Kalkan: Efrîn 200 yıllık sürecin devamıdır

Efrîn saldırısının tarihsel bir arka planı ve hesaplaşma olduğunu hatırlatan Kalkan, "19. yüzyılın başında, 1806’da Rewanduz işgaliyle başlayan bir süreçtir" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 40 güne yaklaşan direniş karşısında Türk devletinin yeni stratejiler düşündüğüne işaret ederek, rehavete kapılmaması isteyerek, şu uyarılarda bulundu: "Saldırıp katliamlar yapmak isteyecekler. Tayyip Erdoğan yarım milyon insanın bulunduğu şehir merkezine saldırmaktan söz ediyor. Saldırır da. Bunun için dikkatli ve tedbirli olmak gerekiyor. Mücadeleyi bir an bile zayıflatmamak lazım. Daha örgütlü ve disiplinli olmak, mücadeleyi daha fazla yaymak, her boyutta yürütmek gerekiyor."

Medya Haber'de yayınlanan Ülkeden programının konuğu olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Gazeteci Derviş Eren’in sorularını yanıtladı.

200 YILLIK SÜRECİN DEVAMI

Efrîn saldırısının tarihsel bir arka planı olduğuna dikkat çeken Kalkan, şunları söyledi: "Bu saldırının tarihsel dayanakları güçlüdür. Bunun arkasında tarihsel bir hesaplaşma var. 19. yüzyılın başında, 1806’da Rewanduz işgaliyle başlayan bir süreçtir. Kürt toplumunun özerk toplumsal yaşamını ortadan kaldırmak için merkezi devlet sisteminin başlattığı Rewanduz işgal seferi, bir başlangıçtı. Şimdi Efrîn saldırısı o halkanın sonuncusu oluyor. 200 yüzyılı aşan süredir Kürt varlığını, özgürlüğünü ve toplumsallığını yok etmek için Osmanlı ve TC merkezi yönetimlerinin bir saldırısı söz konusudur.”

KÜRTLER DE DİRENİŞTEN VAZGEÇMEDİ

Türk egemenliğinin saldırı ve katliamdan usanmadığını ama Kürt halkının da var olmak ve özgür yaşamak için direnişten vazgeçmediğini vurgulayan Kalkan, "Direniş bir yaşam karakteri haline geldi. Bugün bu karakter, Efrîn’de büyük bir ayağa kalkış gösteriyor. Her türlü gericiliğe karşı kahramanlık çizgisindeki bir cesaret ve fedakarlıkla ayağa kalkış halinde ve 200 yüzyıldır geliştirilen saldırıya karşı ‘var olmaktan ve özgür yaşamdan başka bir şeyi kabul etmeyeceğiz’ diyor. Kürt halkı bunu söylüyor. Efrîn halkı şahsında Suriye halkları bunu söylüyor" şeklinde konuştu.

SALDIRI, İNSANLIĞA DA DÖNÜKTÜR

Efrîn'i işgal girişimiyle başlatılan saldırının sadece Efrîn’e veya Rojava’ya, hatta sadece Demokratik Suriye’ye ve Kürdistan’a da değil, insanlığa, demokrasiye ve 21. yüzyıla da dönük olduğunu ifade eden Duran Kalkan, "Bunu zaten insanlık iyi anladı. Herkes birden kendi geleceğini Efrîn’in özgürlüğünde gördü ve dünyanın dört bir yanından destekler gelişti. Dünyanın dört bir yanında yürüyüşler var. Neredeyse insanlık ayağı kalktı” dedi.

TÜRK FAŞİZMİNE DAHAF FAZLA BASKI

Çağın Direnişi’nin başladığı günden bu yana durmak bilmeden eylemlilik içinde olan Avrupa’daki Kürt halkının ve dostlarının direnişlerini selamlayan Kalkan, şunları dile getirdi: "Avrupa’daki Kürtler, demokratik güçler ve dostları, Efrîn destanın ortağı durumundalar. Eylemler daha da büyütebilir, nitelikli kılınabilir. Mevcut devlet sistemleri içerisinde Türk faşizmine karşı daha fazla baskı oluşturulabilir. TC’ye kim silah satıyorsa onların üzerine gitmek lazım. Kürt halkının çoluğunu çocuğunu öldüren bir rejime silah satılmamalı. Bu tür ilişkileri ticaret kapsamında değil, cinayet kapsamında saymak gerekiyor. Cinayetleri önlemek için Avrupa’daki kitle mücadeleleri somut hedeflere yönlendirilebilir. Daha da somut olarak TC’yi dünyadan tecrit edici bir noktaya getirmek gerekiyor."

BAŞÛR HALKI ATILIM YAPTI

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Efrîn direnişinin ulusal birlik duygusunu geliştirdiğini belirterek, Başûrê Kurdistan’da gelişen halk direnişini şöyle değerlendirdi: "Başûr halkı, Efrîn direnişine destek konusunda çok büyük bir atılım yaptı. Yurtseverliğin, ulusal birliğin ve direnişçiliğin en büyük örneği oldu. Başûr halkı ‘bütün yüzler Efrîn’e dönmeli, bütün ayaklar Efrîn’e yürümeli’ diyerek hareket etti. Başûr halkının tarihsel olarak yaşadığı gerçeklerden bu tutum açığa çıktı. Başûr halkı direnişçi bir halktır. Saddam diktatörlüğünün tüm saldırılarına karşı direndi. Yerinde kalamadıysa da teslim olmadı, başka alanlara gitti. Enfal saldırıları oldu. Katliamlar yaşadı, teslim olmadı. Her zaman özgür ve demokratik bir toplum olarak kendi düzeni içerisinde kalmak istedi. Bunun için bedeller ödedi. Bu vesileyle 23 Şubat 1988’de başlayan Enfal şehitlerini saygıyla anıyorum. Enfaller yaşamış bir toplum olarak halka dönük saldırının ne anlam ifade ettiğini iyi biliyor. Onun için Efrîn halkına herkesten fazla sahip çıkıyor. Daha da fazla sahip çıkmalıdır. Başûr halkı Efrîn’e yürüyebilir. Bunun önünde hiçbir engel yok. Gençlerini bölük bölük yürütebilirler. Çünkü Efrîn’e saldıran güç Başûr’u da tehdit ediyor. Efrîn direnişi dört parça Kürdistan’ın direnişidir ve onu başarıya götürmek hepimizin görevi olmalıdır."

İŞGALCİLER İÇİN YENİLGİ ESAS OLACAK

Türk sömürgeciliğinin saldırısının 40. güne yaklaştığını, bu tarihi direniş ile birlikte AKP-MHP faşizminin şu ana kadar birkaç planının bozulduğunu kaydeden Kalkan, iki saatlik, iki günlük, bir haftalık planlar bozulduğu gibi aylık planın da bozulduğunu vurguladı. Bu durumda ikinci raundu da, hatta üçüncü raundu da Efrîn halkının kazandığını; sonunu da kazanacağını söyleyen Kalkan, "Şimdiden sonuç gözükür hale geldi. Tünelin sonundaki ışık görünüyor; işgalciler için yenilgi ve çöküş esas olacak. Direnişçiler zafer kazandılar ve daha da büyük kazanacaklar. Bu net olarak görülüyor" dedi.

REHAVETE KAPILMAMA UYARISI

Kalkan, Türk devletinin yeni stratejiler düşündüğüne işaret ederek, “Rehavete kapılmama” uyarısında bulundu: "Saldırıp katliamlar yapmak isteyecekler. Tayyip Erdoğan yarım milyon insanın bulunduğu şehir merkezine saldırmaktan söz ediyor. Saldırır da. Bunun için dikkatli ve tedbirli olmak gerekiyor. Mücadeleyi bir an bile zayıflatmamak lazım. Daha örgütlü ve disiplinli olmak, mücadeleyi daha fazla yaymak, her boyutta yürütmek gerekiyor."

SAVAŞ SADECE EFRÎN'E BIRAKILMAMALI

Kalkan, savaşın sadece YPG, YPJ veya QSD savaşçılarına veya Efrîn halkına bırakılmaması gerektiğinin altını çizerek, şunları belirtti: "Dört parça Kürdistan’da, Suriye’de Ortadoğu’da, dünyanın her tarafında mücadele yürütmek gerekir. En küçük bir ihmalkarlık ve zayıf bir duruş olmamalı. Sivil halk ürkmesin, korkmasın. Efrîn halkı yiğitçe duruş gösterdi. Özellikle Araplar ve Türkmenler Kürtlerle birlikte kahramanca duruş gösterdiler. Bunu daha fazla geliştirmelidirler. Bu ölüm kalım savaşıdır. Özgürce yaşamak bunun sonucuna bağlıdır. Belki kayıp verilebilir fakat topraklarından çıkmayıp Efrîn’i terk etmesinler. Efrîn’e toplanırlarsa kesinlikle TC orada mezara gömülür."

DİRENİŞ TÜM MASKELERİ DÜŞÜRDÜ

Bu kadar özgürlük ve demokrasiden dem vurulduğu bir çağda ve ortamda Erdoğan’ın Efrîn’in çocuklarını, kadınlarını, yaşlılarını ve sakatlarını vurup köylerini yaktığını ama bazılarından ses çıkmadığını anımsatan Kalkan, şöyle devam etti: "Bazıları utanmazca ‘TC devletinin kendini savunma hakkına saygı duymaktan’ söz ediyor. Hangi haktan söz ediyorlar? Peki, Efrîn çocuğunun yaşama hakkı yok mu? Yüzyıllardır yaşadığı evinde, köyünde ve bahçesinde özgür olma hakkı yok mu? Efrîn halkının kendini savunma hakkı yok mu? Bu ne biçim bir adalet anlayışıdır? Ne biçim hak hukuk anlayışıdır? Efrîn gerçekleri bir kez daha açığa çıkardı. Tüm maskeleri düşürdü. O kadar bol laf edip, özgürlük ve demokrasiden dem vuranların özgürlük ve demokrasilerinin ne olduğu ortaya çıktı. Gerçek özgürlük, adalet ve demokrasi savunucularının kim olduğu ortaya çıktı. Efrîn’de sadece Tayyip Erdoğan değil, o zihniyette olan herkes yenilecek ve Efrîn’e gömülecekler."

SURİYE DEVLETİ GEÇ KALDI

Suriye rejim güçlerine bağlı milis kuvvetlerinin Efrîn sınır savunması için direnişe ortak olmalarını geç kalmış bir girişim olarak nitelendiren Kalkan, konuyla ilgili şunları dile getirdi: "Bu kadar yavaş ve utangaçça bir gidiş, gidiş değildir aslında. Bir ayı aşan bir süredir başka bir devlet olarak TC güçleri, uçakları, tankları, topları, kara orduları, özel kuvvetleri sınırı geçmiş, ‘ben devletim, buralar benim toprağım’ diyen güçten çıt çıkmıyor! Bu ne biçim devlet, bu ne biçim sorumluluktur? Sen yarın nasıl ‘ben devletim, buralar benim sorumluluğum altında’ diyeceksin? Peki, Efrîn halkı ve Kürtler nasıl buna inanacaklar? Suriye halkları buna nasıl inanacak? Ne kadar güç gitmiş, nereye gitmiş, ne yapıyor; biz bunları göremiyoruz. Türk uçakları habire kasabaları ve merkezleri vuruyor. Tayyip Erdoğan, Efrîn merkezine girmekten söz ediyor. Bu güçler nerede?

Esad yönetiminin TC işgaline karşı ilk günden tutum almaması sadece Efrîn halkına değil, bütün Suriye halklarına karşı bir özeleştiri gerektirir. Esad yönetiminin kendini kabul ettirmek ve devlet olduğunu ispatlamak için özeleştiri vererek gereğini yapması gerekir.

Esad yönetimi savaş boyunca Suriye’de oluşan güçlerin az çok hepsine karşı tavır aldı. YPG, YPJ ve QSD’yle de savaştı. Çok ileri gitmese de Qamişlo’da, Hesekê’de, hatta Dêra Zor’da bile çatışmalar oldu. Peki, TC ile olan durum nedir? Cerablus alındı, Bab alındı. Türk ordusu İdlib’e girdi. Şimdi Efrîn’i işgal ediyor. Efrîn çocukları TC’nin toplarıyla katlediliyorlar. TC ordusunun postalları Efrîn topraklarına, Suriye topraklarına giriyor. Peki, ‘ben devletim’ diyenler nerede?”

TC FAŞİZMİ EFRÎN İLE DURUR MU?

“Türk ordusu sadece Efrîn’i değil, Suriye’yi işgal etmek istiyor” diyen Kalkan, önü alınmazsa TC faşizminin ilerleyişinin Suriye’yi parçalayabileceği uyarısında bulundu: "Tayyip Erdoğan Kerkük’e kadar gideceğini söyledi. Fırat’ın doğusunu da almaktan bahsetti. Efrîn’i işgal ederse Bab, Cerablus ve İdlib’le birleştirecek, Kıbrıs gibi bir devlet kuracak ve çıkmayacak. Eğer bu gerçekleşirse Suriye resmen de fiilen de artık üçe bölünmüş demektir. TC saldırıları Suriye’yi bölüp parçalamak istiyor.”

BİRLİKTE YAŞAMANIN KOŞULLARI

Demokratik Suriye’nin oluşumunda Efrîn direnişinin önemli bir yer tuttuğuna; Kürt halkının ‘kendi kimliğimizle demokratik bir sistem içerisinde özgürce yaşamak, kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Suriye demokratik birliği var olsun, bu birlik içinde biz de var olmak istiyoruz’ dediğine işaret eden Duran Kalkan, Demokratik Suriye için iki temel koşul olduğunu şöyle anlattı:

* Öncelikle, TC’nin Suriye işgaline son verilecek. TC, zorla yerleştiği Bab ve Cerablus’tan atılacak. Diğer türlü bir Suriye var olamaz.

* İkinci olarak demokratik olunacak. Şoven ulus devlet ideolojisinden vazgeçilecek. Suriye halklarının varlığına, özgürlüğüne, kendi kimlikleriyle demokratik yaşamalarına saygı gösterilecek.

Suriye’nin yeniden varlığı ve devamının bu iki hususa bağlı olduğunu vurgulayan Kalkan, Efrîn direnişinin Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından büyük bir önem taşıdığını, rejime bağlı güçlerin de Efrîn’de sınırları koruması gerektiğini söyledi.

KÜRTLER OLMADAN ETKİLİ OLAMAZLAR

Kürt sorununu yaratan güçlerin, TC’nin Efrîn işgaline destek vererek, ses çıkartmayarak ‘evet’ deyip, göz yumduklarını hatırlatan Kalkan, bütün bu güçlerin tutumlarını gözden geçirmelerini istedi. Sadece bir grup Suriye askerinin Efrîn’e gitmesiyle bir değişim olmayacağını kaydeden Kalkan, "Kürt’ü yok sayan sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetin değişmesi, Kürt halkının demokratik haklarının kabul edilmesi, bu faşist soykırımcı saldırganlığa karşı çıkılması lazım” şeklinde konuştu.

Rusya, Sovyetler'in çöküşünden sonra yeniden örgütlenip Ortadoğu’da güç olmak istediğini, bunun var olan devletlerle ilişki kurarak olamayacağını belirten Kalkan, şunları ifade etti: "Kürtler Ortadoğu’nun ortasında nüfusu 40 milyonu aşan bir toplumdur. Eğer Ortadoğu’da etkili olunmak isteniyorsa Kürtler olmadan hiç kimse etkili olamaz. Bu bakımdan TC’ye Efrîn işgali için kapıyı açmaları yanlıştı. Bu yanlışı daha fazla sürdürmemeliler. Bu yanlıştan dönmeliler."

İRAN YÖNETİMİNE ÇAĞRI

Kalkan, İran devletinin ‘Kürt topraklarına yabancı güçlerin girişine izin vermeyiz’ şeklindeki açıklamasını hatırlatarak, “Bu çok güzel bir açıklamaydı. Yabancıları sokmamaktan söz ediliyorsa, o zaman yerel güçler daha etkili var olmalıdırlar. Bunun için de demokrasi ve özgürlüğe ihtiyaç var. İran devleti Kürt sorununu çözecek, Kürt halkının demokratik kültürel haklarını kabul edecek bir siyaseti ortaya çıkartması gerekir. Eğer böyle yaparlarsa Ortadoğu’da kardeşlik, demokrasi, özgürlük gelişir. Halkların birbiriyle kaynaşması gelişir. Ortadoğu sorunların yumağı değil, çözümlerin alanı haline gelir. Sorun çözmez, sorun yaratan durumda olunursa, baskı ve sömürü sistemleri ortadan kalkmazsa, halklara ve kültürlere özgürlük tanınmayıp toplumlar bölünüp birbiriyle çatışma haline sokulursa o zaman çelişkiler derinleşir ve toplumlar zayıflar. Bunun sonucu olarak da dıştan saldırı olur. Dış müdahaleler buradan oluyordu. Dış müdahalelerin olmaması için müdahalelere gerekçe olan hususların ortadan kaldırılması gerekiyor” diye konuştu.

GÜCÜ YETERSE ROJHİLAT'A DA SALDIRIR

Kürt soykırımını gerçekleştirmek amacıyla faşizmi tırmandıran AKP yönetiminin saldırganlığının İran’a da sıçrayabileceği uyarısında bulunan Duran Kalkan, “Tayyip Erdoğan ‘Güney Kürdistan’ın statüsünü tanıdığımız için hata yaptık’ dedi. Rojava’ya saldırıyor. Gücü yetse Rojhilat’a da saldıracak. İran devleti bilsin ki bugün Suriye sınırlarını nasıl geçiyorsa yarın İran sınırlarını da geçer. Çünkü orada da Kürt var. Nerede Kürt görse saldırmaya açık bir zihniyet ve siyaset söz konusu” dedi.

TÜRK SİSTEMİNİN EN İLKESİZİ ERDOĞAN

Türkiye Cumhuriyeti adına yürütülen savaş ve soykırım politikalarından Tayyip Erdoğan’ın sorumlu olduğunu dile getiren Kalkan, Osmanlı da dahil TC sisteminin en ilkesiz yöneticisinin Tayyip Erdoğan olduğunu belirtti. Kalkan, Erdoğan'ı şöyle izah etti: "Çok obur ve egoisttir. Doymak bilmiyor. Kan oluk oluk aksa umurunda olmaz. Çünkü ondan besleniyor. Karşımızdaki güç böyledir. Kendi varlığı ve iktidarı için değil Efrîn’i ve Kürdistan’ı, dünyayı dahi yakar. Buna açık bir kişiliktir. Böyle bir kişilikle yüz yüzeyiz. Böyle ırkçı, şoven, milliyetçi, bencil, egoist, kendinden başka hiçbir şeye yaşam hakkı tanımak istemeyen bir zihniyet ve siyaset sahibi bir kişilik söz konusu."

AKP-MHP İTTİFAKI FELAKETTİR

Seçim yasasında yapılmakta olan değişimle beraber AKP-MHP birlikteliğiyle kurulan ‘Cumhur İttifakı’na ilişkin sorulan bir soruyu “AKP-MHP ilişki ve ittifakının neyi getirdiği sorusunun cevabı Türkiye’deki bir günlük yaşama bakılırsa görülür” diyerek yanıtlayan Kalkan, bu ittifakın Türkiye’yi uçuruma yuvarladığını dile getirdi.

'Zindanlara bak, sokaklardaki kavgalara bak, akan kana bak! Her gün cenazeler kalkıyor. Türk ordusu Başurê Kurdistan’ın ve Rojava’nın her yerinde perişan haldedir. Türkiye toplumunun gençleri Tayyip Erdoğan’ın egosu ve iktidarda kalması için heder ediliyor. Toplumun bir geleceği kalmamıştır. Türkiye tarihinin en karanlık durumunu yaşıyor. Tayyip Erdoğan Türkiye’yi felaketin içine attı” diyen Kalkan, bu duruma AKP-MHP ittifakının yol açtığını vurguladı.

AKP ile ittifak kuran MHP’nin de tasfiye olduğunu dile getiren Kalkan, “Bu ittifakın sonucu olarak MHP bölündü. İkinci olarak Devlet Bahçeli’nin hiçbir anlamı kalmadı. MHP diye bir parti kalmadı; barajın altında kalacak duruma geldi. Çünkü Tayyip Erdoğan Bahçeli oldu. AKP, MHP oldu” şeklinde konuştu.

AYNI ZİHNİYET, AYRI PARTİ

“Devlet Bahçeli kendi çizgisi hakim olsun diye kendinden feragat etti” diyerek konuşmasını sürdüren Kalkan, “Bu bakımdan aralarındaki ilişki bir ittifak değil, bir birliktir” dedi.

Kalkan, AKP ve MHP’nin aynı zihniyeti taşımalarına rağmen iki ayrı parti olarak durmalarının da politik çıkarlarla bağlantılı değerlendirerek, “Parti olarak birleşseler AKP’den de MHP’den de bu birliğe katılmayanlar, oy vermeyenler olacak. Bu durumda maskeleri daha fazla düşecek. ‘İki ayrı partiyiz’ diye hala bazılarını kandırıyorlar” diye belirtti.

AKP-MHP RUH BİRLİĞİ YARATTI

Fiili olarak yürütülen AKP-MHP ittifakının resmiyet kazanmasını değerlendiren Duran Kalkan, “Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli sadece düşünce ve duygu birliği değil, ruh birliği yarattılar. Irkçı, şoven, milliyetçi, faşist, soykırımcı, Kürt düşmanı, halk düşmanı olmada, baskı ve terör uygulamada ve diktatörlükte tam bir birliktirler” dedi.

Tayyip Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’yle birliğinin AKP içindeki birçok çevreden daha ileride olduğuna dikkat çeken Kalkan, “İttifak bir oyundur. Esasta birlik var ve bu birlik MHP çizgisindedir. AKP çizgi değiştirip MHP’lileşti. MHP de eriyip parçalandı” şeklinde konuştu.

Devlet Bahçeli ve arkadaşlarının seçim barajını aşamayacağını sözlerine ekleyen Kalkan, “Barajı aşamıyorlar, onları meclise sokmanın ve devlette itibarlı kılmanın yol ve yöntemleri aranıyor. Bu düzenlemelerin temelinde yatan hususlardan biri de budur. Yoksa hukuk, seçim kanunu veya anayasa diye bir konu söz konusu değil” diye vurguladı.

SAFLARDA NETLEŞME OLSUN

“AKP-MHP daha da birleşirse bu iyi olur. Hiç olmazsa insanlar daha iyi anlar, insanlar tutumlarını daha net olarak geliştirirler. Öyle bir durum Türkiye için daha iyi olur. Doğrularsa başarılı olurlar, değillerse kaybederler” diyen Kalkan, benzer bir şekilde CHP siyasetinde de bir netleşme ihtiyacı olduğunu ifade etti. Kalkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "CHP kimden yana oldu ve ne yaptı, belli değil. Çoğu zaman AKP’nin yanına geçip kendi ayağına vurdu. Kendi milletvekilini hapse koyduran bir yönetim var ortada. CHP yönetiminin izlediği politikaları iyi sorgulamak lazım. AKP’ye karşı çıksaydı şimdi Enis Berberoğlu hapiste olmayacaktı. CHP AKP faşizmine büyük güç, imkan ve fırsat verdi; umut verdi. Koltuk değneği oldu. Örneğin Efrîn’e girişe de ‘evet’ dedi. Sonra da eleştirmeye kalkıyor. Bu ne perhiz ne lahana turşusudur. Kimse bir şey anlamıyor. Bugünün CHP yönetimin izlediği politikadan kimse bir şey anlamadı. Ne demokratik bir politika ne bir muhalefet politikası söz konusu. Her sıkıştığında AKP iktidarına can simidi oldu. CHP kördüğüm haline geldi. Bir muhalefetin görevi iktidarın dışında kalanları birleştirmek, onların sözcüsü olmaktır. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun politikasında bu yok. İktidarın dışında kalanlara hitap etmiyor, iktidara karşı çıkmıyor. İktidar zorlandığında yanında yer alıyor. İktidar rahatladı mı karşı çıktığını iddia ediyor. O söylem halkı aldatmaya dönüktür. Hiç inandırıcılığı yoktur. Dolayısıyla CHP’yi büyütmüyor. CHP içindeki demokrasiye inanan halkçı çevreler bu gerçeği iyi görmeliler. CHP ciddi bir kördüğümdür. CHP içindeki demokratik çevreler biraz daha aktivite kazanmalılar.”

SEÇİMİ KAYBETSELER DE BIRAKMAZLAR

Türkiye siyasetinin gündemine gelen 2019 seçimleri tartışmalarında ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini ifade eden Kalkan, şöyle konuştu: "Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak, faşist diktatörlüğü sürdürmek istiyor. Kimse onun seçime önem verdiğini sanmasın. Tıpkı 7 Haziran’da olduğu gibi seçimden kaybederse bırakmayacak. Ancak seçimle yüzünü maskelemek istiyor. Bununla da kendini demokrat olarak göstermeye çalışacak. Seçime yaklaşımı da öyledir. Kaybetseler de bırakmazlar. O halde anti-faşist direnişi seçimle olduğu kadar, seçim dışı yöntemlerle de geliştirmek lazım.

Cezaevleri tıka basa doldurulmuş. İşkence, taciz, kadın katliamları bir rutin haline geldi. Tayyip Erdoğan her gün küfür edip, hakaret ediyor. Faşist baskı ve terör 12 Eylül döneminde de bu kadar olmadı. 1990’ların topyekun özel savaşçı çete yönetimlerini aştı. 24 saat insanlar üzerinde bir baskı ve terör var. Şu an TC sınırlarının içi bir zindandır ve orada yaşamın kendisi bir direniş oluyor."

AYAKTA KALAN HDP OLDU

Faşizme karşı direnişin ilerletilmesi gerektiğini ifade eden Kalkan, HDP kongresinin önemine vurgu yaptı. Kalkan, şunları söyledi: "HDP kongresi büyük bir meydan okumaydı. Kamuoyu yoklaması yapılmış ve HDP’nin oyunun yüzde 12 olduğu tespit edilmiş. Bence demokratik bir seçim yapılırsa HDP yüzde 25’in altına düşmez. İkinci parti konumundadır. Ne CHP ne de diğer partiler HDP’nin önüne geçemez. Faşizm karşısında ayakta kalan, istikrarlı politika yürüten sadece HDP oldu."

AKP TÜRKİYE'Yİ YOZLAŞTIRDI

AKP'nin kadın konusunu sürekli bir istismar malzemesi olarak kullandığını dile getiren PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Türkiye’de en büyük yozlaşmanın AKP yönetimi altında geliştiğini ifade etti. Kalkan, AKP’nin sahte ahlak savunuculuğunun kirli yüzünü örtbas etme amaçlı olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Hırsızlık ve vurgun oluyor. Çünkü ortada bir hukuk ve ahlak yok. AKP her şeyi yıktı. Çünkü ahlak onun önünde engel oluyordu. Faşizmin kurumsallaşmasıyla cinsiyetçi politikalar eşgüdümlü yürütülüyor. Cinsiyetçi zihniyet ve siyaset bütün baskıcı rejimlerin temelidir. Kadın üzerine gidilmeden, kadın baskı altına alınmadan bu kadar haram, hile ve yozlaşma geliştirilemez. Toplumsallığı temsil eden kadındır. O geriletilmeden faşizm öne çıkarılamıyor. Bunun için de AKP kadını geriletiyor. Önce başlarını bağladı. Özgürlüğe dönük çıkış yapmak isteyenlere de saldırıyor. Çetelerini de sokağa çalmış. Taciz, tecavüz en üst seviyede. Güya kadını önemsiyor görünüyor ama bu aldatmaya dönüktür.