan’ın tüm parçalarındaki kazanımlara düşman olan bir siyasi güce dayanarak Kürtlerin hakları korunabilir mi? Kürtler bu şekilde kazanım elde edebilir mi? KDP, burada büyük bir yanılgıya ve gaflete girmiştir. KDP’nin dayandığı zemin ayağının altından kaymıştır. Bugüne kadar Türkiye’ye dayanarak Irak’a, İran’a karşı, kendine muhalif siyasi güçlere karşı ayakta kalmaya çalışan KDP, Türkiye’nin sırt çevirmesi nedeniyle izlediği bütün politikalar boşa çıkmış, kendisini ayakta tutacak tek bir politik zemin bırakmamıştır. Bu yönüyle Kerkük’teki durum değerlendirilirken yüzeysel yaklaşmamak gerekiyor.

KERKÜK’TEN DAHA BÜYÜK BİR ALAN KAYBEDİLDİ

Yanlış politika izleyenlerin Heşd El Şabi, Kerkük’e yöneldiğinde başka türlü bir tutum içine girmesi beklenemezdi. Çünkü o politikalar zaten onları zayıf düşürmüştü. Onların iradesini kırmış ve güçsüz kılmıştı. Bu açıdan Kerkük’e bir yönelim olunca, elde ettikleri bazı yerlere yönelim olunca tabi ki direnemeyecek ve kaçacaklardı.

Kürtler, Başur Kürdistan ve Irak içinde güçlüyken Başur Kürdistan siyasi güçleri bu durumu değerlendirememiştir. Başur Kürdistan’ın demokratikleşmesi bu temelde de Irak’ın demokratikleştirilmesinde rol oynamak yerine Türkiye ile ilişki kurma, buna dayanarak Başur Kürdistan’da pozisyonunu güçlendirme gibi tarihi bir yanılgıya girince Kerkük’teki bu durum ile karşılaşılmıştır.

Çünkü Kürt inkarı ve Kürt düşmanlığında öncü olan, Kürtlerin sadece Bakur ve Rojava’da değil, tüm parçalarda etkili olmasını istemeyen Türk devletine dayanarak ve ondan destek alarak pozisyonunu güçlendireceğini sananlar bu sonuçla karşılaşmışlardır. Özellikle vurgulanması gerekir Kerkük’ün işgali Rakka’nın özgürleştirilmesine doğrudan bir cevap olmasa da Kürtlerin güçlenmesi Ortadoğu’nun demokratikleşmesi karşısında Başur Kürdistan şahsında da olsa Kürtlerin pozisyonunu sınırlandırmak ve geriletmek biçiminde bir yaklaşımında ortaya konulduğunu görmek gerekiyor.

DEMOKRATİK SURİYE VE ORTADOĞU DEVRİMİNE KAPI ARALANDI

Reqa zaferi ile birlikte Ortadoğu’da süren 3. Dünya Savaşı’nda siyasal güçler arasındaki mücadele giderek kızıştı. Bu durum, güçlerin pozisyonunu belirlemeye ve Ortadoğu’da yeni dengelerin oluşmaya başlamasına yol açtı.

Kobanê savaşı ile yok oluş sürecine giren DAİŞ çeteleri Grê Spî, Hol, Şeddadê, Minbic, Reqa’nın özgürleştirilmesiyle birlikte Demokratik Suriye Güçleri önemli bir konum ve pozisyon kazandı.

QSD’nin bu gelişimi karşısında Türk devleti Cerablus’u işgal işgal ederek, QSD’nin gelişimini engelleyebileceğini düşündü. Bu aslında DAİŞ’e karşı büyük başarılar elde eden Kuzey Suriye Federasyonu’nun, QSD’nin daha fazla etkili olmasının önüne geçmek için yapılan bir girişimdi.

Ancak bu girişimlerin hiçbirisi QSD güçlerinin devrimci hamlesini engelleyemedi. Sonuçta Reqa özgürleştirildi. Reqa’nın özgürleştirilmesi ile Kuzey Suriye Federasyonu’nun Suriye siyasetindeki varlığı daha da arttırdı. Öte yandan Reqa ile birlikte Suriye’de temel güç dengeleri ortaya çıkmıştır. Rejim ayakta kalmıştır. Ancak rejimin eskisi gibi tüm Suriye’ye merkezi bir otorite olarak hakim olması yine eski siyasi zihniyet ile yönetimini sürdürmesi mümkün değildir. Suriye eski Suriye değildir. Köprünün altında çok sular akmıştır. Siyasal ve toplumsal dengelerde önemli değişiklikler ve kaymalar ortaya çıkmıştır. Bu açıdan Suriye rejimi ayakta kalsa da yeni Suriye eskisinden farklı olacaktır.

Eski rejimin belli düzeyde yeni Suriye’de yeri olsa da eskisi gibi otoriter, diğer toplumsal ve siyasal güçlere dikkate almayan bir Suriye gerçeği olmayacaktır. Bunu Suriye’de bilmektedir. Suriye rejimini destekleyenler de bu gerçeği bilmektedir. Öte yandan en etkili güç olarak QSD güçleri ve Kuzey Suriye Federasyonu kalmıştır. Bu açıdan yeni oluşacak Suriye’de Kürtler özgür ve demokratik yaşama kavuşacaktır. Kuzey Suriye Federasyonu yaşayan halklar Suriye’nin demokratikleşmesinde rol oynayacakları gibi demokratik örgütlenmeleriyle ve değerleri ile demokratik Suriye içinde etkin demokrat güç olarak varlıklarını ortaya koyacaklardır. Bunun dışındaki her seçenek sorunların çözümüne değil, daha fazla alevlenmesini, Suriye’nin yeniden bir savaş ve karmaşa sürecine sokulmasını beraberinde getirecektir.

REQA ZAFERİ ASKERİ VE SİYASAL DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ

DAİŞ’in Hilafetin başkenti olarak ilan ettiği Reqa’nın özgürleştirilmesi ardından DAİŞ ağır darbe yedi ve artık eskisi gibi alan hakimiyeti kuramaz. Irak ve Suriye’deki Sünnilerin geleceğinin belirsizliği, DAİŞ’e zemin sunuyor.

Türkiye ise Suriye’nin demokratikleşmesi ve demokratik temelde yeniden şekillenmesinin önüne geçemeyecek.

Her ne kadar Suriye’de mücadele içinde olsalar da Suriye’de ortaya çıkan olumlu gelişmelerin tersine dönmemesi için belli bir ilişki ve uzlaşma içerisinde oldukları görülüyor. Nitekim Vietnam’da Trump ile Putin’in yaptığı görüşmeden sonra Suriye üzerinde belli bir uzlaşmaya vardıklarının söylenmesi bu gerçekliğin ifadesi olmaktadır.

ÖNDER APO ÇİZGİSİ ORTADOĞU’DA BELİRLEYİCİ

Ortadoğu’daki statükocu güçler ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin gelişen devrimci hamlesi sürekli bir gerilim ve çatışma içerisinde olacaktır. Ancak şu gerçeği belirtmek gerekiyor; Irak’taki siyasal durumun böyle devam edeceğini düşünmek doğru değildir. Daha Irak’ta siyasal mücadele sürecektir. Irak’ta halen istikrar gelmiş değildir.

Öte yandan şu gerçeğin özellikle bilinmesi gerekir; Türkiye ve İran’da demokratik bir yaklaşım ortaya çıkmadığı müddetçe, Ulus Devletçi statüyü koruma yönünde bu devletlerin politikası sürdüğü müddetçe Ortadoğu’da kalıcı bir istikrarın sağlanması mümkün değildir.

Eski statükoyu sürdürmek de istikrarsızlık getireceğinden bu yönüyle Türkiye ve İran’ın değişim ve demokratikleşmesine kadar Ortadoğu’da siyasal mücadele ve çekişmelerin devam edeceğini söylemek gerekiyor.

TÜRK DEVLETİ SURİYE’DE İSTİKRAR VE BARIŞ İÇİN TEHDİT

Suriye’de QSD’nin hakim olduğu alanlar ile İran ve Rusya destekli Baas rejiminin hakim olduğu alanlar ile işgalci Türk ordusu ve ona bağlı çete gruplarının hakim olduğu alanlar ortaya çıktı. Bu durum da sorun haline geldi. Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki varlığı İdlib işgali ile birlikte Suriye’de istikrarı ve barışı tehdit ediyor.

Türk devletinin tek amacı Kürtleri tasfiye etmektir ve Suriye’deki varlığı ile şantaj yapıyor. Türk devletinin politikaları, Suriye halklarının çıkarına değildir.

Rusya ve İran, Türk devleti gibi düşünmüyor. İran Suriye’nin özelinde Kürtlerin özgürlük ve demokratik bir yaşama kavuşmasını istemiyor, hatta engeller bir pozisyonda. Rusya ise tarafları uzlaştırmak gibi bir rol üstlendi.

Anlaşılıyor ki taraflar sorunlarımız olsa da bu sorunları zaman içinde çözelim, yaklaşımları ile hareket etmişlerdir. Yoksa Soçi’de tüm konularda bir uzlaşma ortaya çıktığını söylemek mümkün değildir. Zaten Tayyip Erdoğan’ın “şöyle olmasa şöyle olur, şunu kabul etmeyiz, bunu kabul etmeyiz” biçimindeki değerlendirmelerinden de bunu anlamak mümkün.

Zaten Türkiye’nin dediği biçimde bir uzlaşma olması demek Suriye’de sorunların çözümsüz bırakılması, siyasal çözüm yerine bir tıkanmanın yaratılması anlamına gelmektedir. Bunun da Rusya tarafından kabul edilir bir durum olmayacağı açıktır. Çünkü Kürtlerin dışlandığı bir Soçi gerçekleşemez, Kürtlerin dışlandığı bir Cenevre de artık Suriye’nin sorunlarını temelden çözemez. Bu açıdan Kürtlerin mutlaka Soçi’deki toplantıda olacaklardır. Cenevre’deki toplantılarda yer alacaklardır.

Bu toplantılar belli yönleriyle bir siyasal mücadele içinde geçecektir. Bu toplantılardan kısa süre ve sonuçlar çıkması beklenemez çünkü Putin tüm taraflar taviz vermek zorundadır, tarafların taviz vermesi gerekir demesi aslında uzlaşmalarını gerçekleşmesi açısından bir mücadele sürecinin, bir toplantılar silsilesinin devam edeceğinin ifadesi olmaktadır."