İhanetin köprüsü: Heşarê

İhanetin köprüsü: Heşarê

Dedelerimin mezarlarını bulma ahdıyla başladığım yoluma devam ediyorum. Çünkü isyan belleğim onların bana emanetidir. Ayak izleri üzerinde yürüyerek sürdürdüğüm mezarlarını bulma yürüyüşüm Afrin’de attığım her adım da yeni bazı şeyler buluyorum.

 Geçtiğimiz günlerde ayaklarım beni Nuri Dersimi’nin mezarına götürmüştü Halep Yolunda. Bu kez gittiğim yer bir mezar değil. Şeyh Sait’in ihanete uğradığı köprü. Bu köprünün adını yıllar önce duymuştum. Ama bir gün başına gideceğim hiç aklıma gelmemişti. Köprüye gitmek için sabah erkenden buruk bir heyecanla uyandım.

Akşamüzeri köprünün olduğu yere ulaşabildim. Köprü araba yolundan on dakika kadar uzaklıktaydı. Arabadan koşar adımlarla inerek köprüye yürümeye başladım. Köprü İslahiye sınırındaki son tren istasyonu olan Meydan Ekbes köyü ile Reco arasında alanın en yüksek dağı olan Karabel dağına yapılmış.

 Neden Heşarê köprüsü denildiğine ilişkin fazla bir şey bileni şimdiye kadar bulamadım.

Köprü birinci dünya savaşının bitiminden hemen sonra, Suriye Fransa’nın mandası altında olsa da Almanlar tarafından yapılmış tren yolu köprüsü.

Köprüyle birlikte Asi suyunun öte yakasında, Türkiye sınır karakollarına bakan bir şekilde köprünün güvenliği için bir de karakol yapılmış. Tren yolu ve köprü yapıldığı günden Suriye savaşının şiddetlendiği 2012 yılına kadar işlemiş. Ancak geçen seneden bu yana durmuş durumda. Köprüye vardığımda yine dedemin ihanete uğradığı köprüyü buldum şimdi sıra mezarında demekten kendimi alamadım. Ve bir gün ayak izleri üzerinde yürüdüğüm ayaklarım beni mezarına da götürecek dedim kendi kendime….

Köprünün hikayesi

Köprünün fotoğraflarını çekmek için sağa sola gidip gelirken köprünün sağından doğusuna doğru giden patikadan bir ses geldi. Çok geçmeden sırtlarında çalı yükleriyle ellili yaşlarda iki kişi çıkıp geldi. Köprünün bekçileri olduğunu söylediler. Bunlardan birinin adı Reşat Dado’ydu. Dört çocuk babası Dado 14 yıldır köprünün bekçiliğini yapıyordu. Şükrü Bekir Nehsen ise 5 çocuk babasıydı ve 18 yıldır köprünün bekçisiydi. Dado ve Nehsen’e köprünün hikayesini bilip bilmediklerini ve orada bir karakol olmasına rağmen neden kendilerinin bekçilik yaptıklarını sordum. Dado gördüğümüz karakolun da Almanlar tarafından yapıldığını belirterek şunları söyledi:

“Köprünün hikayesini biliyorum. Şeyh Sait bu köprüde ihanete uğradı. İsyana başlamadan önce, Türkiye’ye yardım gönderilmemesi amacıyla köprünün uçurulması için Kör Reşit’e haber gönderiyor. Reşit tamam diyor. Ama Fransızlar ona bir teneke altın verince köprüyü uçurmaktan vaz geçiyor. Ve buradan giden yardımla isyan bastırılıyor. O yüzden bizim burada bu hikaye herkes tarafından biliniyor. Ve kör Reşitte lanetlenmiş biri olarak tanınıyor. Karakola gelince bu karakolda uzun yıllar Fransız askerleri yaşadı. Onlar gittikten sonra Baas Rejiminin askerleri yerleşti. 1985 yılında onlarda karakolu boşaltıp gittiler. İşte o yıldan sonra artık köprünün güvenliğini bizim gibi bekçilere bıraktılar” dedi.

Şükrü Bekir Nehsen ise köprüye ilişkin sanki içimden geçenleri söylüyordu: “İhanete uğradığımız yeri şimdi koruyoruz. Uçurulsaydı belki isyan bastırılamazdı.  Bu ihanet hikayesiyle büyüdüm ben. Ben de çocuklarımı bu hikaye ile büyüttüm. Yani bu hikaye hep anlatıla geldi. Ve anlatılmaya da devam edecek.”

Köprünün başında oturup sohbete devam ettik. Bekçilerin çayını bir acı kahvesini içtim. Akşam hava kararmadan önce geldiğim tünelden geri Reco’ya döndüm. Geceyi Reco’da köprüyü düşünerek geçirdim…

Bir gün mutlaka o mezarları bulacağım. Çünkü o mezarlar bizim geçmişimizdir. Toprağa bağlı olan köklerimizdir. Yani isyan ve özgürlük belleğimizdir…