Bagdasarov, “Rusya’nın Beşar Esad’ı Kürtlerle birlikte hareket etme konusunda ikna edemediği iddiası doğru değildir. Esad’ı ikna edebiliriz. Suriye ordusunun YPG ile birlikte hareket etmesi için ikna edilebilirdi" dedi.
ERİŞ QOSER
MOSKOVA / ANF
Cumartesi, 14 Kasım 2015, 07:02
Bagdasarov, “Rusya’nın Beşar Esad’ı Kürtlerle birlikte hareket etme konusunda ikna edemediği iddiası doğru değildir. Esad’ı ikna edebiliriz. Suriye ordusunun YPG ile birlikte hareket etmesi için ikna edilebilirdi. YPG’ye silah yardımı konusunda Türkiye’nin endişeleri olurdu ama biz Suriye ordusuna yardım ederdik ve bu yardımın bir kısmı YPG’ye aktarılabilirdi” dedi.
Ortadoğu ve Orta Asya Ülkeleri Araştırma Merkezi Genel Müdürü, Rusya Duma Konseyi’nde Dış İlişkiler Komitesi üyesi ve Adaletli Rusya Partisi eski parlamenteri Semion Bagdasarov’la, Rusya’nın Suriye müdahalesini ve Türkiye’nin Kürt politikasını konuştuk.
Rusya, Suriye’de kara operasyonu düşünüyor mu?
2013 yılında Rusya’nın Suriye’ye müdahale etmesi için girişimlerde bulundum. O zaman Suriye’nin bu işin üstesinden geleceğini düşündük. Fakat üstesinden gelemedi. Karadan operasyona şimdilik gerek yok. Suriye’de karadan savaşacak yeterince güç var.
Suriye Ordusu’nu Rusya mı eğitiyor?
Muhalif güçlerin bir bölümünü Hizbullah eğitiyor. Suriye’de Hizbullah adı altında eğitim verenlerin nitelikli eğitim vermediğini düşünüyorum. Böyle hassas bir konunun Hizbullah’a bırakılması konusunda endişelerim var. Şu an Suriye ordusunun içinde sayıları 80 ile 100 bin arası olan İsmailliler, Aleviler ve halk savunma birlikleri var. Bunların eğitimini de çoğunlukla İran Hizbullah’ı üstlenmiş durumda. Ben bunun da taraftarı değilim. Suriye ordusunun potansiyelini iyi kullanması için bizim karargahlarda üç ay veya bir yıllık eğitim devreleriyle daha nitelikli olabileceğini düşünüyorum.
Sahada Kürtlerle işbirliğiniz var mı?
Rusya’nın Beşar Esad’ı Kürtlerle birlikte hareket etme konusunda ikna edemediği iddiası doğru değildir. Esad’ı ikna edebiliriz. Suriye ordusunun YPG ile birlikte hareket etmesi için ikna edilebilirdi. YPG’ye silah yardımı konusunda Türkiye’nin endişeleri olurdu ama biz Suriye ordusuna yardım ederdik ve bu yardımın bir kısmı YPG’ye aktarılabilirdi. Ayrıca Şam, Halep, İdlib’i kurtarma operasyonlarımız yerindedir. Bu operasyonlarda Kürtlerle işbirliği içinde olmamız gerekiyordu. Rakka operasyonunda ise silahlarımızın Kürtlerin elinde, uçaklarımızın da onların arkasında olması gerektiğini düşünüyorum.
İran, Suriye’de ne kadar etkili?
Mevcut durumda Suriye’nin içinde olduğu durum, İran dışında hiç kimseye yaramıyor. İran, Suriye’yi 2011 yılına geri döndürmek istiyor. Yani yine her şeyin Şam’dan kontrol edildiği, Irak, Şam ve Hizbullah üçgeninde bir Şii kemeri oluşturmak istiyorlar. Fakat şu an onların bu planının hayata geçmesi mümkün değil. Zaten böyle bir oluşum bizim çıkarlarımıza da hizmet etmiyor.
Eğer bu planlanıyorsa, Suriye’de yaşayan azınlıklar ve halklar ne olacak?
Suriye’nin birliğini koruyarak diğer halkların da haklarını göz önünde bulundurmamız gerek. Suriye’nin bazı gerçekleri var. Bu gerçeklerden biri de Kürt kantonlarıdır. Kürtlerin bu durumunu kabul etmeyip yarın onlarla da mı savaşılacak? Bu kabul edilemez. Kürtlerin bu hakkının anayasal güvenceye alınması gerek.
Yine Suriye’de Hıristiyanlar, Dürziler var. Suriye’deki olaylar hepsini etkiledi ve şu an hiçbir şey yokmuş gibi davranarak Suriye’nin eskisi gibi olmasını beklemek doğru olmaz. Suriye’nin öncelikle halklarıyla barışı yakalaması için bir formül bulması gerek. Suriye halklarıyla barıştıktan sonra seçime gitmesi en makul olanıdır. Suriye ordusu olaylar ilk başladığında Qamişlo ve diğer bölgelerde muhalif güçlerle beraber hareket etseydi, şimdi Suriye’nin demokratikleşmesi için elinde güçlü bir koz bulundururdu. Suriye devleti, Kürtlerin hiçbir hakkını kabul etmiyordu. Şimdi ortaya çıkan mevcut durumla birlikte her şey değişti.
Suriye hükümeti ile Kürtler uzlaşır mı?
Suriye iktidarının mantalitesi Arap mantalitesidir. Baas rejimi de Arap mantalitesine göre hareket ederek Kürtlerin özerk bir bölgeye ihtiyacının olmadığını düşünüyor. İkincisi de Baas rejimi, İran’ın etkisi altındadır. Kürt kantonları ya da Kürt lafı, İran’ı kırmızı görmüş boğa misali kızdırıyor. Baas rejimi İran’ın etkisinde olduğu sürece Kürtlere bir hak tanımaz. İran, Güney Kürdistan’dan sonra Rojava’da bir Kürt oluşumuna karşıdır. Kürt kantonlarının çıkarlarını tehdit ettiğini ve ona zarar verdiğini düşünüyor. “Mahabat özerk bir bölge kurmaya gelir” diye endişe ediyor. Bunun için diğer parçalarda Kürt kazanımlarını engellemek istiyor.
İran Hizbullah’ı Suriye’de etkisini yitiriyor. Bu durumda Rusya’nın Esad’la oturup yeniden durum değerlendirmesi yapması gerek. Süreç değişti ve yıl artık 2011 değil. Çok şey değişti. Esad, Suriye ordusunu Rusların eğitmesine izin vermeli. Öte yandan Rusya’nın Suriye’ye yapacağı askeri lojistik yardımın bir kısmını Kürtlere ulaştırması gerekiyor.
‘Arap Baharı’ adı verilen halk direnişinin bölgede yarattığı etkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arap Baharı öyle karmaşık bir hal aldı ki artık kimin ne kaybettiği, ne kazandığı belli değil. Arap Baharı’nın başlaması, Ortadoğu’da ciddi bazı jeopolitik değişimlere yol açabilecek tektonik güçleri harekete geçirdi. Ben bu kaosun sonunu göremiyorum. Kaos daha da büyüyebilir. Bu kaosun yayılabileceği ülkelerden biri de Türkiye’dir.
Türkiye’yi nasıl etkiler bu kaos?
Bizde bir atasözü vardır: “Komşunun evini yakarsan ateş senin de evine sıçrar.” Şimdi Türkiye’nin yaptığı budur. Erdoğan, Kürtleri artık asfalt yollarla veya başka bir şeyle sakinleştiremeyecek. Kürtlerin mücadelesi büyümeye ve yayılmaya devam edecektir. Suriye Kürdistan’ındaki değişimlerle beraber Türkiye Kürdistan’ında da değişimler muhtemeldir. Arap baharından önce benim Türkiye için bir öngörüm vardı: 2025-30 yıllarına kadar Türkiye’nin güneydoğusunda Kürdistan’ın oluşumunu öngörüyorum.
Arap yarımadasında, özellikle Yemen gibi devletlerde çok ciddi değişimler olacaktır. Şu anki karmaşanın en çok İran’ı etkileyeceğini düşünüyorum. Sadece İran Kürdistanı için değil aynı zamanda Belluciler, Suudi Arabistan ve Amerika yanlıları da bunda etkili rol oynayacaktır. Türkiye ciddi reformlar yapmazsa çok ciddi değişimler olur. Türkler, “Her şey eskisi gibi olacak” diye düşünmesin. Arap Baharı’yla beraber bölgede artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Türkiye’deki saldırılarla berber yeni bir tablo ortaya çıktı. Özellikle son zamanlarda Türk devleti sadece askeri olarak değil siyasi olarak da Kürtlerin üzerine gelmeye başladı. Erdoğan’ın bu kadar agresifleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskiden beri Erdoğan, neo-osmanlıcılık hayallerinin olduğunu söylüyordu. Bu konuda farklı farklı açıklamaları var. Aynı zamanda Atatürk’ün yaptıklarını da eleştiren bir politika izliyordu. Atatürk, Türklerin olduğu tek uluslu, Hıristiyanların ya da Müslümanların, yani cami ve kiliselerin etkili olmadığı üniter bir devlet politikası izledi. Erdoğan ise iktidara gelir gelmez İslam’ın etkisinin çoğalması gerektiğini düşündü ve Türk kimliğinin baskın olduğu diğer halkların da içerisinde olduğu kendince yeni bir Osmanlı hayali peşine düştü. Böyle bir idealizm peşine düştü ama her şey onun planladığı ve hayal ettiği gibi olmadı.
Bana göre Erdoğan, mecliste İslamcıları da arkasına alarak başkanlık sistemine geçip iktidarda kalacağı on yıl boyunca sultanlığını kurmak istiyor. Erdoğan bu on yıl içerisinde de tüm enerjisini de Kürt hareketini bitirmeye harcayacak. Zaten bunu açık açık dillendiriyor da. Kürt mücadelesini engellemek, onun temel mücadelesi olacak.
“Türklerin güçlü bir ordusu var” söylemi de artık gerçeği yansıtmıyor. Şu an generallerin çoğu bir yargılama süreci içerisinde. Ayrıca ordunun en tecrübeli elemanları da görevden uzaklaştırılmış durumda. Bu da gösteriyor ki, Erdoğan’ın politikalarını izleyecek ve sorunu askeri yöntemlerle çözebilecek güçlü bir ordunun yok. Erdoğan’ın Kürt hareketine daha şiddetli yönelmesine Kürt hareketinin de cevabı olacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’de uzun süreli bir halk direnişi başlayabilir. Suriye’nin durumunu da göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’de silah temin etmek de fazla sorun olmaz. Türkiye’de sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışıldığı durumunda Kürtler artık özerklik değil bağımsızlık seçeneğini de tartışmaya başlar. Çünkü otonomi, iki tarafın anlaşması ve rızası ile kabul edilen durumdur. Fakat şu an Türkiye’de her iki taraf arasında bir diyaloğun söz konusu olmadığını düşünürsek, bu durum Kürtleri bağımsızlık seçeneğine itebilir.
Kürtler sonuna kadar diyalog yolunu zorlayacaklar fakat bir sonuç çıkmazsa kendi yollarını belirlemekten başka seçenekleri kalmıyor. Şimdi Türkiye’de Erdoğan’ın tek amacı, Kürt hareketini hem askeri hem de siyasi olarak ortadan kaldırmaktır. Bu da Kürtlere tek seçenek bırakıyor: Bu saldırılara cevap vermek ve kendini savunmak. Haliyle de bu Erdoğan’ı hem agresifleştiriyor hem de daha çok şiddete başvurmasına neden oluyor.
Türkiye’nin müttefikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu odada ismini söylemek istemiyorum, bir NATO yetkilisiyle görüşme yaptım. Ona Türkiye’nin bölünmeye doğru gittiğini söyledim. O ise, “Nasıl böyle bir şey olur! Türkiye, NATO üyesidir” dedi. “Eğer Türkiye’de Kürtler ile Türkler arasında şiddetli bir savaş başlarsa siz müdahale eder misiniz” diye sorduğumda ise, “Yok, biz müdahale etmeyiz” cevabını verdi. Ona, “O zaman eğer Kürtler lehine bir sonuç çıkarsa Kürtlerle görüşürsünüz” dedim. Hatta “Bağımsız Kürdistan kurulursa onunla stratejik bir ilişki içine bile girersiniz” dedim.
NATO için önemli olan Ortadoğu’da stratejik bir müttefikin olmasıdır. O zaman neden Kürtlerle bu temelde görüşülmesin?
Bu konuşmamızı NATO temsilcisi de pozitif ele aldı. Batılı ülkeler de bu duruma yavaş yavaş alışıyor. Amerika, Rojava’da PYD ile daha sık hareket etmeye başladı. Bu da Kürtlerin konumunu daha da güçlendiriyor. Bu süreçte Batılı güçler Türkiye’yi de elden bırakmak istemiyor. Onu da çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar.
Yeni şekillenen Ortadoğu’da Kürt hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz. Öte yandan, Kürtler olmadan yeni Ortadoğu’dan söz etmek mümkün mü?
Başından beri PKK’ye sempati duymuşumdur. Birkaç sebepten dolayı sempati duyuyorum. Öncelikle solcu bir harekettir ve ben de bir solcuyum. İkincisi PKK, Türkiye’de sadece kendisi için değil tüm halklar için mücadele ediyor. Türkiye’nin aksine diğer halkların haklarını da savunuyor. Üçüncüsü, bir milletin başka bir milletin üstünde olduğunu söyleyen değil tüm halkları birliğe çağıran bir harekettir. KCK’nin isminden de anlaşılacağı gibi Kürdistan’da yaşayan tüm halkları kapsayan bir oluşum. Tüm mezheplere aynı ölçüde yaklaşıyor. Medeni ve ilerici bir harekettir. Bu özelliklerinden dolayı Kürtlerin mücadelesi benim ilgimi çekmiştir hep. PKK lideri, mütevazı yaşamıyla halkçı biridir. Kürdistan’daki diğer bazı Kürt liderleri gibi Amerika’nın dolarlarına kanmıyor. Barzaniler, Mele Mustafa Barzani’n mirasına sahip çıkamadılar.
Bir gün onunla bir görüşme gerçekleştirdim. Onlara Mele Mustafa Barzani’den bahsettim ama umurlarında bile değildi. Artık çok zengin oldular ve halk mücadelesinden kopmuşlar. Bu nedenle de Güney Kürdistan hareketleri benim ilgimi çekmiyor.
PKK, dört parça Kürdistan’da etkili ve halk desteği olan tek Kürt hareketidir. Mücadelesinde Kürdistan’ı tek parça olarak ele alıyor. Dört parçaya ayrılmış olan Kürdistan’ın bir parçasına diğerinden daha fazla önem vermiyor, hepsine eşit ve aynı ciddiyetle yaklaşıyor. Diğer Kürt partileri gibi, “Bir parça alayım diğerlerinden bana ne” demiyor. PKK, Kürdistan’da petrol yatağı olan yerlere ağırlık vermedi. Onun için önemli olan, Kürdistan’da yaşayan halklardır. Kürdistan’ın herhangi bir yerinde, hangi halktan olursa olsun zor durumda olan biri olursa onun yardımına koşuyor. Bu da PKK’nin halkçı yönünü ortaya koyuyor.
Peki Rusya PKK’ye nasıl bakıyor?
Amerika’nın aksine PKK, Rusya’da terör örgütleri listesinde değil. Bana göre PKK’nin Rusya’da temsilcilik açması gerek, diplomatik çalışmalarını yürütebilir. Bizim de teoriyi bırakıp Kürtlere direkt yardım yapmamız gerekiyor. Bana diyecekler ki, “Ya Türkiye buna tepki gösterirse ne olur?” İstanbul’da, Ankara’da, Kafkasya’dan, Asya’dan birçok terör örgütünün temsilciliği var, biz neden buna tepki göstermiyoruz. Türkiye teröristlerin geçiş hattı olmuş, birçok teröristi barındırıyor, buna tepki göstermiyoruz. Bunun için bizim de Türkiye’nin küsüp küsmeyeceğini artık hesaba katmamamız gerek. Ulusal çıkarlarımızı daha çok dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum.