Hükümetin müzakere siyasetine güvenilemez - Veysi Sarısözen

Hükümetin müzakere siyasetine güvenilemez - Veysi Sarısözen

Dün yazdığım yazıda, şimdi her şeyin “AKP’ye ‘Yavuz Selim’ in değil, ‘akl-ı selimin” egemen olmasına bağlıdır” dedim ve “sorunu diyalogla çözme” dışında ortada “demokratik ve akli” bir yol kalmadığını yazdım. 

Aynı gün, yazının yayınlanmasından sonra, Bakanlar Kurulu “müzakereden” söz edince, “ihtiyatlı bir iyimserliğe” kapıldım.

Ve şimdi sabahın köründen beri Taksim’i hep birlikte izliyoruz. Benim gibi, herkesin “ihtiyatlı iyimserliği”, Taksim’de “biber gazıyla” boğulup, gitti…

Herkes Çarşamba günü, Kürt özgürlük hareketinin açtığı “müzakere” yolundan, yani siyasetten “şiddeti” dışlama yolundan tıpkı Kürdistan'da olduğu gibi, Taksim'de de öylece yürüneceğini beklerken, Taksim alanına binlerce polis, “kepçeleriyle”, “TOMA’larıyla” ve “Akrepleriyle”, tarihe geçecek bir iddiayla, yani “pankart ve resimleri kaldırmak” amacıyla girdiler…”Başka bir amaçları” yokmuş. Sabahın erken saatinde kitle halinde polis “işgali”nin nedeni böyle açıklandı.

Diyelim ki, amaç "halisane", niyet "samimi", hizmet "polisiye" değil, "çevre temizliği"...

İyi de...

Neden Çarşamba gününe kadar beklenmedi? Taksim Platformlarının bugün saat 10.00'da toplanıp, AKM'deki pankartlarla ilgili düzenlemeyi görüşüceğinin bilindiğini Aslı Aydıntaşbaş, büyük bir yüreklilikle kamuoyuna CNN'de Akif Beki adındaki "gizli AKP"linin, onu "eylemin bir parçası" sayan tehditlerine rağmen açıkladı... Pankartların bir gün daha AKM üstünde durması, Türkiye'yi "mitinglerle" karma karışık hale getiren Hükümetin kararlarından daha fazla mı "yıkacak"tı; o pankartlar mı "borsayı çökertti", yoksa Hükümetin ve Başbakan'ın "Gezideki halkla", kendisine oy veren kitleyi cepheleştirme ve elindeki devlet şiddetini amansızca kullanması mı? Hükümet o "devrimci pankartlar" yüzünden mi, en yakın müttefiklerinden "azar" işitiyor. Yoksa Başbakan'ın "devlet bankaları var, özel bankaları batırın, düvel-i muazzama bana savaş açtı" feveranları mı? Başbakan'ın karşısına "molotof"la çıkan direnişçi mi Hükümeti krize soktu, yoksa Başbakan'ın eline "ne sağcıyım, ne solcu, çapulcuyum, çapulcu" ironik pankartını alıp, Gezi Parkı direnişiyle medeni bir dayanışma içine giren Cem Boyner'i bile tehdit eden tutumu mu? 

Neden “koskoca hükümet, Taksim’e yönelik polis, “hangi amaçlarla yapıldığı” açıklanırsa açıklansın, bir kısım göstericilerin bu müahaleye karşı koyacağını bile bile, hatta bunu isteye isteye, Çarşamba günü “müzakere”de Taksim’deki “pankartların” ve “barikatların” kaldırılması yönünde direnişçilerle “anlaşma” yoluna gitmedi?

Ve AKM’deki “pankartları” indirdikten sonra, neden Alan’dan hala çıkmadı?

Bu durumda, “Gezi parkına müdahale etmeyeceğiz” sözlerinin de güvenilecek bir yanı kaldı mı?

Şimdi “Molotof kokteyli”, “taş” ve “havai fişek” kullandılar, o nedenle polis “pankartları” kaldırmak için “müdahale” ettiği Taksim’de “marjinallere” karşı şiddet kullanıyormuş…

Müzakere yoluyla Çarşamba günü Taksim’de “düzenleme” yapma imkanını kullanmadan, Alana “AKM’nin üstündeki pankartları” kaldırmak için girdik diyen Hükümet’in bu gerekçesi ne ciddidir, ne inandırıcıdır. 

Neredeyse on beş gündür Türkiye’nin her yerinde polisin gaz bombaları altında direnen insanların, sabahın köründe yapılan müdahalenin “pankart kaldırma” amacıyla yapıldığına inanacakları düşünülebilir mi? Oradaki genç insanların Taksim etrafında, ister yasal olsun, ister olmasın, “barikatlar” kurduğunu bilen Hükümet, böyle bir müdahaleye, buradaki grupların karşı koyacaklarını, ellerinde ne varsa kullanacaklarını, “mobeselerinden”, “muhbirlerinden”, “ajanlarından” aldığı “istihbarat” sayesinde bildiği halde, Çarşambayı beklemeden böyle bir operasyon yapması nasıl bir amaç taşıyor?

Direnişi bölmek…

Barışçı direnişi, ilk gün yapılan ve Hükümetin bile “kanunsuz” ilan ettiği türden meşru olmayan polis saldırısına karşı savunmak isteyenlerle, Gezi’de direnişi sürdürenleri birbirine düşürmek…

Binlerce polis…Alana gaz bombaları kullanarak girdi…Karşılıklı şiddetin yaşanacağını bilerek girdi.

Tekrar soralım: Neden Alan’da böyle bir çatışmaya yol vermemek için Hükümet Çarşamba’yı beklemedi?

Beklemedi, çünkü, yaptığı “devlet şiddetine” onunla kıyas bile kabul edilemeyecek, zayıf ve etkisiz, ama medyanın kolayca “nükleer şiddet” haline getirebileceği “şiddet” içeren tepkilerin ortaya çıkmasını istedi; bu yolla Gezi’deki barışçı direnişçileri ürkütmeyi, geriletmeyi düşündü…

Bunun anlamı ne derseniz, açın politik sözlükleri okuyun; "karşı şiddeti bilerek, isteyerek yaratmak için kullanılan şiddet, provokasyondur"... Pankart indirme bahanesiyle binlerce polisin etrafı barikatlarla çevrilmiş Taksim alanına girmesi, "devlet hakimiyetinin" icabı olarak ne kadar anlatılırsa anlatılsın, bu girişim biçimi, düpedüz provokasyondur. Tarih devletlerin devrimci güçleri yenik düşürmek ve onları eşitsiz koşullarda şiddet kullanmaya mecbur etmek için yaptıkları kanlı provokasyonların da tarihidir. Açın Ergenekon davalarının tutanaklarını, şimdi de özü değişmeyen devlet aygıtının ne büyük melanetler peşinde, ne gibi kanlı provokasyonlar planladığını görün...Masada iki kumarbaz demiştik. Alanlarda da "iki kumarbaz" var; birisi "Ergenekon'un rövanşı" için, öteki, "AKP karşıtı muhalefeti zayıflatmak" için "provokasyon" kartlarını masaya açmış durumda...

"İllegal örgüt" diye yaftalanan legal sosyalist partilerin taraftarlarının arasında ya da Gezi direnişçileri arasında "provokatör" aramanın ne anlamı var? Provokasyon Hükümet tarafından şu anda hala uygulama alanında...Taksim'de...

Buradan çıkan sonuç açıktır: Hükümetin “müzakere” siyasetine güven duygusu “Çarşamba günü müzakere edeceğiz” deyip, Salı günü Alana binlerce polisle girmesiyle birlikte yok olmuştur.

AKP hükümeti, “müzakere” zorunda kalınmasını bir “zaaf” saymakta, “müzakereye” mecbur kaldığı zaman da, bunu ört bas edebilmek için, tıpkı Oslo müzakereleri sırasında KCK tutuklamaları ve “kış operasyonlarında” olduğu gibi, “bilek bükme”, “had bildirme”, “güç gösterme” yöntemi kullanmakta…

Yani “pankart temizliği” yalnızca bir bahane…Taksim’deki şiddet, Hükümetin bilerek seçilmiş tercihidir…Onun “müzakere”yi, “diyalog”u bir toplumsal yöntem olmaktan çıkaran, uzlaşmak zorunda her kalışında, bunu “düşmanı ezip, onu müzakereye zorladım” diyerek, diyalogu zehirlemekte. Gezi parkındaki direnişçileri, “işte böyle yaparız” diyerek, “müzakereye” değil, “teslime” olmaya zorlamakta…

Böyle “müzakere” olmaz…

Hükümetin tutumu, onun “müzakere” siyasetinin ne kadar güvenilmez olduğunu kanıtlamaktan başka hiçbir anlama gelmez…

Çarşamba günü yapılması planlanan “müzakerede” üzerinde kolayca uzlaşılacak olan bir “pankart indirme” meselesini, Taksim’de “meydan savaşına” çevirmenin ne anlama geldiğini herkes kolayca anlıyor…

Olayların bu hale gelmesinden sorumlu Hükümettir. 

Ve Türkiye’yi, sonu kaosa açılan “ekonomik kriz” yoklamaya başladı bile. 

Şimdi Hükümet yanlıları “savunma” imalatına başladılar bile: Hükümet “şiddet kullananlarla müzakere etmez, Gezidekilerle eder” seslerini duymaktayız…

Gülünçtür; “terörle müzakere etmeyiz, Meclisteki ‘uzantıları” ile müzakere ederiz” diyenler yine aynı insanlardı…

Edersiniz… Ettiniz…

Etmelisiniz.

Çünkü önünüzde ya “diyalog” ya da şiddet yolundan başka yol yok. “Diyalog” Türkiye için demokrasi ve barış, sizin için “kar, faiz, rant”; Şiddet ise, Türkiye için “dikta” ve sizin için “ekonomik iflas” getirir.

Tercih Hükümetindir…

Ve ben bu yazıyı bitirirken, Gezi Direnişçileri, tıpkı Roboskili Kürt halkının "ordu ile gerilla" arasında girerek kurduğu "canlı kalkan" gibi, polisin direnişçilere saldırısını durdurmak için "el ele tutuşarak" "canlı kalkan" oluşturuyordu ve medyanın Hükümet yanlıları, "illegal örgütlere" karşı Gezi Direnişçilerinin "polisi koruduğunu" bu halka anlatıyordu...Roboskili köylülerin de "orduyu gerillaya karşı koruduğunu" yazmışlardı ya...

AKP Taksim'de kötü bir oyun oynuyor...