Hollande ‘devlet içindeki devleti' kontrol edebilecek mi?

Hollande ‘devlet içindeki devleti' kontrol edebilecek mi?

Fransız Cumhurbaşkanı  François Hollande, istihbarat örgütünü daha fazla iktidar denetimi altına alacak bir çalışma başlatmaya hazırlanıyor. Hollande, bu adım ile devlet içinde devlet olarak bilinen ve bizzat siyasiler arasındaki çekişmelerde kullanılan Fransız istihbaratının kendisi için de tehlikeli bir rol oynamasına engel olmaya çalışacak.

Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande’ın da katıldığı Ulusal İstihbarat Konseyi toplantısı sonrasında yapılan açıklamada istihbarat örgütlerinin çalışmalarını teftiş edecek yeni bir mekanizmanın oluşturulacağını duyuruldu. Hollande adına Cumhurbaşkanlığı Sarayı (Elysée)’den yapılan açıklamada, “İstihbarat servislerini teftiş edecek olan oluşum, Hükümete istihbarat politikasını ve bu politikayı icra etmekle yükümlü servisleri kontrol etmesine ve değerlendirmesine  olanak sağlayacaktır” denildi. Açıklamada, istihbarat servislerinin ne tür denetimlere tabi tutulacağı ile ilgili herhangi bir detay ise verilmedi ancak, parlamenter denetime tabi tutulmasının da hedeflendiği belirtildi.

Bu çalışma ile, yaklaşık 11 bin kişinin faal olarak çalıştığı ve iç, dış, askeri ve savunma gibi 4 ana bölüme ayrılan Fransız istihbaratının birbiriyle daha uyumlu çalışması hedefleniyor. Cumhurbaşkanı Hollande, Mayıs ayı sonundaki bir açıklamasında da, istihbarat birimlerinin daha iyi işbirliği ve bilgi paylaşımı yapabilmesinin gerektiğini söylemişti.

KENDİNİ İSTİHBARAT OYUNLARINA KARŞI KORUMAK MI İSTİYOR?

Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Fransız istihbaratını kontrol altına almak istemesi ile ülke siyasetinde gizliden rol alan bu kurumun rolünü kendi politikalarına göre şekillendirme ve ya en azından zarar vermeyecek noktaya çekme isteği de yatıyor. Siyasi açıdan Fransa’nın en kötü cumhurbaşkanlarından biri olmaya doğru koşan Hollande’ın hem istihbaratı ülke çıkarlarına daha iyi hizmet etmesi, hem de kendisine ve ya kabine üyelerine ait gizli bilgilerin kullanılmasını önlemek isteyeceği de aşikar. Zira, Fransız istihbaratı bir çok kesim tarafından ‘devlet içinde devlet’ ve siyasi çekişmelerin temel oyuncularından biri olarak görülüyor ve buna ait örnekler de az değil.

ORDU İLE BİRLİKTE BÜTÇE BAKANI’NI DÜŞÜREN İSTİHBARAT!

Siyasi çekişmelerde istihbarat örgütlerinin yer aldığı son olay, sosyalist hükümetin Bütçe Bakanı Jérome Cahuzac’ın  İsviçre bankası UBS’de bulunan gizli hesabı nedeniyle istifa etmesiyle ortaya çıkmıştı. Cahuzac’ın 2000 yılına ait ses kaydı Aralık 2012’de Médiapart sitesinde yayınlanmış ve 19 Mart 2013’de hakkında soruşturma açıldığı gün istifa etmek zorunda kalmıştı.

Ancak, Jérome Cahuzac’ın siyasi yaşamının sonunu getiren bilgilerin açığa çıkarılmasının, Cahuzac’ın Savunma Bakanlığı’nın giderlerini de kısmak istemesi ile bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Cahuzac, savunma giderlerini milli gelirin yüzde 1,5’inden yüzde 1,1’e çekmeyi, bunun içinde ordunun kapasitesini düşürmek de dahil olmak üzere bir dizi tasarrufa gitmeyi planlıyordu. Aynı şekilde iç ve dış istihbarat örgütlerinin giderlerinde kesintiye gidilebileceği de konuşuluyordu.

İsviçre’de yayınlanan L’Hebdo dergisi, Cahuzac’ın Savunma Bakanı Jean-Yves Drian ile 18 Mart’ta son bir görüşme yaptığını ve bu konuda bir uzlaşma sağlanamadığını iddia etmişti. Bu görüşmeden sonra da, Cahuzac’ın gizli banka hesabı ile ilgili Fransız istihbaratında zaten var olan detaylı bilgiler de kullanılarak, hakkında soruşturma izni verilmişti.

Cahuzac’ın istifa etmesi ve partisinden atılması ardından olay kapatılırken, François Hollande, 2014 savunma giderlerinin  2013 yılı ile aynı oranda tutulacağını ve ordunun önümüzdeki 10 yıllık projelerini içeren LPM adlı projenin görüşülmesini ertelediğini duyurmuştu.

SARKOZY VE RAKİBİ DE VILLEPIN’İN ÇEKİŞMESİNDE DE İSTİHBARAT VARDI

İstihbarat servislerinin siyasi çatışmalardaki rolüne ilişkin en iyi örnek, 2007-2012 arasında cumhurbaşkanlığı yapan Nicolas Sarkozy’nin yıldızının parladığı dönemde (2003-2004) kendi partisinden rakibi Dominique de Villepin ile arasındaki çekişmede görülmüştü. 2004 yılında ortaya çıkan ve ‘Clearstream-2 Olayı’ olarak Fransız siyasi tarihine geçen skandalda istihbarat servisleri başrol oynamıştı.

O dönemde Ekonomi Bakanı olan Sarkozy’nin 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak istediğini duyurması ardından harekete geçen dönemin Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin’in Sarkozy ile ilgili araştırma yapılmasını istediği ortaya çıkmıştı.  Villepin’in dönemin Savunma Bakanlığı istihbarat koordinatörü Philippe Randot’dan, en büyük rakibi olan Sarkozy ve diğer bazı siyasilerin gizli banka hesaplarının olup olmadığına dair araştırma yaptırarak itibarlarını zedelemesini amaçladığı iddia edilmişti.

İÇ GÜVENLİK KONUSUNDA PASİF AMA KÜRTLERE KARŞI HAYLİ ETKİN

Politik çevreler, ülke içinde meydana gelen kimi saldırıların önlenememesi nedeniyle İç İstihbarat Merkezi Müdürlüğü olarak da bilinen DCRI’yi suçluyordu. Geçtiğimiz yıl Toulouse kentinde sivil ve askerleri katleden Muhammed Merah olayında olduğu gibi bir çok olayın faillerinin DCRI ile bir şekilde ilişkiye girmiş olmaları ve ya bu kurum tarafından bilinen kişiler olması da dikkat çekiyordu.

Afganistan, Libya, Mali gibi bir çok ülkedeki savaşta etkin rol oynayan Fransa’da ciddi bir Müslüman nüfus yaşıyor ve bir çok İslamcı örgütün de ülkede yaşayan gençler arasında faaliyet gösterdiği biliniyor. Hollande’ın bir hedefi de, istihbarat servisleri arasındaki koordinasyonu güçlendirerek devlet politikalarına karşı içerden ve ya dışarıdan gelebilecek saldırıları engelleme isteği.

Fransız istihbaratının son 1 yıldaki kimi icraatları Kürtleri de ilgilendiriyor. Bunun en son örnekleri de Kürt siyasetçi Adem Uzun’un bir komplo kurularak yakalanması ve 9 Ocak Paris katliamında görüldü. Türkiye’nin talebi üzerine Kürt siyasetçiler üzerindeki baskısını arttıran Fransız istihbaratı, Adem Uzun’u Paris’te, PKK’ye gönderilmek üzere silah satın almak arayışına girdiği gerekçesiyle takibe almışlardı. Anti terör savcılarının talebi üzerine Fransız servisleri, Adem Uzun’u daha yakın bir takibe almış ancak, bu takip sırasında “hiçbir şey” bulamamışlardı. Sonradan ortaya çıkan bilgilere göre, Adem Uzun ile bazı elçiler arasında bir görüşme organize edilmiş ve bu görüşmeyi tertipleyen Fransız servisleri idi.  Ve bu görüşmeyi yeterli bulan savcı, Batı Kürdistan üzerine Fransız Parlamentosu’nda düzenlenen bir konferansa katılmak için Paris’e gelen Adem Uzun’un gözaltına alınmasını emretmişti.

PARİS KATLİAMINDA DA TARTIŞMALI POZİSYONDALAR

Fransız istihbarat servislerinin Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilmesindeki rolleri de soru işareti olarak yerli yerinde duruyor. Olayla ilgili tutuklanan tek sanık olan Ömer Güney’in Fransız servislerince bilindiği de kamuoyuna yansımıştı. Katliamın, Fransız istihbaratının 24 saat kontrol ettiği bir binada gerçekleşmesi ve bu binanın aslında bir çok girişinin olduğu da çok sonraları ortaya çıkmıştı. a