Kalkan: AKP yenilmiştir, kimin kime diz çöktüreceğini göreceğiz
PKK gelişiminin zirvesinde, dimdik ayaktadır. İş diz çöktürmeyle olacaksa kimin diz çöktüğü ortadır. Sri Lanka Modeli hikayedir. AKP zayıftır.
PKK gelişiminin zirvesinde, dimdik ayaktadır. İş diz çöktürmeyle olacaksa kimin diz çöktüğü ortadır. Sri Lanka Modeli hikayedir. AKP zayıftır.
Türkiye’deki yeni Anayasa tartışmalarının Kürdistan’daki vahşet ve katliamın üstünü örtmek için gündem değiştirme operasyonu olduğunu söyleyen PKK YK Üyesi Duran Kalkan, “Erdoğan söylüyor; ordu, polis, mahkeme ve meclis yapıyor. 1981-82’de Kenan Evren ne idiyse şuan Tayyip Erdoğan odur” dedi. Basına sızan Çöktürme Planı isimli belgeyi de değerlendiren Kalkan, “Uygulamadan ortaya çıktı ki, çökertme değil diz çöktürme planı. PKK gelişiminin zirvesinde, dimdik ayaktadır. İş diz çöktürmeyle olacaksa kimin diz çöktüğü ortadır. Sri Lanka Modeli hikayedir. AKP zayıftır. Ben şunu da iddia ediyorum: Bu AKP çökecek! 7 Haziranı görse 1 Kasımı göremeyecek!” diye konuştu.
Kürt halkına da çağrı yapan Kalkan, okullarda yapılan kültürel soykırım yerine katliam ve tehciri hedefleyen soykırım geldiğini ifade ederek, “Şimdi sözde o öğretmenlerin eğitim yaptığı yerlerde askerler konumlanmış ve Kürt insanlarını avlıyorlar. Öğretmenlerin yerine kara yüzlü faşist cellatlar geçti... Bundan dolayı kimse okula gitmemelidir. Bunun yanında kimse vergi vermemeli, devlet dairelerine gitmemelidir” dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan MED NUÇE TV’de yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik’in sorularını yanıtladı. Kalkan, gündemdeki gelişmelere ilişkin çok önemli değerlendirme ve çağrılar yaptı. Programda tartışılan konulardan öne çıkanlar ise şöyle;
9 Ocak Paris katliamının üçüncü yıl dönümü. Bu yıl dönümüne denk gelen, 5 Ocak’ta Silopi’de üç kadın daha katledildi. Ortaya çıkan gelişmeler ışığında Paris katliamının Hakan Fidan yönetimindeki MİT tarafından yapıldığı bugün daha net söylenebilir mi?
Ben öncelikle şehadetlerinin 3. Yıldönümünde Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşları saygı ve minnetle anıyorum. Kış ortasında da Kürdistan’da direniş devam ediyor, AKP faşizminin saldırıları sürüyor. Bu temelde Silopi’de katledilen üç kadın devrimci; Sêvê Demir, Pakize Nayir, Fatma Uyar şahsında tüm özsavunma direniş şehitlerimizi, özyönetim direniş şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Onlar özgür var oluşun şehitleri. Kadın özgürlük çizgisinde insanlığın yeniden dirilişinin şekillenişinin, kurtuluşunun şehitleridir. Paris katliamı oldukça planlı, örgütlü katliam ve bazılarının suçüstü yakalandığı bir katliamdı. O zaman Başbakan Tayyip Erdoğan ve Hükümette yer alan bazı bakanların; Mehmet Ali Şahin ve Hüseyin Çelik ve benzerlerinin açıklamaları zaten suçüstü duruşu ifade ediyordu. “Almanya’da da olacak” dediler, “PKK içi çatışmadır” diye lanse etmeye çalıştılar. Daha sonra belgeler ortaya çıktı, katil yakalandı. Katilin ilişkide olduğu güçler belgeleriyle ortaya çıktı. Bunlar MİT belgeleriydi. Bu noktada Tayyip Erdoğan ve arkadaşları şöyle bir kurnazlığı sürdürüyorlar, “Paris katliamı Fetullahçıların işidir” diyerek sıyrılmaya çalıştılar. Bütün bunların bir AKP marifeti olduğu şimdi çok daha netleşmiştir.
AKP, MHP BÜTÜNLEŞMİŞ DURUMDA
AKP hükümetinin İslami hareket içinden gelen bir hareket gibi tanımlanıyor ama bunun bir makyaj olduğu şimdi çok daha net ortaya çıktı. AKP’de kaskatı bir faşist-şoven Türk milliyetçiliği var ve şimdi MHP ile bütünleşmiş durumda. Şimdiye kadar İslamiyet’i ustaca kullandılar. Bugün Kürdistan’da Kürt halkına karşı yürütülen saldırılar var ki, bunlar o zamandan planlanan şeylerdi. Fetullahçılar işin içinde olabilir ama birinci suçlu AKP’dir. Bütün bunları MİT yaptı. MİT’te de hiçbir zaman Fetullahçılar etkili olmadı. MİT’te hep AKP etkiliydi. Özel olarak da Tayyip Erdoğan etkiliydi. Dolayısıyla bütün bu katliamların birer Tayyip Erdoğan katliamı olduğunu net-somut belirlemek gerekli. Tayyip Erdoğan kendisi karar vermiş planlamıştı. Olaydan haberdardı. İlk açıklamaları da bunu göstermişti.
Önemli diğer konu ise, şimdiye kadar Fransa Hükümetinin bu olayın üzerine etkili şekilde gidememesi ayrı bir durumu ifade ediyor. Suçlu belli de, eğer bir suç ortağı aranacaksa Fransa yönetiminin durumu bu konuda risk arz ediyor. Şimdiye kadar suçlular açık ortaya konulmadı. Belgeler varken bile suçlunun üzerine gidilmedi. Tam tersine alt alta pazarlıklar yapmaya çalıştılar. Sonuç; Ocak ve Kasım 2015’teki Paris katliamları oldu. Fransız yönetimi bu katliamlar olunca “vay Kürtler!” diyorlar. Rojava’nın Kürtleri şöyle iyi, böyle iyi, diyorlar ama Kürtlerin kardeşleri Bakur’da da var ve Paris’in göbeğinde de katledildiler. Eliza Sarayı’na giden kadını yaratan kişi, eğiten kişi Paris’in göbeğinde katledildi. Fransız yönetimi o katillerden hesap sormayı bilseydi Fransız toplumuna dönük katliamlar olmayacaktı. Ortada suç ortaklığı ve suçlar bir yumağı var. Basit ekonomik ve siyasi çıkarlar karşılığında böyle vahşi katliamların yaşanması ne yazık ki gerçekleşiyor.
SABRIN DA BİR SINIRI VARDIR
Kuzey Kürdistan’da klasik kavramlarla açıklanmayacak düzeyde bir direniş sürdürülüyor. YPS ilan edildi ve birçok alanda kendini büyüttüğü ve geliştirdiği anlaşılıyor. Buna karşı cenazeler üzerinden devletin yıldırma politikası da denilebilecek uygulamaları var. Tüm bunlar göz önüne alındığından bundan sonra Kürt halkının Türkiye ile ‘Yeni Anayasa’ tartışmaları bağlamında ortak bir zemin bulması mümkün olacak mı?
Mevcut saldırıların Kürt Özgürlük Direnişi ile Türkiye demokrasi hareketinin birliğini engellemeye dönük boyutu var. Buradan bakınca ‘Acaba Ortadoğu’yu daha fazla bölüp parçalamak isteyenler mi var!’ diye düşünüyor insan. Örneğin Türkiye’yi birkaç parçaya bölmek isteyenler mi var? AKP’nin uyguladığı politikalar, istediği kadar desin ki, “Ezeceğim! Milli birlik için yapıyorum!” Türkiye’yi bölüp parçalıyor. Bu, gün gibi açık. Bunun arkasında böyle bir plan, anlayışın olduğunu insan görebiliyor. Biz bu noktada Önder Apo’nun Demokratik Konfederalizm ve Demokratik Özerklik temelinde tüm farklılıkların kendini özgürce örgütlediği ve katıldıkları bir demokratik sistemden yanayız. Bu anlamda mevcut ulus-devletçikler halinde, hatta daha küçük parçacıklar halinde siyasi yönetimlerin bölünüp parçalanıp, toplumların gücünün zayıflatılıp üzerinde daha rahat baskı ve sömürü kurulmasına karşıyız. Bunu egemen sistem ve ulus-üstü sermaye öngörüyor ve yapıyor. Biz buna karşıyız.
PKK hareketi ulus-devlet paradigmasıyla hareket ettiği dönemde bile dar ulusçu ve milliyetçi olmadı. Başka uluslara düşmanlık temelinde Kürt ulusal bilincinin örgütlenmesini ve gelişmesini öngörmedi. Hep ittifakları, demokratik birlikleri şu ya da bu düzeyde ön gördü. Şimdi ulus-devlet paradigmasını aştıktan sonra bu konuda çok daha somut hale geldi. “Az olsun benim olsun” ya da “benim çıkarlarıma göre olsun” yoktur. Bir özgür Kürt toplumu varlığı olacaksa, bu özgür insanlık içerisinde anlam bulacak, diyor. Bu bakımdan mücadelesini bütünüyle halklarla, özgürlük ve demokrasi çizgisinde kardeşlik temelinde yürütmeyi öngörüyor. Bu çizgiyi boşa çıkartmaya dönük bir saldırı var. Kürt halkı böyle bir bilinç içerisinde hareket ediyor. Sabırla da yürütüyor. Bütün katliam ve vahşete rağmen, yanlarında çocuklarını şehit vermelerine rağmen Kürt kadınları, Kürt anaları ‘barış!’ diyor, ‘demokrasi içerisinde birlikte yaşamak’tan söz ediyorlar. Ama sabrın da bir sınırı vardır. Kürt toplumu daha ne kadar sabreder, bilinmez.
‘YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI KÜRDİSTAN’DAKİ VAHŞETİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İÇİN GÜNDEME GETİRDİLER’
Bir tarafta Yeni Anayasa tartışması var. Bu, eskiden AKP’nin izlediği oyalama politikasının bir devamı değil mi? Çünkü Kürdistan’da da bir ‘Çöktürme Planı’ var; hangisi Yeni Anayasa? Yoksa AKP’nin Kürdistan açısından anayasası çöktürme planı mı?
Kenan Evren cuntası şimdi yürürlükte olan anayasayı gündeme getirdiğinde PKK’nin tutumu, “anayasa değil devrim!” tutumu olmuştu ve 15 Ağustos direnişini Kürdistan ve Türkiye’de bu anayasayı yıkmak üzere devrimi geliştirme mücadelesi olarak var etti. 35 yıldır var olan bu faşist anayasaya karşı doğru ve yeterli tavır alan, ona karşı en etkili özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten gücün Kürtler ve PKK olduğu inkar edilemez. PKK bu anayasanın faşist, diktatöryal, inkarcı ve imhacı olduğunu gördü ve bunu reddetti. Şimdi herkes “bu anayasa ile toplum yönetilemez” diyor ama PKK bunu 35 yıl önce bunun böyle olacağını gördü ve söyledi. Onu şimdi söyleyenlere ‘Rojbaş!’ demek lazım. 35 senedir neyi yaşıyorlardı, düşünceleri neydi?
CHP DE GERİDE KALMIŞTIR
Türkiye’nin havadan sudan, ekmekten daha acil yeni sivil ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İşin esas yanı budur. Ama durum böyle diye her “anayasa gerekli” diyenler de gerçekten sivil anayasa mı istiyor, o da tartışmalıdır. AKP’ye göre sadece başkanlık sistemi gelsin, anayasanın diğer yönlerine itirazı yoktur. Yeter ki, Tayyip Erdoğan başkan olsun! Örneğin MHP’ye göre mevcut anayasa en iyisidir. CHP’ye göre ise: 12 Eylülden öncesi ne güzeldi, oraya dönülsün! CHP bu kadar geridir. Cumhuriyeti kurucu parti ya, nostaljik bir konumda kalmıştır. Böyle bir meclisten sivil, demokratik bir anayasa nasıl çıkar? Bunda bir olasılık görülmüyor. Belki bir iki şey değiştirilerek, makyajlanarak topluma sunmak isteyecekler. Bu konuda HDP yalnız kalıyor. HDP, düşünce ve ifade özgürlüğüne dayalı, her türlü tekelciliği reddeden, yerel demokrasiyi öngören ve kimliklerin özgürce örgütlendiği, kendini ifade ettiği bir yeni demokratik anayasayı dillendiriyor. Örneğin, bu tartışmaların ön gününde Demokratik Özerklik projesini tartışılması için sundular. Diğer üç partinin ortak tepkisi ne oldu: Vay vatan hainleri! Oldu. O zaman AKP ve diğerlerinin anayasa değiştirme istemi bir oyun ve sahteliktir. Göz boyama ve toplumu aldatmaya dönüktür.
AKP OYUN YAPIYOR
Diğer yandan, bugünkü ortamda bir anayasa tartışması nasıl yapılacak, bilemiyorum. Şimdi anayasa uzlaşma komisyonu kuruyorlar. Bu kadar çatışma ve savaş var. Bu uzlaşma komisyonu gerçekten olacaksa, uzlaştıracaksa bu çatışmaları durdurmak için uzlaşma sağlasın! Ama böyle bir şey de yok. Öyle bir komisyon olursa gerçekten bir anayasa çalışması yapar mı, belli değil. Yapsa da o anayasa yeni, sivil ve demokratik olacak mı olmayacak mı, o da belli değildir. Mevcut çatışmalı ortamda bir anayasa yapmak zaten mümkün değil. Anayasa mevcut ortamda neyi ifade eder, ya uzlaşılır ya da bir taraf diğer tarafı yener, onun üzerinde kendi başarısına göre bir sözleşme ortaya çıkarır. Şimdi çatışma var. Böyle söyleyince bazıları “acaba anayasa karşı mı olunuyor!” diye söyleniyor. Ama gerçekleri de söylemek lazım. AKP oyun yapıyor. Kürdistan’da çok vahşi bir katliam ve soykırım yürütüyor. Evleri yakıyor, binlerce asker polisle kuşatıyor, sürdüğü faşist çetelerle ana karnındaki bebeleri, yetmiş yaşındaki ihtiyarları katlediyor. Haftalarca insan cenazeleri sokaklarda kalıyor. İnsanlar cenazelerini gömemiyor. İlginçti; o gün bazı avukatlar Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvururken, müvekkiline “gömülme hakkı istiyoruz” diyordu. AKP’nin vahşeti bu duruma geldi. İnsanların gömülme hakkı isteniyor! Mevcut rejim bunu bile insanın elinden alıyor.
EVREN NE İDİYSE ŞUANDA ERDOĞAN ODUR
Tayyip Erdoğan söylüyor; ordu yapıyor, polis yapıyor, mahkeme ve meclis yapıyor. 1981-82’de Kenan Evren ne idiyse şuan Tayyip Erdoğan odur. Biz o günleri çok iyi biliyoruz. Evren meydanlara çıkıyordu, ne konuşuyorduysa kanun oydu. Bütün devlet gücü onu uyguluyordu. Basın onun propagandasını yapıyordu ve şimdiki kadar bile yapamıyordu. O zaman biraz eleştiren basın ve aydınlar vardı. Şimdi ise basın tam bir polis basını, özel savaş basını olmuş. Sistemi Tayyip Erdoğan kurmuş, zaten fiilen değiştirdim dedi. O emrediyor diğerleri yapıyor. Dolayısıyla bütün bu politikaların sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır. Kürdistan’daki bütün katliamların sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır. Böyle bir vahşi katliam ve bu katliamı yürüten ucube bir yönetim var. Anayasa tartışmaları aslında bunu maskelemek için bir gündem değiştirme operasyonu gibidir. Şimdi demokratik güçler bu tartışmaları Kürdistan’daki katliamların üzerini kapatmanın aracı yapmalılar.
Çökertme Planı fazla tartışılmadı. Niye tartışılmadı, anlaşılmıyor. Mevcut basın ilgi göstermedi, çünkü onu özel savaş durduruyor. Bu ne biçim basın ahlakıdır? Ortada basıncı yok militan var. O sokakta katleden cellatlarla basıncıyım diyenler arasında hiçbir fark yoktur. O bakımdan özel savaş basını bu planı hiç gündeme getirmiyor.
Bu planı demokratik güçler daha fazla tartışmalılar.
Çünkü planda demokratik güçlerin de hedef alınacağı açık belirtilmiş...
Evet, onlar belirtiliyor. Bu konuda şunları söylemek istiyorum; birincisi, mesela bunu PKK önceden hazırlık yapmış diyenlerin dikkatine sunuyoruz. Kim hazırlık yapmış, kim plan yapmış, ne zamandan yapılmış? Mevcut belgenin ayrıntıda dikkat edilmesi gereken yanları var. Ne zaman hazırlanmış?
AKP’NİN SAVAŞ KONSEPTİ KOBANİ’YE SALDIRMAKLA BAŞLADI
Eylül 2014.
Eylül 2014’te ne oldu? 15 Eylül 2014’te DAİŞ Kobani’ye saldırdı. Çökertme Planıyla DAİŞ’in Kobani’ye saldırı planı ortak bir plandır. Tayyip Erdoğan’ın “Kobani düştü düşüyor” söyleminin böyle bir plan temelinde olduğu çok açıktır. Eğer DAİŞ Kobani’yi hızla vurabilseymiş, bu plan doğrultusunda acilen saldırıya geçeceklermiş. Bu gerçekleşmediği için planı 30 Ekime MGK’ye götürdüler, seçime kadar süreç uzadı.
DAİŞ’İ KİM YÖNETİYOR?
O zaman DAİŞ kimdir? DAİŞ’İ kim yönetiyor? Gerçekten Ebu Bekir Bağdadi mi yönetiyor. Adı söyleniyor ama ortada görüntüsü yoktur. DAİŞ’in ortada bir yöneticisi yoktur. Mesela El Kaide’nin yöneticisi vardı, Taliban’ın yöneticisi vardı. Bu DAİŞ’in yöneticisi ortada yoktur ama Tayyip Erdoğan herkesten fazla DAİŞ’le ilişkili gözüküyor. Bu bir karşıtın suçlaması değildir. Bunun netleştirilmesi gerekiyor. Çünkü AKP politikası, Tayyip Erdoğan politikası DAİŞ’in harekete geçmesini gerektiriyorsa, nerede harekete geçmesini gerektiriyorsa DAİŞ orada harekete geçiyor. Örneğin Başika’da Türk askerinin bulunması gerekiyor, DAİŞ harekete geçiyor! Güney Kürdistan sınırında başka hiçbir yere saldırmıyor, sadece Başika’ya saldırıyor. Bu nasıl oluyor, bilinmez. Öyle bir olay yoktur. Hepsi uydurmadır.
‘BAŞİKA SALDIRISI’ UYDURMADIR
Nasıl ki, Kilis sınırındaki saldırı bir uydurma idiyse, bir Hakan Fidan planıydıysa, ses kayıtlarında diyorlardı ya “sınırın karşısına geçip bir iki havan atarız, DAİŞ yaptı deriz!” Başika’da olan da budur. Yani AKP askerinin orada kalması için zemin yaratma hareketidir. Böyle olunca da DAİŞ AKP politikalarına göre hareket ediyor. Bir eylem gücünün kimin gücü olduğunu kimin politikasına hizmet ediyorsa o eylem ona dayanılarak tespit edilir. DAİŞ’in tüm eylemleri AKP’ye hizmet ediyor. Bu kadar tesadüf olabilir mi?
KİMİN KİME DİZ ÇÖKTÜRECEĞİNİ GÖRECEĞİZ
Çökertme değil, Çöktürme Planı. Demek ki bu plan neymiş, Diz Çöktürme Planı, ama kimin kime diz çöktürteceğini göreceğiz. PKK’nin ayakları kırılacakmış, diz çökecekmiş, ondan sonra istediklerini yapacaklarmış! Silvan’da duvara yazdılar ya, “Türksen öğün, değilsen itaat et!” yani diz çök! Onu yapanlar bu plana göre hareket ediyorlar. Bu planı biliyorlar ve propagandasını yapıyorlar. Bu plan Eylül 2014’ten beri uygulamaya konmuş ama direniş karşısında parça parça uygulandı. Kobani’de bu plan yenildi, 7 Haziran seçimlerinde yenildi. Yeniden ortam yaratılarak sonunda 24 Temmuzda bu planı uygulama zemini buldular.
Diğer bir ayrıntı ise, planı kim hazırlamış?
İMRALI İLE GÖRÜŞEN MÜSTEŞARLIK ‘ÇÖKTÜRME PLANINI’ HAZIRLAMIŞ
Kamu Denetleme Müsteşarlığı ki, İmralı görüşmelerini yürütenler...
Evet. İmralı’da bir taraftan “görüşme sürdürüyorum, müzakere hazırlıyoruz, şunu bunu yapacağız” diyen kişi arkadan ne plan hazırlıyormuş açığa çıktı. Yine İmralı üzerinde aynı politika yürütülüyor. Bilgimiz yoktur, ama İmralı’ya götürülen bazı tutuklu arkadaşların başka yerlere sürgün edildiği söyleniyor. İmralı’da durum nedir, Önder Apo’nun durumu nasıldır, bilgimiz yoktur. Bunu gençlik de, halk da herkes bilmelidir. Dolayısıyla İmralı’daki sürgünler gösteriyor ki, büyük baskı ve saldırı orada var. Zaten bu savaş orada başladı. Çöktürme de orayı amaçlıyor. Eğer bu dünyada bir Türk-Kürt barışı olacaksa bunu sağlayacak tek kişi Önder Apo’dur. Önder Apo’ya yaklaşım sadece Kürdün varlığı değil türkün de var olup olmamasına yaklaşımdır. Herkes bu duyarlılıkla yaklaşmalıdır. Avukatları beş yıldır, ailesi bir buçuk yıldır görüşemiyor. Böyle yapanlar bilsinler ki, yaptıklarıyla kendileri karşı karşıya gelebilirler. Artan zulümlerinde ve döktükleri kanda boğulabilirler.
Bir de bu devlet bu kadar düştü mü, bu kadar sözüne güvenilmez mi, bu kadar sahtekarlık mı yapar, açık konuşalım. Zaten plan hazırlanıp artık AKP sonuç aldığını düşündükten sonra görüşmeleri 5 Nisan 2015’ten itibaren durdurdular.
DAVUTOĞLU ÖNCEKİ BAŞBAKANLARIN DURUMUNA BAKSIN
Neymiş, diz çöktürülecekmiş! PKK 40 yıldır mücadele ediyor, kim kimin önünde diz çöktü, bunu gördük. Bunları söylemek istemiyorduk ama Ahmet Davutoğlu geriye dönsün ve bu 40 yıllık tarihteki hükümetlerin başbakanların durumuna baksın. PKK ayakta ve dimdiktir. İş diz çöktürmeyle olacaksa kimin diz çöktüğü ortadır. Bu bakımdan Sri Lanka Modeli filan hikayedir. Kürdistan Sri Lanka değildir. O tür saldırılar zayıf düştüğü, zorlandığı anda yok etmek için yapılır. O planları askeri ve siyasi strateji ve taktik açısından ne anlama geldiğini biz de biliyoruz. Ama PKK gelişiminin zirvesindedir. Son iki yıl en büyük zaferleri kazandı. Ortadoğu’nun en dinamik gücü haline geldi. Böyle bir güce karşı Sri Lanka’nın Tamillere uyguladığı uygulanamaz. Onu uygulamaya kalkan kendisi diz çöken duruma gelir. Bunlar safsatadır. Bunlar Kürt toplumunun, aydınların ve Türkiye demokrasi güçlerinin morali bozulmak isteniyor.
BU AKP ÇÖKECEK
“Biz bu kadar güçlüyüz, karşımızda durulmaz” mesajı mı verilmek isteniyor?
Evet, evet. Ama bunun tersi doğrudur. Zayıftırlar. O yüzden kimse onlara itibar etmesin. Bir de ben şunu iddia ediyorum: Bu AKP çökecek! 7 Haziranı görse 1 Kasımı göremeyecek! Buradan bunu söylüyorum. O nedenle AKP 1 Kasımda hükümet oldu ama iktidar olamadı. Olamayacak da. Demokratik direniş Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da AKP’yi yenecek, yıkacak. Herkes bunu bilsin. AKP’ye bu kadar güç verenler hesaplarını doğru yapsınlar. Bunu Genelkurmaya da, ordusu da, polisi de, mahkemesi de, medyası da, meclisi de, partileri de hesaplarını doğru yapsınlar. AKP’nin faşist soykırımcı gerçeğine dayanarak, ona yaslanarak bir şeyler yapmaya kalkmasınlar. Onun suç ortağı olmasınlar. Suç ortağı olan herkes hesap verecektir. Dost acı günde belli olur, derler. Kürtler ve demokratik güçler şuan kimin dost kimin düşman olduğunu gözlüyor. Bu bir netleşme sürecidir. Kim ne kadar devrimci, demokrat, hümanist, barışçı, sol ve sosyalist, özgürlükçü; kim ne kadar faşist, katliamcı, Kürt karşıtı ve düşmanı? Bunlar açığa çıkıyor. Böyle bir durumda herkes yerini doğru tespit etmeli. Yanlış yapanlar çöken AKP’yle birlikte çökerler. Çöken DAİŞ çöken AKP oldu. Çöken AKP de bütün yandaşlarının çöküşünü getirecektir. Bu bakımdan da soykırımın suç ortakları olarak yargılanacaklar. Eski tarih geçti. Kürtleri bastırırız, ezeriz, dolayısıyla da Kürtlere karşı yapılan hiçbir şeyin sorumluluğu suçu olmaz, sanılmasın. Ahmet Davutoğlu vali ve kaymakamlara öyle bir talimat göndermiş! O vali ve kaymakamlar ayaklarını denk atsınlar. Hepsi hedeftirler. Ve yaptıklarının hepsi kendilerine karşı yapılacaktır. Bunu bilmeliler. Belli ki Ahmet Davutoğlu yaptıramıyor ve “Yapın, korkmayın! Mahkemelere de çıkmayacaksınız, sizi koruyacağız” diyor. Ben de onlara “korkun!” diyorum. Ahmet Davutoğlu sizi koruyamayacak. Onun gibileri nece gelip geçti. Kendinizi kullandırtmayın ve elinizi Kürt kanına bulamayın! İnsanlık suçuna alet olmayın! Kürt soykırımına alet olmayın! Saddam Hüseyin’e bakın ve gelecekteki halinizi görün. Kimse AKP’nin her zaman böyle istediğini yapar, yapılanlar da yanımıza kar kalacağını sanmasın. Bu bakımdan herkesin hesabını doğru yapması gerektiğini söylüyorum.
KÜRTLERE KARŞI SOYKIRIM PLANI HAZIRLAMIŞLAR
Bu planın basına sızdırılması da belki Kürtlere dönük psikolojik savaşın parçası olarak değerlendirilebilir, bu ayrı. Ama plan çerçevesinde yapılanlar da var. Plandan kısa bir alıntı, şöyle diyor: “... Ablukaya alınan yerleşkelerde yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak” deniliyor...
Soykırım! Kürtler Kürdistan’dan sürülecekler! Ermeniler nasıl köylerinden, yurtlarından sürüldüler ve bunun adına “Ermeni Soykırımı” denilmiyor mu? Bu da açık soykırım belgesidir ve yapılmak istenen de soykırımdır. Öyle ki, bir daha geri dönmesinler, deniliyor.
Tam da plana uygun olarak, sanki mahallelerde-sokaklarda direnenler mahallelerin boşalmasına neden oluyormuş gibi bir propaganda da var. Diğeri ise göçe özellikle zorlama var. Buna karşı Kürtlerin tavrı nasıl olmalı? Örneğin Kobani direnişi döneminde gördük, direniş dışında dayanışma seferberliği vardı. Bu göçe karşı Kürt halkının duruşu ne olmalı?
1993 ve 94’te nasıl binlerce köyü yakıp yıkarak boşalttılar, tarihten silmeye çalıştılarsa şimdi bazı mahalleleri, kasabaları, ilçeleri tümden tarihten silmek istiyorlar. Buna eski dilde tehcir deniliyordu. Şimdi ise adı göçertme, sürgündür. Soykırımın iki yöntemi var; birincisi, katliam. İkincisi sürgün, yani tehcir. Yerinden sürerek örgütlü toplum yapısını yok edeceksin! Toplumsuz birey var olabilir mi? Toplumsal, kültürel ve tarihi değerlerinden kopmuş bir birey birey olarak kalabilir mi, kalamaz. O da bir öldürmedir. Soykırım budur. Kültürel Soykırım ise, bu katliam ve tehcir yerine asimilasyonun geçirilmesidir. Ekonomik, kültürel, dil, beyin asimilasyonu... Asimilasyon sadece dille ilgili değildir. En tehlikeli asimilasyon, kırım zihniyet-düşünce kırımıdır. Önder Apo buna “beyinsel sömürgecilik” demişti. Soykırımın en tehlikeli biçimi, en ağırı zihniyette gerçekleşen asimilasyondur. Yani kendi gerçeğini görememe, kendisi için düşünememe, kendisi için gelecek ön görememedir. Başkası için var olma ve düşünmedir. Köleliğin katmerlenmiş biçimidir.
MEDYA AKP CELLATLARINDAN DAHA AĞRI İNSANLIK SUÇU İŞLİYOR
Şimdi dil, zihin asimilasyonunu okullarda yapıyorlardı. Bakın, gerçek soykırım geldi, kültürel soykırım taşındı. Şimdi sözde o öğretmenlerin “eğitim yapıyoruz” dedikleri yerlerde askerler konumlanmış ve Kürt insanlarını avlıyorlar. Öğretmenlerin yerine kara yüzlü faşist cellatlar geçti. Askerler çaba harcıyor, basına veriyor, “nasıl göçüyorlar, kendileri gidiyorlar, biz güvenlikle göçertiyoruz” diyorlar. Siz zaten onu zorla yapıyorsunuz. Bir de güya birilerinden koruyarak çıkarıyormuş havası veriyorlar. Hepsi yalandır. Alçakça ve ikiyüzlüdür. Medyada bunu gerçekmiş gibi hiç sorgulamadan veriyor. Bu medya AKP cellatlarından daha ağır insanlık suçu işliyor.
Bu bakımdan Kürtlerin tutumu ne olmalı? Bu gerçekleri iyi görmek gerekir. Bunun için topyekun faşist soykırım saldırısına karşı gerekli olan topyekun direniştir. Bütün aydın, siyasetçi, sanatçı, kadını genci, yaşlısı çocuğu Kürt toplumunun hepsi bilsin ki, bir plan var, çöktürme planı. Bu bir soykırım planıdır. Planlı örgütlü bir saldırı altındayız. Bunu düşmanımız yapıyor. Bunun karşısında var olabilmek için direnmek, direnmek, direnmek lazım. Bilinçlenip örgütleneceksin ve direneceksin! Bir de direniş sadece gençlerin işi değil, silahlı savunma birliklerinin ya da YPS’nin işi değildir. Kaldı ki, YPS sadece bir gençlik değil bütün toplumun kendi özsavunmasını yapmak için içinde yer alacağı bir örgütlenme. YPS Kürt toplumunun hepsidir.
ÇOCUKLARI OKULA GÖNDERİLMESİN
Direniş sadece yürüyüş ve miting yapmak da değildir. Bu noktada çağrılarımızı yineliyoruz. Ben kürdüm, diyen, Kürt halkının var ve özgür olmasını isteyen herkes bugün bu direnişe sahip çıkmalı, direnişten yana olmalı ve direnişe gücü oranında katılmalı, katkı sunmalı. Aradaki parti, ideolojik gibi ayrılıklar bir yana, Kürdistan’da yaşayan herkes bu direniş içinde yer almalı. Türkiye toplumu ve demokratik güçler, özellikle de Türkiye’ye taşınmış Kürtler bu direnişle bir olmalıdır. Katkı sunacak konular da çoktur. Mesela bazıları hala “çocuklarımızı okula gönderelim” diyor. Ne okulu! O okulların ne olduğu açığa çıkmıştır. Öğrenciler okullara gitmesin, Kürtler de çocuklarının körpe beyinlerinin zehirlenmesine fırsat vermesinler.
BU DÜZENDEN KOPMAK LAZIM
Bu düzenden kopmak lazım. Türkiye toplumundan kopalım ya da ayrılalım, demiyorum. Ama faşist sömürgeci, soykırımcı düzenden kopmak gerekli. Kürtler bunu başlatmalı ve gerçekleştirmeli. Sadece Kürtler de değil Türkiye halkının emekçileri, kadın ve gençleri hepsi kopmalıdır. Bu devlet toplumun devleti falan değildir. Devlet ayrı, demokratik toplum ayrıdır. Toplum kendi kendini örgütleyerek var olmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının bu denli bir etkinlik kazanmaları gerekiyor. Hala vergi vereyim, olmaz! Hala o düzenle iş yapmak, olmaz! Yapmamalılar. Kimse çocuğunu okula göndermesin, kimse vergi vermesin, kimse bu sömürü için o bankalara parasını yatırmasın. Direnemiyorsa ona destek vermesin. O bankalarda bulunan paralar, vergiler silah oluyor ve Kürt insanını, kardeşini vuruyor. Bütün Kürtler bankalardan paralarını çeksin! Mevcut devlet kurumlarıyla iş yapmasınlar. Devlet dairelerine gitmesinler. Bu işlemezse kısa zamanda devlet dize gelecektir. Kopuş da böyle olur.
Bu büyük bir devrim ve demokrasi mücadelesidir. Demokratik Özerklik bunun siyasi boyutu olarak belirtilmiştir. O gerçekleşmek durumunda ama onun gerçekleşmesi için sadece siyasi mücadele yetmiyor. Ekonomik, siyasi, kültürel, idari her türlü mücadeleyi yürütmek lazım. Dolayısıyla da bu direnişe herkes katılabilir. Herkes katılmalıdır.
AKP YENİLMİŞTİR
AKP yenilmiştir. AKP’nin çöktürme planı yenilmiştir. AKP’nin bir ayağı çökmüş diğeri de çökmek üzeredir. Direniş, AKP’nin diz çöktürme planı tersine döndürmüş ve AKP’nin yenilme süreci haline getirmiştir. Kimse evini, sokağını terk etmemeli. Kimse Kürdistan’ı terk etmemeli. Bu mücadelenin içinde kalmak kadar yurtsever, onurlu, özgürlükçü duruş ve tutum yoktur.
AKP BİR SOĞUK SAVAŞ İMALATIDIR
AKP böyle bir çöküş sürecine girdiği için mi, alelacele anayasa tartışmaları ve bahara kadar bir referandum yapmayı planlıyor?
Evet, evet. Planlarının birçoğu bozulmuştur. Suriye planı yenilgiye uğramıştır. Kobani’yi düşürecekti, olmadı. Arkasından bir komplo ile “DAİŞ’e karşı savaşıyorum” yalanıyla Amerika’yla yeni bir anlaşma yaptı. İncirliği açtı ve arkasından Rusya uçağını düşürdü. Böylece bir Rusya-Amerika gerginliği yaratarak, aslında Kobani’de DAİŞ faşizmine karşı oluşan koalisyonu bozmaya çalıştı. ABD’yi YPG ve PYD’ye karşı savaş yapar hale getirmek istedi. AKP, bir soğuk savaş imalatıdır. Zihniyetleri öyledir. TC iki bloklu bir dünya imalatçısıdır. Öyle bir dünya arzuluyor. Putin’in sözlerine “Sovyet propagandası” diyor, DTK’nın açıklamalarına “Stalin’in ilkeleri” diyor. ABD-Rusya kavgası yaratmak istiyor ki, ABD’nin sırtına binsin ve yaşasın...
AKP’NİN SURİYE PLANI BOZULDU
O zaman İran ile Suudi Arabistan arasında tırmanan gerginlikte de AKP’nin rolü mü var?
Evet, hem de birinci dereceden. Açıkça Suudi’nin yaptıklarına sahip çıktı. Onu planlayanların içerisinde Tayyip Erdoğan’ın olduğu açıktır. Ki bazıları bunun Tayyip Erdoğan’ın Suudi’ye gidişinden sonra olduğunu söyledi. Doğrudur.
AKP’nin Suriye planı bozuldu ve başarısızdır. İşte Kobani’den başlayan zafer çizgisi devam ediyor. 2016’yı da Teşrin Barajı zaferiyle çıktı. Demokratik Suriye Kuvvetleri faşist çeteleri, DAİŞ’i de, El Nusra’yı da, El Kaidecileri temizleyecekler. AKP’ye orada yer bırakmayacaklar. Irak planı da önemli ölçüde bozuldu. Başika planıydı, Irak yönetimi “kesinlikle çıkmalı” dedi. KDP’nin tüm desteğine rağmen tutturamıyor. Bunu Amerika da, Irak da kabul etmedi. AKP burada da planını uygulayamadı. Türkiye demokratik güçleriyle Kürt direnişini koparmak istiyordu. Orada da tutturamadı. Bu saldırılar ile şimdiye kadar başarmayı hesap ediyorlardı. Oysa mevcut özyönetim direnişleri AKP’nin bütün plan ve hesaplarını bozdu. Şimdi de AKP’nin yenilme süreci başlamıştır. AKP’nin varlığı faşizmdir, diktatörlüktür. AKP ile toplum demokratik olamaz. Yöntemlerinin hiçbir ahlak ve hukuk kuralını tanımaması da yenilgisin, başarısız kalışının göstergesidir. Başarısız kalınca vahşeti her türlü yöntemi kullanarak sürdürmek istiyor.