Kanser hastası tutsak Odabaş ne tedavi, ne sevk ne de tahliye ediliyor!

Hukuksuz bir biçimde tutuklanan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Gazi Şehitleri Cemevi Yöneticisi kanser hastası Eren Odabaş, “Tedavi alması hayatidir” raporuna rağmen ne tedavi, ne sevk ne de tahliye ediliyor.

HASTA TUTSAKLAR

Çağlayan saldırısı sonrası başlatılan cadı avında hukuksuz bir biçimde gözaltına alınıp tutuklanan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Gazi Şehitleri Cemevi Yöneticisi olan kanser hastası Eren Odabaş’ın sağlık durumu ciddiyetini koruyor. Bacağında agresif desmoid tümörü tespit edilen Odabaş hakkında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürlüğü’nün verdiği, “Tedavi alması ve yakın onkoloji takibinde olması hayatidir” raporuna rağmen tutulduğu Sincan Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden tahliye edilmediği gibi ne tedavi ne de sevk ediliyor.

ANF’ye konuşan ve eşinin tahliye edilmesi için uğraşan Eren Odabaş’ın gazeteci eşi Özge Kar Odabaş, “Eşimin kanser hastası olmasına neden olanlar, şimdi de tedavisini engelleyerek ölüme terk etmek istiyorlar” diye sitem etti.

BEBEĞE BİLE SİLAH DOĞRULTTULAR!

6 Şubat gece 23.00 sularında bir transporter araçla gelen yüzü maskeli özel harekat ve sivil polislerin bastığı evlerden biri PSAKD Gazi Şehitleri Cemevi Yöneticisi Eren Odabaş’ın gazeteci eşi Özge Kar Odabaş ve 14 aylık kızlarının oturdukları evdi. Çağlayan’da yaşanan olay sırasında şoförlük yaptığı şirkette bulunduğu ispatlı olmasına rağmen Odabaş, asılsız bir ihbar üzerine hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Hızını alamayan yüzü maskeli uzun namlulu silahlı özel harekat polisleri, evde bebek olduğu uyarısını dikkate almayı bırakın, 14 aylık kız çocuğunu zorla uyandırarak üzerine silah doğrulttu.

Eren Odabaş ve eşi Özge Odabaş

 

‘KADIN POLİS YOK, BİZ VARIZ DEDİLER’

Baskının üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ o gecenin travmasını yaşayan Eren Odabaş’ın gazeteci eşi Özge Kar Odabaş, evde bebek olduğu uyarısını yapmasına rağmen polislerin silahlarla içeriye girip adeta terör estirdiğini vurguladı.

İçeriye silahlarla dalan polislerin eşi Eren’i darp ederek, uyuyan bebeğini zorla kaldırdığını anlatan Odabaş, “Çok saldırganlardı. Onlara bebeğimin uyuduğunu söylememe rağmen, ‘Git bebeğini kaldır’ diye çıkıştılar. Eşim Eren’i yere yatırıp ters kelepçeleyerek salona sürükleyerek götürdüler. 14 aylık kızımla benim ise üzerimize silah doğrulttular. Kadın polis olmadan gardırobumu aradılar. Bu şekilde arama yapamayacaklarını hatırlattığımda, ‘Kadın polis yok, biz varız’ diyerek özel eşyalarımı didik didik ettiler. Hapishanelerden bana gönderilen hak ihlallerini anlatan mektupları bahane ederek sözlü tacizde bulundular. Bir yandan ağlayan kızımı sakinleştirmeye çalışırken, diğer yandan bu hukuksuzluğun önüne geçmeye çalışıyordum. Ancak kavga ederek kucağımda bebekle eşimin bulunduğu salona gidebildim. Orada Eren ters kelepçeli bir şekilde bekletiliyordu. Kelepçeleri çok sıkmışlardı. Evi talan ettiler. Düğün ve çocuğumuzun fotoğraflarının, haber not ve arşivlerimin bulunduğu flaş belleklere de usule aykırı bir biçimde el koydular. Eren’in üzerindeki pijamayı çıkarmasına ve ayakkabı giymesine dahi izin vermeden, apar topar götürdüler” dedi.

‘EVDE OLMAYAN FLAŞ BELLEKLERİ ÖNÜNE KOYMUŞLAR’

İstanbul Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde 3 gün tutulan eşine istihbarattan geldiğini söyleyen şahıslar tarafından şantaj yapılarak ajanlık teklif edildiğini belirten Odabaş, eşi bunu reddedince özellikle yöneticisi olduğu cemevi hakkında bilgi almaya çalıştıklarına dikkat çekti. Çağlayan Adliyesi’nde savcılığa çıkarıldığında ise eşinin önüne evde olmayan flaş belleklerin çıkarıldığına işaret eden Odabaş, “Bu flaş belleklerde Halk Okulu Dergisi, ölüm orucuna dair bir video kesiti ve bir mektubun olduğu söylendi. Ama bizim evde düğün ve bebeğin fotoğrafları, benim haber notlarım ve arşivlerimin dışında hiçbir flaş bellek yoktu. Zaten savcılıkta iki soru sorulmuş, bir Çağlayan Adliyesi’ne saldıran iki kişiyi tanıyıp tanımadığı, ikincisi ise saldırıdan nasıl haberdar olduğu. İki kişiyi tanımadığı ve saldırıyı herkes gibi sosyal medyadan öğrendiği cevabını vermiş. Kaldı ki cemevinde yöneticiliğin yanı sıra özel bir şirkette şoförlük yapıyordu ve söz konusu gün nerede olduğu belliydi. Ama buna rağmen tutuklamaya sevk edildi ve Sulh Ceza Mahkemesi’nde kanser olduğunu belirtmesine rağmen tutuklandı. Bir hafta Silivri 9 Nolu’da kaldıktan sonra Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne sürgün edildi” diye konuştu.

‘İŞKENCELER SONRASI BACAĞINDA TÜMÖR ÇIKTI’

Eşinin daha önce 2016 yılında da kavga ettiği bir komşusunun yalan ihbarı nedeniyle hukuksuz bir biçimde tutuklandığını anlatan Odabaş, o süreçte Edirne F Tipi Hapishanesi’nde bizzat gardiyanlar tarafından maruz kaldığı işkence nedeniyle kanser hastası olduğuna dikkat çekti. Bu işkenceler sonrası eşinin bacağında 22 santim büyüklüğünde tümör çıktığını belirten Odabaş, tam da tedaviler sürerken yine benzer bir hukuksuzlukla tutuklandığını vurguladı. Odabaş şöyle konuştu: “Tümör kasların arasında ve kemiğe yakın bölgede olduğu için dışarıdayken ameliyat yapılmadı. Onun yerine akıllı ilaçlar verildi ve o ilaçlar da kalbinde yan etkiye neden olduğu için ancak doktorun yakın takibiyle onları almaya devam ediyordu. Hapishaneye girmesiyle tedavisi de engellendi. Kuyuya benzeyen Y Tipi Hapishanesi’ne sürgün edildiğinde tek kişilik hücrede fenalaştı. Bunun üzerine üç kişilik hücreye alındı. Onu ziyaret ettiğimde koşulların çok kötü olduğunu aktardı. 3 kişi 32 metrekarelik bir hücrede kaldıklarını, her şeyin otomatik ortamda yapıldığını, sadece 1 saat havalandırmaya çıkarıldıklarını anlattı.”

‘DOKTORLARI, EREN’İN TEDAVİSİ ÇAPA’DA SÜRMELİ DEDİ’

Eşinin tedavilerinin sürdüğü İstanbul’daki Marmara (Silivri) Hapishanesine sevk taleplerinin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nce reddedildiğini aktaran Odabaş, gerekçe olarak da Ankara Şehir Hastanesi’nin Türkiye’nin en büyük Şehir Hastanesi olduğunun öne sürüldüğüne dikkat çekti. Ancak hastanedeki sağlık kurulunun muayenelerini tamamlamak için 30 gün süre verdiğini ve henüz bir durum tespiti de yapılmadığı için eşinin tedavi olamadığına işaret eden Odabaş, “Eşimi sevk etmedikleri gibi tedavi de etmiyorlar. Sevk etmeme gerekçesi olarak da Ankara Şehir Hastanesi’nin Türkiye’nin en büyük hastanesi olduğunu bahane ediyorlar. Ancak onkoloji doktorları diyor ki, en büyük hastane olmasının hiçbir önemi yok. Eren'in tedavisinin ilk teşhisi koyan ve bu konuda deneyimli olan Çapa Tıp Fakültesi’nde sürmesi gerekiyor diyorlar. Eren'in can güvenliğinden tedirginim, endişe duyuyorum” dedi.

‘BEN EREN’İ O KÖR KUYUDAN ÇIKARTACAĞIM!’

Eşinin tedavisinin engellenmesinin bacağının kesilmesine neden olabileceği uyarısında bulunan Odabaş, “Ne olursa olsun ben Eren’i o kör kuyudan çıkartacağım. Öyle ya da böyle bir şekilde bunu başaracağım” vurgusunda bulundu ve duyarlılık çağrısı yaptı.