HDK: Öcalan ile görüşmeler nefes aldırdı, ancak tecrit sürüyor

HDK, 4’üncü Genel Meclis toplantısının sonuç bildirgesinde Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede aktardığı mesajlara dikkat çekerek, “Bu görüşmeler topluma bir nefes aldırdı. Ancak devlet ve iktidar tecridi sürdürüyor” dedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 9’uncu dönem 4’üncü Genel Meclis toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı. Toplantının 14 Temmuz 1982 ölüm orucu direnişinin 37’nci yıldönümüne denk geldiğinin hatırlatıldığı bildirgede, direniş geleneğine 37 yıl aradan sonra Leyla Güven ve açlık grevcileri tecridi kırmak için yeni bir halka eklediği ifade edildi. 30 Haziran 1930’da Zilan Deresi katliamının da hatırlatıldığı bildirgede, “Meclisimiz, katledilenleri saygıyla ve acılarını duyarak anarken, gerçekleştirdiği katliamlarla yüzleşmek zorunda kalmadığı için, insanlığa karşı suçlarıyla övünmeye devam eden katliamcı zihniyeti şiddetle kınamaktadır” denildi.

AKP-MHP blokunun 31 Mart’ta yaşadığı gerileme, 23 Haziran’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerindeki ikinci bir yenilgiyle yeni bir aşamaya ulaştığının belirtildiği bildirgede, şu ifadelere yer verildi: “AKP-MHP iktidarı ve ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adını verdikleri faşist ‘tek adam rejimi’ 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlarıyla, meşruiyetini kaybetmiştir. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminin kazanımı demokrasi güçlerinin ortak kazanımıdır. Bu başarıyı kimseye hediye edemeyiz. Aksine bu başarıyı sürdürülür kılmalı ve güçlü bir demokrasi ittifakıyla derinleştirmeliyiz. İktidar bloku yaşadığı ağır meşruiyet sorununun yanı sıra; başta giderek derinleşen ekonomik kriz olmak üzere, çok sayıda ciddi sorunla karşı karşıya bulunuyor. Erdoğan’ın inisiyatif kazanmasına, süreci restorasyonla tamamlamasına veya iktidarını hiçbir şey olmamış gibi sürdürmesine izin verilemez. Yapılması gereken, düzen içi iki blokun dışında, toplumsal hayatın bütün alanlarında, yerel meclisler üzerinden, halkı siyasetin dolaysız öznesi haline getiren üçüncü yol mücadelesinin geliştirilmesidir. Bugün yakalanmış olan başarıyı Demokrasi İttifakı ile derinleştirmeliyiz. HDK bu mücadelenin sorumluluğunu üstlenmeye taliptir.”

Bildirgenin devamında, “Güney Kürdistan’da gelişen işgal hareketi ve Rojava’ya yönelen ağır tehdit, Doğu Akdeniz’de, Libya’da agresif askeri meydan okumalar; AKP-MHP iktidarının iradesini aşan, uluslararası sistemin boşluklarını gören ve bu boşlukları doldurmaya yönelen bir devlet aklının inisiyatif aldığına işaret ediyor. Devlet aklı, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesinden, Batı blokunun duyduğu endişeyi kullanıyor. Pençe harekâtı ile Rojava devriminin etrafı boşaltılmak, sistemleşmesinin ve uluslararası itibarını geliştirmesinin önüne geçilmek isteniyor. Kürt siyasi hareketini geriletmek, halkın kazanımlarını geri almak, Türkiye halkıyla kurduğu ittifakı kriminalize etmek yönünde politikalar geliştiriliyor. Suriye’de barış masasının kurulması yakınlaşırken, Özgürlük hareketi çizgisindeki Kürtlerin masada olmaması için, bir yandan Arap aşiretleri kışkırtılıyor, bir yandan Barzani’yle anlaşma yapılıyor. İşgale karşı Güney hükümetinin sessizliğini anlamak ise mümkün değildir. Güneyde, bağımsızlık referandumu esnasında Güney Kürdistan Hükümeti’ne uygulanan yaptırımların çok etkili olduğu ve ulusal birliğe zarar verebilecek ölçüde bir teslimiyete yol açtığı görülüyor. Bu süreç Kürt’ün Kürt ile çatıştığı bir dönem yaratma tehlikesi taşıyor. Bu konuda HDK olarak uyarımızı yapıyoruz” denildi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde gönderdiği mesajlarına atıf yapılan bildirgede, “Sayın Öcalan, 2 Mayıs’tan bu yana yapılan görüşmelerde demokratik çözüm ve barış noktasında durmaya devam ettiğini ve konumu daha da derinleştirdiğini belirtti. Bu yönde devletin ve iktidarın adım atması gerektiğini söyledi. Bu görüşmeler topluma bir nefes aldırdı. Ancak devlet ve iktidar tecridi sürdürüyor. HDK olarak, hem demokratik barış ve çözüm yönünde toplumu hazırlamanın hem de tecride karşı toplumsal bir duyarlılığı yükseltmenin mücadelesini vereceğimizi belirtiyoruz” ifadeleri kullanıldı.

AKP’nin, iktidarını doğrudan kadınlara saldırarak sürdürmeye çalıştığını ifade edilen bildirgede, şu şekilde devam edildi: “Her biri münferit gibi gösterilmeye çalışılsa da kadın katliamlarının, taciz-tecavüzün, çocuk istismarının, erkek-devletin politikalarıyla inşa edildiğini biliyoruz. Ayrıca nafaka hakkına saldırarak, ‘kadın üniversiteleri, pembe otobüs’ projeleriyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek kadınları doğrudan erkeğe ve doğrudan erkek-devlete biat ettirmeye çalışıyorlar. Kadınların hayatlarına ve mücadele alanlarına yönelik bu baskıların giderek süreklileşmesi, AKP iktidarının kadın kazanımlarını gasp etmeye dönük attığı adımların bir parçasıdır. ODTÜ Kavaklık’ta Kredi Yurtlar Kurumu tarafından, yurt yapma bahanesiyle binlerce ağacın kestirilmesi; bu katliama direnen öğrencilerin polis şiddetine maruz kalması ve gözaltına alınması, ideolojik ve kültürel bir saldırıdır. Bu saldırıya karşı hızla büyüyen ve yaygınlaşan dayanışma; AKP-MHP iktidarının GEZİ korkusunu bir kere daha ortaya koymuştur. Hasankeyf’te 12 bin yıllık tarihi yok etme girişimi, aynı zihniyetin bir tezahürüdür. Bu hoyratlıklar, tarihe, insana, iyiliğe, demokrasiye, güzelliğe düşman bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyete karşı her alanda mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.”

Devletin güvenlik gerekçesiyle ormanları yaktığı belirtilen bildirgede, “Son zamanlarda rant alanlarını genişletmek için her yıl yaz aylarında olduğu gibi, kasten çıkarılan orman yangınlarının yanı sıra Kürdistan’daki orman yakmalara misilleme maksatlı olarak, Türkiye’de orman yangınları çıkarıldığı haberleri gündeme gelmektedir. HDK, ormanları hiçbir devlete ait görmez. Ormanlar gezegenimizdeki yaşamın bir parçasıdır ve milyonlarca canlı için bir yaşam alanıdır. Hiçbir gerekçeyle ormanların yakılması kabul edilemez, mazur görülemez. Yeni dönem ve yeni siyasi iklimde mücadeleyi nereye odaklayacağız? Demokratik cumhuriyet mücadelesini, toplumun bağrından ve yeni bir toplum sözleşmesi tartışmasını toplumsallaştırarak yürütmeliyiz” denildi.

Bildirgenin devamında şunlara dikkat çekildi: “Genel meclisimiz ‘Gezi davası ve benzeri, hiçbir hukuki temeli olmayan olağanüstü davalar derhal düşürülmeli, Barış Akademisyenleri, Soma’da iş cinayetine kurban giden 301 madencinin avukatları, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel başta olmak üzere, tutsak olan HDP yöneticileri ve üyeleri; CHP Milletvekili Eren Erdem, Osman Kavala ve diğer siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır’ görüşünü teyit eder. Siyasi tutsakların serbest bırakılması yetmez; davalar düşürülmeli ve bu davaların temeli olan yasa maddeleri yasal mevzuattan tamamen temizlenmelidir. Artık rejimin olağan işleyişine dönüşen OHAL uygulamaları bütünüyle sona ermeli ve bütün sonuçları ortadan kaldırılmalıdır. KHK’ların tamamının, ‘yarattıkları bütün hukuki sonuçlarla birlikte’ yürürlükleri sona ermelidir. İşten atılan, pasaportları dahi verilmeyen, çeşitli dışlama yöntemlerine maruz kalan KHK’lıların tüm hakları iade edilmelidir. Önümüzdeki dönemde mücadelenin keskinleşeceğini öngörüyoruz. Bunu çoğalarak ve örgütlenerek karşılayacağız ve faşizmi yıkacağız.”