HDP Adayı Üstün: Faşizme karşı HDP'ye oy verin

7 Haziran’da 3. Bölgeden HDP milletvekili seçilen ve bu seçimde de yine aynı bölgeden aday olan Beyza Üstün, savaş politikası ve seçimler üzerine ANF'ye konuştu.

HDP Adayı, Prof. Dr. Üstün, barış isteyenleri HDP'ye oy vermeye çağırdı. AKP ve Erdoğan'ın katliam talimatı vermeyi sürdüreceklerini söyleyen Üstün, "1 Kasım son değil yeni bir başlangıç" mesajını verdi.

7 Haziran’da 3. Bölgeden HDP milletvekili seçilen ve bu seçimde de yine aynı bölgeden aday olan Beyza Üstün, savaş politikası ve seçimler üzerine ANF'ye konuştu.

'EN DOĞRU MÜCADELE ALANI HDP'

Tanımayanlar için kısaca kendinizi anlatır mısınız...

İsmim Beyza Üstün. Hem HDK hem de HDP’nin kurucuları arasındayım. Şu anda HDP 3. Bölge İstanbul milletvekiliyim ve 1 Kasım seçimlerinde tekrar adayım. Vekil adayı olmadan önce çevre mühendisi olarak çalıştım ve akademik kariyer yaptım. Prof. Dr. unvanım var. Ekoloji mücadelesi sürdürüyor, akademinin ve yaşamın özgürleşmesi için mücadele ediyorum. Ben bir sosyalistim, Marksistim. Bakışlarım doğrultusunda yaşamaya çalışıyorum ve en doğru mücadele alanının HDK ve HDP olduğunu düşünüyorum. HDK ve HDP’nin bütün ilkeleri benim yaşama bakışımla örtüşüyor ve doğru yerdeyim.

Siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz?

Ben siyasete atılma fikrinde değildim aslında. Benim hedefim HDK’nin fikriyatının yaşama geçmesiydi; o yüzden de HDK’nin hem kurucu üyesiyim hem de çalışmalarını sürdürüyorum. HDP’nin belleği ve ana aksı da HDK’nin fikriyatıdır. Yani, herkesin eşit olduğu, hiçbir inanç ayrımının yapılmadığı, cinsiyetçi olmayan, özellikle kadın perspektifinden yaşamın örülebileceği, anti-kapitalist bir çerçevede ekolojik bir sistemin ve yaşamın kurulabileceğini düşünüyorum. HDP’den vekil olmam için arkadaşlarımız beni göreve çağırdı. Akademiyi bırakmam zor oldu ama akademide yaptığım araştırmaların ilkeleri siyasette yapacaklarımdan farklı değildi. Az önce dediğim gibi yaşama baktığım gibi yaşıyorum, yaşadığım gibi siyaset yapıyorum.

HDP içerisinde yer almak size neler kattı?

Ben hayatım boyunca bütün özgürlük mücadelelerinden çok şey öğrendim. HDP ile çalışırken de halk ile bire bir görüşme ve duygularını, isteklerini, hedeflerini öğrenme fırsatı buldum. Kürt Özgürlük Mücadelesini yakından bildiğimi zannediyordum, ancak doğrudan bu mücadeleyi veren kadınlarla buluşmak, oradaki yaşamın nasıl saldırı altında olduğuna tanıklık etmek benim burada özgür olmadığımın bir kere daha farkına varmamı sağladı. Batı ile Kürdistan arasında benim beynimde ve aklımda bir köprü oluştu ve olan biteni daha iyi anladığımı düşünüyorum. Kürt Özgürlük Hareketi ile dayanışarak o mücadeleyi büyütmek ve özgürlüğü, barışı hedefine ulaştırmak için çalışıyorum.

'ERDOĞAN KATLİAMLARA DEVAM EDİLECEĞİ MESAJINI VERİYOR'

7 Haziran seçimleri sonrası HDP olarak kendinizi ifade dahi edemeden masa devrildi ve savaş konsepti başladı. Bu sizi nasıl etkiledi?

Seçimden sonra devreye konulan savaş konsepti korkunçtu. HDP olarak, hedeflediğimiz programı hayata geçirme fırsatı bile bulamadan birdenbire kendimizi önce Cudi’de başlayan yangınların, sonra Suruç ve Ankara ile devam eden toplu katliamların içinde bulduk. Suruç’ta birlikte çalıştığımız, yoldaşlık ettiğimiz gencecik arkadaşlarımız bombalarla katledildi; arkasından ardı ardına Lice’de, Varto’da, Cizre’de, Nusaybin’de sokağa çıkma yasakları, saldırılar, bombalamalar, evleri taramalar, ormanları yakmalarla Kürt halkına yönelik devlet zulmü başladı. Ormanlar cayır cayır yanarken, insanların gelip yangını söndürmesine izin vermedikleri gibi, Cizre’de yüksek yerlerden taradıkları mahallelerdeki yaralıların tedavi edilmesine de engel oldular. Ambulansların mahalleye girmesini yasaklarken, insanları tedavi etmeye giden sağlık emekçilerine saldırdılar. Ardından Ankara Katliamı gerçekleşti. Barış talebiyle garın önünde toplanan çoluk çocuk, genç yaşlı 102 insanın bombalarla katledilmesine göz yumdular. Bütün bunlar dayanılabilir gibi değil.

Siz saldırıların en yoğun olduğu dönemde Kürdistan’a gittiniz, nelere tanık oldunuz?

Benim gittiğim dönemde orman yangınları yoğun yaşanıyordu. Cudi’deki orman yangını 16 Temmuz’da başladı ve yaklaşık bir ay boyunca Kürdistan’ın hemen her yerini sardı. Evler ve köyler dahi yandı, kullanılamaz hale geldi. Diyarbakır havaalanına inince dışarı çıkmamız engellendi çünkü orası askeri üs olarak kullanılıyordu. F 16’lar sürekli kalkış yapıyor ve ormanları bombalıyorlardı. Birinci tanıklığım bu. Uzun bir süre havaalanında bekletildik. Lice’ye, yanan köylere gittiğimizde bağların, bahçelerin, ormanlık alanların ve evlerin yanmış olduğunu gördük. İnsanların büyükbaş hayvanları o yanıkların ortasında kalmıştı. Yiyecek bir gram ekmekleri yoktu, çünkü buğdayları kalmamıştı. Yangının nasıl çıktığını ve neden yardıma gelinmediğini sorduğumuzda, “Ölmemizi istediler çünkü HDP’ye oy veriyoruz” yanıtını verdiler.

Bütün bu yaşananlar oy için miydi?

İktidar için. Zaten bu durum Cumhurbaşkanı tarafından da “400 vekil verseydiniz bunlar olmayacaktı” diye itiraf edildi. Bu şekilde saldırmaları panik içinde olduklarının da bir göstergesi. Evet, gitmek istemiyorlar, çünkü giderlerse Roboski’den tutun Ankara’ya kadar yaptıkları tüm katliamların, rantın, yolsuzlukların foyası ortaya çıkacak. Üçüncü havaalanından, üçüncü köprüden tutun, hidroelektrik santrallere, maden işletmelerine kadar dönen paralar ve usulsüz ihaleler, rantlar, her şey ortaya çıkacak. Bunun için panikteler, bunun için saldırgan ve fütursuzlar. Bu nedenle koalisyon da onları kesmeyecek, tekçi zihniyetle yollarına devam edecekler.

Daha dün Cumhurbaşkanı çıktığı bir televizyon programında seçimlerin sonucu ne olursa olsun, savaş konseptinin devam edeceğini söylüyor. Yani açıkça 'katliamlara devam edeceğiz' mesajını veriyor. Hala tehdit ediyor. Bu katliamları açığa çıkartan medya karartılıyor, basın emekçileri darp ediliyor, Dilek ve Gülay gibi, insanlar evlerinde infaz ediliyor. Cumhurbaşkanı'nın bu söylediği, 'koalisyon da çıksa ben halkın iradesini tanımam' anlamına da geliyor. Düşünün ki bu sözleri söyleyen bir de başkanlık için yetki istiyor, yürütme ve yasama yetkisini elinde tutmaya çalışıyor, herkesin vergisinden toplanmış büyük miktarda bir örtülü ödenek kullanıyor, üstüne üstlük imarı olmayan bir alana yaptığı kaçak bir sarayda yaşayıp, oradan emir yağdırıyor. Sadece o mu bunu yapıyor? Tabii ki hayır. Bu katliamcı, soyguncu süreci partinin desteğiyle sürdürüyorlar. Ama bu mümkün değil, bunun böyle devam etmesi doğanın yapısına, diyalektiğe aykırı. Tarihe bakarsanız zaten katliamcıların, faşistlerin, diktatörlerin sonsuza kadar yaşamadığını görürsünüz, sonunda halklar onlardan hesap sormuştur. Burada da soracak. O nedenle 1 Kasım halkın tekrar iradesini göstermesi açısından önemli, ama bir son tarih de değil.

Orta Doğu’da DAIŞ çetelerine karşı savaşan tek gücün Kürtler olmasına rağmen, DAIŞ’in katliamlarına PKK’yi ortak etme çabaları ve kamuoyuna böyle yansıtmaları nasıl okunmalı?

Bir algı yaratmaya ve bu algıyla gerçeği gizlemeye, örtmeye çalışıyorlar. Ancak bu boş bir çabadır. Çünkü bugün PKK ve IŞİD’in ne kadar zıt ve ayrı olduğunu herkes biliyor. Nitekim Orta Doğu’da IŞİD vahşetine karşı mücadele eden tek güç Kürt Özgürlük Hareketi. tüm dünya izlerken Êzîdîleri IŞİD’in elinden kurtaran, Kobanê’den ve Gîre Spa ‘dan püskürten PYD’dir. Hatta olası bir IŞİD saldırısına karşı Türkiye’nin Süleyman Şah Türbesi’ni korumaya alan da yine PYD’dir. Bunun kimse inkar edemez. O nedenle IŞİD’çilere kimin yardım elinin uzattığı, MİT TIR’larının kime gönderildiği, yaralı IŞİD’çilerin Türkiye’de nasıl hastanelerde tedavi edildiği ve sınırları süzgeç gibi nasıl kullandıkları ve elde liste olmasına rağmen katliamlar yapmalarına nasıl göz yumulduğu er ya da geç ortaya çıkacak.

'GEZİ'DE KURULAN KÖPRÜ HENÜZ ZAYIF'

Aynı zamanda Gezi Direnişi'nde de ön saflardaydınız. Tam insanlar birbiriyle kaynaştı, empati kurmaya başladı; Batı ile Kürdistan arasında köprü kuruldu, derken, insanların çoğu yaşanan katliamlar, zulümler karşısında tepki vermedi. Bu tepkisizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Köprü daha zayıf, o nedenle bu kadar sessizlik hakim. Daha hissetmiyorlar, çünkü hissettirilmiyor, çünkü bilmiyorlar. Bizler biliyoruz içinde olduğumuz için. Ancak anlattığımız zaman aktarabiliyoruz. Çünkü kendilerini daha güvende hissediyor ve onlara dokunmayacağını düşünüyorlar. Ne zaman ki faşizmin tüm kolları onlara doğru uzandığında anlayacaklar. Biz ise bunu dibine kadar yaşamadan onları aydınlatmaya çalışıyoruz, bu zulmü yaşamış insanlar olarak. Eğer bir tarafta Özgecan öldürülüyorsa, diğer tarafta Ekin Wan infaz edildikten sonra çıplak bedeni teşhir ediliyorsa, Hacı Lokman Birlik’in cenazesi yerlerde sürükleniyorsa, bütün bunlar bu ülkenin erkek egemen, eril kapitalist bir iktidar zihniyeti tarafından yönetildiğinin açık göstergesidir. Bütün kadınlar, çocuklar, gençler, halklar özgür olursa biz özgürüz, bir vekil ve kadın olarak bir arkadaşım katlediliyorsa, işkence görüyorsa, şiddete maruz kalıyorsa ben de özgür değilim demek. Bu ülkede kadın özgür değilse, zaten kimse özgür değil. Artık kimse ölmesin feryadını anneler, kadınlar yükseltiyor. Dolayısıyla bu yürekler buluşacak ve gerçekten özgürlüğü birlikte örecekler. Yani yeşil yola direnen, “Devlet benim” diyen bir kadının sesiyle, deresini vermeyecek kadar cüretkar olup jandarmanın karşısına dikilen bir kadınla, çocuklar ölmesin, hiçbir anne ağlamasın diyen Cumartesi annelerinin ve barış annelerinin sesi mutlaka buluşacak, köprü o zaman kurulacak. Bu köprüyü kadınlar yüreğinden, beyninden, özgürlüğünden oluşturacak.

'FAŞİZME KARŞI BARIŞTAN YANA OY KULLANALIM'

Yarın seçim günü. Seçmenlere nasıl seslenmek istersiniz?

HDP çok net, halkların bir arada yaşaması umudunu büyütüyor. Başka bir yaşamın, kadınların ölmeyeceği, işçilerin güven içinde çalışabileceği bir yaşamın olabileceğini söylüyor ve bunu kadınlarla birlikte, işçilerle birlikte söylüyor. Eline kalemi alıp ben asgari ücreti bu kadar yapacağım sözünün arkasına saklanmıyor veya başka bir partiden öğrendiklerini ilke edinmiyor. Doğrudan kendi meclislerinden ürettiği birikimlerden yola çıkarak yaşamın nasıl çözümlenebileceğini söylüyor. Yeni bir yaşamı mümkün kılıyor. İşte bu umut AKP’yi rahatsız ediyor. O nedenle ben halkın bu seçimlerde bir kere daha iradesini göstereceğine ve faşizme karşı barıştan yana oy kullanacağına inanıyorum.