İhlallerin gölgesinde insan hakları haftası
İhlallerin gölgesinde insan hakları haftası
İhlallerin gölgesinde insan hakları haftası
Başta yaşam hakkı ihlali olmak üzere ardı arkası kesilmeyen ihlallerin yaşandığı Türkiye’de 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’na AKP iktidarının sorumlusu olduğu sağlıktan eğitime, sosyal, ekonomik ve siyasi haklara, inanç ve etnik toplumların yaşadığı ihlallerden kadın ve çocuk haklarının ayaklar altına alınmasına kadar bir yığın ihlalinin gölgesinde giriliyor.
“İnsan haklarıyla insandır” evrensel ilkesinin pek de itibar görmediği Türkiye’de AKP’nin 11 yıllık iktidarı süresince “ileri demokrasi” makyajıyla hazırladığı paketlerin, reformların içi boş çıktı. Yoğunluklu olarak devlete biat eden, iktidarın yanında yer alanları kayıran, yandaş özgürlüklerin hüküm sürdüğü AKP Türkiye’sinde ihlallerin ardı arkası kesilmek bilmiyor.
Yargının da AKP’nin yanında saf tuttuğu Türkiye’de devletin bizzat işlediği suçlar cezasızlıkla “yapanın yanına kâr olarak” kalmakla da yetinilmezken, bunun neticesinde yaşam hakkı ihlalinden sosyal, siyasal, etnik, inanç, ekonomik ve yurttaşlık haklarının bir bütün olarak derdest edilmesinin de zeminini güçlendiriyor.
Sokağa çıkan öğrenciler, kadınlar, kamu emekçileri, işçiler, Kürtler, LGBT bireyler, Aleviler, toplumun tüm farklı ve ötekileştirilen kesimleri, devletin orantısız ve hukuk dışı uygulamalarına çarparak, bundan en acımasız biçimde nasibini alıyor. En küçük bir hak talebinin dahi “terörize” edildiği AKP Türkiye’sinde yeni bir İnsan Hakları Haftası da yaşanan bu tablonun gölgesinde karşılanıyor.
Yaşam hakkı ihlalleri, siyasi baskı ve sindirme operasyonları, doğa katliamları, kadına yönelik şiddet ve cinayetler, etnik ve inanç toplulukları üzerinde baskı, asimilasyon, inkar uygulamaları, yine basın, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin tavan yaptığı bir dönemde çeşitli etkinliklerle İnsan Hakları Haftası’nda sokaklarda yine demokratik hak ve özgürlük talepleri dillendirilecek.
10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası arifesinde ihlaller panoraması kaynar kazan.
SOKAKLAR AKP’NİN ‘GAZ’IYLA DOLUP TAŞIYOR
Gezi Parkı’yla birlikte başlayan iktidarı protesto gösterilerine can ve mal güvenliğini korumakla mükellef olan, vatandaşın vergileriyle maaş alan polisin canhıraş biçimde AKP’nin önünde oluşturduğu set ile gerçek mermiden copa, panzerinden gaz bombasına kadar elindeki tüm imkanları kullandı. Demokratik ve yasal zeminde protesto hakkını kullanan Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, İrfan Tuna, Mehmet Sarı ve Ahmet Atakan, devlet şiddetinin kurbanları oldu. Yüzlerle ifade edilen yaralıların, çeşitli organlarını kaybedenlerin yanı sıra çok sayıda kişi yalnızca AKP’yi protesto ettiği için tutuklanarak cezaevlerine konuldu.
Yalnızca Gezi sürecinde değil 1 Mayıs’ta, Newroz’da, TİS protestolarında, çevrecilerin doğa katliamlarına karşı sessiz kalmadığı eylemlerde, öğretmenler gününde, inancını özgürce yaşamak isteyen Alevilerin etkinliklerinde ve daha pek çok hak talebi temelli toplumsal gösteriler yine AKP’nin gazı, copu, panzeri, gözaltısı ve tutuklamalarıyla karşılık buldu.
MÜLTECİLER
Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi çekince koyan Türkiye’ye Afganistan, İran, Suriye gibi ülkelerden gelen mülteciler ise insani hakkın dibe vurduğu bir tablonun ifadesi. Sadece Suriyeli mültecilerin sayısının 600 bini geçtiği, 200 bini mülteci kamplarında. 400 bin mülteci ise pek çok kentte yoğunlukla dilencilik yaparak yaşamaya çalışıyor. Mayıs ayında 400 bin olan Suriyeli mülteci sayısı, Eylül’de 500 bin, Ekim ayı sonlarında ise 600 bini aştı. Özellikle son iki yılda yoğunlukla Suriye’den gelen mülteciler barınmadan sağlığa, gıdadan eğitime kadar pek çok haktan yoksun biçimde yaşamaya çalışıyor.
Mülteci mevzuatının uluslararası ilkelere uygun olmaması, ölüm tehlikesi veya işkence görme tehlikesi olmasına rağmen yabancıların ülkelerine iade edilmesine ilişkin İHD, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsani Yardım Vakfı, MAZLUMDER, İnsani Yardım Vakfı (İHH), Uluslararası Af Örgütü (AI) Türkiye Şubesi ve Mülteci-Der, 5 Aralık’ta ortak bir açıklama yaptı. 7 örgüt yaptıkları ortak açıklamada, 2014 yılı Nisan ayında yürürlüğe girecek olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Konunu ile bu kanunun uygulanmasına dair yayınlanacak yönetmelik, genelge ve yönergelerin insan hakları standartlarına uygun olması, özellikle yeni kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü personelinin görevlerini icra ederken insan hakları standartlarına bağlı kalmaları için gerekli tedbirleri almasını istedi.
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Aleviler, Êzîdîler, Süryaniler, Ermeniler ve pek çok farklı inanç toplumlarının sorunları ve yaşadıkları ihlaller, baskıların ardı arkası kesilmiyor. Alevilere her fırsatta hakaret eden Başbakan ve AKP’liler, Alevileri Sünni İslam içinde eriterek, asimile etmeye çalışıyor. Bunun yollarını ibadet mekanlarını ya yok sayarak ya da camilerle bütünleştirerek gerçekleştiriliyor. İnancına, ibadetine, ritüellerine ve mekanlarına sahip çıkmaya çalışan Alevilerin halen kapıları işaretleniyor ve sokaklardaki protestolarda hedef gözetilerek katlediliyor.
ANADİLDE EĞİTİM SORUNU
İktidara geldiği günden bu yana “OHAL’i kaldırdık. TRT Şeş’i kurduk. Kurslar açıldı, üniversitelerde kürsüler kuruldu” gibi açıklamalarla anadilde eğitim talebini reddeden AKP, temel insan hakkı olan ve pazarlığı dahi söz konusu olmayan anadil eğitimi hakkını da “ileri demokrasi”sinde reddediyor. Kürtçe savunmadan cezaevlerinde Kürtçe mektuplar, görüş ya da telefon görüşmeleri keyfi ve hukuksuz biçimde engellenirken, hastanelerde Kürtçe konuştuğu için insanlar azarlanıp ayrımcılığa uğrarken, bunlar olmamış gibi davranan AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan, “Biriz, bütünüz. Yaratılanı severiz yaratandan ötürü. Kürt kardeşlerim” sözleriyle “barış ve çözüm” propagandası yapmaktan geri durmuyor! Başbakan, “Kardeşiz” dediği Kürtlere “Bana anadilde eğitim talebiyle gelmeyin” diyerek de inkar siyasetini sürdürmekte ısrar ediyor.
BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALLERİ
20’si tutuklu 46 gazetecinin “KCK basın komitesi”ni oluşturduğu iddiasıyla yargılandığı dava Türkiye’nin basın özgürlüğü tarihindeki kara lekelerden biri olarak siyasi iktidarın “özel hukuku”yla sürdürülmeye devam ediyor. İki yıldır tutuklu bulunan gazeteciler, yaptıkları haberler nedeniyle yargılandığı dava, aynı zamanda Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında bugüne kadar yaşadığı sorunların da önemli bir sınavı konumunda. Basın yayın organlarına kendi yaklaşımını dikte eden AKP, yanında iktidar kalemşörlüğünü reddedenlere karşı da baskı ve sansürü en katı biçimde uygulamaktan geri durmuyor. AKP rejiminde tutuklu gazeteci sayısı ise Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun verilerine göre 64.
Bu yılın başında “Silahlar sussun fikirler konuşsun” diyen Başbakan Erdoğan öncülüğündeki AKP iktidarının “fikirler konuşsun”dan anladığı ise AKP yandaşlığı! 2009 yılında özellikle yerel seçimlerin akabinde BDP’nin güçlü bir biçimde oyunu artırmasıyla hız verilen “KCK operasyonları” kapsamında vekillerden belediye başkanlarına, meclis üyelerinden siyasi parti temsilcilerine kadar legal alanda siyaset yürüten 10 bin kişi cezaevlerine konuldu. Toplumun tüm farklı ve muhalif kesimlerine yönelik en küçük muhalefette cezaevi konseptini devreye koyan AKP rejimi döneminde siyaset alanı ise bu şekilde “ileri demokrasiyle çözüm” bulmuş oldu.
CEZAEVLERİNDEKİ İHLALLER
F tipi tecrit işkencesiyle tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkı dahil hiçbir haktan yararlandırılmadığı, en küçük talebin dahi reddedildiği cezaevlerinde yaşanan sorunlar ise başlı başına AKP rejiminin en köklü ihlalleri arasında yer alıyor. Doluluk oranları, hukuksuz, keyfi işkenceler, hastaların tedavilerinin yapılmasının engellenmesi, insani değerlerin tanınmaması gibi bir yığın ihlalin kaynağı durumundaki cezaevlerinde yaşananlar ise 12 Eylül’e, Nazi kamplarına rahmet okutan cinsten. Sohbetten sosyal faaliyetlere, görüşten sağlık hakkına kadar yüzlerce ihlalin yaşandığı cezaevlerinde en küçük bir hak talebi dahi cezaevleri idarelerince acımasızca “cezalandırılarak” karşılık veriliyor! İnsani bir hak olan sağlık hakkının dahi pazarlık haline getirildiği cezaevlerindeki ihlaller AKP iktidarı döneminde katlanarak arttı.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE CİNAYETLER
2013’te kadına yönelik şiddet, baskı ve cinayetler hız kesmedi. Yaklaşık 200 kadının cinayetlere kurban gittiği bu yıl içinde yüzlerce kadın da şiddet mağduru oldu. Fiziki şiddetin ötesinde ekonomik, sosyal, kimlik ve kültürel şiddete de maruz kalan yüzlerce kadın yaşadıkları mağduriyetin çözümü için kadın örgütlerine ve adli makamlara başvurularda bulundu. Gülşah öğretmene “en fazla ölürsün” diyen valinin ve bir başka şiddet mağduru kadının ailesine “siz fazla arka sokaklar dizisi izliyorsunuz” diyen polisin yaklaşımından pek de farklı olmayan AKP’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Eşlerin boşanmaması için ikna” yöntemini kullanarak kadınların yaşadıkları ihlal ve şiddeti çözmek yerine örtbas etme gayreti gütmesi neticesinde cinayetler ve şiddet de son bulmuyor.
SINIR VE MAYINLI ARAZİLERDEKİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ SÜRÜYOR
Uluslararası mayın raporlarını hazırlayan Landmine Monitor’un 2004 yılındaki raporunda; Türkiye’nin 1957 ile 1998 yılları arasında 936 bin 663 mayın döşediği belirtiliyordu. Yine 1989-1992 yılları arasında 39 bin 569 mayının bölgeye yerleştirildiği kaydedilen raporda, 2011’den itibaren Türkiye’de 981 bin 778 adet toprağa döşeli mayın bulunuyor. Misket bombası stoku bulunan Türkiye’de tümüyle Kürt coğrafyasındaki PAM’lar nedeniyle yüzlerce insanın hayatını kaybettiği ve sakat kaldığı her yıl yapılan araştırmalar ve hazırlanan raporlarda altı çizilerek vurgulanıyor. AKP döneminde pek çok ölüm ve yaralanma olayının gerçekleştiği PAM’lar meselesinde yaşanan ihlaller de çözüm bekliyor. Bu yıl içinde devletin mayınları 3 çocuğun canını aldı. Sınırlarda ve sınırların iç bölgelerinde bulunan mayın ve çatışma atıklarının temizlenmesi aynı zamanda yerelde yaşayan halkın da yaşam hakkı ihlalini ortadan kaldırmış olacak.
Rojava sınırından geçmeye çalışan Kilis’te bir çocuk ve Nusaybin’de 3 olmak üzere 4 kişi asker ve özel timlerin hedefi oldu. Suriye’deki iç savaşın etkisiyle sınır hattında meydana getirdiği yoğun ihlaller bununla da sınırlı kalmadı. Bilinen rakamlara göre yaşam hakkı ihlalleri kapsamında 22 kişi yaralanırken, toplam 13 kişi de çete gruplarının ve askerlerin kurşunları sonucu hayatlarını kaybetti.
ZORUNLU ASKERLİK İHLALLERİ
En temel hak olarak tanımlanan ve “kutsal” atfedilen yaşam hakkı meselesinde çarpıcı bir diğer husus ise zorunlu askerlik ve buna karşı yürütülen vicdani ret hareketi. Silahı, ölümü, tahakkümü reddeden vicdani ret, Türkiye’de 1989’dan bu yana 33’ü kadın olmak üzere 137 vicdani ret kararı alan bulunuyor. Son dönemde “bedelli askerlik” adı altında vatandaşlardan milyonlarca TL toplayan AKP iktidarı, yaklaşık 600 bin civarındaki “asker kaçakları”na para cezaları keserek, kasasını doldurmaya çalışıyor. Vicdani ret kararını açıklayanlar ise gözaltı, tutuklama, zorla askere götürme gibi uygulamalardan da nasibini alıyor. Zorla askerlik meselesinde direten AKP iktidarı döneminde Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre 2002’den bu yana, 1036 kişinin intihar ettiği ileri sürülüyor.
Söz konusu zorunlu askerlik uygulamasıyla askere gitmek zorunda kalanlardan AKP dönemindeki 11 yılda meydana gelen şüpheli ölümlerinin yıllara göre dağılımı şöyle: 2002’de 157, 2003’te 95, 2004’te 87, 2005’te 99, 2006’da 85, 2007’de 88, 2008’de 83, 2009’da 75, 2010’da 80, 2011’de 65, 2012’de 69, 1 Ocak-30 Ekim 2013 arasında 52 olmak üzere 1.036 askerin intihar ettiği kayıtlara geçti.
LGBT’LİLERE YÖNELİK NEFRET SUÇLARI
Bu yılı kapsayan zaman diliminde homofobi ve transfobi temelli nefret suçları yine yaşanmaya devam etti. Eşcinsellerin öldürülmesini, evlerinden atılmasını, işsiz kalmasını, tüm bunlara göz yumulmasını “eşcinsellikle mücadele yöntemi” olarak benimsemekten vazgeçmeyen AKP iktidarı, yeni düzenlemenin içine “cinsel yönelim, cinsiyet kimliği” ve “etnik kimliği” almayarak Türkiye’de en şiddetli biçimde işlenen nefret suçlarına ve ayrımcılık temeline ortak olmakla kalmayıp göz yumuyor.
ÇOCUK HAKLARI İHLALLERİ
Özellikle Kürdistan’da 30 yıldır süren savaşın bilançosuna yansıyan yüzlerce çocuk ölümü de bu tablonun bir parçası. Sadece ölümler de değil polisin şiddetiyle başlayan ve cezaevlerinde devam eden bir sürecin öğütmeye çalıştığı bir ortamda emek sömürüsüyle de hayatlarının henüz başında ezilip, öğütülen çocuklara bir de çocuk yaşta gelin olanlar ekleniyor. Sokakta, evde, işyerinde, okulda, yurtlarda ve hayatın her alanında bunca ihlal ve ölümü yaşayan çocukların katilleri de elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Özellikle yaşam hakkı ihlalinin öne çıktığı katliamların son yıllardaki en kanlı ve insanlık dışı olanı Roboskî. Katledilen 34 kişiden 19’unun çocuk olduğu Roboskî halen adalet peşinde. AKP iktidarı döneminde işlenen Roboskî katliamında 19 çocuk hayatını kaybederken, bu rakam AKP’nin 11 yıllık iktidarında resmi olarak 183 olarak belirtiliyor.