HDP'nin İstanbul 1. Bölge'den Ermeni Milletvekili Adayı Murat Mıhçı, ANF'nin sorularını yanıtladı.
KÜRTLERE UYGULANAN ZULÜM BENİ SİYASETE İTTİ
Siyasete nasıl atıldınız?
1990’lı yıllarda bir Kürt arkadaşım vasıtasıyla siyasetle tanıştım. O dönem sıkça Mezopotamya Kültür Derneği’ne (MKM) gidiyordum. O sırada Beyoğlu’nda Hortum Süleyman lakaplı emniyet müdürü vardı ve onun özellikle Kürt arkadaşlarımıza uyguladığı zulmü görünce siyasetle ilgilenmeye başladım. Fakat parti üyeliğim 2000’li yıllarda ÖDP ile başladı. ÖDP Kadıköy üyesiydim. Daha sonra Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ilçe yöneticisi oldum. O dönemlerde önce Ufuk Uras’ın, daha sonra da Sebahat Tuncel’in seçim kampanyalarında aktif görev aldım. Bunun ardından HDK meclis üyesi, sonra da HDP üyesi oldum ve Kadıköy Belediye Meclisi’nde görev aldım ve iki dönemdir HDP Birinci Bölge milletvekili adayıyım.
'YAN KOMŞUM KATLEDİLİRKEN...'
Niye HDP?
1915’de soykırıma uğrayan bir halkın ferdi olarak yan komşum katledilirken sessiz kalmamak için 'HDP' dedim. Ayrıca ismi gibi tüzüğünde ve pratiğinde de halklar kelimesinin tam karşılığını bulması, beni HDP’li olmaya itti. O açıdan HDP’nin bende hem vicdani hem de politik bir yeri var.
Ermenilerin siyasette gerektiği kadar yer aldığını düşünüyor musunuz?
Hayır, gerektiği kadar siyasette yer aldıklarını düşünmüyorum. HDK’nin ilk bileşeni, benim de üyesi olduğum Nor Zartong’du. Buradaki amaçlarımızdan biri de Ermeni yurttaşları siyasette daha çok yer almaları konusunda cesaretlendirmekti. Korku duvarını aşıp, kendi isteklerini demokratik bir platformda açıklamaya yöneltmekti. Bu nedenle bugün HDP’nin içinde yer almak çok değerli. Örneğin Kamp Armen’deki dayanışma bizim açımızdan çok önemliydi ve yüz yıl önce Musa Dağı'nda direnenler, yüz yıl sonra yine büyük bir direniş sergileyerek 6 ay 24 saat süren bir nöbetin sonucunda kazandık. Bu bize, birlik olunduğunda her türlü baskı ve zulme dur diyebileceğimizi gösterdi.
'YÜZLEŞMEDEN GERÇEK SEVGİ TOHUMU EKİLEMEZ'
Meclis'e girdiğiniz takdirde öncelikle neyi değişmek istersiniz ?
Neyi değiştireceksek beraber değiştireceğiz. Ama tabii ki eşit yurttaşlık hakkı benim için öncelik. Ermeni Soykırımı ve yaşanan tüm katliamlarla yüzleşilmesini isterim. Bugün ancak gerçek bir yüzleşmenin yaşandığı bir ortamda halklar birbiriyle empati kurabilir ve gerçek sevgi tohumları ekilir. Bunun için ilk önce nefret söylemlerinin önüne geçilmeli. Çünkü her şey nefret söylemiyle başlıyor. Mesela en son Cizre’yi OHAL uygulamasıyla ablukaya alan emniyet güçleri Kürt halkını katlederken Ermenilere yönelik nefret söylemini de işin içine katmışlar. Bu durum nefret söylemi sürdükçe ve yüzleşmeden kaçındıkça katliamların devam edeceğini gösteriyor. Diğer yandan da tabii işin inanç kısmı var. Tüm inançların eşit bir biçimde temsil edildiği, tek bir mezhebin üzerinde durulmadığı bir inançlar meclisi kurulması da eşitlik açısından çok önemlidir.
'BU ÜLKENİN KIZILDERİLİLERİ BİZİZ!'
Son dönemde milliyetçiliğin ve nefret söyleminin arttığını düşünüyor musunuz?
Bence halkta milliyetçiliğin artması değil de, siyasetçilerde milliyetçi söylemin had safhaya varmış olması söz konusu. Ama bu faşizan milliyetçiliğin halk nezdinde bir karşılık bulduğunu düşünmüyorum. Bugün HDP’ye ve aynı zamanda Kamp Armen’e saldıran kesimlerin taşeron olduğu kanaatindeyim. Bu saldırıların emniyet desteğiyle yapılması da bunu gösteriyor. Bu anlamda bu milliyetçi söylemleri ve nefret söylemleri halkta bekledikleri tepkiyi yaratmadı. Halk artık ölüm haberi istemiyor, kavgadan yorulmuş. Bunu da cenaze törenlerinde ailelerin feryatlarında duyuyoruz.
Tam da bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "yerli ve milli" çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ülkenin Kızılderilileri biziz. Bu toprakların, Mezopotamya’nın yerli halkı aranıyorsa, bunlar Kürtler, Ermeniler, Medler, Süryaniler, Asurilerdir. Tabii ki Erdoğan yerlilik ve millilik üzerine kurduğu kavramla bunu kastetmedi. Erdoğan kendince hükümetin yerli ve milli olduğu, bizim ise dış mihraklar olduğumuz mesajını vermeye çalışıyor. Bu manada açıkça bir nefret suçu işliyor. Kaldı ki bu ülkede dış mihraklar aranacaksa, o zaman kendisi siyasi yasaklıyken birdenbire nasıl başbakan olduğunu açıklamalı. Yani 59. Hükümet döneminde siyasi yasaklıyken ABD’ye gidip en üst düzey kişilerle toplantı yapan HDP değildi, kendisiydi.
'SAVAŞ SUÇLUSU OLARAK YARGILANACAKLAR'
AKP’nin bir proje olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Evet, AKP ve Erdoğan’ın aslında dönemsel olarak kullanılan bir proje olduğunu düşünüyorum. Ancak bu projeyi kurgulayanlar da bu durumun bu kadar kontrollerinden çıkacağı ve tehlikenin bu denli ileriye varacağının farkında değillerdi. Çünkü AKP ve Erdoğan sadece Türkiye’de sıkıntı yaratmadı; Suriye, Lübnan, Mısır gibi birçok ülkenin iç sorunu haline geldi. Bir gün gerçekten hukuk işleyecek olursa, bence Cumhurbaşkanı ve hükümeti savaş suçlusu olarak yargılanacak.
'10 MADDE TÜM HALKLAR İÇİN BİR GÜVENCE'
DAİŞ katliamları artık Türkiye'ye uzandı ve 'Suriyeleşme' endişesi hakim. Sizin bu yönde endişeleriniz var mı?
Bugün yaşadığımız sıkıntılar esasen yüz yıllık katliam anlayışını da gözler önüne seriyor. Bu katliamlar yeni değil, 30 yıldır Kürt halkı bu katliamlara maruz kaldı. O dönem ana akım medya bunları kamuoyundan sakladığı için, Türkiye’nin batısı olayların ciddiyetinin farkına varamadı. Bu, Kürt halkını yalnızlaştırma projesiydi. Ben de bunun özeleştirisini çok yaptım, batıda yaşayan birisi olarak. Çünkü biz batıda yaşayanlar, Kürtlere yönelik zulme ve katliamlara karşı mücadele ettiğimizi söyleyemeyiz. Bugün Suruç ve Ankara’da meydana gelen katliamlar da bir nevi Erdoğan’ın ve hükümetin tehdididir. Eğer yeniden tek başına iktidar olmazsa kaosun artacağı mesajıdır. Ben halklarımızın bu tehditlere prim vereceğini düşünmüyorum. Suriyeleşmeye karşı partimizin alacağı oy işi kolaylaştıracaktır.
'Çözüm Süreci' sizin için ne ifade ediyor?
Çözüm Süreci, içi dolu muydu yoksa boş muydu tartışmasından öte, bu süreçte kan dökülmemesi karşılıklı barış olabileceği gerçeğinin bir garantisi oldu. Bu ülkede barış olursa ne kadar huzur içinde yaşanabileceğini de ortaya koydu. Zaten Dolmabahçe’de konuşulan 10 madde evrensel hukukun, evrensel insan olmanın bir karşılığıydı. Bu maddeler sadece Kürtler için değil, tüm halklar için geçerliydi ve bir güvenceydi. Bu, yıllarca empoze edilen tek tipleşmeden de çıkış kapısıydı.
'BARIŞ-SAVAŞ OYLAMASI YAPILACAK'
Pazar günü seçimlere gidiliyor. Buradan seçmene son çağrınız ne olacak?
1 Kasım seçiminde bir anlamda barış mı savaş mı oylaması yapılacak. Bu seçim barış isteyenlerle, savaş isteyenler arasında geçecek. Savaş tezkeresine 'evet' verenlerin ve 'hayır' verenlerin seçimi olacak. Barış isteyenler bu seçimde 'HDP' desin.
KİMDİR?
1975 İstanbul doğumlu, ancak aslen Konya Ereğlili. İlkokul öğrenimini Aramyan Uncuyan’da yaptı, ortaokulu Surp Haç Tibrevank’ta okudu. Ardından Maçka Akif Tuncel Teknik ve Endüstri Lisesi’ni bitirdi.