Hürriyet, 'sözde' ve dümdüz olan insanlık... Cahit Mervan

Kürt gazetecilerinin uğradığı saldırılara tepki çok cılızdır. Bizzat adı son dönemde saldırıya uğrayan gazete ve grubu bu saldırıları hoş görmektedir.

Neredeyse iyi ki Hürriyet gazetesi basıldı ve daha sonra aynı gazetenin yazarı Ahmet Hakan Coşkun saldırıya uğradı diyeceğiz. Çünkü Türkiye'de herhangi bir saldırı ''Fırat'ın Batısı''nda oturanlara yapıldığı zaman, kamuoyu duyarlığı artıyor. Dolaylıda olsa basın özgürlüğü, hak, hukuk, adalet gündeme geliyor. Açıklamalar, içte ve dış dünyadan tepkiler peş peşe geliyor. Öyle ki saldırıyı yapanlar dahi tam bir Al Capane usulü kınama mesajları yayımlıyor ve hatta kaburga kemikleri kırılmış gazeteciyi ziyaret ediyor.

Ama saldırıya uğrayan, kafasına silah dayanan, derdest edilerek gözaltına alınan, hatta 14 Ekim 2014'te Adana'da Kadri Bağdu gibi alçakça bir suikast sonucu katledilen Kürt gazeteci ve çalışanları olunca tepkinin dozu düşüyor. Hatta birçok kesim tepki göstermekten öte 'iyi ki oldu', 'Türkün gücünü' görsünler ruh hali içinde saldırıya destek çıkıyor.

Çünkü onlara göre ''Fırat'ın Doğusunda’’, yani Kürdistan'da yaşayanlar 'vatan topraklarını' bölmek istiyorlar! Geçmişte eşkıyaydılar, şimdi ise teröristler. Bu dünde böyleydi, esas olarak bugünde böyledir.

HÜRRİYET CİNAYETLERİ SAVUNDU

Kürt gazetecilerinin uğradığı saldırılara tepki çok cılızdır. Bizzat adı son dönemde saldırıya uğrayan gazete ve grubu bu saldırıları hoş görmektedir. Hatta 90'lı yılarda Kürt gazeteciler Türk kontr-gerillası tarafından hunharca katledildiğinde devletin yanında en çok Hürriyet gazetesi, başyazarı ve yazarları durmuştur. Geçen zaman içinde bu cinayetlere destek olduğu için, çanak tuttuğu için kamuoyundan doğru dürüst özür dilememiş ve bir özeleştiri dahi yapılmamıştır.

Bugün kendi haklarında sayısız 'kirli haberden' yakınan dönemin genel yayın yönetmeni zat, sadece Kürt sanatçı Ahmet Kaya için attığı 'vay şerefsiz' manşetinden dolayı yıllar sonra 'üzgün olduğunu' açıklamıştır. O da süslü kelimelerle günahtan arınmak için.   

Çünkü saldırıya uğrayan, katledilen, evi-barkı yerle bir edilen, mezar taşları dahi paramparça yapılan, 35 günlük bebeği infaz edilen, savaşta yaşamını yitiren kadın gerillası çırılçıplak soyularak teşhir edilen, cenazesi bir polis panzerine bağlanarak çekilen, aleni olarak Özel hareketçilerin saldırısına uğrayan ve kafasına silah dayanan, ölümden bir 'an' meselesi olarak kurtulan insanlar Kürt olunca, meselenin özü değişiyor.

Bunu açık-seçik yazmanın, söylemenin ve konuşmanın zamanı gelmiştir.  Bu ikiyüzlü tutum teşhir edilmeden, Kürtlere karşı uygulanan düşman hukukuna arka çıkanlarda saldırıya uğramaktan muaf olmayacaklardır.  

Saray Gladyosu'nun adamları tarafından takip edilen ve dövülen Ahmet Hakan Coşkun dahi son yaptığı programlarda neredeyse 10 dakika içinde onlarca kez Kürt Özgürlük Savaşçıları'nı kast ederek 'terörist' yakıştırmasında bulunuyordu. Sanki PKK'ye, Kürdistan gerillalarına ne kadar fazla 'terörist' yakıştırması yaparsa, saldırıdan kendisini koruyabileceğini düşünüyordu. Kaldı ki Doğan Medya Grubu'nun ait televizyon ve gazetelerin bırakın PKK'ye gerçekçi yaklaşımını, HDP ve Kürt kanaat önderlerine uyguladığı ambargoyu bilmeyen mi kaldı?  Bu ambargo bizzat aynı grubun bir televizyonunda ekran yüzü olan Şirin Payzin tarafından deşifre edildi.

Garip olan başka bir şey daha var: Hürriyet gazetesi hem kendisine ve hem de yazarına yapılan saldırının adını koymakta bir hayli zorlanıyor. Aslında kimin yaptığını, hangi ilişkilerin bu saldırıda rol oynadığını bizden çok iyi biliyorlar. Ancak devletin derinliğindeki bu kontrgerilla örgütlenmesinin adını anmaya cesaret edemiyorlar.

Çünkü onlara göre bu memlekette esas olarak Kürtler ve gerçek rejim muhalifleri saldırıya uğrar.

Şimdi herkes elini vicdanına koysun.

Bir kaç muhalif gazete, televizyon kanalı ve internet sitesi dışında Türk medyasının Kürtlere ilişkin haber dili ve bakışı nedir? Gazetecilik midir? Basın yayın ilkeleriyle, ahlakıyla bir alakası var mıdır?

Türk medyasının Kürtlere ilişkin dili ve bakışı resmidir. Rejimin bakış açısı, dili ve yaklaşımıyla paralel dahi değildir, aynıdır.

Kendi aralarında amansız bir kavgaya tutuştukları zaman dahi Kürtlere ilişkin dillerinde bir esneklik, bakışlarında bir yumuşa gözlenmemektedir. Tıpkı bu son savaşta olduğu gibi.

İster Akit, Yeni Şafak, Star, Akşam, Sabah gibi açıktan tetikçi bir gazete olsun, isterse AKP hükümetinin hedefindeki Hürriyet, Doğan medya grubunun yayın organları olsun, isterse bugün kendileri de 'terör örgütü' olarak adlandırılan Fetullah Gülen Network'una bağlı medya organları olsun Kürtler söz konusu olduğunda rejimle, Erdoğan'la aynı dili kullanıyorlar ve gariptir aynı ırkçı bakışa ve reflekse sahipler.

TÜRK MEDYASI IRKÇI VE AYRIMCIDIR

Elbette ki bu yeni, bugüne mahsus bir şey değil. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren değişmeyen bir gerçektir. Türk medyası kamuoyunun çıkarlarını savunacağına devletin beşinci kolu gibidir. Devletin çıkarlarını her türlü insan hak ve hukukundan üstün görmektedir. Hatta çoğu kez devlet ile iç içedir. Devletin geçmişte de şimdi de en kirli ve kanlı operasyonlarını savunan, hatta zaman zaman bu türden saldırıları organize eden bir yapıdadır.

Türk medyası hiç bir zaman bağımsız ve tarafsız olmadı.  Bu nedenle Türk-İslam sentezinin dışına çıkamadı. Türk olmayan her şeye düşman, ırkçı ve ayrımcı bir dil ve yayın çizgisine sahip oldu.

Bu neden 'Türkiye Türklerindir' sözü, bayrak ve Türkiye haritası halkları, farklı inanç ve etnik toplulukları günlük linçe tabi tutarcasına hep gazetelerin, televizyon ekranlarının logosunda oldu. Gerçek haber yerine, hamaset, ırkçı söylemler, ret ve inkar çizgisi hayata geçirildi.  Bu yapısıyla resmi ideolojinin savunucusu ve sözcüsü oldu. Türk olmayan herkesi öz itibariyle düşman kabul eden ve ona düşman hukuku uygulayan devletin dilini ve bakış açısını bu nedenle kendisine rehber edindi.  

GAZETECİ-İNFAZCI AYRIMI YAPMAK ZORLAŞTI

Bugün bazı gazetelerde köşe yazarlarının, televizyon ekranlarında gazeteci-yazar diye 'analiz' yapanlarının kaçta kaçının gazeteci olduğu, bu mesleğin çıkışından bu yana büyük mücadeleler sonucu oluşturduğu etik ve yasalarına uyduğu büyük bir merak konusudur. Bazen insan bunların gazeteci mi yoksa savcı, polis işkenceci ve infazcı olduğunu ayırt etmek de zorlanıyor.

Açıktan ırkçılığı savunan, bir toplum için soykırım talep eden böyle bir basın dünyanın başka bir yerinde var mıdır acaba?

Kendi aralarında kavga eden farklı kliklerin gazetelerin bir başka ulus, topluluk söz konusu olduğunda aynı cümle ve kelimelerle, aynı manşetlerle çıktığı nerede görülmüştür?

Halbuki bu Türkiye'de son derece olağan bir durumdur. Kürtler ve Türk egemen kimlik içinde erimeyi kabul etmeyen herkes bu ırkçı dil ve bakışın hedefidir. Kurbanıdır.  

Kürtlere hakaret etmek, Kürtlerin veya Ermenilerin, Rumların, Alevilerin kutsal değerlerini ayaklar altına almak, hatta varlıklarını yok saymak, hak talep ettikleri için onları 'anarşist', 'terörist', 'bölücü', 'hain', 'kalleş', 'sözde', 'mahlukat' gibi sıfatlarla adlandırmak hiç bir cezayı gerektirmemektedir. Aksine bu konuda hepsi arasında bir yarış vardır

MEDYA ERDOĞAN'IN IRKÇI DİLİNİ KULLANIYOR

Mesele zaman gazetesi 'PKK dururken cemaate saldırmak niye diye yakınmaktadır. Hatta hükümeti, devleti daha az Kürt öldürdüğü için suçlamaktadır. Tıpkı Sözcü, Ortadoğu gazetesi gibi faşist yayın organlarının yaptığını yapmaktadır.

Peki ya Doğan Medya Grubu çok mu masumdur?    

Bugün esas itibariyle Erdoğan'ın Kürtlere bakışı ve kullandığı dille Hürriyet gazetesinin veya Doğan Haber Ajansı'nın dili ve bakışı arasında esasta bir fark var mı dır?  Yoktur.

Doğru. Doğan Medya Grubu ve Fetullah Gülen Network'una ait medya bugün Erdoğan hedefindedir. Bu kavganın arka planında var olan rant kavgasını kamuoyu pek bilmemektedir. Bu kavganın basın özgürlüğü ve demokrasiyle pek alakalı olmadığını söylemek gerekir. Çünkü bu ülkede demokrasinin Kürdistan'da geçtiğini söylemek için dahiyane bir analizci olmak gerekmiyor. 

Açık olan şudur: Kürtleri yok sayan, ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanalar demokrat olmazlar. Bu ülkeye de demokrasi ve özgürlük getirmezler.

Çünkü Erdoğan'ın hedefinde olan her iki medya grubunun Kürtlere ilişkin dili ve bakışı havuz medyasından farklı değildir.  Psikolojik savaş merkezinin hazırladığı yalan ve kirli haberler bu her üç ana medya akımda eş zamanlı olarak yer almaktadır.

Mesele aşağıda aktardığım bazı manşet ve başlıklar  hemen hemen bütün gazetelerde aynı zamanda aynı  şekilde yer almaktadır:

'Teröristler etkisiz hale getirildi', 'Kandil'den kaçışlar başladı', 'PKK'den kalleş tuzak', 'şeytanın dahi aklına gelmez', ‘Sözde mezarlık', 'Kandil yerle bir edildi', 'İstanbul'da terör örgütüne operasyon', 'tüm şehri yakacaklardı', 'Sivilleri katlediyorlar', 'PKK 1200 çocuk kaçırdı', 'Bayrağa hakaret ettirmeyiz', Misliyle ödettik', 'temizleyeceğiz', 'köklerini kazıdık, kazıyacağız', 'son terörist kalana kadar', 'Kandil'e girin', 'hepimiz Mehmetçiğiz', 'kayıp timin intikamı' ve daha neler neler... 

İKİ ÖRNEK      

Doğan Haber Ajansı Türk ordusunun Kağızman'da gerilla mezarlığına karşı giriştiği vahşi ve barbarca saldırıyı  'Kars Valiliği'nden PKK mezarlığı açıklaması' başlığıyla aktardığı haberde gerilla mezarlığından 'sözde' olarak bahsetmesi ve dümdüz edildiğini duyurması hangi gazetecilik etiği ve insan onuruyla bağdaşmaktadır?  

Veya Hürriyet gazetesinin İstanbul'da veya başka bir yerde Kürtlere yapılan gözaltı ve tutuklamaları 'terör operasyonu' olarak sunması gazetecilik midir?

Bunun gibi Hürriyet'in ve Erdoğan'ın saldırılarından yakınan diğer gazetelerin gazetecilikle ve insan onuru ile alakalı olmayan 'haber'ini aktarabiliriz. Ancak bu iki örnek bile yeter.    

Yazının ilk cümlesin dönersek, tabi ki hangi nedenle olursa olsun bir gazetenin basılması ve yazarının takip edilerek derdest edilmesi hoş görülemez. Tepki mutlaka çok ser ve caydırıcı olmalıdır. Bu her yerde herkes için yapılmalıdır. İster bu saldırı İstanbul'da bir  rezidans önünde olsun, isterse Farqin, Nusaybin, Silopi, Amed, Dersim, Bitlis, Van, Gever, Kızıltepe, Cizre gibi işgal altında olan onlarca merkezde canını tehlikeye atarak haber kovalayan Kürt gazetecilerine yapılan bir saldırı olsun.

Hepsine eşit derecede, hatta Kürt ve özgür basına yapılan saldırılara-pozitif ayrımcılık ilkesi uygulanarak- daha fazla karşı çıkılarak gerçek manada basın özgürlüğü, hak, hukuk ve adalet sağlanabilinir   

Yani kısaca halen devletin resmi dilini kullanan, Kürtleri 'hain' bölücü', 'terörist' olarak gören bir anlayış içindeyseniz, Kürdistan ve özgür medya çalışanlarının başına dayanan silah karşısında suskunsanız, Türk özel hareket timleri tarafından ipe bağlanarak sürüklenen Kürt sizin vicdanınızda bir yara açmıyorsa, gerilla mezarlıklarından 'sözde' olarak bahsediyor ve Türk ordusunun bu mezarlıkları bombalamasını 'sözde PKK mezarlıkları dümdüz edildi' diye veriyorsanız eğer, size yapılan saldırıdan da bu kadar rahatsız olmanıza gerek yok.

Çünkü orada 'sözde' olan, dümdüz olan sizin insanlığınızdır.

Ama yine de Saray Gladyosu'nun saldırısına maruz kalan  herkese geçmiş olsun.