İsveçli Milletvekili: Müzakereler için Öcalan serbest bırakılmalı

İsveçli Milletvekili: Müzakereler için Öcalan serbest bırakılmalı

İsveç Çevre Partisi Yeşiller Milletvekili ve Dış Politika Eşsözcüsü Valter Mutt insan hakları ve demokrasinin geliştirilmesi için verdiği mücadele ile tanınıyor. İsveç Hükümetini dış politikada pasif bir tutum izlemekle eleştiren, İran, Suriye ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki ifade ve basın özgürlüğü ve sendikal hak ihlallerini parlamento gündeme getiren Mutt’la İran ve Türkiye’deki son gelişmeleri konu alan bir söyleşi yaptık.

Mutt, Türkiye’de barış sürecindeki tıkanıklığın aşılması için öncelikle cezaevinde tutulan binlerce tutsağın serbest bırakılmasını ve yapılan görüşmelerin üçüncü bir tarafın katılımıyla şeffaf bir biçimde yürtülmesi gerektiğini söylüyor.

Müzakerelerin sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerektiğini söyleyen Mutt, seçimlerden sonra Kırmızı-Yeşil bir Hükümetin kurulması durumunda Türk Hükümetine İsveç’in görüşmelere tarafsız bir ülke olarak yer almasını önerebileceklerini ifade ediyor.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Majid Takht-e Ravanchi ile yaptığınız görüşmede hangi konuları gündeme getirdiniz?

Öncelikle imzaladıkları nükleer program anlaşmasından dolayı memnuniyetimi dile getirdim. Bunun İran’ın Avrupa ve diğer ülkelerle iyi ve normal ilişkiler kurmasının ilk adımı olduğunu, ancak politik tutsaklara işkence yapıldığı ve idam edildiği sürece ilişkilerin asla normalleşemeyeceğini belirttikten sonra Ruhani’nin seçimlerden önce insan hakları alanında iyileştirmelere gideceği sözünü verdiğini, ancak Cumhurbaşkanı olduktan sonra İran’daki idamlarda artış olduğunu ifade ettim. Önceki gün parlamentoda yapılan tartışmalar sırasında tüm partiler ve Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in İran’daki idamları ve insan hakları ihlallerini sert biçimde kınadıklarını aktardım. Politik tutsakların idam edilmelerini asla kabul etmeyeceğimizi vurguladım. Kabinenin üyelerinden biri sıfatıyla ülkede döndüğünde idamların durdurulması için ne yapmayı düşündüğünü sordum.

Terlemeye başladı ve “Sen benim omuzlarıma çok yük yükledin” dedi. Ama taleplerimi Hükümet üyelerine iletme sözünü verdi. Bu arada İran’da işkencenin yasak olduğunu ama bazı cezaevi görevlileriyle polislerin fevri olarak işkence yaptıklarını ve bunun yasalara aykırı olduğunu ve idam edilenlerin politik tutsaklar değil adi suçlardan yargılananlar olduğunu ancak Ruhani’in ölüm cezalarını ömür boyu hapis cezasına dönüştürmek için çalışma yürüttüğünü anlattı.

Ruhani’nin iş başına gelmesinden sonra idamlardaki artışın nedenleri ne olabilir?

Ben parlamentodaki tartışmalarda da Bildt’e de söyledim. Ruhani’nin Danışmanı Ruhani’nin güvenlik güçleri üzerinde denetimi olmadığını, polisin gücünü göstermek istediğini ifade etti. Bu böyle olabilir mi? Olabilir. Bu konuda kesin bir şey söylemek zor. Ama İran’da dini lider Ayetullah Hamaney ve polisin oldukça yetkileri var. Ama Cumhurbaşkanı seçilmesine rağmen Ruhani sözlerini yerine getiremiyorsa istifa etmeli.

Türkiye’deki barış süreci tıkanmış durumda. PKK’nın ateşkes ilan etmesine ve gerillaların bir bölümünü Türkiye dışına çekmesine karşın AKP’nin adım atmamasını nasıl yorumluyorsunuz?

1988 yılından bu yana Türkiye’deki gelişmeleri yakından izliyorum. Kaç kez reform yapma ve gerçek demokrasiyi kurma sözünü verdiler. Ama bu her zaman sözde kaldı. Erdğan’ın son açıkladığı paket de öyle. Ben Türkiye’nin bu tutumundan yoruldum. Cezaevlerinde tutulan binlerce kişi serbest bırakılmadıkça ve AKP verdiği sözleri yaşama geçirmedikçe süreç ilerlemez. Bunları yapmadığı sürece AKP Hükümetini ciddiye almamak gerekir.

Tıkanıklığın aşılması için ne yapılması gerekir?

Burada Avrupa Birliği ve öteki ülkelere önemli görevler düşüyor. Sürekli olarak insan haklarını gündeme getirmeleri ve reformların yapılması ve yaşama geçirilmesi için baskı yapmaları gerekiyor. Ama ekonomik çıkarlara öncelik verildiğini gözlemliyoruz. Türkiye son yıllarda ekonomik olarak önemli ilerlemeler kaydetti. Bu batılıların tutumlarını yumuşatmalarına neden oluyor. İsveç Hükümeti ve tekelleri ile Türkiye arasında ilişkilerin geliştiğini ve ekonomik çıkarların belirleyici olduğunu gözlemliyoruz. Bundan dolayı Başbakan Fredrik Reinfeldt ile Bildt insan hakları ihlallerini açık bir biçimde gündeme getirmek istemiyorlar. Tekellerin çıkarlarını düşünüyorlar. Ama Türkiye’nin ileriye doğru gidebilmesi için öncelikle cezaevinde tuttuğu binlerce politik tutukluyu serbest bırakması gerekir. Abdullah Öcalan’ın da serbest bırakılması gerekir. Müzakerelerin sağlıklı bir biçimde sürebilmesi için serbest bırakılmalı. Tutsak olduğu koşullarda sağlıklı bir müzakere olmaz. Ayrıca görüşmelere birilerinin gözlemci olarak katılması önemli. İsveç böyle bir şey önerebilir. Hatta görüşmeler tarafsız bir ülke olduğu için İsveç’te sürdürülebilir. Eğer seçimlerden sonra Kırmızı-Yeşil bir Hükümet kurulursa böylesi bir öneride bulunabiliriz. Yoksa bu durumda süreç hakkında kimsenin sağlıklı bilgisi olmuyor. Nelerin konuşulduğu bilinmiyor. Bu sorunun kilitlenmesi riskini de beraberinde getiriyor. Üçüncü bir tarafın devreye girmesinin çok olumlu rol oynayacağını ve süreci şeffaflaştıracağını düşünüyorum.

Çevre Partisi Yeşiller’i temsilen hem Cumhurbaşkanı Gül hem de Başbakan Erdoğan ile görüştünüz? Neleri gündeme getirdiniz ve nasıl tepki gösterdiler?

Her ikisine de politik tutsakları ne zaman sebest bırakmayı düşündükleri sorusunu yönelttim. Türkiye’de politik tutukluğu olmadığı, cezaevlerindekilerin terörist olduklarını ve şiddet eylemlerine karıştıklarını söylediler. Aynı şeyleri 30 yıldır söylüyorlar. Tarihte hep öyle oldu. 1960-70’li yıllarda Asya ve Afrika ülkelerinde emperyalizme karşı savaşan özgürlük savaşcıları terörist olarak damgalandı. Erdoğan askerlerle ve derin devletle hesaplaştı. Bunu olumlu buluyorum ama Kürtlerin hakları söz konusu olduğunda aynı tutumu göstermiyor.

Toplantıda tutuklu gazetecileri de gündeme getirmiştiniz. Egemen Bağış’ın bu konuyla ilgili sizlere yolladığı mektubu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPI) listesinde yer alan 56 gazetecinin terörist olduğunu, yazdıklarından değil, terör eylemlerine karıştıkları için tutuklandıklarını iddia etti. Egemen Bağış da bu konu ile ilgili ayrıntılı bilgi içeren mektup gönderme sözünü verdi. Mektubu ve orada yazılanları ciddiye almıyorum. Cezaevindeki gazetecilerin Kürt sorununu gündeme getirdikleri ve gerçekleri yazdıkları için tutuklandıklarını biliyoruz. AKP Hükümetinin yapması gereken gazetecileri suçlayıcı mektuplar göndermek yerine gazetecileri ve siyasi tutsakları serbest bırakması.

Benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Erdoğan geldiğinde kendisine de söylemiştik. Seçimlerdeki yüzde 10 barajı anti-demokratik. Kendisi de bunu kabul edip barajı düşürebileceklerini söylemişti. Yüksek baraj küçük partilerin temsilini engelliyor. Zaten bu Kürtlerin parlamentoya girmelerini engellemek amacıyla getirildi. Barajın düşürülmesini umut ediyoruz.