Kalkan: 41. yıla daha güçlü giriyoruz

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: Düşman kendini yenileyerek 41. yıla girmeye çalışıyor, fakat zayıftır. Biz daha güçlü ve örgütlü giriyoruz. İddiamız daha büyük ve daha büyük kazanacağız.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 41. yılı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür koşullara kavuştuğu, Kürdistan’ın özgürleştiği yıl olarak ilan ettiklerini belirterek, bunun için ‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’ mücadelesini başlattıklarını söyledi. Komploya karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ fedai direnişçiliği çizgisinde ve söz konusu slogan temelinde 41. yılı boydan boya daha güçlü bir mücadele haline getireceklerini kaydeden Kalkan, “Bu yılda daha büyük zaferler kazanacağız. Halk ve hareket olarak, kararlılığımız, irademiz bu temeldedir. Mutlaka kazanacağımıza da inanıyoruz” dedi.

PKK’nin kurucularından PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, PKK’nin kuruluşunun 40. yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Kalkan, söyleşinin ikinci ve son bölümünde PKK’de kadın devrimini ve dünyaya yansımalarını, gerilla ordulaşmasını, 40 bine yaklaşan şehitler gerçeğini ve son olarak ABD’nin aldığı kararı anlattı. Kalkan ile özel söyleşimizin ikinci bölümü şöyle:  

1970’lerin koşullarında ulus-devlet sisteminden kopuşu nasıl gördü?

PKK’nin var olabilmesi için önderliksel doğuş ve PKK, 1970’lerin başında bir ulusal kurtuluş hareketi olarak ideolojik şekillenmeyi yaşadı. Var olan zihniyet ve siyasetin derin etkisini taşıdı. Kürdistan’a dayatılan statü öyle bir statüydü ki; mevcut ulus-devlet, küresel hegemonik ulus-devlet sistemi, Kürdistan’ı ve Kürtleri yok sayıyor, yok etmeye çalışıyordu. Özgürce Kürt olarak var olacak ve yaşayacaksan o zaman bu sistemde sana yer, yaşam imkanı yok. Ne yapacaksın? Ondan kurtulacaksın, alternatif olacaksın, kendi sistemini geliştireceksin. Önderliksel doğuş, var olan küresel hegemonik sisteminde kopma, PKK’nin yaşam felsefesini oluşturmaya adım atma oldu. Önderlik etrafında gruplaşma, partileşme tümüyle bu sistemden kopuşu, alternatif bir yaşam sistemini geliştirmeyi, var etmeyi ifade etti. Bunu baştan bilelim. Evet, PKK ulus-devlet ideolojisiyle şekillenmişti, reel sosyalizmin etkisi altındaydı ama reel sosyalizmden farklı olarak ulus-devlet sisteminde böyle bir kopuşu baştan beri gördü. Şimdi bu kopuş, Önderliksel kopuş oldu. Bir aydın-gençlik kopuşu oldu. İdeolojik grup kopuşu, bir öncü parti kopuşu oldu.

Parti olup eyleme geçmeye, dolayısıyla topluma taşmaya, Kürt toplumunun etkilerine yöneldiğinde sorunlar çıktı mı?

Sorunlar çıktı. Hilvan, Siverek direnişiyle birlikte ve bu direnişlerin Kürt toplumunun bütün kesimleriyle tanıştırması, birleştirmesi sonucunda yeni durumlar ortaya çıktı. Buna karşı sistem, 12 Eylül 1980’de darbe yaptı. Darbeye karşı da kendi varlığını sürdürebilmek, toplumsal hareket olarak kendisini geliştirebilmek için PKK, 15 Ağustos 1984 Eruh-Şemdinli eylemleriyle gerillayı ilan etti. Gerilla direniş sürecini başlattı. Belirtiğim sorunlar böyle bir durumda daha fazla ortaya çıktı, somutlaştı, keskinleşti. Çelişkiler derinleşti, çatışma düzeyine geldi. Çünkü baştan ulus-devlet ideolojisinden zihniyet olarak, siyaset olarak tam kopuş olmasa bile fiili olarak olan kopuşu bu sisteme karşı yürütebilmek için daha bilinçli, daha derin daha köklü bir kopuş haline gelmesi gerekiyor. Bir de yüzyıldır Kürde dayatılan inkar ve imha sürecini derinden sorgulamayı getirdiği gibi bir bütün 5 bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin insanlar açısından, ezilenler açısından, halklar açısından ne anlama geldiğini sorgulamaya götürdü.

O sorgulamadan nereye varıldı, çıkan sonuç neydi?

O sorgulamanın altında kadına dayatılan sistem çıktı. 1986’da gerçekleşen 3. Kongre platformunda çok yönlü, çok boyutlu değerlendirdi. Önder Apo kongrede bu gerçekliği tartıştı. Önder Apo, orada ‘Çözümlenen an değil tarih, kişi değil toplumdur’ dedi. Tarih ve toplumda kendisine dayatılan iktidar sisteminin çözümlenmesiyle sorgulamayı derinleştirdi. Bütünün altında da erkek egemen zihniyet ve siyaset çıktı. Yani 5 bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin bir erkek egemen zihniyet ve siyaset olduğu hiyerarşisiyle başlayan bir süreç olduğu, toplumda ilk yarılmanın, uluslar ya da sınıflar yarılmasından olmaktan önce daha çok cinsler arası olduğu, dolayısıyla bütün köleleştirmenin altında, kadının erkek tarafından köleleştirmesinin yattığı gerçeği ortaya çıktı. Bu bilinçle gerillayı ulaştırma arayışı içerisinde gerilla mücadelesini nasıl sürdüreceğiz, gerillayı nasıl yenilmez kılacağız, gerillayı nasıl devam ettireceğiz, dolayısıyla gerillayla nasıl Kürdistan’ı özgürleştireceğiz arayışı içerisinde 3. Kongre sürecinde Önderlik ve Parti gerçeğine ulaştı.

Bu ne anlama geliyordu?

Bu, çok derin bir zihniyet devrimiydi. İdeolojik devrimdi. Yeni bir kavrayışı, anlayışı ortaya çıkardı. Bu temelde kadın özgürlük bilinci ve çizgisi böyle bir devrimsel adım üzerinde şekillendi, gelişme gösterdi. Önder Apo, bir yandan Mahsum Korkmaz Akademisi kapsamında yürüttüğü çalışmalarla gerillayı sürekli ve yenilmez kılma çabası içinde olurken diğer yandan da bunun ideolojik temeli olarak kadın özgürlük temelinde toplumsal özgürlük bilinci ve ideolojisini geliştirme çalışmalarını yürüttü. Bunlar birbirlerine etle tırnakla bağlı olan, birbirlerine paralel gelişen iki olguydu. Önderlik ve parti, kadın özgürlüğüne bağlı toplumsal özgürlük bilinci olmasaydı gerillayı sürekli ve yenilmez kılamazdı. Dolayısıyla Kürdistan özgürlük devrimini geliştiremezdi, devam ettiremezdi. Bu kadar açık bir olgu olarak gelişti.

Bir yandan ideolojik mücadele diğer yandan gerilla temelinde askeri mücadele birbirlerini çok derinden tamamlayan olgular olarak iç içe sürdürüldü.

İdeolojik ve askeri mücadelenin topluma nüfuz etmesi ve toplumun reaksiyonu kısa sürede görüldü mü?

Bu mücadele, bizleri 90’lı yılların başlarında serhildanlara götürdü. O serhildanlara ulusal diriliş devrimi gerçekleşmesi, dedik. Bu, ulusal direniş devrimini toplumsal olarak iktidar ve devlet sisteminden, onun kapitalist modernite dönemindeki düzeninden yani yüzyıllık kendisine dayatılan soykırım sisteminden kopuşu ifade ediyor. 70’lerin başında Önderlik düzeyinde, 70’lerin sonunda parti düzeyinde gerçekleşen kopuş, 80’lerin sonunda 90’ların başında da toplum olarak sistemden, düzenden kopuş haline geldi. Yani siyasi-askeri anlamından çok bu kopuşun ideolojik anlamı çok daha önemliydi, derindi, sonuç alıcıydı. Biliyoruz ulusal diriliş devrimini toplum olarak, erkek egemen iktidar-devlet sisteminden kopuşun özü, toplumsal özgürleşmeyi ifade ediyordu. Onun temelinde de kadının özgürlüğü vardı.

Kadın özgürlük devrimi böyle mi başladı?

Ulusal direniş devrimi aynı zamanda Kürdistan’da kadın özgürlük devriminin başlatılması oldu. Kadın devrimiyle ulusal direniş devrimi iç içe geçti. Birlikte gelişti, devrim içinde devrim denen bir durum ortaya çıktı. Daha sonraki gelişmeler biliniyor. Bir bilinç, irade biçiminde var olan, bir arayış olarak ortaya çıkan hususlar, artık ulusal direniş devrimi gerçekleşmesi ve kadın özgürlük devriminin başlamasıyla daha somut, örgütsel ve eylemsel yapı haline gelmeye götürdü.

Erkek egemen zihniyet ve siyaset, buna karşı durdu mu?

Biliniyor; tartışmalar oldu, gerillada ve dışarıda. Önder Apo kapsamlı değerlendirmeler yaptı, düzen etkileri, erkek egemen zihniyetin etkileri çeşitli değerlendirmeler yaptılar, birçok farklı pratikler yaşandı. Düşüncede ve pratikte çok değişik mücadelelerin yaşandığı süreçlere geçildi. Öyle erkek egemen zihniyet ve siyaset, Önder Apo’nun geliştirdiği özgürlükçü düşünce ortamını kolay bırakmadı, daha erken davrandı, kadına kendi anlayışına göre yer biçmek istedi. O yetmeyince kendi anlayışına göre örgüt kurma, örgütlü olarak kadını denetim altında tutmak istedi. Bunlar Amed’den Zelê’ye kadar birçok zeminde oldukça ilginç derecede yaşandı.

Peki bu mücadelenin sonucunda nereye varıldı?

Sonuçta Mart 1995’te 1. Kadın Kongresi’yle YAJK’ın kuruluşuyla kadın özgürlük devrimi, kendi öz özgürlük sürecini başlattı. Arkasında bu temelde kadın ordulaşması, partileşmesi, kadın özgürlük hareketinin bütün zeminlerde, toplumsal zeminlerdeki gelişimini sağladı. Bütün bu süreçlerin hepsi Önderlik gerçeğini ve Hareketimizi uluslararası komploya karşı mücadele sürecinde paradigma değiştirme sürecine götürdü. Buraya kadar çeşitli anlayışlar temelinde yaşanan gelişmeler artık bir paradigma değişimi durumuna dönüştü.

Nasıl bir değişim yaşandı, etkisini hemen gösterdi mi?

2003-2004 sürecinde PKK iktidar ve devlet odaklı bir paradigmadan çıkarak, kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı, demokratik toplum odaklı, demokratik toplumcu bir parti haline geldi. Yani iktidar ve devlet sisteminden tümüyle koptu. Alternatif sistemi her bakımdan tanımladı. Bu, iktidar ve devlet sistemini var eden erkek egemen ve siyasetten tümden kopuşu, kadın özgürlüğüne dayalı toplum özgürlüğünün yaratılmasını, var edilmesini ifade ediyor. Bu bilinç olarak kadın özgürlük devrimine büyük bir hamle yaptırdı. Örgüt olarak, eylem olarak aynı zamanda ulusal etki giderek Kürdistan sınırlarından dışarı taşıp büyüyerek dünyayı etkiler bir hale geldi. Böyle bir yayılmada Uluslararası Komplo’ya karşı mücadele önemli bir yer tuttu. Kadınlar, ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ temelinde kendi öz örgütlülükleriyle öncü düzeyde bir mücadele yürütünce bütün kadınları bölgede ve dünyada gittikçe daha çok etkiler hale geldi.

Bu düzeyde belirleyici hamleler oldu mu?

Önemli bir hamle de 9 Ocak Paris Katliamı temelinde yürütülen mücadeleyle oldu. Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşların MİT tarafından alçakça Avrupa’nın göbeğinde Paris’te planlı bir biçimde vurulup katledilmesi bununla bağlantılıdır. Bu, başta kadınlar olmak üzere Kürt halkının tüm devrimci ve demokratik güçlerinin sahiplenmesi, kadın özgürlük devriminin ne olduğunu, Kürdistan’daki devrimci gelişmelerin neyi ifade ettiğini, dolayısıyla mevcut iktidarcı-devletçi egemen sistemin, Kürt düşmanı olduğu kadar nasıl daha katı bir kadın düşmanı olduğu gerçeğini açığa çıkardı. Bunu bilinç, duygu ve his olarak bütün dünyaya yaydı. Özellikle kadınlar bu gerçeği iyi gördüler. Paris’te katledilenlerin Sara, Rojbin ve Ronahi kişilikleri değil, aslında kendileri olduğunu daha derinden hissettiler. Örgütlü hale gelmiş kadın hareketi çalışmaları bunu daha çok bilinç, eylem haline getirdi. Bu da kadın özgürlük bilincinin, eyleminin örgütlülüğünü tüm dünya kadınlarına daha çok yayılmasını getirdi.

DAİŞ karşısındaki mücadelede de kadın hareketi öne çıktı…

Elbette, son olarak DAİŞ karşısındaki mücadele Şengal’de, Kobanê’de bir bütün Rojava’da en son Efrîn’de yaşananlarda bu sürecin son halkası oldular ve zirveye taşıdılar.

DAİŞ’in kadına zulmü karşısında özgür kadın hareketinin YPJ-YJŞ şahsında DAİŞ faşizminin direnişini yenecek düzeyde katılması, özellikle silahlı gerilla düzeyinde faşist DAİŞ çetesini yenilgiye uğratacak mücadele öncülüğünü ortaya çıkartması çok büyük bir önem ve anlam kazandı. Bütün dünyada çok derin bir etkide bulundu. DAİŞ faşizminin ideolojik, siyasi baskısıyla birlikte özellikle yaratığı askeri tehditlerin oluşturduğu korkuyu, kadın öncülüğündeki mücadelenin yıkıyor olması bütün kadınlara daha derin bir bilinç, irade, cesaret, daha fazla örgütlenmeye, öz savunmayı geliştirmeye ve mücadele etmeye yöneltti. Böylece 1980’li yıllarda Kürdistan’da gerillayı geliştirmek için temel bir bilinç, irade olarak ortaya çıkan kadın özgürlük bilinci günümüzde bütün dünyaya yayılmış, tüm dünya kadınlarını sarsmış bir kadın özgürlük bilinci eylemi haline geldi. Kadın özgürlük devrimine dönüştü.

5 bin yıllık erkek egemen iktidar ve devlet sisteminin ifade ettiği, içerdiği zihniyet ve siyasetin kırılmasında rolünü anlatır mısınız?

Daha şimdiden çok büyük bir rolü ortaya çıkmış durumdadır. Yani çok ciddi değişiklikler, farklılaşmalar var. Kürdistan’da bu daha çok öncü ve belirgin bir şekilde yaşanıyor ama bütün dünyada da böyle bir durum gittikçe gelişiyor. Bir iktidar yıkıp başka bir iktidar kurmak gibi değildir bu. Bir devlet yıkıp başka bir devlet kurmak değildir bu. Geçmişte devrim böyle sanıldı, böyle olmadığı için devrim oluyor mu, olmuyor mu tartışılıyor, tartışılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar yıkılmış ve kurulmuş devletler de zihniyet, kadro, siyaset ve duyguda değişiklik yaratan gelişmeler bu son 20 yılda Kürdistan’daki kadın özgürlük devriminde geliştiği bölgeye ve dünyaya yayılması temelinde yaşandı, yaşanıyor. En büyük devrimler burada oluyor. Duygu, ruh ve düşünce devrimi oluyor. Özgür irade ve davranış devrimi oluyor. Bu yaşandığı için kadın yaşıyor, erkek yaşıyor, bunu toplum yaşıyor; yani çok büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Birçok çevre gözle göremiyor, anlamına varılamıyor aslında çok önemli bir durum, çok fazla araştırılması gereken bir gerçeklik ne yazık ki bu fazla gösterilemiyor, somutlaştırılıp yayılamıyor. Gerçek olan budur. Çok büyük bir devrimin, zihniyet ve vicdan devriminin yaşandığıdır. Duygu, ruh ve davranış devrimi yaşandığıdır. Kadın özgürlük mücadelesi kendi içinde ve bir bütün toplumsal düzeyde her gün böyle devrimsel değişim ve dönüşümleri yaşatıyor, gerçekleştiriyor. Bunu tabi görebilmek, anlamak, anlamlandırmak gerekli. Gerçek budur.

PKK’de 40 bine yaklaşan bir şehitler gerçekliği var, şehitler ordusu olarak da adlandırılıyor. Söyleşimizin başında değindiniz fakat bunun anlamını biraz daha izah edebilir misiniz?

Evet, ona başlarken de değindik. Şehit ne demek onu anlamak lazım. Geçenlerde bir tanesi televizyona çıkmıştı diyordu ‘ben bu kavramı kullanmayı çok sevmiyorum’. Yani uyduruk insan taslakları böyle söyleyebilirler. Ne yazık böyle taslaklar erkek ve kadın olarak günümüz dünyasında fazlasıyla varlar, yaşıyorlar. Yani herkes kendisine göre şehit diyor, diyebilir de. Şehit nedir? Kime şehit denilir, PKK şehitleri ne anlam ifade ediyor? Bir defa bir yaşam doğruluğuna hayatını ortaya koyarak inanmayı ifade ediyor. Kemal Pir, ‘Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz’ dedi. PKK’de gerçekleşen şehadet altında böyle bir yaşam sevgisi var, özgürlük tutkusu var, özgürce var olma iradesi var. Yoksa 60 gün ölüm orucunu kim yapabilirdi! Kemal Pir, sizin hiçbir gücünüz bizim irademizi yenerek yaşatma gücünü gösteremez, dedi ve dediği gibi de oldu. TC, bütün maddi gücünü kullandı ama kendine bağlı köleler olarak yaşatamadı onları. Özgürce herkesi, tüm özgürlük aşığı arayışçısı insanları ruhunda, beyninde, kalbinde taşıyan meşaleler olarak yaşadılar, yaşam gerçeğini ortaya çıkardılar. Şimdi o bakımdan şahitlik önemli. Bir şehidin şahidi yoksa onun gerçeği tartışma götürür. Bir mücadelenin doğruluğunu, haklılığını, kazanabileceğinin şahidi de şehitler gerçekliğidir. Bunu böyle bilmek lazım. Bir mücadele ki şehit yaratamıyorsa onun doğruluğu, başarı kazanması tartışmalı olur. Fakat şu söylenebilir; iyi de herkes insanları savaşa sürüyor, canını alıyor, onlara şehidi diyor peki, onların doğruluğunun kanıtı nedir? Parayla savaşı sürdürüyor, bazılarını aç bırakıyor bırakıyor sonunda çocukları yaşasın diye kendisini uçurumdan atar gibi feda eden insanlar çıkarıyor. Bunlar o davanın başarısının şahidi olabilir mi? Olamazlar, parayla satın alınıyorlar. Zorla gönderiyor, alıyor, tutukluyor, zorla sürüyor savaşa. İnsanları ya öleceksin ya da öldüreceksin, ikilemi içerisinde bırakıyorlar. Şimdi bu tutumun doğruluğu ve kazanacağı şahitliği olabilir mi? Değil. PKK şehitliği öyle değildir tabi. Bu bakımdan PKK insanlara beş kuruş vermiyor, hiçbir zorlaması yoktur. Zorlayacak gücü de yoktur. İşte doğru, güzel yaşam yolunu, haklı yaşam yolunu gösteriyor. Bilinç irade koyuyor. Doğru budur, buyurun bunun için gerekirse kendimizi feda edecek bir mücadeleyi göze alacak, diyor. PKK şehitliği böyle ortaya çıkıyor. Yaşamı uğruna ölecek kadar sevme aşkı öyle oluyor. Bu böyle başkalarına benzemez.

İlk şehadet ve şehadeti göze alabilecek inanç ilişkisini tarif eder misiniz?

Ortada parti yoktu, güç yoktu, öyle başarı kazanacak maddi durum söz konusu değildi. Bir kişi çıkmıştı. Öyle; kendine göre güzel sözler söylüyordu. İki kelimeyle söyledi. ‘Kürdistan sömürgedir’ diye, fazla söz söyleyecek gücüm yoktu, dedi. Şimdi bazı insanlar da bu sözleri gördüler. Sözlerin samimiyetini, doğru görüşünü, ileri görüşlülüğünü fark ettiler. Bunun yeni bir söz, doğru bir söz, bütün insanlar için özgürlüğü, adaleti, eşitliği temsil eden söz olduğuna inandılar ve Önder olarak tanıdılar. Sözden öteye herhangi bir maddi güç yokken, bu sözün doğruluğuna ve başarı kazanacağına, inandılar, iman ettiler ve yaşamlarını ortaya koydular. Bu temelde bunun şahidi olmak üzere şehit düştüler. Haki Karer gerçeği budur. Önder Apo, ‘Benim gizli ruhum gibiydi’ dedi. Bu öyle başka bir duruma benzemez. Böyle ortada parti, maddi güç, başarıya giden bir yol yoktu. Ne olacağı hiç belli olmayan bir durum vardı. Sadece Önder Apo çıkmıştı. Bazı güzel, doğru sözler söylüyordu. Yani kendini dinleyen insanları doğruya ve güzele çağırıyordu. Kulak verin, diyordu. İnsanlık burada yoksa sonu kötüye gidiyor. İnsanlar buna katıldı. Burada yaşamlarını ortaya koydular. Bu sözün şehidi oldular. Şimdi bunu doğru anlamak lazım. İyi anlamak gerekli. Tabi burada gerçekleşeni doğru anlamalıyız.

Bugün de şehitler veriliyor…

Haki Karer neyse bugün de Bakur’da, Başûr’da, Rojhilat’ta ve Rojava’da şehit düşüyor. Her türlü faşizme karşı savaşarak, her gün nerdeyse onlarca şehit veriyoruz. Hepsi o, baştaki şehadetin halkaları oluyorlar. Hepsi birer Haki Karer’dir. Önderlik doğrularının başarı kazanacağının doğru-güzel ve tek yaşamın Önder Apo’nun öngördüğü yaşam olduğunun şahitliğini yapmak üzere yaşamlarını ortaya koyuyorlar. Bu kadar nettir, açıktır. PKK’deki şehadet gerçeği kendisini böyle ifade ediyor. Başka biçimlerde algılanamaz, yorumlanamaz. Bu bakımdan Şehitler, Önderliğin somutlaşması, yaşama geçmesi, cisimleşmesi oluyor. PKK-PAJK, şehitler partisidir. Önder Apo, şehitler gerçekleşmiş PKK’dir. PKK’nin tek üyeleri var, Önderlik ve şehitleri var. Bunun dışında herkes PKK’li olmaya aday savaşçılardır ve militanlardır, dedi. Gerçekleşen PKK, Önderlik ve şehitler gerçeğidir. Şehitler ordusu PKK-PAJK’dır. Devrim öncüsü, özgürlük öncüsü bu gerçeklerdir. Bunlar da halkın kimliğidir, kadının kimliğidir, gençliğin kimliğidir, özgürce var olmanın kimliğidir. Özgür yaşam bununla var oluyor. Bu her türlü savaş gericiliğine karşı ortaya çıktı. Zindanda direniş oldu. Dağda gerilla da oldu. Şehirde serhildan oldu. Yani her türlü baskı, saldırıya, her türlü gericiliğe karşı, özgür yaşam tutkusu ve iradesi olarak kendisini var etti ve sonuca götürdü. Bu bakımdan Kürdistan’ın ve PKK’nin şehitleri, Önderlik gerçeğidir, Parti gerçeğidir, dolayısıyla Kürdistan gerçeğidir. Özgür yaşam gerçeğidir. Kadın özgürlük devrimi gerçeğidir. Demokratik Ortadoğu devrimidir. Ortadoğu’da demokratik halkların birliğidir, özgür insanlıktır. Bunun şehitleri olarak ortaya çıkıyorlar.

DAİŞ ve El Kaide çeteleri ile AKP-MHP faşizm saldırganlığı karşısındaki direnişte daha iyi açığa çıkmıyor mu?

Çağımızın iktidarcı devletçi sisteminin halklara saldırttığı yeni faşizm bunlar oluyor. Yani Neo-faşizmdir. Evet, bunlara karşı direnişte bu gerçeklik daha iyi açığa çıktı. Dünyanın dört bir yanında özgür yaşam tutkusu olan insanlar hangi milletten, hangi cinsten olurlarsa olsunlar, bir araya geldiler. Kürdistan’da toplandılar. PKK adıyla, PAJK adıyla örgütlendiler. Kendilerini eğitip gerillalaştırdılar. Bu insanlık düşmanı ve faşist saldırganlık karşısında kahramanca savaş vererek, zaferler kazandılar. Şehitler de bu mücadele içinde çıkıyor. Şehitlerimiz, bu mücadelenin haklılığı ve şahitliği oluyor. Gerçekliği ifade ediyor. Demek ki; özgür yaşam tutkusu, insanlık gerçeği, kendisini Kürdistan’da yürütülen mücadelede ve şehitlerinde somutlaştırıyor. Bütün halklar, bütün toplumsal kesimler için özgür yaşamın yolunu gösteriyor, zaferini müjdeliyor. Bu kadar açık ve nettir. Bunu böyle bilmeliyiz. Bu nedenle de tabi her şeyi var eden aslında kahraman şehitlerimizin cesur, fedakar mücadeleleridir. Baştan itibaren bu böyledir. Tüm gelişmelerin yaratıcısı şehitler gerçeğidir, şehitlerin mücadelesidir. Bunlar olmadan hiçbir adım atılamazdı, hiçbir gelişme sağlanamazdı. Bir irade ve cesaret kazanılmazdı. Kimse karnını bile doyuramazdı. İnsanlar birbirlerinin yüzüne birbirini aldatmadan, oyuna getirmeden, samimi ve dürüst bir biçimde bakamazdı.

Eğer bugün bu kadar coşkuyla, heyecanla yaşayan bir insanlık varsa, mücadele ediyorsa ırkı, cinsi, rengi, dilli, dini ne olursa olsun bir araya gelip faşist saldırganlık için birlikte savaşıyorsa bütün bunlar şehitler gerçeğidir. Onun etkileridir. Önder Apo, şehitlerimiz dünümüz, bugünümüz ve geleceğimizdir, dedi. Her zaman ve her yerde temel güç kaynağımızdır. Bize doğru yolu gösteren, özgür yaşamı gösteren gerçekliktir. Şehitler gerçeğinden kopmayan ve doğru anlayan, onlardan uzak olmayanlar doğru yaşar ve kazanırlar. Onlardan uzak ve kopuk ise her türlü geri ve gericilik altında, birey ve bireycilik altında, yok olup giderler, debelenirler. Bu kadar nettir, açıktır. Bu bakımdan da tabi şehitler gerçeği neyi ifade ediyordan öte, parti bir şehitler gerçeğidir. Öncülük, irade, cesaret fedakarlık, doğru yaşamın gösterilmesi, bunun ruhu, duygusu, düşüncesi, davranışı şehitler gerçeğimiz oluyor. PKK’de ve Kürdistan’da gerçeklik budur. Bütün insanlığa da böyle yayılıyor. PKK’yi bu kadar güçlü kılan, bir arada tutan ve yenilmez kılan gerçeklik de budur. Önderlik gerçeğini keskin ve çözümleyici kılan da budur. Bu gerçekliği bu biçimde anlamamız gerekli.

HRK, ARGK, HPG ve YJA STAR ordulaşması ve gerilla mücadelesinin seyrini özetleyip neler yaptığını anlatır mısınız?

Parti, şehitler partisidir. Gerilla, şehitler komutasında yürüyen bir ordudur. Bu bir gerçekliktir. Yani bizim pratik çalışmalarımız biliniyor. Örgütsel olarak; önce Önderliksel doğuş gerçekleşti. Ardından bir ideolojik grup haline geldi. Kürdistan’a taşındı. Devrimci gençlik hareketi oldu.

70’lerin sonunda Hilvan ve Siverek direnişleri temelinde partileşmeye dönüştü.

81-82’lerde Mazlumların, Hayrilerin ve Kemallerin öncülüğünde, büyük zindan direnişi oldu.

Filistin devrimiyle birlikte yurtdışında örgütlenmesini ve çalışmalarını geliştirdi.

Bütün bunlar kendisini 12 Eylül 1980 askeri faşist rejiminde somutlaştıran, Kürt’ü inkar ve imha sistemine karşı, 15 Ağustos 1984’te Eruh-Şemdinli eylemleriyle gerilla hamlesine dönüştü. Gerilla HRK adıyla başlatıldı ve ilan edildi. Eruh ve Şemdinli eylemlerini Hêzên Rizgariya Kurdistan (HRK) yaptı. PKK’nin direnme kolu olarak, gündeme geldi, örgütlendi.

3. Kongre de kendini ARGK olarak somutlaştırdı, değişiklik yaptı. Daha kapsamlı bir hareket haline kendisini getirmek üzere gerilla ARGK olarak, kapsamlı bir savaş yürütüp ulusal diriliş devrimini gerçekleştirdi. Kadın özgürlük devrimini başlattı.

Özgür kadın hareketi böyle bir gelişeme içerisinde kendisini Mart 1995’te YAJK (Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği) olarak örgütlülüğe kavuşturdu. 90’ların sonunda partileşme sürecine geçti. Çeşitli aşamalardan geçerek, isim değişiklikleri yaşayarak kadın partileşmesi PAJK olarak somutlaştı. En büyük dönüşüm olarak ifade ettik.

Uluslararası komploya karşı mücadele de yaşanan paradigma değişimiyle oldu. Paradigma değişimiyle birlikte PKK kendisini yeniden yapılandırdı. Yeni bir parti olarak şekillendirdi. Devlet odaklı, iktidar eksenli parti olmaktan kendisini çıkardı. Kadın özgürlüğüne ve toplumsal ve ekoloji özgürlüğüne dayalı, demokratik toplumcu bir parti olarak, zihniyetini, felsefesini, teorisini, ideolojik ve politik çizgisini, bu esaslar üzerinde geliştirdi. Buna göre de kendisini yeniden yapılandırdı. Kendi öncülüğünde geliştirdiği; demokratik toplum hareketini KCK olarak tanımladı.

Kürdistan Demokratik Topluluklar Birliği olarak partinin eylem gücü ve toplumun savunma gücü olarak Halk Savunma Birlikleri’ni (HPG) örgütledi.

Diğer yandan kadın ve gençliği de Komalên Ciwan olarak kendisini örgütlü kıldı.

Kadın hareketi PAJK öncülüğünde ve YJA STAR olarak toplumsal ve öz savunma örgütlülüklerini geliştirdiler.

Bunlar hareket olarak, geliştirdiğimiz ve yeniden yapılandırdığımız örgütsel açılımlardır. Yenilenme ve değişim adımları oluyor.

Bugün bütün bu adlarda mücadele yürütüyorsunuz, biraz da bu mücadelelerden söz eder misiniz?

 ‘Devlet artı Demokrasi’ formülü temelinde demokratik toplum hareketi olarak; demokratik toplumu eğiten, örgütleyen, bir öncü güç olarak mücadele ediyoruz. Komploya karşı bu temelde mücadelemizi yürüttük. Bunun saldırılarını boşa çıkardık. İmhayı ve idamı boşa çıkardık. İmralı’da çürütme politikalarını boşa çıkardık. AKP’nin içten tasfiyeciliğini boşa çıkardık. İslami çözüm adı altındaki yalancılığı dayatan yapısını boşa çıkardık.

2015’ten bu yana da Milli Güvenli Kurulu’nun kararlaştırdığı ve topyekun özel savaş konsepti temelindeki savaşa karşı mücadele ederek tüm imha ve tasfiye planlarını başarısız kıldık.

Önemli tarihsel süreçlerden geçtiniz…

* 2006’da aktif bir mücadele yürüttük.

* 2007’de ABD-Türkiye anlaşmasıyla gerçekleştirilen saldırılara karşı, ideolojik askeri ve siyasi olarak direndik.

* Zap direnişiyle askeri saldırıları kırdık.

* İmralı direnişiyle ideolojik saldırıları kırdık.

* 29 Mart 2009 seçimiyle siyasi saldırıları kırdık.

* Demokratik siyaseti de yok etmek üzerine siyasi soykırım saldırılar başlatıldı, hareket ve halk olarak direniyoruz.

* 2011-2012’deki saldırılara karşı direndik, Rojava Devrimi ortaya çıktı.

* Ağustos 2014’te DAİŞ eliyle Şengal ve Kobanê’de başlatılan saldırılara karşı direndik. Başûr’daki Kürt kazanımlarını koruduk. Hem de Rojavayê Kurdistan’ı ve Doğu Suriye’yi özgür hale getirdik.

* Halk ve Hareket olarak; Kuzey Kürdistan’da demokratik öz yönetim direnişleri temelinde mücadele ettik. Cizre ve Sur öncülüğünde AKP-MHP faşizmini çöküş haline getirdik.

* 2018 yılı mücadelesi partimizin 40. yıl mücadelesi ve bütün bu alanlarda yürütülen mücadelelerin doruğu oldu. Reqa’da DAİŞ’i yenilgiye uğratan ve bu zaferle 40. yılına girdik. Bunun yeni bir süreç olduğu açıktı.

* Kürtün gücünü zayıflatmak üzere önce Kerkük’e, daha sonra da Efrîn’e saldırdılar. İnkar, imha sistemi uluslararası komplocu güçler el birliği ettiler. Bununla birlikte Kerkük’te çok ciddi bir direniş olmasa da Efrîn’de ve 21. Yüzyıl’da halklara irade kazandıracak büyük bir direniş gerçekleştirildi. Buna ‘Çağın Direnişi’ denildi. Doğru yolu ve doğru tutumu gösterdi. Hata ve eksiklerimizin nerde olduğunu görmemizi ve nasıl gidereceğimizi öğretti. Oldukça önemli sonuçları var. Efrîn, TC işgali atına girdi. Direniş durmadı, devam ediyor. Bir de doğru yolu öğrenmemizi öğretti.

* Bir yandan DAİŞ’e bir yandan da AKP-MHP faşizmine Rojava’da, Başûr’da ve Medya Savunma Alanları’nda özellikle Bakur’da büyük bir direniş yürüttük. Gerilla direndi, halk direndi, demokratik siyaset direndi. Şehirde, dağda ve zindanda direndik. Hepsine de İmralı’daki direniş yol gösterdi, öncülük etti. Dikkat edilirse bütün saldırılar kırıldı, boşa çıkarıldı. Özgür yaşamda sonuna kadar direnileceğinin ve ısrar edileceğinin kanıtı oldu.

* PKK’nin 40. yıl direnişi ve bu direniş derslerinin zenginliğini Parti Merkez Komitesi’nin toplantısını gerçekleştirerek, açığa çıkartmaya çalıştık.

* KCK-HPG toplantıları oldu.

* PAJK yönetimi ve özgür kadın hareketi toplantılarını yaptı.

41. yıla hangi şartlarda giriyorsunuz ve hedefleriniz nedir?

 40. yıl, Önderlik ve şehitler çizgisinde eleştiri ve özeleştirisel derslerini yapıp çıkartarak, 41. yıla bu temel de daha örgütlü, kararlı ve planlı olarak giriyoruz. Hareket ve halk olarak mevcut konumumuz budur. Bu düzeye gelmemiz, her yerde partinin 40. yıl dönümü coşkuyla kutlanıyor. Kürt halkının kuruluş ve diriliş bayramı kutlanıyor. Halkımız ve dostlarımız büyük bir güvenle, umutla geleceğe bakıyorlar. Coşku ve heyecanla kutluyorlar. Önderlik ve PKK gerçeğini her alanda anlamaya çalışıyorlar. ‘Tecridi ve faşizmi kıralım’ şiarıyla yeni bir direniş süreci gelişiyor. Böyle bir toparlanma, değerlendirme, yeniden kararlaşma, planlama, eyleme yönelme ve bize dayatılan inkar-imha tasfiye saldırılarını boşa çıkartma bulunuyor.

Son olarak ABD’nin kararını sormak istiyoruz. Hareketiniz tarafından yapılan açıklamalarda Uluslararası Komplo’nun devamı veya güncellenmesi olarak değerlendirildi. Neden böyle bir karar, amaçları nedir, nasıl boşa çıkarılır?

Uluslararası Komplo’nun öncüsü ABD, yeniden komployu diriltmeye, örgütlemeye ve güncelleştirmeye, yeni bir komplo sürecini başlatmaya çalışıyor. Yönetimimize karşı vur emri düzeyindeki son saldırı kararı, bunu ifade ediyor. Aslında bu karar, geçmiş 20 yıllık süreçte, özel olarak da partimizin 40. yıl mücadelesinde Uluslararası Komplo’nun boşa çıkartıldığını gösteriyor. Eğer öyle olmasaydı ABD ve müttefikleri, 20 yıl önce Önder Apo’ya ilişkin alınan kararın bir benzerine yönetimimiz hakkında almazdı. Aslında bu karar, bir tür başarısızlığın yenilginin itirafıdır. Daha çok neyi öne sürüp kazanacaklar belli değildir. Fakat bununla biraz daha saldırı geliştirmek, kafa karıştırmak, bazı Kürt çevrelerini ürkütmek, Kürtleri parçalamak vb. arayışlar ve istemleri var. Bunları istiyorlar. 20 yıl öncesine göre komplocu güçler çok zayıf ve çok parçalıdırlar. İnkar ve imha politikasını yürüten AKP-MHP faşizmi de yenilginin eşiğindedir. Buna karşı halk ve Hareket olarak da çok güçlüyüz. 20 yıl öncesine göre tecrübeliyiz ve kazanımlarımız oldu. Zaferin eşiğinde hareket ediyoruz. Mücadeleyi asgari düzeyde yürütürsek saldırıları kırıp özgürlük mücadelesini zafere götürmemiz açıktır. Bir yandan bunu görmek lazım.

Diğer yandan da bu saldırıyı önemsemek gerekir. Ciddidir. İnkar-imha ve küresel gericilik, fırsat bulursa Kürt soykırımını başarıya götürmek istiyor. PKK’yi tasfiye ederek, Kürtleri parçalayarak, Kürt inkarı ve imhasını gerçekleştirmek istiyor. Bu tehlike vardır. Bu tümden kalkmış değildir. Kimse hata ve yanlış içinde olmamalıdır, yapmamalıdır. Mücadele edilirse de çok zayıftır. ABD son 5-6 yılda özellikle Rojava’da bazı yerlerde gösterdiği tutumla ve Kürtlerle ilişkileriyle dünyada biraz itibar kazanmıştı. Şimdi onu da kaybetti. Bu karara karşı özellikle Kürt toplumu, halklar, demokrasi güçleri büyük bir öfke ve tepki içerisindedir. ABD en ağır prestij kaybını yaşıyor. Kendini bu hale getirdi. İşte TC’den biraz destek alacak, güya TC-Rusya ile ilişkilerini zayıflatacak, İran müdahalesinde AKP-MHP faşizmini kullanacak. Bunun uğruna Kürt soykırımına destek vermeye çalışıyor. Kürt imhasını onaylıyor, suç ortağı oluyor. AKP-MHP faşizmine destek vererek, onu Rusya’dan koparmayı ve İran’a karşı kullanmayı hedefliyor. Bu kadar basit, dar, siyasi ve askeri çıkar uğruna, Kürtler gibi kadim mazlum halkın özgür yaşamına karşı savaş açıyor. Komplocu yeni kararlar alıyor. Bunu görmemiz lazım. Sahiplerini de başarısız kılacak bir durum yaratmak gerekiyor.

Düşmandır, düşmanlığını yapar. Ciddiye almamız lazım. Zayıflıklarını da görmemiz lazım. Önemli ve esas olan bizim uyanık olmamızdır. Bu tür oyunlara, saldırılara karşı, daha fazla Kürt birliğini, Kürt Ulusal Kongresi’ni geliştirmeliyiz. Halkımız ve dostlarımız her yerde bu tür saldırılara karşı direnmeli, bütün Kürt partileri kesin tavır almalı ve birlik olunmalıdır. ABD’nin başlattığı yeni saldırıya karşı mücadele etmelidir. Bu saldırı herkese yapılan bir saldırıdır. Sadece PKK yöneticilerine değildir. Onların şahsında Kürt özgürlüğüne, Kürt siyasetine ve partilerinedir. Bütün devrimci güçlere ve partileredir. Ortadoğu, dünya demokrasisinedir. Bu bakımdan herkesin bu oyunu görmesi, tutum ve tavır alması, bu faşist saldırılar karşısında yekvücut olması gerekiyor. Bu olursa başarı kazanılır.

Bu anlamda 40. yılda düşman kendini yenileyerek girmeye çalışıyor, fakat zayıftır. Esas olan parti yönetimimizin merkez toplantısında yeniden yapılanma ve yenilenmesidir. Biz daha güçlü ve örgütlü giriyoruz. Bu bakımdan iddiamız daha büyük ve daha büyük kazanacağız. 41. yılı Önder Apo’nun özgür koşullara kavuştuğu, Kürdistan’ın özgürleştiği yıl olarak ilan ettik. Bunun için ‘Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’ mücadelesini başlattık. Komploya karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ fedai direnişçiliği çizgisinde ve söz konusu slogan temelinde 41. yılı boydan boya daha güçlü bir mücadele haline getireceğiz. Bu yılda daha büyük zaferler kazanacağız. Halk ve hareket olarak, kararlılığımız, irademiz bu temeldedir. Mutlaka kazanacağımıza da inanıyoruz. Bu temelde Önder Apo’nun, halkımızın, yoldaşların, dostların parti bayramını kutluyor, herkesi partimizin olduğu yerde daha heyecanlı ve coşkulu kutlamalara katılmalarını çağırıyoruz.