Karasu: Her türlü şuursuzluğu yapabilirler

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu, AKP-MHP iktidarının ayakta kalmak için her türlü şuursuzlukta bulunabileceğini belirterek, "Her türlü saldırı, provokasyon ve komplo gelebilir" dedi.

AKP-MHP iktidarının savaşa göre şekillendiğini, listelerin bile buna göre hazırlandığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, "AKP-MHP, Kürt düşmanlığı üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışıyor. Bunun anlamı da özgürlük ve demokrasi isteyip bunun için mücadele veren Kürtlere karşı savaştır" dedi. Erdoğan’ın kazanması halinde savaşı yaygınlaştıracağını kaydeden Karasu, "Yurtta savaş, cihanda savaş politikasını sürdürmek istiyor. Şovenizmin etkisinden yararlanmak için yeni saldırılara yönelebilir" diye vurguladı. "Herhalde Kandil’e ellerini kollarını sallayarak girecek değiller" diyen Karasu, şunun altını çizdi: "Özgürlük Hareketi olarak her türlü olasılığa göre hazırlığımızı yapmış durumdayız. Niye geliyorlar, demeyiz. Aksine sonuç almaya çalışırız."

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, 24 Haziran baskın seçim kararının nedenleri, seçim süreci, iç ve dış aktörlerin dağılımı, seçimlerin olası sonuçları ve etkileri ile başta Kürdistan halkı olmak üzere demokrasi güçlerinin niçin bu seçimleri önemsemesi gerektiğine ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı. Birinci bölümünü dün yayımladığımız üç bölümlük kapsamlı söyleşinin ikinci bölümünü paylaşıyoruz.

AKP-MHP iktidarı savaşı sürdürmekte kararlı görünüyor, seçimlerin etkisi nasıl olur?

Seçimde başarılı çıkarsa Kürt halkına, demokrasi güçlerine daha fazla saldıracak, Efrîn’le başlattığı işgal hareketini yaygınlaştıracaktır. Bu iktidar kendisini savaşa göre şekillendirmiş, seçimi de bunun için yapıyor. Seçim listeleri de bu biçimde hazırlandı. AKP-MHP, Kürt düşmanlığı üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışıyor. Bunun anlamı da özgürlük isteyen, demokrasi isteyen, bunun için mücadele veren Kürtlere karşı savaştır.

İktidarını sürdürmesinin yeni ittifakları, Kürt düşmanları ve demokrasi düşmanlarıdır. AKP iktidarını şovenizmi şahlandırma temelinde, toplumsal desteğini artırarak yürütmek istiyor. Gelinen aşamada artık Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin oyunu alamayacağını görüyor.

Demokrasi güçleri; Kürtler, Aleviler, hakları gasp edilen tüm kesimler; İslamiyet’in hak, hukuk, adalet değerlerine gerçekten bağlı olanlar oy vermeyecektir. Bu seçim, tamamen şovenizmi şahlandırılmış toplumsal kesimler ile demokrasi, özgürlük, hak ve hukuktan yana olanların mücadelesi biçiminde geçecek.

Erdoğan kısa sürede insanların şovenist duygularının tercihlerine etkisi olacağını düşündüğünden yeni saldırılar peşinden de koşabilir. Lêlikan’a saldırdı, Xakûrkê’ye saldırdı, başka alanlara saldıracağını söylüyor.

Türk devleti zaten uzun bir süredir Kandil, Şengal, Minbic gibi yerleri sıralayarak saldıracağını söylüyor. Seçimlerden önce böyle bir girişimde bulunabilir mi?

Şu anda AKP-MHP iktidarı ayakta kalmak için her türlü şuursuz girişimde bulunabilir. Sağduyuyla hareket etmiyor, seçimi kaybetme tehlikesini görünce her türlü saldırıyı yapabilir. Bu tür saldırılar kısa süreli de olsa iktidarına oy kazandırabilir. Özellikle Türkiye gibi şovenizmi, milliyetçiliği şahlandırma imkânının fazla olduğu, böyle bir kültürün yaşandığı kesimlerde bu tür saldırıların, işgal hareketlerinin oylara belli bir etkisi olabilir. Gerçekten de AKP iktidarı çok zorlanıyor. O kadar çok zorlanıyor ki; her gün askerleri öldüğü halde, her gün her yerde çatışma olduğu halde 'terörü gündemden çıkardık' neredeyse PKK’yi bitirdik, diyecek. Böyle bir iktidardan her türlü saldırı, provokasyon ve komplo gelebilir.

Herhalde Kandil’e ellerini kollarını sallayarak girecek değiller. Her yere saldıracağım, diyen bu iktidara karşı her yerde büyük direnişler olur. Özgürlük Hareketi olarak her türlü olasılığa göre hazırlığımızı yapmış durumdayız. Biz bir savaş, mücadele örgütüyüz. Niye geliyorlar, niye şuraya gidiyorlar, demeyiz. Aksine savaşın yaygınlaşmasını özgürlük mücadelemiz ve hareketimizin lehine sonuçlandırmaya çalışırız. Ancak bu tür söylemlerin önemli bir bölümünün de psikolojik savaş olduğunu biliyoruz.

AKP’nin iktidarda kalması nasıl bir sürecin başlangıcı olur?

AKP baskı, hile ve zorla bu seçimi kazandığında kesinlikle tam bir faşist diktatörlük kuracak; toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi sistemini yerleştirecektir. Zaten Türkiye'deki mücadele uzun süredir bir iç savaştır. İç savaş şimdiye kadar ağırlıklı olarak siyasal alanda olmak üzere düşük yoğunluklu biçimde sürüyordu. Eğer AKP bu seçimi kazanırsa siyasi olmaktan öte çok boyutlu şiddetli bir savaş haline gelme olasılığı yüksektir.

İktidarda kalması artık önündeki tüm engelleri süpürmesi anlamına gelecek. İktidarda kaldığı an düşündüğü ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal ve diplomatik her türlü anlayışını, sistemini kurmak için önünde hiçbir engel kabul etmeyecektir.

Kazanırsa meşruiyetini güçlendirmiş olarak, demokrasi güçlerine saldırı politikasına, yeni bir sistem kurma anlayışına onay verildi, diyerek tüm muhalifleri ezip geçecektir.

AKP iktidarına son verildiği takdirde beklenen nedir?

Devrildiği takdirde ise Türkiye'de oturtulmuş faşist zihniyet, faşist anlayış, faşist kurumlaşmalar, dinci milliyetçi otoriter anlayışlar bir günde hemen tasfiye olmayacaktır. Çünkü kendisini kurumlaştırmış, hatta milis örgütlerini kurmuştur. Böyle bir durumda iktidarını tabi kolay bırakmayacaktır ama meşruiyetini kaybetmiş, toplumdan destek almamış bir siyasi hareket olarak içeride ve dışarıda eskisi gibi rahat hareket etmeyecektir. Artık iktidarını kaybetmiş güç olacaktır. İktidarını bırakmak istemediği takdirde halk güçlerinin, demokrasi güçlerinin eli güçlenecek, bu iktidara karşı daha etkili mücadele yürüteceklerdir. Böyle bir mücadelede AKP-MHP faşizmi kaybedecektir.

AKP'nin devrilmesi gerçekten de Türkiye tarihi açısından yeni bir dönem başlatacaktır. Şahlandırılan şovenizm, o örtü toplumun üstünden kaldırıldığında aslında Türkiye'nin yönünün demokratikleşme, özgürleşme, hak, adalet ve eşitlik doğrultusunda olduğu görülür. Bu bakımdan AKP-MHP faşist ittifakı etkisizleştirildiğinde Türkiye'nin bu dinamikleri açığa çıkacak; Türkiye tekrardan tarihi akışının olduğu yöne doğru bir siyasal evrilme içerisine girecektir.

Bu yönüyle AKP'nin devrilmesi, AKP-MHP faşist iktidarının saf dışı edilmesi aslında Türkiye toplumu için de acil ortadan kaldırılması gereken hastalıklı bir durumdur. Tarihin akışını tersine çevirmek isteyen; tarih, toplum, akıl ve bilim karşıtı kesimlerin Türkiye siyasal hayatında etkisizleştirilmesi demektir. Böylece ekonomi, sosyal, kültürel, siyasal ve diplomatik yaşam da doğal mecrasına girecektir. Türkiye'nin kültürel ve toplumsal dokusuna, demokrasi tarihine, özgürlük tarihine uygun bir dönem başlayacaktır. AKP iktidarının devrilmesini kesinlikle böyle görmek gerekiyor. Kaybettiğinde Türkiye tarihinin gerçek akışı başlayacaktır. Türkiye halklarının gerçek özlemleri gündeme gelecektir. HDP ve muhalefet, AKP gibi tarihin akışını değiştiren, tersine çevirmek isteyen, iktidarı alaşağı ederek aslında Türkiye halklarının özlemlerine de cevap vermiş olacaktır. Türkiye'deki akışın gerçek kanalına girmesini, gerçek yoluna girmesini sağlayacaktır.

AKP’nin Kürtlere dönük soykırım saldırıları Avrupa’dan destek mi görüyor?

Aslında AKP'nin politikalarından ABD ve Avrupa’nın yanı sıra Rusya ve Çin de rahatsız. DAİŞ’in bir versiyonu gibi. Öyle bir dili ve üslubu var ki; DAİŞ üretiyor, düşmanlık üretiyor. Kendi inancından ve etnik kökeninden farklı kesimleri düşman gösteren bir yaklaşım var. Yani kullandığı üslup DAİŞ gibi çetelere malzeme, eleman üreten kültürdür. Eğer bunu dünya görmüyorsa aptaldır. Biz herkesin gördüğüne inanıyoruz. Bu bakımdan rahatsızlar.

Şöyle bir gerçek var; Erdoğan ve AKP'den rahatsızlar ama Türkiye’yi de bırakmak istemiyorlar. Türkiye, bu güçlerin 150 yıldır hazırladığı, ilişkilendiği bir devlet. Hatta bu çevrelerin en fazla işbirlikçilerinin olduğu, ekonomik, kültürel, toplumsal kodlarının en fazla bulunduğu bir ülkedir. Ortadoğu gerçeğinde Türkiye'nin böyle bir konumu var. Ortadoğu’yu istikrarsızlaştıran en temel etken bugün Türkiye’dir. Türkiye Kürt düşmanlığından dolayı Ortadoğu'da özgürlüklerin, demokrasinin gelişmesini istemiyor. İster Türkiye'de olsun ister Ortadoğu'da olsun, özgürlük ve demokrasiden Kürtlerin yararlanacağını düşündüğünden sınırlı da olsa özgürlük ve demokrasinin gelişmesine karşı. Bu yönüyle AKP iktidarına büyük rahatsızlık var. AKP-MHP iktidarı bunun kendi iktidarını tehlikeye düşüreceğini görerek tekrar Batı kapısına gitti. Batı kapısının da ana kapısı İngiltere’dir. İngiltere’de o kapıdan geçerek diz çöküp ABD ve İsrail ile ilişkilerini düzeltmek istedi. İngiltere ve ABD, Türkiye'yi tümden karşısına almamak için de belli bir destek veriyor.

Çiller, Kürt halkına saldırdığında, Kürt soykırım politikası izlediğinde İngiltere’ye gidip destek almıştı. Demirel, İngiltere’ye gidip destek almıştı. Şimdi de Erdoğan İngiltere’ye giderek Kürt soykırımına ve demokrasi güçlerine düşmanlığa destek alıyor. İngiltere, AKP iktidarının bu faşist kirli politikalarını görmezden gelen bir yaklaşım gösterdi. AKP-MHP faşizminin en saldırgan olduğu dönemde Erdoğan'ın Londra’da kabul edilmesi aslında AKP iktidarını cesaretlendirmektir. AKP iktidarına eğer bizim işbirlikçimiz olursan senin Kürt karşıtlığını, demokrasi karşıtlığını görmezden gelebiliriz mesajı verildi. Hele hele İngiltere Başbakanı May’in ‘Kürt terörizminden’ söz etmesi zaten AKP-MHP faşizmi için yeterli bir destektir. Türkiye'deki şovenistler için yeterlidir.

İngiltere ve Avrupa Erdoğan’a kısmi destek verse de bu kayıtsız koşulsuz destek değildir. Erdoğan'ın demokrasi karşıtlığı ve Kürt politikası aslında belki bu ülkeleri çok ilgilendirmiyor ama demokrasi karşıtlığı, Kürt karşıtlığı ister istemez Türkiye’yle bu ülkeleri karşı karşıya getiriyor. Çünkü bu ülkelere de Kürt düşmanlığı yapın, Kürt soykırımına ortak olun, demokrasi düşmanı olun diyor. Bu ülkelerde bunu yapamıyorlar.

Erdoğan ve Bahçeli hükümeti bu ülkelerden belli bir destek görse de Kürt düşmanlığında, faşizmde ısrar ettiği için bu güçlerle karşı karşıya gelmek zorunda kalacaktır. Belli bir destek verilmiş olsa da AKP-MHP iktidarına rahatsızlık sürecektir. Dolayısıyla AKP-MHP iktidarının dış desteğinin güçlü olduğundan söz edilemez.

AKP iktidarı yine seçimden sonra çözüm süreci başlayabilirmiş gibi söylemlerle algı yaratmaya çalışıyor. Bu mümkün mü?

Şu açıktır; seçimden sonra demokrasi ya da Kürt sorunun çözümünde yumuşak bir yaklaşım değil daha sert bir yaklaşım olacaktır. Zaten açık söylüyor; tasfiye edeceğim, yok edeceğim, diyor. Terörü yok edeceğim, PKK'nin ismi ağza alınmayacak, diyor. Bunların hepsi aslında Kürt’ü yok edeceğim, Kürt’ü soykırıma uğratacağım demektedir. ‘Aynası iştir kişinin, lafına bakılmaz’ denir. Son yıllardaki uygulamaları açık değil mi? Bunlar ortadayken bu tür söylemleri dinlemek bile yanlıştır. Tam aksine seçimden sonra eğer AKP iktidarı seçimi kazanırsa Kürt halkına da demokrasi güçlerini de özgürlük güçlerine de daha fazla saldıracaktır. Ne AKP iktidarının ne devletin ne de herhangi bir iç ve dış çevrenin özgürlük hareketimizle dolaylı dolaysız, hiçbir ilişkisi yoktur. İngiltere’de bir sivil toplum kuruluşuyla bazı AKP’liler ya da AKP yandaşı yazarlar toplantı mı ne yapmış, bunları bile kendine göre yorumlayanlar var. Önder Apo’yla da dolaylı dolaysız hiçbir ilişki-görüşme yoktur. Şu anda AKP-MHP iktidarının ajandasında sadece Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme vardır. Bütün planı, saldırıları bu yönlüdür. Bütün siyasal ilişkileri bu yönlüdür. Bütün söylemleri bu yönlüdür. Bunu anlamayanlar aslında soykırım saldırısına boyun eğenlerdir. Demokrasi düşmanlarına boyun eğenlerdir. Bu tür söylemlere kulak kabartanlar, AKP iktidarına karşı mücadelede gözü olmayanların, bu konuda iradesi kırılanların hayal görmeleri olabilir. Kim AKP iktidarının toplumu kandırmak için söylediği bu tür şeylere kulak veriyorsa faşizme karşı mücadele etme iradesi olmayanlardır. Bırakalım mücadele etmeyi, tutum koyacak yaklaşımı olmayanlardır.

HDP’nin seçim çalışmaları yoğun bir şekilde sürüyor. Renkli bir aday profili var. Siz nasıl buluyorsunuz?

HDP, 7 Haziran’da ilk defa parti olarak seçime girerek kimliğini ortaya koydu. Bu önemli bir adımdı ama demokrasi ve Kürt düşmanları buna karşı çıktı. Çünkü kadın özgürlükçülüğü demek, demokrasi demektir. Demokratik ulus demek, bütün kimliklerin özgür olduğu çoğulcu Türkiye; demokratik, adil ve eşit yaşam demektir. Bu Türkiye tarihinde dönüm noktasıydı ama bu güzel adım dahi ilk çıkışında ulus devletçi, soykırımcı, otoriter devlet tarafından ezilmek; Türkiye, tek renge boyanmak istendi.

Türkiye gerçeğini esas olarak temsil eden HDP’dir. Ulus devletçi, sosyal şoven, Kürt düşmanı anlayışlar aslında tarihinin ve toplumsal gerçeğinin tersine tek renkli, tek inançlı bir Türkiye yaratmak istiyor. Bu aslında Türkiye'yi sürekli kriz halinde tutmaktır. Türkiye'nin sürekli kriz yaşamasının nedeni budur. Nitekim her dönem sorunlar mutlaka bir yerden patlak veriyor. Çünkü sorunları çözecek bir demokrasi anlayışı yok. Sorunları çözecek çoğulcu bir yaklaşım yok. 24 Haziran seçiminin önemi işte bu anlayışın biraz daha oturtulması anlamına geliyor. 7 Haziran 2015’te seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz böyle bir Türkiye'nin kabul edilmeyeceği söylendi ve saldırıya geçildi. Tayyip Erdoğan hemen MHP ve Kürt düşmanlarıyla ittifak yaptı.

HDP, 24 Haziran’da başarılı olursa işte o renkli denen adaylar; yani kadınlar, gençler, Türkler, Kürtler, Süryaniler, Çerkezler, Ermeniler, Araplar, Azeriler, Türkmenler, Aleviler, Êzîdîler yeniden tarih sahnesine çıkacak. Türkiye gerçek rengine bürünecek. Bu aslında HDP anlayışının, zihniyetinin, kültürünün bir adım daha atması, yerleşmesi anlamına gelecek. Özetle HDP, faşist AKP iktidarı gibi herkesle kavga eden, komşuları birbirleriyle düşman yapan, toplumu parçalayan ve bu nedenle toplumda travma yaratan, toplumu mutsuz kılan anlayışa karşı bütün toplumun kardeşçe yaşayacağı, mutlu olacağı bir Türkiye öngörüyor. HDP bu seçimi kazanırsa bu Türkiye öngörüsü biraz daha toplumsal kültür haline gelecek, Türkiye siyasetinin en temel öğesi kazanacaktır. Sadece 7 Haziran’la sınırlı geçici bir hareket olmadığını, bütün baskılara, zulme rağmen ayakta kalan bir hareket olduğunu, ayakta kalmasının nedeni de Türkiye gerçeğini temsil etme karakteri olduğu görülecektir. Bu yönüyle HDP'nin kazanması gerçekten yarattığı yeni kültürün kökleşmesi anlamına gelecektir.

HDP, Türkiye'yi birleştiren bir siyasi güç olarak Türkiye siyasetinin bundan sonraki gidişatına yön vermede önemli rol oynayacaktır. PKK, Önder Apo, zaten Türkiye'yi birleştirmek isteyen bir harekettir. Hem Kürt Özgürlük Hareket’inden etkilenen hem de Türkiye'deki Mustafa Suphilerin, Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin mücadelesinden etkilenen, Türkiye'deki demokrasi güçlerinin, ezilenlerin, sosyalistlerin, aydınların ve sanatçıların yürüttüğü mücadeleden güç alan bir HDP gerçeği vardır. HDP gerçeğinin ağır baskı ortamında 24 Haziran seçimlerinde başarıyla çıkması Türkiye açısından önemli sonuçları olacaktır. Türkiye halkı rahat nefes alacaktır. Farklı bir alternatifin olduğunu görecektir. Ne Cumhur İttifakı ne de Millet ittifakı yeni bir Türkiye'yi, yeni bir yaşamı ifade ediyor. Onlar Türkiye’deki klasik devlet anlayışı içinde iktidar mücadelesini ifade ediyorlar. İktidar blokları arasındaki mücadeledir. HDP ise halkların, ezilenlerin alternatifidir. Yüz yıldır iktidarda kalan ama halkları özgür ve demokratik yaşama kavuşturmayan, Türkiye'yi bir iç savaş noktasında bırakan siyasal anlayışa, iktidar bloklarına karşı bir alternatifi temsil ediyor. Bu seçim, Türkiye halkları için önemlidir. HDP'nin kökleşmesi, gerçek bir parti, siyasal hareket haline gelmesi Türkiye için büyük bir kazanım olacaktır.

Kuşkusuz HDP içinde, HDP'nin zihniyetiyle ortaklaşan bileşenler vardır ama HDP zihniyeti sadece bugün resmi olarak içinde olan bileşenleri kapsamıyor. 24 Haziran seçimlerinde ittifak yapan, HDP’yle farklı ittifaklar içinde seçime giren, HDP'yi destekleyen tüm çevreleri içeriyor. Bu bakımdan 24 Haziran’la birlikte HDP gerçek bileşenlerine ulaşmada bir adım daha atacaktır. HDP zihniyetine uygun demokratik siyasal alanda mücadele eden bileşenlerin önemli bir bölümünü yanına çekmiş olacaktır. Bu da tabi HDP açısından çok önemli bir kazanç olacaktır.

Aday profilleri önemlidir. Yani isimler değil, karakteri ve temsiliyeti önemlidir. Türkiye'de tüm ezilen toplumsal kesimlerini, etnik ve inanç kimliklerini temsil ediyor mu, Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren gelenekleri temsil ediyor mu, Türkiye'deki aydınların, sanatçıların özlemlerini temsil eden bir aday profili var mı? Bunlar önemlidir. Bunlar temsil ediliyor HDP'de. Eğer bireycilik olmayacaksa, eğilimler, programlar önemliyse, zihniyet önemliyse, gelenek, kültür önemliyse bu profil çok zengin ve güçlüdür. Kuşkusuz her aday listesinde şu olmasa da bu olsaydı denilebilir. En mükemmel liste de yapılsa bunlar söylenir. Bu açıdan HDP bu tartışmaları geride bırakmıştır. Kaldı ki bu seçim faşist iktidar devrilecek mi, demokrasinin önü açılacak mı açılmayacak mı seçimidir. Türkiye gerçekten daha şiddetli bir savaşa mı gidecek yoksa demokrasi, barış, özgürlükler, adalet için yeni bir umut kapısı mı açılacaktır? Bu seçim Türkiye açısından bu düzeyde önemli olduğu gibi HDP açısından ise her türlü baskıya rağmen ayakta kalarak karakterinin, kimliğinin yerleşmesi ve Türkiye'nin gerçek bir alternatifi olduğunu ortaya koyması olacaktır.

Yoğun baskı ve saldırı altında olan HDP’nin ne tür hamlelerle bu seçimleri başaracağına inanıyorsunuz?

Her parti ve siyasi hareket kendi kimliğine uygun davranırsa kazanabilir. Kendi karakterine, kimliğine, kuruluş felsefesine uygun davranmazsa bir dönem toplum üzerinde etkili olabilir ama sonra kaybeder. Eksikliği ve yetersizliğiyle HDP’nin son yıllarda bir kimliği oluştu. Özellikle 7 Haziran’da bu daha somut bir hale geldi. Bu açıdan HDP'nin her şeyden önce kendi kimliğine sahip çıkması gerekiyor. Bu kimlikse bütün ezilenlerin, demokrasiden, özgürlükten yana olanların partisi ve hareketi olmasını ifade ediyor. Türkiye’nin demokratikleşmesini hedeflemesi gerekiyor. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere ezilen toplulukların sorunlarını çözmeyi hedefliyor, hedeflemesi gerekiyor. Zaten bu temel sorunları çözme doğrultusunda adımlar atıldığında diğer tüm sorunların çözümü de çorap söküğü gibi gelecektir. Bu yönüyle HDP'nin cesaretli politika izlemesi gerekiyor. Türkiye'de ulus devlet anlayışını, klasik iktidar anlayışını, siyaset anlayışını, kültürünü kırmak kolay değildir. HDP bugün düşman görülüyor, aforoz ediliyor. Ortadan kaldırılmak istenen bir parti gibi görülüyor. Çünkü HDP şimdiye kadar Türkiye toplumuna zarar veren, Türkiye halklarını iç savaş içinde tutan, Türkiye'yi ekonomik ve siyasi kriz içine sokan, Türkiye'yi bağımlı hale getiren, Türkiye'nin mevcut potansiyellerini savaş ve iç çatışmalar içinde tüketen anlayışa karşı Türkiye'de barışı ve istikrarı getirecek, özgürlüğü getirecek, demokrasiyi getirecek yeni bir siyasal harekettir. Bu bakımdan eski iktidar anlayışı, eski devlet anlayışı HDP'nin varlığını tanımaz. Çünkü HDP'nin öngördüğü siyasal ve toplumsal sistem gerçekleştiğinde onların Türkiye'de etkisi kalmayacaktır. Onlar artık Türkiye toplumu üzerinde egemen olamayacaktır. İktidarı rant elde etme olarak kullanamayacaklardır. Bu açıdan HDP'ye karşı baskı ve düşmanlık olacaktır. Bu yönüyle HDP cesaretli olmazsa, baskıları göze almazsa, direnmezse kaybeder ya da bu baskılar altında kimliği deforme olur, liberalize olur. İsmi HDP olur. HDP'nin programından bazı şeyler söyler ama esas olarak HDP'nin tarih sahnesine çıkaran ihtiyaçtan, yeni Türkiye, yeni yaşam karakterinden uzaklaştırır. Bu bakımdan her şeyden önce HDP’lilerin müesses nizam karşısında, mevcut iktidar karşısında, devlet karşısında şimdiye kadar oluşturulmuş şovenist, milliyetçi zihniyet karşısında, dinci, mezhepçi eğilimler karşısında cesaretli olması gerekir. İster Türkiye'den gelsin, isterse Kürtlerden gelsin her türlü milliyetçi anlayışa karşı çıkması gerekir. Kuşkusuz Türkiye’deki milliyetçilik, şovenizm farklı, Kürdistan’da milliyetçilik farklıdır. Çünkü Kürdistan’daki milliyetçilik bir düşünce düzeyinde milliyetçiliktir. Hala pratiği oluşmamıştır, iktidar olmamıştır. Ama HDP’nin bu milliyetçilikten de uzak durması gerekiyor. Çünkü bu milliyetçilik de Türkiye'nin sorunlarını çözüme kavuşturmaz, hatta ağırlaştırır. HDP halkların kardeşliğine, Türkiye'nin demokrasisine dayanan, özgürlüğüne dayanan bir Türkiye öngörerek amaçlarına ulaşabilir. Kürtler içinden de gelse milliyetçi eğilimler karşısında çizgisini koruması önemlidir.

Kürtler ve Türkiye halkları üzerindeki esas baskı gücü Türk devletidir, şovenist güçlerdir. Bunlar zaten HDP üzerinde yoğun bir baskı oluşturuyorlar. HDP'nin bütün çalışmalarını engellemeye çalışıyorlar. Bu durum karşısında HDP'nin tüm üyeleri, tüm demokratlar, tüm kadınlar, tüm gençler, Alevi Sünni tüm Kürtler, Çerkezler, AKP iktidarının dini kullanmasından rahatsız olan inançlı kesimler, herkes HDP’ye sahip çıkmalıdır. HDP çalışmalarına aktif katılmalıdır. HDP'ye sadece yüzde 10 barajı yok. Basın barajı var, jandarma barajı var, polis barajı var, mahkeme barajı var, her türlü baraj var. Bunları aşacak cesaret, bunları aşacak bir sahiplenme, tarz ve tempo gerekiyor. HDP bu seçimde tamamen basın tarafından dışlanmıştır. 7 Haziran seçimlerinde bir kesim basın HDP'ye yer veriyordu. Bu yönüyle 7 Haziran seçimlerinde Türkiye basınında HDP belli düzeyde kendisini tanıttı, kendi çizgisini, programını ortaya koydu. Ama bugün Türkiye basınında bunun yapılması mümkün değil. Öyle ki AKP’ye biraz muhalefet yapan FOX TV HDP Eşbaşkanlarını çağırdı ama devlet ve AKP’yi memnun etmek için PKK’ye silahları bıraktırma çağrısı dayatmasında bulundular. Sanki HDP silahlı veriyor gibi. FOX TV cesaret ederek HDP Eşbaşkanlarını ekrana çıkardı ama basın üzerinde o kadar faşist bir baskı var ki onlar bile HDP’lileri karşılarında görünce Türkiye'deki diğer basın gibi yaklaşma ihtiyacını duydu.

HDP’ye basın kapalı olduğundan her bireyin aktif çalışması, topluma ulaşması, gidip sözlü anlatması lazım. Göz göze insanlarla karşılaşıp HDP gerçeğini, HDP'nin nasıl bir Türkiye istediğini, HDP'nin projelerini anlatmaları lazım.

HDP'nin seçim başarısında AKP iktidarından rahatsız olan Kürtlerin kazanılması da önemli rol oynayacaktır. AKP iktidarından rahatsız olan muhafazakâr kesimler var. Bunlara da AKP'nin nasıl Kürt düşmanı olduğunu, nasıl din düşmanı olduğunun anlatılması gerekiyor. AKP'nin ne Kürtlükle ne inançla alakası olduğunu, aksine Kürt düşmanı olan, inancı da milliyetçiliğe alet eden, bu yönüyle dine DAİŞ gibi zarar veren bir parti olduğunun ortaya konulması gerekiyor.

Bu seçimlerde HDP açısından önemli gelişmeler var. Özellikle Alevilerin HDP'yi desteklemesi var. Önemli bir oy potansiyeli olan Alevilerin HDP’ye yönelmesi çok önemlidir. Böylece Alevilerin demokrasi mücadelesinde daha aktif yer almak istediğini görüyoruz. Zaten Alevilerin inanç kimliğinin özgürlüğü ancak demokrasiyle sağlanabilir. Aleviler için zaten en büyük ibadet demokrasi mücadelesidir. Çünkü ibadetlerini de, inançlarını da anacak demokratik bir Türkiye'de koruyabilirler. Demokratik ulus anlayışının olduğu Türkiye'de koruyabilirler. Çoğulcu ulus anlayışına, çoğulcu etnik ve dinsel anlayışa dayalı bir Türkiye'de kendi varlıklarını sürdürebilirler.

Demokrasi güçleri de HDP'ye destek veriyor. Bu da önemlidir. Demokrasi güçlerinin yönelimi HDP'nin Türkiye'nin geleceği olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin geleceği olan siyasal kesimler bugün HDP etrafında toplanmıştır. Bunların kazanılması HDP'nin başarısında önemli rol oynayacaktır.

Bundan öte HDP'nin kazanması gereken kesimler vardır. Kazanılmış olanların yanında kazanılması gerekenleri de kazanmak gerekiyor. Bu açıdan AKP iktidarından kopan Kürtlerin, gerçek inancı, gerçek dini demokrasi içinde yaşayacağına inanan kesimleri de etkilemek, HDP'ye oy verir hale getirmek önemlidir. AKP kendisine oy veren Kürtler ve inançlı kesimler içinde önemli bir teşhir yaşamıştır. Kürtlük değerlerini yaşayan Kürtlerin AKP’ye artık inanması mümkün değildir. İslam inancına, değerlerine sahip olan insanların da artık AKP’ye inanması mümkün değildir. Bu yönüyle eğer iyi çalışılırsa, topluma gidilirse AKP iktidarını geriletmek ve HDP'nin başarısını sağlamak mümkündür.

HDP’nin başarısı açısından ilk önce barajı aşması, sonra da yüksek oy oranıyla olabildiğince fazla milletvekili çıkarması önemlidir. Barajı aşması açısından sadece milletvekili çıkarılan yerlerden oy alması yetmez; milletvekili çıkmayacak şehirlerden de yüksek oy alınması önemlidir. Bu açıdan milletvekili çıkmayacak diye motivasyon eksikliği yaşanır ve buralarda iyi çalışılmazsa milletvekili çıkarılan yerlerde yeterince oy alınsa da baraj aşılmayabilir. Kuşkusuz HDP’nin baraj sorunu olmayacaktır. Mutlaka aşacaktır. Ancak bir Türkiye partisi olarak kimliğinin gereği her il ve ilçede oy alması önemlidir. Böyle olursa Türkiye siyasetinde rolünü oynayabilir. Bu açıdan seçim kampanyasını tüm il ve ilçelerde gerçekleştirmek önemlidir. Özellikle milletvekili çıkmasa da yüksek oy alınacak yerlerde çalışmalar çok önemlidir. Kaldı ki buralarda milletvekili çıkarma olasılığı da vardır. İki blokun da Türkiye halklarının özlemlerine cevap vermeyeceği düşünülürse iyi çalışıldığında 7 Haziran’ı aşacak bir oy oranına da ulaşılır. Öte yandan yoğun hileler yapılacağı düşünülerek hiçbir hilenin HDP’yi baraj altına düşüremeyeceği düzeyde topluma ulaşmak gerekir.

HDP ile bazı Kürt partileri arasında görüşmeler yapıldı, ancak sonuç alınamadı. Sizce bu niye önemliydi ve neden olmadı?

HDP sadece Kürtlerin partisi değildir ama Kürtler, Aleviler başta olmak üzere tüm ezilenlerin partisidir. Bu yönüyle HDP Kürtlerin siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel taleplerini en güçlü biçimde ifade eden, temsil eden partidir. Hatta en temel bileşeni Kürt demokratik hareketidir. Demokratik Bölgeler Partisi’dir. HDP, Kürdistan’da onlarca yıldır yürütülen özgürlük ve demokrasi mücadelesinin etkilediği bir partidir. Kürdistan’daki demokratik devrime dayanan bir partidir. Kürdistan’daki demokratik devrim HEP’i ortaya çıkarmıştı. DEP’i, HADEP’i, DTP’yi ortaya çıkarmıştı. HDP bu siyasal anlayışı da içeren, bu devrimin yarattığı toplumu temel bileşeni yapan partidir. HDP'nin bileşenleri içinde bu gelenek vardır. Bu zihniyet vardır. Kuşkusuz HDP sadece bir Kürt partisi değildir ama Kürtlerin de partisidir. Bu yönüyle HDP'yi sadece Kürtlerin değil ama bütün ezilenlerin partisi olarak görmek germek lazım. Kürtler de kendi partileri olarak görmeleri lazım. Zaten Kürtlerin büyük çoğunluğu da HDP'yi kendi partileri olarak görmektedirler. Kürdistan’da en yüksek oyu alması bu gerçeğin ifadesidir.

Kuşkusuz Kürdistan’da küçük ve toplumsal tabanı olmayan partiler vardır. Ancak farklı siyasi eğilimlerdir. Bu yönüyle HDP, Kürt düşmanı, din düşmanı, farklılıkların düşmanı olan Erdoğan karşısında tüm farklı kesimlerle ittifak yapmayı amaçlayan bir politika izledi. 24 Haziran seçimlerine Türkiye'nin tüm farklılıklarını içererek girmek istedi. Çünkü AKP iktidarı tüm farklılıklara düşman olan bir partidir. Tek millet, tek devlet diyen, böyle diyerek Kürtleri inkâr eden, son birkaç yıllık politikasıyla açıkça Kürt düşmanı olduğunu ortaya koyan bir partidir. ‘Kobanê Kürt değildir’ demedi mi? ‘Kerkük Kürtlere ait değildir’ demedi mi? ‘Efrîn Kürtlere ait değildir’ demedi mi? Kobanê’ye Ayn El Arap derken Kerkük ise esas olarak Türkmenlere aittir, dedi. Efrîn’deki Kürtlerin sonradan getirildiğini söyledi. Bunlar Türkiye sınırları içinde Kürtleri yok etmek isteyen zihniyetin, tek milliyetçi zihniyetin Kürtler üzerinde uyguladığı soykırım politikasının Türkiye sınırları dışındaki Kürtlere yönelik ifade edilmesidir. Böyle bir ortamda kendine Kürt diyen, Kürt olduğunu söyleyen partilerin bu tekçi zihniyet karşısında birleşme yaklaşımı benimsemeleri gerekirdi. HDP bu bakımdan doğru bir yaklaşım ortaya koydu. Kürtlerin de partisi olan HDP bu partilerle Kürdistan zemininde ortaklık yapmak istedi. HDP toplumsal tabanı olmasa da Kürt düşmanlığının zirveye çıkarıldığı bir dönemde tüm farklı siyasi görüşleri AKP’nin karşısına çıkarmayı önemli görüyordu. Sanıyoruz görüşmeler de oldu, duyduğumuza göre bunların hemen hemen bütün talepleri kabul edildi. Ortak seçim kampanyası yapmak, mitingleri ortak yapmak, mitinglerde kendi bildirilerini dağıtmaları, kendi afişlerini asmaları, ortak afişler yapılması kabul edilmiş. Yine Kürdistan için ortak siyasi bir beyanname açıklanması da kararlaştırılmış. Bizim bildiğimiz böyle. Ancak sonradan ne olduysa dışardan bir müdahale oldu ve HDP’yle bu partilerin seçim ittifakı gerçekleşmedi. Büyük ihtimalle AKP'nin müdahalesi oldu ya da AKP'nin isteğiyle başka güçlerin müdahalesi oldu ve sonuçta bu güçler böyle bir seçim ittifakına girmediler.

Herhalde esas önemli talepleri kabul edilince bu defa da çok aşırı milletvekili talebinde bulunmuşlar ve böylelikle işi yokuşa sürmüşler. Kaldı ki HDP onlara fazlasıyla da milletvekili vermeyi kabul etmiş. Onların alacağı oyun kat kat üstünde milletvekili önermiş. Ama başka siyasi nedenlerle böyle bir ittifaka girmemişler. AKP bu kadar Kürt düşmanlığı yapıyor, onlar ise AKP’ye karşı bir demokrasi mücadelesi içinde yer almıyorlar. AKP Başûrê Kurdistan’daki referandum ve Kerkük işgali sırasında ‘vanaları kaparız, aç kalırlar, kendilerini ne sanıyorlar’ dedi. Her türlü hakareti KDP’ye yaptı, Başûr halkına yaptı. Kerkük’te tam soykırımcı sömürgeci anlayışla hareket etti. Efrîn’de yaptıkları ortadadır. DAİŞ’le ilişkileri ortadadır. Bütün bunlar karşısında bu partilerin AKP-MHP iktidarına bir ders verilmesi konusunda rollerini oynamaları, tutum koymaları gerekirken, bu ittifaklara girmemeleri, farklı siyasi telkinlerle bu ittifaktan uzak kalmaları en fazla da onlara zarar verecektir. Onların kendi tercihleridir. Farklı bir şey söylemiyoruz.

Anlaşılıyor ki AKP bu dönemde çeşitli güçleri kullanarak yoğun baskı yapıyor. Öyle ki yakın zaman kadar AKP’ye eleştiri getiren HÜDA-PAR da AKP'yi desteklediğini açıkladı. Açıkça Kürt şehirlerinin yakılıp yıkılmasını, AKP'nin Kürt düşmanlığını, tek devlet, tek millet diyerek yaptığı Kürt inkârcılığını, İslam dininin Türk milliyetçiliğine kılıf haline getirilmesini, MHP’yle yaptıkları şovenist Kürt soykırımcı ittifakını ve uygulamalarını HÜDA-PAR da açıkça onayladı. Geçen dönemde demagojilerle, farklı söylemlerle gerçek karakterlerinin üzerini örtmeye çalışsalar da AKP'yi, Erdoğan'ı desteklediklerini ortaya koyarak nasıl bir siyasi karakterde ve ilişkide olduklarını gösterdi. Bilindiği gibi AKP Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı kullanmak için onlara biraz ekonomik ve siyasi imkân sundu. Şimdi bunun diyetini ödeyerek Kürt düşmanı, demokrasi düşmanı, din düşmanı AKP'yi destekleme kararı aldılar.

Karasu ile söyleşinin üçüncü ve son bölümü yarın…