'Kadri Bağdu’nun katili devlettir'

'Kadri Bağdu’nun katili devlettir'

“Şimdi sormak gerek, sen bir seneden beri takip ediyorsun, telefonlarını dinliyorsun, gittiği her yerde fotoğrafını çekiyorsun. Bir sabah kırmızı bir motor geliyor ve Kadri’yi katlediyor. Siz bunu görmüyorsunuz. Kadri’yi katleden devletin ta kendisidir. Emniyettir.”

Adana’da iki hafta önce Azadiya Welat Gazetesi’nin dağıtımcılığını yapan ve dağıtım sırasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Kadri Bağdu’nun eşi Şemse Bağdu, polisin, katillerin ortaya çıkarılmasında herhangi bir çabası olmadığını belirtti. Şemse Bağdu, eşinin öldürülmeden önce Terörle Mücadele Şubesi tarafından çağrıldığını söyledi. Eşinin ölümünden devleti sorumlu tutan Şemse Bağdu, saldırının perde arkasını Özgür Politika gazetesine anlattı.

Şemse Bağdu, “Kadri çok temiz kalpli bir insandı. Hiçbir zaman kimseye zararı dokunmamıştır. Onu katledenler bellidir. Kadri bir gün bile hastayım, gazete dağıtamayacağım demedi. Her dakikasını gazete aboneliğine veriyordu. Boş olan zamanlarında bile gider aboneleri ziyaret ederdi. Şimdi böylesine temiz, kimseye zararı olmayan, kimseyle bir problemi olmayan biri neden katledilir ki” diyor.

YA KORUCU OL, YA DA KÖYÜNÜZÜ YAKARIZ

Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin gelişmesinin ardından sürekli ailesinin de devlet baskısına maruz kaldığını dile getiren Şemse Bağdu, 90’lı yıllardan başlayarak Kadri Bağdu’nun katledilmesine kadar ki zamanı şu şekilde anlatıyor: “Biz Siirt’in Pervari ilçesine bağlı Erkendi köyündeniz. Köyümüz PKK ilk ortaya çıktığından beri ona sempati duymuştur. 90’lı yılların başından itibaren askerin şiddeti, hakareti, küfürleri başımızdan hiç bir zaman eksik olmadı. Köye her geldiklerinde bize koruyucu olmayı dayatıyorlardı. Ama kimse korucu olmayı kabul etmedi. Asker tam 25 yıl önce köyümüze bir baskın düzenledi. Bizi köyden çıkararak her şeyimizi ateşe verdi. Bizler bu durumda bile asla korucu olmayı kabul etmedik.”

ANNE BABA OĞUL BİRLİKTE CEZAEVİNDE

Yıllar geçse de iktidarlar değişse de değişmeyen devlet terörünü ve baskısını anlatan Şemse Bağdu Kürt halkı üzerindeki psikolojik savaşın hem tanığı hem mağduru. Adana’da Sokak ortasında 90’lı yıllarda Kuzey Kürdistan’da yaşanan infaz ve faili (meçhul) cinayetlere taş çıkarırcasına işlenen cinayetin perde arkasını anlatmaya devam ediyor: “91’de Mersin’e göç ettik. Fakat devlet orada da bize rahat vermedi. Oradan Adana’ya göç ettik. Sağ olsun(!) devlet burada da baskısını hiç eksik etmedi. Devletin evimize sürekli baskın yapmasına dayanamayan kızım Mizgin, 93’te PKK saflarına katıldı. 1 yıl sonra da şehit düştü. Kızım şehit düşmesinden sonra oğlum Serhildan bu sefer PKK’ye katıldı. Çocuklarım PKK’ye katıldıktan sonra eşim bulunduğumuz semtte Özgür Gündem, Günlük ve Azadiya Welat gazetesinin dağıtımını yapıyordu. O dönemde birçok gazeteci katlediliyordu. Kadri korku nedir hiç bilmeden abonelere gazetelerini götürüyordu. Kadri 3 defa gazetecilik ve dağıtımcılık yaptığı gerekçesi ile hapse girdi. Hakkında onlarca dava açıldı. En zor zamanlarında bile ona destek olmaya çalıştım. Aynı zamanda o da bana destek olmaya çalıştı. Biz hayatımızı kendimize göre kurmuştuk her şey çok güzel gidiyordu. Tek sorunumuz üzerimizden hiç eksik olmayan devlet baskısıydı. Benim 9 çocuğum var. 3’ü PKK’ye katıldı geriye 6 çocuk ben ve Kadri kaldık. Evimizde cezaevine girmeyen yoktur. Aileden herkesin en az 5-6 davası vardır.

Yanımızda kalan en büyük oğlum İsmail ve eşim aynı cezaevinde, aynı koğuşta kalıyorlardı. Ben de kadın cezaevinde kalıyordum. Geriye kalan çocuklarımıza akrabalar sahip çıkıyordu.”

POZANTI TÜRK DEVLETİNİN GERÇEK YÜZÜ

AKP iktidarı döneminde şekillenen, Kürt ve muhalif kesimlere yönelik insanlık sınırlarını zorlayan uygulamaların merkezindeki Pozantı Cezaevi’ndeki sistematik işkencenin mağdurlarından biri de Bağdu ailesi. En küçük oğlu Dara’nın Pozantı Cezaevi’nde karşılaştığı işkenceler sonunda psikolojisinin bozulduğunu belirten Şemse Bağdu’nun anlatımları şöyle devam ediyor: “Orada yaşanan insanlık dışı olayları herkes biliyor. Oğlum cezaevinden çıktıktan sonra psikolojisi bozulmuştu. En son geçen sene kızım Berfin devletin baskısına dayanamayarak PKK saflarına katıldı. Kadri katledilmeden 20 gün önce Adana Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi kendisini ifade için çağırıyor. Kendisi oraya gittiğinde, ‘Seni bir seneden bu yana takip ediyoruz. Senin telefonlarını dinliyoruz’ ve kendisine, mevlide ve taziyelere giderken çekmiş oldukları fotoğrafları gösteriyorlar. Kadri eve geldikten sonra durumu bize anlattı. ‘Bunlar bu kadar beni sıkı takip ettiklerine göre başıma bir şey getirebilirler’ diyordu. Ondan sonra bir kaç gün sonra bizim mahallede Şakirpaşa’da Kobanê için eylemler yapılıyordu. Mahallede her köşede mutlaka sivil polisler vardı. Mahallenin başında bekliyorlardı. Mahallede kuş uçsa polisin haberi olur. Şimdi sormak gerek, sen bir seneden beri takip ediyorsun, telefonlarını dinliyorsun, gittiği her yerde fotoğrafını çekiyorsun. Bir sabah kırmızı bir motor geliyor. Üzerinde 2 kişi Kadri’yi katlediyor. Siz de bunu görmüyorsunuz. Kadri’yi katleden devletin ta kendisidir. Emniyettir.”

KATİL DEVLET VE EMNİYETTİR

Olaydan 10 gün sonra ifadesi alınmak üzere kendisinin emniyete çağrıldığını söyleyen Bağdu, aradan kaç gün geçtikten sonra polislerin gelip “Mahallede çok kırmızı motor var hangisi olduğunu bilmiyoruz, çıkartamıyoruz” dedikleri belirtti.

Polisten görüntüleri istediklerini ancak bu taleplerinin de kabul edilmediğini sözlerine ekleyen Şemse Bağdu, “Biz de görüntüleri izlemek istiyoruz, dememize rağmen bize göstermiyorlar. Bu olayı devlet kendisi yaptı. Sorumlusu devlettir. Bu konuda doğru düzgün bir çalışmaları yok. Bizim mahallede bir eylem olduğu zaman, polisler mahallede, evlere baskınlar yaparak polise taş atan çocukları bulmak için, bir taş atanı bulmak için her şeyini kullanıyor. Ama bir insan katledilmiş halen sessizler. Olay oldu, kaç gün geçmesine rağmen halen olayla ilgi en ufak bir ipucu bile yok” şeklinde düşüncelerini dile getirdi.

İKİ ELİM DEVLETİN YAKASINDA

Kendisinin bir Barış Annesi olduğu vurgulayan Bağdu son olarak şunları ifade etti: “Bu olayı kargaşaya getirip üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Ama biz buna asla izin vermeyeceğiz. Ben bir Barış Annesi’yim. Biz barış istedikçe bizi katlettiniz, biz barış dedikçe bize hunharca saldırdınız, barış elimizi uzattıkça canımızdan can aldınız. Ben halen bir Barış Annesi’yim. Barışın gelmesini istiyorum. Bu olayın failleri bulununcaya kadar iki elim devletin yakasında olacaktır.”