Kalkan: 40. yıl Önder Apo ile buluşma yılı olacak

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, PKK’nin 40. yılının özgürlük temelinde daha güçlü adımların atılacağı bir yıl olacağını belirterek “40. yıl mücadele ve özgürlük yılı olacak! 40. yıl Önder Apo ile buluşma yılı olacak” dedi.

Medya Haber TV’de yayınlanan Ülkeden programından Derviş Eren’in sorularını yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan PKK’nin 39. yıldönümü kutlamalarında açığa çıkan mesajların yanı sıra gündemde yer alan Reza Zarraf davası başta olmak üzere Rojava idari yönetim seçimleri, Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti gibi öne çıkan siyasi konuları değerlendirdi.

Kalkan’ın değerlendirmelerinin satırbaşları şöyle:

‘40. YIL COŞKUSU’

Artık PKK resmen 40 yaşındadır. Önderliksel çıkışımız ise 45. yaşındadır. 40. yılına girişimiz çok coşkulu oldu. 40. yıl kutlamalarının hepsini selamlıyorum. Başta Önder Apo olmak üzere yoldaşların, halkımızın, dostlarımızın parti bayramlarını kutluyorum. 40. parti yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyorum.

Kürdistan’da yükselen bir özgürlük çığlığı ve arayışı var. Bu bütün ezilenlere ve insanlığa bir çağrıdır. Çünkü soykırıma uğratılan Kürtlük faşist baskı ve sömürü altına alınan insanlık oluyor. Dolayısıyla özgürleşen Kürtlük de özgürleşen ve demokratik yönetime kavuşan insanlığı ifade ediyor. Bu nedenle Kürdistan’daki bu özgürlük çığlığını iyi anlamak, bununla iyi ilişki kurmak, bu mücadelenin bütün dünyada devamını sağlamak gerekiyor.

‘FAŞİZME KARŞI ÖFKE VAR’

AKP-MHP faşizmiyle barış içinde yaşanılamaz, demokrasi kurulamaz. Çünkü mayalarında faşizm, ırkçılık, şovenizm ve milliyetçilik var. Katliamcılık ve soykırımcılık var. Savaş ve soykırımdan beslenen bir zihniyet ve siyasetle bu dünyada özgür ve demokratik bir yaşam kurulamaz.

Kürt insanının, gençlerinin, kadınlarının, emekçilerinin, gençlerinin gözlerinin içinde 40. yılına girişin büyük sevinci, coşkusu, çığlığı görüldüğü gibi aynı zamanda bu katliamlara, faşist soykırımcı teröre karşı büyük bir kin, öfke ve nefretle dolu olduklarını da gördük.

Her zamankinden çok daha fazla gerilla kararlılığını ortaya koydu. ‘İki kişi bir araya gelinemiyor’ denildiği bir dönemde Kürdistan dağlarının her tarafında çok coşkulu kutlamalar, törenler oldu.

‘DELAL AMED 40. YILIN SEMBOLÜ OLDU’

Haki Karer yoldaştan başlayıp, Delal Amed yoldaşa kadar uzanan 40 yılın 40 bin kahraman şehidi tüm halk tarafından sahiplenildi. İzlerinde 40. yılda daha mücadeleci bir temelde yürüme kararlılığı belirtildi. Özellikle 40. yıl şehitlerimiz olan Besta şehitlerimiz Delal Amed ve Aze Malazgirt yoldaşlar 40. yılın sembolleri olarak mücadele ve zafer anıtları olarak her yerde anıldı.

‘BÜYÜK MÜCADELE YILI’

40. yıl Önder Apo’nun aydınlatıcılığında, şehitlerimizin izinde daha büyük mücadele yılı olacak. Daha büyük zaferlerin kazanıldığı, özgürlüğe daha çok yaklaşıldığı, demokratik ulus inşası yönünde çabaların ve gelişmelerin daha fazla gösterildiği, daha güçlü adımların atıldığı bir yıl olacak. 40. yıl mücadele ve özgürlük yılı olacak! 40. yıl Önder Apo’yla buluşma yılı olacak.

Ekim ayında gerçekleştirdiğimiz merkez komite toplantımızın kararlılığı meydanlarda tüm halkımız tarafından sahiplenildi. Kitleler 40. yılda İmralı işkence sistemini yok edeceklerini ortaya koydular. İmralı işkence sistemi yok edilene kadar kesintisiz bir eylem içinde olunacağını gösterdiler. 40. yılda Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulması, Önder Apo’yla özgür bir buluşmanın sağlanması için hareket ve halk olarak ne gerekiyorsa onu yapacağız.

‘CPT POLİTİK DAVRANIYOR’

Avrupa’daki halkımızı da kesintisiz eylemlerle Önder Apo’yu sahiplendikleri için kutluyor, selamlıyorum. Başarılı olacaklarına dair inancımı ifade ediyor, tüm eylemcileri kutluyorum. Daha kararlı, coşkulu, dirençli olup gerçekleri daha gür bir sesle haykırmaya devam etsinler. Önder Apo her zaman Avrupa’daki halkımıza şükranlarını ifade etti. Avrupa’daki halkımız mevcut eylemleri daha güçlü ve yaygın yapsınlar. Çünkü varlık ve gelecek buradadır. Bunun dışında bir varlık ve gelecek kesinlikle yoktur.

Önder Apo İmralı’ya ilk götürüldüğünde kendisini ilk karşılayanların CPT heyeti olduğunu söyledi. Ancak bugün CPT ve AB’nin çeşitli kurumlarının tutumları politiktir. Hepsi TC’den ekonomik kazanç sağlıyor, bu durumdan çıkar elde ediyorlar. Onun için bu baskıyı birlikte uyguluyorlar. Eğer bugün Alman devleti Önder Apo’nun resmini taşıyan yurtseverlere saldırıyorsa Türk polisiyle arasında bir fark yok demektir. Bu durum İmralı sisteminin yaratılmasında TC’den daha fazla Alman devletinin sorumlu olmasından ileri geliyor.

NATO’nun Türkiye masasını yöneten ve 12 Eylül faşist darbesini yaptıran Alman devletiydi. Darbeden sonra da faşizmi koruyanlar yine onlar oldu. Şimdi de bazı çıkar çatışmaları oluyor, ama bunların hepsi aslında pazarlık çatışmalarıdır. Almanya Kürt kanı üzerinden çıkar sağlıyor. Ondan sonra timsahın gözyaşı dökmesi gibi ‘biz de Kürt dostuyuz’ deniliyor. CPT’nin tutumu da bu tutumların bir parçasıdır.

‘İMRALI SİSTEMİ KARA BİR LEKEDİR’

İmralı sistemini ve Önder Apo üzerindeki uygulamaları herkesin doğru anlaması lazım. Yine Önder Apo gerçeği de doğru anlaşılmalıdır. Eğer gerçekten bu dünyada bir Türk-Kürt barışı olacak ve Türkiye’de demokratikleşme gelişecekse bunu yapacak tek kişi Önder Apo’dur.

‘MARAŞ KATLİAMINI YAPANLAR TÜRKİYE’Yİ YÖNETİYOR’

Malatya’da Alevilerin evleri işaretleniyor. Bu baskı politikalarının kökeni Maraş katliamına dayanıyor. Kürdistan’a askeri yönetim 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gelmedi. 19-24 Aralık arasındaki Maraş katliamından sonra sıkıyönetim ilan edildi. Darbe Kürdistan’da 1978 Maraş katliamıyla başladı. Önder Apo o zaman TC devletinin darbe sürecine girdiğini söyledi. Bunu Bülent Ecevit de söyledi. Bülent Ecevit bunu yapanın Seferberlik Tetkik Kurulu olduğunu, başbakan olmasına rağmen bu kurumdan haberinin olmadığını, hatta bu kurumun maaşlarının dahi NATO tarafından ödendiğini belirtti.

‘TÜRKİYE’Yİ SOYUP SOĞANA ÇEVİRDİLER’

AKP iktidarı, Amerika’da görülen Reza Zarrab davası ile tehir oluyor ve daralıyor. AKP’nin maskesinin düşürülmesinde Türkiye halklarının mücadelesi önemli bir rol oynuyor. Faşizm 50 yıla yakın bir süredir saldırıyor. 1971 devrimci direnişçiliğinden bu yana kahramanca süren bir direniş var. Demokratik, özgürlükçü, devrimci direniş faşizmi yıkım noktasına getirdi. AKP-MHP faşizmini yıkacak olan da bu güçtür.

Amerika’daki davayı hafife almamak lazım. Reza Zarrab olayı buz dağının görünen yüzüdür. Hepsi değildir. Önemsemek ve oradan tutarak daha fazla araştırma inceleme yaparak gerçekleri daha fazla açığa çıkartmak lazım. Tayyip Erdoğan ve yanındakiler 15 yıldır yiyip içiyor, har vurup harman savuruyorlar. Türkiye’yi soyup soğana çevirdiler. Ne tür hırsızlıklar yaptılar? Neleri çalıp, nerelere sakladılar? Şimdi araştırma yapılıp bunların ortaya çıkartılması lazım.

Türkiye NATO’yla birlik olmasına rağmen el altından İran’la anlaşıyor ve kendi müttefiklerinin kararlarını boşa çıkartıyor. Esas önemle üzerinde durulması gereken bir nokta da budur. Şimdi Avrupa ve ABD bunu biraz kavradı. Tepkileri buradan ileri geliyor. Ama tepkilerinde çok güçlü değiller. Hala böyle bir güçle mücadeleyi ciddiyetle ele almıyorlar. Çıkar buldular mı uzlaşma yolu da arıyorlar. Ancak açığa çıktı ki Tayyip Erdoğan kiminle ilişkilenmişse arkadan kuyusunu kazmaya çalışmış. Sadece kendi çıkarını düşünmüştür. Başka hiçbir ilkesi yoktur.

 ‘NEREDEN BULDUN’ KANUNU’

AKP iktidarı Türkiye’yi yaşanılamayacak bir yer haline getirdi. Yolsuzlukların açığa çıkarılması için CHP gayret sahibi, ancak daha fazla araştırma yapılmalı. Tayyip Erdoğan yoksul çocuğu olduğunu, beş parası olmadan bu işe girdiğini söylemişti. O zaman şu an Tayyip Erdoğan’ın nelerinin olup olmadığı incelensin. Sıfır lirayla bu işin içine girmiş olanın şimdi ne durumda olduğu görülür. O halde mevcut olanı nereden kazandı? Sorusunun yanıtlanması gerekiyor.

‘AYAKLANMA GEREKÇESİ’

CHP’nin açığa çıkarttığı yolsuzluk belgeleri, AKP’nin hırsızlığını bir kez daha ispatlıyor. Tek başına bu durum bile ayaklanma gerekçesidir. Böyle bir yolsuzluk belgeyle ortaya konulduğunda bir toplum ayağı kalkar, büyük bir infial olurdu. Hiçbir güç de bunu durduramazdı.

AKP her türlü yöntemi uygulayan faşist bir yönetimdir. Baskıları da hiçbir rejimle kıyaslanamayacak düzeydedir. Ama yine de bu durum mücadelesizlik gerekçesi sayılamaz. Türkiye insanının ve toplumunun psikolojisini, zihniyetini sorgulamak ve eleştiriden geçirmek lazım.

AKP-MHP iktidarına karşı yeterli bir toplumsal refleks oluşmamış. Toplumsal refleksin geliştirilmesinde sorumluluk ise devrimciler ve aydın kişilere düşüyor.

Bu kadar gerçek açığa çıkmış, ülke bu kadar soyulup soğana çevrilmişken insanlar duramazlar. Sen aç kalmışsın, çocuğun açlıktan, tedavisizlikten, yoksulluktan ölmüş ama birisi de bu kadar soymuş soğana çevirmiş. Demek ki yoksulluk ve açlık bir kader değildir. Başkaları çaldığı için sen bu hale gelmişsin. Emekçiler bunu görüp ayağa kalkmalıydı. Toplum bu gerçeklere tepki verebilmelidir. Tepkisiz bir toplum ortaya çıkartılmıştır. Bu da yeni sömürgecilikle bağlantılıdır. Yeni sömürgecilikte uzun vadeli olarak toplumu etkisiz hale getirme politikası uygulanıyor. Çok ince bir tarzda insanların psikolojileri, toplumların özellikleri inceleniyor ve buna göre propaganda, eğitim ve maddi yaşam oluşturularak çeşitli tepkiler ezile, kırıla toplumlar artık tepki veremez hale getiriliyorlar. Yeni sömürgecilik uygulaması için Asya, Avrupa, Afrika kavşağında yer alan Türkiye, pilot bölge olarak seçildi. Türkiye toplumu da tepki veremez bir toplum düzeyine getirildi. Önder Apo bunu toplum kırım olarak tanımladı.

‘ROJAVA SEÇİMLERİ DEMOKRASİNİN ÖRNEĞİDİR’

Demokratik Suriye’yi inşa etmeye çalışan bütün halkları ve toplulukları selamlıyorum. Kardeşçe birlikte demokratik toplum inşası yürütmelerinden dolayı onları kutluyorum. Büyük çalışma budur. Gelecek bunun üzerinden var olacak. Suriye’nin de Kürdistan’ın da Ortadoğu’nun da hatta insanlığın da geleceği bu çalışmalara bağlıdır.

Toplumun eğitilip örgütlenmesi çok önemlidir. Toplumsal inşa, demokratik toplum olmak çok önemlidir. Seçimler demokratik toplum olmanın yöntemlerinden bir tanesidir. Hepsi değil, ama önemli bir tanesidir. Bu anlamda yapılan seçimler örnek oluyor. Bu kadar büyük bir savaş içerisinde yapılan bu seçimler çok değerli ve anlamlıdır. Ancak, seçimler ve idari sistemin oluşturulması bir devrim için de yeterli görülmemelidir.

Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel örgütlülük, öz savunma örgütlülüğü temelinde toplumun iç içe geçmiş ağ örgütlendirilmesine kavuşturulması, her bir bireyin üç-beş farklı örgüt içerisinde çalışır haline gelmesi ve özneleşmiş toplumun, özneleşmiş bireyi olabilmesi çok önemlidir. Hedef bu olmalıdır.

Rojava halkının binlerce şehit vererek yürüttüğü kahramanca direnişi selamlıyoruz. Bu tarihin en anlamlı direnişlerinden birisiydi. Bu direnişlerden ortaya çıkan şu oldu; toplum örgütlü olur, kendi öz gücünü ortaya çıkarırsa her türlü saldırıya karşı direnebilir. DAİŞ faşizmi karşısında Rojava halkının direniş bunu kanıtladı.

‘ERKEN ÇÖZÜM HASTALIĞI’

Cenevre, Astana veya Soçi’de ne kadar çözümün olup olmayacağı belli değildir. Erken çözüm hastalığına kapılmamak lazım.

Başur da sorunlarını çözdüğünü zannetti. Hatta erken çözüm de değil, kendilerini dünyayı fethetmiş saydılar, ama ortaya çıkan başka bir gerçek oldu. Demek ki Kürdistan’da böyle bir erken ve kendi başına bir çözüm yoktur. Sistem bir bütün olduğuna göre çözüm diye bir şey olacaksa -ki bunu devrimci değişim ve dönüşüm olarak görmek lazım-, bu ortaklaşarak olacaktır. Dört parça Kürdistan’da birleşik mücadele gereklidir.

Diplomatik faaliyetleri önemsemek gerekir, ama bunu birincil sıraya almamak lazım. Umudu oraya bağlamamak gerekir. Çözüm kendi eğitim ve örgütlülüğündür. Eğer bu sağlanırsa her türlü siyaset içerisinde de yerin olur, her türlü saldırı karşısında da kendini savunabilirsin.

Mesela şimdi Afrin tehdit altındadır. Türkiye Kürt düşmanıdır ve tehdit ediyor. Bunun karşısında kendini eğitir örgütlersen savunmanı yapabilirsin. Afrin halkı ve Rojava toplumu kesinlikle bu çizgiyi izlemelidir. Kendini eğitip, örgütlemeli ve direnmelidir. Kendisi böyle direnirse bütün halkların, Kürdistan’ın ve insanlığın desteğini kazanacağını da bilmelidir.

Afrin AKP-MHP faşizmine mezar olacak. Hele bir girsinler de görsünler. 15 Eylül 2014’te DAİŞ’i Kobanê’ye saldırttıklarında ne oldu? DAİŞ’in kökü kazındı. Şimdi de Afrin’e saldırırsa AKP-MHP faşizminin kökü de Afrin’de kazınacak. Bu irade ve kendine güvenle bakmak ve hazır olmak gerekiyor.

‘VAMPİR MEDYA’

Askeri güçlerin kuşattığı bir yerden sivillerin çıkışına izin vermeyen tek devlet, Tayyip Erdoğan yönetimidir. Bunu Cizre’de, Sur’da yaptı ve sivilleri katletti. QSD elbette kuşatılan kentten sivillerin tahliyesine izin verecektir.

Şimdi Tayyip Erdoğan niye sivilleri öldürmediniz diye soruyor. Zihniyetleri budur. Kendi karakterleri katliamcı olduğu için bu karaktere uygun davranılmayıp, insanlık suçu işlenmedi diye demokratik davranış göstermiş olanları eleştiriyorlar. Gazeteler çarşaf çarşaf bunları yazıyor. Bu kadar vampirlik olmaz. Ağızlarından kan akıyor. Ondan sonra da demokratlıktan söz ediyorlar. Tayyip Erdoğan yönetimiyle Türkiye’de insanların geldiği nokta vampirleşme noktasıdır.

‘GÜNEY HALKI KENDİ OLMALIDIR’

Başlayan bir süreç var ve neyin nereye gideceği belli değildir. Her an her gelişmenin olmasına açık bir ortam var. Baharda olacak seçimlere kadar siyasi-askeri olarak ne tür gelişmelerin olacağı belirsizdir.

Bir anlamda biraz manevi kırılma gibi bir durum oldu, ama diğer yandan da gerçekler açığa çıktı. Öyle özgür bir
Güney Kürdistan yokmuş, böyle bir yönetim yokmuş. Bunlar açığa çıktı. Maskeler düştü ve gerçeklikler açığa çıktı. Bu da iyi bir bilinçlenmedir. Şimdi toplum anlıyor ki bilinci ve örgütlülüğüyle var olursa kendisini ayakta tutabilir. Şu veya bu devlete, ya da herhangi bir konjonktüre veya bir partiye, kişiye dayanarak ayakta kalma durumu yoktur.

Biz Güney Kürdistan halkına KDP ve YNK’den uzak durun, PKK sizi kurtaracak demiyoruz. Bunun yerine eğitimli ve örgütlü olun. Kendinize dayanın, kendi gücünüze, bilincinize ve örgütlülüğünüze güvenin diyoruz. Kendi örgütlenmenizi ve demokrasinizi geliştirin. PKK’li olun demiyoruz. Kendiniz olun, özgür ve demokratik olun ne mutlu size! O zaman doğruyu bulursunuz. Her türlü oyuna karşı hazırlıklı olur, saldırılar karşısında kendinizi savunabilirsiniz. Hep dışarıdan bir kurtarıcı aramaya girmeyin. Öyle bir kurtarıcı yoktur. Kurtuluş halkın eğitim ve örgütlülüğünün elindedir. Mevcut gelişmeler bunu açığa çıkardı. Biz buna çağrı yapıyoruz.

‘AKP KÜRDE DÜŞMAN’

KDP’lilere ‘sizi bize karşı kullanıyorlar’ dedik. ‘Size dayanarak bizi yok etmeye çalışıyorlar’ diye uyarıda bulunduk. Ama PKK onları kıskanıyor sandılar. Tayyip Erdoğan kişiliği, AKP partisi, TC devleti sadece Bakur’da değil, Başur’da da, Rojava’da da, Rojhilat’da da, Avrupa’da da, dünyanın her yerinde de Kürde düşmandır. Sadece PKK’ye karşı değildir.

AKP şimdiye kadar bazı çevreleri kandırdı. Kendisinin Kürtlere değil, PKK’ye düşman olduğunu söyledi. Ama bunun böyle olmadığı şimdi açığa çıkmıştır. Tayyip Erdoğan Güney Kürdistan’da böyle bir yönetimin kurulmasına izin vermelerinin en büyük hata olduğunu söyledi. Fırsat bulursa yok edeceğini belirtti. Zaten Bağdat yönetiminin Kerkük’e saldırmasını en çok TC destekledi. Şimdi de yönlendiriyor ve ilişki içerisindedirler.

‘GÜNEY İÇİN EN BÜYÜK TEHDİT TC’DİR’

Türkiye her an daha fazla da saldırabilir. Zaten Güney Kürdistan’ın birçok alanında ordusu da bulunuyor. Daha fazla işgal etmek için saldırabilir. Güney Kürdistan sadece Irak’ın tehdidi altında değildir. Ondan daha fazla AKP-MHP faşizminin ve TC devletinin tehdidi altındadır. Bunu güney Kürdistanlı siyasetçiler iyi görmelidir.

Neçirvan Barzan’nin Türkiye’ye gidişi bir anda oldu. Fazla bilgimiz yok. Eskiyi tekrarlayan politikalar olursa bu çok kötü olur. Bunların olmayacağını umut ediyor, olmamasını diliyoruz. Söz konusu muhataplara da bu temelde çağrı yapıyoruz. KDP yönetiminin artık çok daha dikkatli ve duyarlı olacağına inanıyoruz.

KDP ile 1982’de bir protokol imzalamıştık. Bu protokolde ortaya konulduğu üzere ilkeli birliktelikler ve birlikte ortak iş yapmaya hazırız.

Olup bitenlerden ders çıkartma ve demokratik ilişki ve ittifakları oluşturma temelinde son dönemlerde Güney Kürdistan’da belli bir diyalog durumu var. KDP de böle bir eğilim gösterdi. Biz bu eğilime önem veriyoruz. Böyle olursa parti çıkarlarını bir kenara bırakarak Kürt ulusal demokratik çıkarları temelinde KDP’yle de diğer Kürt örgütleriyle de ortak hareket etmek için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Ulusal kongreye de hazırız.

‘ÖZYÖNETİM DİRENİŞLERİ SÜRÜYOR’

Tarihten gelen Kürt kahramanlığının en son örneği olan Sur kahramanlığını saygı ve sevgiyle anıyorum. Bu kahramanca direniş Cizreli Berfin’le başladı. Komutan Çiyagerle devam etti. Yüzlerce kadın ve erkek Kürt tarihinin olduğu kadar, insanlık tarihinin de en önemli, canlı ve insan bir kahramanlık direnişi içinde oldular. Sur direnişi böyle büyük bir direnişti.

Aynı zamanda Cizre’nin büyük direniş ve kahramanları oldu. Mehmet Tunçlar, Asya Yükseller, Zamaniler kahramanca direndiler. Nusaybin direnişi oldu; Xebatkarlar direndiler. Şırnak direnişi oldu; Zeryanlar direndiler. Gever direnişi oldu. Kürdistan’ın bütün kent ve kasabalarında 2015 güzünden itibaren AKP-MHP topyekun faşist saldırısına karşı demokratik özerklik çizgisinde demokratik özyönetimleri oluşturmak ve geliştirmek üzere Kürt gençliğinin, kadınlarının kahramanlık çizgisinde büyük bir direnişleri başladı ve halen sürüyor.

Bu kahramanca direnişin 3. yılına girerken aynı zafer umudu yaşıyor. Hareket ve halk olarak zafere daha fazla yakınlaşmış bulunuyoruz. Direnişçilerin amaç ve özlemlerini gerçekleştirmek üzere daha fazla kararlılık ve coşku sahibiyiz. Yeni Çiyagerler, Xebatkarlar ve Nucanlar mücadeleye atıldılar. Mehmet Tunçlar, Pakizeler ve Sevelerin izinden yürüyen büyük bir direnişçi halk gerçeği ve demokratik özyönetim gerçeği ortaya çıktı. Baş eğmeyen, direnerek var olmayı esas alan, direnişçilerle gurur duyan bir Kürdistan halkı ortaya çıktı.

Özyönetim direnişlerinin 3. yılına girerken bu direnişler şehirde, ovada, dağda devam ediyor. Gerilla biçiminde, öz savunma biçiminde, kadın ve gençlik hareketleri biçiminde, demokratik siyaset biçiminde, ülke içinde ve dışında devam ediyor. Bu direniş tarihin en kutsal ve büyük direnişidir ve tarihin en büyük zaferlerinden birini kazanacaktır.