‘İmralı sisteminde ısrar çözümsüzlükte ısrardır‘
‘İmralı sisteminde ısrar çözümsüzlükte ısrardır‘
‘İmralı sisteminde ısrar çözümsüzlükte ısrardır‘
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Zaxo Zagros, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın koşullarının değişmesinin zorunlu olduğunu söyledi. Zagros, “İmralı sisteminde ve koşullarında ısrar, çözümsüzlükte ısrardır” dedi.
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Zaxo Zagros sorularımızı yanıtladı.
Son günlerde Öcalan’a özgürlük kampanyasına yönelik saldırılar var. Mardin ve Batman’da seçilmişlere yönelik de bu kapsamda gözaltılar oldu. AKP Hükümeti, bu saldırılarla ne amaçlıyor?
İmza kampanyasına saldırı, bütün Kürtleri ilgilendiren ve sürecin geleceğini de etkileyebilecek önemli bir konudur. Elbette bu saldırıları hareketimiz ve halkımız üzerindeki saldırılardan bağımsız ele alınamaz. Aslında Önder Apo şahsında Kürt halkı üzerinde yıllardır yürütülen bir operasyon var. Önderliğimizi karalama, illegalize etme ve Önderliğimiz ile halk arasındaki bağı koparmaya yönelik saldırılar oluyor. Önder Apo’nun hem halk üzerindeki hem de Ortadoğu kamuoyunda var olan güçlü etkisini zayıflatmak istiyorlar. Bu amaçla değişik yöntemlerle saldırılar gelişiyor.
İmza kampanyasına yönelik gelişen saldırı bu bahsettiğiniz saldırı dalgasının bir devamı mı?
Son saldırılar, komplonun ve Önderliğimiz üzerinde şu ana kadar geliştirilmiş olan operasyonların devamı niteliğindedir.
İmza kampanyası uzun süredir var ve milyonlarca imza toplandı. Müzakereye geçiş ve Öcalan’ın sunduğu taslağın hemen akabinde saldırıların artması ne anlama geliyor?
Saldırıların böylesi bir süreçte gelişmesi elbette ki tesadüfi değil. AKP Hükümeti her ne kadar diyalogdan, müzakereden bahsetse ve ‘kararlıyız’ dese de; 6-8 Ekim sonrası alınan kararlar ve Kürt gençlerine yönelik gelişen saldırılar müzakere ve çözüm adımında kararlı olmadığını gösteriyor. Önderliğimize yaklaşımda bu durum daha net ortaya çıkıyor.
Nasıl? Biraz açar mısınız?
Çünkü bu sürecin mimarı Önder Apo’dur. Süreç, Önder Apo’nun emeği ve inisiyatifiyle başlatıldı. Kampanya konusunda veya başka konularda Önder Apo’ya karşı sergilenen tutumu, sürece yönelik tutum olarak değerlendiririz. Çünkü biz Önder Apo’yu müzakere sürecinin sorumlusu olarak ilan ettik. Kürt halkı Önder Apo’yu temsilcisi olarak kabul ediyor. Milyonlarca Kürt bunu defalarca deklere etti. Onun için de imza kampanyasına yönelik geliştirilen operasyonları süreçten bağımsız ele alamayız. Önder Apo’yu illegalize etme, etkisini zayıflatma, Önder Apo’nun özgürlüğüne yönelik gelişen pervasızca saldırılar, AKP Hükümeti’nin çözüm sürecinde bir karar sahibi olmadığını gösteriyor.
Ancak süreç açısından hem Başbakan Davutoğlu hem de hükümet yetkilileri kararlıyız diyorlar?
‘Kararlıyız, süreci yürüteceğiz’ diyorlar ancak başmüzakereci, sürecin sorumlusu olan Önder Apo’yu meşru ve özgür bir şahsiyet olarak görmüyorlar. Bu çelişkili değil mi? Süreç böyle tek taraflı ilerlemez. Önder Apo’nun bu süreçte etkin rol oynaması için var olan koşullarda kalmaması gerekir. İmralı sisteminde ve koşullarında ısrar, çözümsüzlükte ısrardır. Onun için bu operasyonlar, diyalog ve çözüme yönelik operasyonlardır. Hareket olarak böyle ele alıyoruz. Saldırılar AKP’nin süreç konusundaki ikiyüzlülüğünü gösteriyor. Birçok defa ispatlanan samimiyetsizliğini yeniden ortaya koyuyor. Değişik yol ve yöntemlerle süreç konusundaki kararsızlıklarını, hazırlıksızlıklarını, konseptsizliklerini ve soykırım siyasetindeki ısrarlarını ortaya koyuyorlar.
İnkar ve imha konsepti devam ediyor mu diyorsunuz?
Yaklaşımlar ve saldırılar, AKP’nin Kürt halkının kimliğini inkar etme üzerine kurulu paradigmayı ve siyaseti sürdürdüğünü gösteriyor. Çünkü Önder Apo sadece bir şahıs değil; Kürt halkının iradesini temsil ediyor. Onun için de Önder Apo ve özgürlüğüne yönelik başlatılan kampanyaya saldırı, çözüm sürecine ve Kürt halkının iradesine yönelik saldırıdır.
Bu süreçte Şengalli Êzîdîlerin bulunduğu Amed’deki çadır kamp polislerce basıldı. Gerekçe ise ‘Öcalan’ın posterleri ve PKK bayrakları olduğu’ şeklindeydi. Bu saldırıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Bu saldırı da AKP’nin Kürtlere yönelik Kuzey’de ve Rojava’da gerçekleştirdiği komple saldırının bir parçasıdır. AKP, Kürt siyasetinde eski paradigmasını ve stratejisini sürdürüyor. İradesiz, eylemsiz, tabi olan kısacası ölü Kürdü benimsiyor. Direnen, iradeli, hakkını arayan, özgürlük mücadelesi veren Kürde baskı ve ölümü reva görüyor. Onun için de hem Rojava’da hem de Êzîdî Kürt halkımız üzerinde yürütülen saldırılar, AKP’nin dinci, mezhepçi ve ırkçı zihniyetinin ve politikasının bir parçasıdır. Êzîdî halkımıza yönelik gelişen saldırı, bu yaklaşımın sonucudur.
Halka ve demokratik eylemlere yönelik saldırılardaki artış neyi amaçlıyor? Bu saldırılarla halk üzerinde nasıl bir etki yaratılmak isteniyor?
AKP, 2013 Newrozu’yla başlattığımız sürecin halkımızı savunmasız bıraktığını düşünüyor. ‘Sizi tanımayız, sizi öldürürüz, ne yapacaksak biz yaparız, talep etmeye bile hakkınız yoktur. İrade gösteremezsiniz, eylem yapamazsınız, reaksiyon gösteremezsiniz, hak arama mücadelesi yürütemezsiniz, bunlara hakkınız yok’ diyorlar. AKP, bütün hak arama ve mücadele etme yol ve yöntemlerini Kürtlere yasaklamış ve Kürt halkı teslim olmalı diyor. ‘Kürtler, kayıtsız şartsız istediklerimi kabul etmeli ve boyun eğmeli’ diyor. AKP’nin Kürtlere kabullendirmeye çalıştığı siyaset budur. Bu siyasete karşı direniş geliştiğinde de vahşice gençlerimize ve halkımıza saldırıyor. Günübirlik saldırı gelişiyor. Neredeyse her gün bir Kürt genci şehit düşüyor. Her gün halkımız yeni bir katliamla yüz yüze bırakılıyor.
AKP, demokratik eylemleri kamu güvenliğini tehdit eden olaylar olarak ele alıyor. AKP demokratik eylemlerden neden bu kadar korkuyor?
AKP paradigmasını değiştirmemiştir. Çözümden bahsediyor ve ‘kararlıyız’ diyorlar ancak zaman kazanmaya ve kandırmaya dayalı yalan üzerine inşa edilmiş bir siyaset izliyorlar. Eğer AKP’nin çözüm kararı varsa, demokratik eylemlerden korkmamalıdır. Önderliğimizin özgürlüğünü hedefleyen imza kampanyasında hiçbir şiddet yoktur. Halkımız, “eğer barışın ve çözümün gelişmesini istiyorsanız; barış ve çözüm Önder Apo’nun özgürlüğünden geçer” diyor. “Çünkü Önder Apo suç işlediği için değil Kürt olduğu için zindandadır. Kürt halkının hakkını aradığı için zindandadır. Kültürel ve fiziki soykırıma karşı mücadele ettiği için oradadır. Kürtler onun için, Önder Apo bizim haklarımızı korumak için zindanda ve O, özgür olmayana kadar biz de özgür değiliz” diyorlar. AKP Hükümeti bu iradeye karşı sonsuz bir tahammülsüzlük içindedir.
Peki bu yaklaşım, sizin deyiminizle tahammülsüzlük devam ederse neler olur?
Eğer çözüm kararlılığı varsa bu demokratik eylemleri meşru görmeleri gerekirdi. Hatta bu tür eylemlerin önünü açmalılar. AKP eğer savaşın durmasını, silahların konuşmamasını, çözümün gelişmesini istiyorsa demokratik ve siyasal eylemselliğin önünü açmalıdır. AKP, demokratik siyasete ve demokratik eylemlere saldıran bu siyasetiyle şiddetin önünü açıyor. Kör, sağır ve dilsiz bir toplum yaratmak istiyor. Bunu kimse kabul eder mi?
Êzîdîlerde özellikle de Şengal’de yaşanan gerilla direnişinden sonra PKK’ye karşı büyük bir sempati gelişti. Amed’deki Êzîdîler, Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu başladığı dönem destek yürüyüşü yaptılar. Sonra çadırları basıldı ve baskı altında yaşıyorlar. AKP, Êzîdîlere yönelik baskıyla ne amaçlıyor?
Êzîdî halkımız da Önder Apo’nun Kürtlerin ve ezilen bütün kesimlerin çıkarlarını koruduğunu gözleriyle gördü. Onun için de varlığını Önder Apo’da gördü ve eylemleriyle sahiplendi. AKP polisi Amed’de zor koşullarda, çadırlarda yaşamak zorunda kalan Êzîdî halkımızın gözünü korkutmak için baskı uyguluyor. Çadırlarını basıyor. Hatta tehdit ediyor. Baskıyla ve şiddetle teslim almak istiyor. Şüphesiz Kürt halkı bütün bunlara karşı da baş eğmiyor ve kabullenmiyor. Bütün bu baskılara karşı her gün direnişçi ruhunu ve özgürlük davasını nasıl sahiplendiğini gösteriyor. Kürt halkı bu siyasetin hiçbir sonuç vermeyeceğini geliştirdiği direnişle her gün gösteriyor zaten.
AKP’nin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a geçmişte nasıl yaklaştığı biliniyor. Sizce bu yaklaşım değişti mi? Hükümet yetkililerinin bu rolün farkına vardıklarını düşünüyor musunuz?
Hayır. 13 yıllık iktidarları boyunca da bu rolü yeterince okuyamadılar. Önder Apo hem Türkiye hem de Ortadoğu açısından istikrar anlamına geliyor. Ancak AKP kendisinden önceki hükümetler gibi dar, pragmatist ve günü birlik yaklaşımlar içindedir. Aynı zihniyet ve yaklaşımlardan kendisini kurtaramamıştır. Önder Apo, bugüne kadar birçok tehlikenin önünü aldı. Ama Önder Apo’nun sorumlu yaklaşımı ve halkların birliğine dayalı verdiği stratejik mücadele olmasaydı şimdiye kadar Türkiye’nin durumu Suriye ve Irak’ın durumundan on kat daha kötü olurdu.
Peki devlet bu gerçeği görüyor mu?
AKP bütün bunların hala farkında değil. AKP’nin ne zihniyeti ne de tarihi tecrübesi bunu anlamaya yetmiyor. AKP, dönemi kurtarmak için nasıl kullanırım tarzında yaklaşıyor. Bu yaklaşım ateşle oynamaktır. Çünkü bu tarzla Önder Apo’ya yaklaşan hükümetlerin hepsi kaybetti.
AKP özünde iktidarını esas alan siyasetin peşinde koşuyor. İşte benim iktidarım ne kadar uzun sürecek? Elde ettiğim kazanımları nasıl korurum? Şeklinde düşünüyor. AKP çok küçük hesaplar peşinde koşmaktadır.
Geçen seçim dönemlerinde de hep Öcalan üzerinden bir siyaset yapıldı. Bu son saldırıların yine bir seçim öncesine denk gelmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan, her seçim öncesi milliyetçi oyları almak için idam meselesini gündeme getirmişti. Çözüme dönük bir stratejileri yok. Türkiye’nin demokratikleşmesine dönük hiçbir planları yoktur. Eğer bu noktalarda bir karar ve strateji sahibi olsalardı, Önder Apo’nun özgürlüğünden bu kadar korkmazlardı. Bir de Önder Apo’nun özgürlüğü Türkiye’nin özgürlüğü, demokratikleşmesi ve bütün Türkiyeli halkların demokratik birliği anlamına geliyor. AKP bundan da korkuyor. Bir de tabii Önder Apo’nun fiili önderliğinde PKK’nin ulaşacağı düzey de AKP’yi korkutuyor.
Sayın Zagros, hem Hareketiniz hem de Kürt halkı Sayın Öcalan’ı özgür görmek istiyor. Bu bağlamda hareket olarak yeni yılda nasıl bir mücadele içerisinde olacaksınız?
Önder Apo, 16 yıldır en ağır koşularda demokrasi için, halkların özgürlüğü ve kardeşliği için ağır yükler omuzladı. Önderliğimiz o ağır esaret koşularına rağmen kendi durumunu hiçbir zaman halkının önceliklerinin önüne koymadı. Fakat bizim için Önderliğimizin koşuları en baştaki ve esas şarttır. Bugüne kadar biz hep Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlük koşulları bizim için savaş ve barış gerekçesidir dedik. Bu söz her zaman geçerlidir. Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi için Önderliğimizin durumu esas ve en belirleyici noktadır.
Temel hedefiniz nedir?
Bizim temel hedefimiz, İmralı konseptini bitirmek ve bununla beraber demokrasiyi yeniden halklarla buluşturmaktır. Müzakerelerin başarıya ulaşması da Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü şartına bağlıdır. Tek hücreli bir odada ve ağırlaştırılmış koşullarda sağlıklı bir çözüme ulaşılması düşünülemez. Önder Apo, avukatlarıyla görüşemiyor. Heyet ile olan görüşmeler de istenen ve olması gereken şekilde yürütülmüyor.
Peki bu durum süreci nasıl etkiliyor?
Eğer sağlıklı sonuçlar alınmıyorsa, sebebi budur. Bizim için müzakerelerin ya da çözüm sürecinin birinci şartı Önder Apo’nun durumudur. Önder Apo bu müzakerelerde eğer baş müzakereci ise özgür biri olarak kabul edilmek durumundadır. Bir yandan bu sürecin muhatabı olarak göreceksiniz diğer yandan ise ağır hükümlü muamelesi yapacaksın. Bu yaklaşım kabul edilmez.
Son olarak; Kürt halkına bu konuda bir mesajınız var mı?
Kürt halkı da bu süreci doğru okuyor. Onun için zaten Önder Apo’ya özgürlük diyor. Kampanyalar düzenliyor. Eylemler yapıyor. Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü konusunda yürütülen çalışmalar, bütün çalışmaların en önünde tutulmalıdır. Biz sadece imza kampanyası ile de ele almıyoruz. Yürütülen bütün çalışmalarımız Önder Apo’nun etrafında ateşten bir çember oluşturmak içindir.
Türkiye’nin önünde iki seçenek var: ya Önderliğimizin oluşturduğu taslağa göre hareket eder ve en kısa sürede müzakerelere başlar. Ya da Türkiye büyük tehlikelerle dolu bir sürece girer. Tehlike sadece Kürtler için değildir. Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar içindir. Türkiye bunları iyi görmeli ve okumalıdır. Önder Apo, halklar ve halkların geleceği için büyük bir şanstır. Eğer bu şansı görmezden gelirlerse uçuruma doğru adım adım giderler. Biz halkımızın sergileyeceği direnişle bu operasyonları ve saldırıları da boşa çıkaracağı inancındayız.
Bu vesileyle demokratik çevrelere, halklara, kadınlara ve gençlere de çağrımız şudur: Herkes bu sürece sahip çıkmalıdır. Önderliğimizin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü için herkes kendini sorumlu görmelidir. Hep beraber mücadele ederek gelişen bu tür saldırıları ve anti demokratik yönelimleri boşa çıkaralım.