Geçtiðimiz günlerde Antepte meydana gelen bombalı eylemden sonra hükümet yetkilileri, patlamanın ilk anından itibaren olayın failli olarak PKKyi gösterdi ve kamuoyunun buna inanması için kanıt olarak da daha önce aynı şekilde 2008de yaşanan Güngören patlamasını örnek göstermişti. Bu, belki de Antepteki olayı anlamak için iktidar yetkililerinin örnek gösterdiði Güngören olayını da enine boyuna araştırmamız ve anlamamız gerektiðini bir kez daha zorunlu kılıyor. Ýki olay da detaylı incelendiðinde, aslında can güvenliðinde sorumlu olduðu sivil yurttaşlarını koruyamayan devlet, bu kabahatini örtmek için başka sivil yurttaşlarını sorumlu tutarak bir anlamda prestij kaybına uðramadan işin içinden çıkma yolunu seçtiði net şekilde ortaya çıkıyor. Antepteki patlamayla tekrar gündeme gelen Güngören patlamasını gerçekten kim ya da kimler yaptı? Patlamadan sonra nasıl bir yargılama süreci yaşandı? Artık karar aşamasına gelen davada iddia edildiði gibi gerçekten olayın failleri ortaya çıkarıldı mı? Olayı, şu an tutuklu 8 Kürt genci veya PKK mi yapmıştı? Tüm bu soruları, yaşanan süreci, tutuklu yargılanan sanıkların avukatlarından Ercan Kanarla konuştuk.
5 Eylül Çarşamba günü karar çıkması beklenen Güngören davasında şimdiye kadar adil bir yargılama sürecinin yaşanmadıðını, tüm hukuk ilkelerinin çiðnendiðini, savunma tarafının hiçbir talebinin kabul edilmediðini dile getiren Kanar, sivillerin hedeflendiði bu katliam davasında devletin gerçek failleri ortaya çıkarmadıðını, şeklen bir yargılama gerçekleştirerek kamuoyunu tatmin etme yoluna gittiðini açıkladı. Davadan çıkacak kararın olayı aydınlatmayacaðını belirten Kanar, duyarlı kamuoyuna davaya ilgi gösterme çaðrısı yaptı.
YARGILAMA HÝÇ BAŞLAMADI KÝ!
Avukat Kanar, olayın gelişimini ve daha sonra devam eden yargılama sürecini şöyle anlattı: Güngören patlaması 27 Temmuz 2008de meydana geldi ve dava 30 Temmuz 2008de 8 kişinin gözaltına alıp tutuklanmasıyla başladı. Sanıkların tutuklu olarak yargılandıðı bu 4 seneyi aşkın süreçte 7 duruşma yapıldı. Yasaya göre duruşmaların ertelenmesi 30 günden fazla olmaması gerekirken mahkeme sürekli 5-6 aylık sürelerle duruşmaları erteledi. Üyelikten ceza istenenler bile kamuoyu baskısından tahliye edilmedi. Bu davada ceza yargılaması hukukunun bütün temel ilkeleri ayaklar altına alınmış durumda. Dürüst yargılama hakkı, hukuk kuralları tamamen çiðnemiş durumda. Mahkeme maðdurların ve kamuoyunun baskısıyla yargılama bir an önce bitse de bu davadan kurtulsak psikolojisi içindedir. Hâlbuki ceza yargılamasında mahkemelerin her açıdan hem tarafların, kamuoyunun baskısından hem de devletin resmi ideolojisinden baðımsız hareket etmesi gerekir. Bu davada aslında yargılama hiç başlamadı ki. Yani dava sonuçlanmak üzere ama gerçek yargılama daha yapılmadı. En basit yargılama kuralları bile yerine getirilmedi. Normal bir yargılamada nasıl yapılır? Ýlk önce kimlik tespiti yapılır, iddianame okunur, sorgulamalara geçilir, maðdur ve müştekilerin beyanı alınır, beyanlar alındıktan sonra deliller tartışılır, sonra da taraflara taleplerinin olup olmadıðı sorulur, eðer varsa bu talepler karşılanır, ondan sonra savcı mütaala verir. Bu davada nasıl oldu?Hiçbir davada rastlanmayan hukuk dışı bir uygulama oldu. Bu davada maðdur ve müştekilerin bile talepleri dikkate alınmadı. Sadece bir kaç maðdurunifadesi alındı. Sanıkların da sadece kimlik tespitleri yapıldı ama hiçbir zaman deliller tartışılmadı. Mesela davanın senaryo örgüsü bir gizli tanıða dayandırılıyor. Yasaya göre gizli tanıðın duruşmaya gelip dinlenmesi gerekir. Gizli tanıða savcının, yargıcın, savunma makamının, sanıkların soru sorması gerekir ama gizli tanık duruşmaya getirilmedi bile. Zaten mütaala iddianamenin aynısı. Bu da gösteriyor ki yargılama şeklen yapılıyor. Ýddianamede geçen delillerin doðruluk derecesi tartışılmamış, araştırılmamış, sanıkların ve sanık avukatlarının hiçbir talebi dikkate bile alınmamış kısacası gerçek bir yargılama olmadı.
PKK ÜSTLENMEDÝ, EYLEMÝ KINADI
Patlamanın iktidar yetkilileri tarafından sürekli PKKnin yaptıðı ısrarla tekrarlanmasına raðmen avukat Kanar, PKKnin hiçbir zaman olayı üstlenmediði gibi patladan hemen sonra sivillere yönelik olduðu için eylemi kınadıðını dile getirerek şöyle devam etti: Bu dava ciddi bir davadır. Sivillerin zarar görmesi kabul edilecek bir şey deðil. Bu uluslararası savaş hukukuna da aykırı. Bu olay olduðu günden beri PKK hiçbir zaman üstlenmedi, Mahkemede bunu defalarca dile getirdim. PKKnin bütün arşivine bakın, bu olay örgüt tarafından kınanmıştır ve olayın örgütle ilişkili olduðuna dair en ufak bir delil yok ortada. Ýddianamede patlamayı X şahıs yaptı deniliyor ama bu X şahıs kimdir, kimliði, eşgali belli deðil.
GÝZLÝ TANIK DEVLET SIRRI OLDU!
Ýddianameye bakıldıðında iddianamenin örgüsü gizli tanıkın anlattıðı üzerine kurulu. Kürtlere yönelik sürdürülen hemen hemen her davada gizli tanık gerçeði göz önüne alındıðında bu kadar ciddi bir davada da gizli tanıðın olmaması düşünülenemezdi elbette ama sözkonusu gizli tanık adeta bir devlet sırrı. Şimdiye kadar ne gören var ne de duyan. Av. Ercan Kanar, bu durumu da şöyle açıklıyor: Güya Mayıs 2008de bir gizli tanık ifade veriyor emniyette. Diyor ki Kandilden bir kişi büyük eylem yapmak üzere geldi. Bu davanın sanıklarının ismini verip bu şahıslar da o kişiye yardım edeceðini söylüyor. Olaydan 2 buçuk ay önce bunları söylüyor güya. 27 Temmuzda da olay oluyor. Mayıs ayında güya ihbarda buluyor. Ve bu gizli tanık, şimdi tutuklu olan sanıkların ev, iş adreslerini emniyete veriyor iddiaya göre. Şimdi soru şu: Madem bu olaydan sonra bu gizli tanıðın beyanına göre bu sanıklar tutuklanmış o halde bu gizli tanık Mayıs ayında ifade vermişse neden emniyet bu sanıkları takip etmemiş, evlerinde, işyerlerinde arama yapmamış, bombalamayı engellemek için herhangi bir faaliyette bulunmamış? Neden bombalama hazırlıkları yapılırken fotoðraf çekilmemiş, görüntü alınmamış ve en önemlisi neden buluşma anında yakalanmamış kimse? Eðer gizli tanık varsa ve bu beyanlarda bulunmuşsa o halde emniyet bile bile bu katliama göz yummuştur! Eðer gizli tanıðın söylediði iddia edilen ifadeleri temel alınırsa o zaman bu olayın en büyük sorumlusu emniyettir!
BOMBACILAR HEMEN YAKALANMIŞTI!
Olayda tutuklu yargılanan 8 kişiden 2si 18er kez aðırlaştırılmış müebbetle yargılanırken diðer 6sı örgüt üyeliðinden yargılanıyor. Olay olduktan sonra ana akım medyada adeta bir linç kampanyası başlatılmış, Bombacılar yakalandı denilerek olayın faili olarak gözaltına alınan şahıslar gösterilmişti. Müebbetle yargılanan iki sanıðın durumuna da şöyle açıklık getiriyor av. Kanar: Oysa medyada yazıldıðı gibi sanık Hüseyin T. hiçbir zaman Kandile gidip bomba eðitimi almamış, son 7 senede sigortalı bir tekstil atölyesinde çalıştıðını ispatlamış ve hiçbir zaman yurtdışına çıktıðına dair bir kayıt da bulunmamıştır. Ve olay gecesi de evinde aile bireyleri ile otururken olayı televizyon izlerken öðrendiðini mahkemede ortaya koydu. Diðer sanık Nusret T. ise olay gecesi Haramidere semtinde bulunduðunu telefon dökümleriyle ispatladı mahkemede. Haramidere nerede, Güngören nerede! Yani bütün suçlamaların temelsiz olduðunu ortaya koyduk. Aslında bu sanıklarla ilgili teknik bir delil de yok dosyada. Olayda parmak izi, tükürük, kıl, kan tahlilinde örtüşen tek bir veri yok. Dosya üzerinde durdukları sadece teknik olarak bir elektronik posta ihbarı var. mehmetali@gmail. com adlı elektronik postadan gönderildiði iddia edilen bir ihbar sözkonusu. Biz mahkeme heyetinden bu mailin kaynaðını Microsoft Corporotion kurumuna sorulmasını talep ettik ama mahkeme bu talebimizi reddetti. Oysa çok basit bir talep ve mailin kaynaðı kolayca öðrenilirdi. Diðer yandan Güngören semtinde yaşayan ve olayın görgü tanıðı bir yurttaş Görüntüleri kamerayla kaydettim ve CDye aktardım ifadesi üzerine biz savunma tarafı olarak CDnin izlenmesini talep ettik ama o talebimiz de diðer tüm taleplerimiz gibi reddedildi.
DEVLET KARARI EN BAŞTA VERMÝŞ!
Avukat Kanara göre devlet zaten kararını en baştan vermiş ve şeklen bir yargılama sürecinin sürdüðü, dürüst yargılama hakkının ihlal edildiði ve tepkili kamuoyunu tatmin etmek için intikamvari bir yaklaşımla davanın karara baðlanacaðı yönünde.
Hukuk ilkeleri çiðneniyor, objektif bir yargılama yapılmıyor diyen Kanar duruşmalarda yaşananları da şöyle anlatıyor: Duruşmalarda tam bir terör estiriliyor. Kayıp yakınları bizlere ve sanıklara fiziki saldırılarda bulunuyor, psikolojik baskı yapıyor ve mahkeme heyeti de buna göz yumuyor. Sanıklara hakaret ederek yüzüne tükürüyorlar. Diðer yandan sanıkların aileleri duruşmaya bile alınmıyor. Ne kadar büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız burdan görülebilir. Yani olaðanüstü koşullarda, hukukun ayaklar altına alındıðı bir yargılama süreci yaşıyoruz.
MEDYANIN ROLÜ!
Özellikle ana akım medya, resmi makamların yargılamayı yönlendiren, etkileyen peşin hükümlerini mutlak doðru olarak kamuoyuna sunuyor ve kamuoyu bu yönde şartlandırmaktadır. Bu durumda da avukatlara ve sanıklara düşen işin medyanın sunduðu gibi deðil gerçeðin farklı olduðunu ispatlama yoluna gidiliyor. Oysa ispat külfeti tamamen iddia makamına aittir, savunma makamına deðil. Ama resmi ideoloji ve medyası bunu savunma makamına yükleyip suçsuzluðu ispat etme zorunda bırakıyor. Böyle bir durumda gerçeði ortaya çıkarmak bataklıkta bir çiçek yetiştirmek kadar zor oluyor. Kamuoyu baskısı, emniyetin yanıltması, yargı mekanizmasının gerçek manada baðımsız yargılama sorunu var. Hükümet, emniyet, yargı ve kamuoyu el ele vererek bir ortam yaratıyor. Şimdi böyle bir ortamda gerçeðin ortaya çıkartılması mümkün deðil ki. Nasıl ulaşacaðız gerçeðe? Baðımsız, özgür bir basın olmadıðı için emniyetin ve özel yetkili savcılar ve iktidarın yönlendirmesi altındaki basın gerçeði yazabilir mi? Ana akım medya bu haldeyken açıkçası muhalif basın bile bu davaya ilgi göstermedi. Duruşmaya bir muhabir bile gönderip davayı takip etmediler. Takip edenler de işin sansasyonel tarafını kısa yazılarla geçiştirdiler. Burada gerçek bir yargılamanın yapılmadıðını muhalif-sosyalist basın dediðimiz kurumlar bile görmediler, gündeme getirmediler. Oysa bu tür davalar savunma hakkı açısında çok zorlu davalardır.
MERAK ETMEYÝN ONLARI CEZALANDIRACAÐIM!
Ýddiaya göre mahkeme başkanının duruşmada bir kayıp yakınına dönerek merak etmeyin sizi rahatlatacak bir karar vereceðiz sözünü de teyit eden Kanar,Mahkeme heyeti büyük bir baskı altında hissediyor kendisini ve davayı bir an önce sonuçlandırmak istiyor. Olayda yakınlarını kaybeden maðdurların ilk zamanlardaki tepkileri tutuklanan sanıkların olayı yapmadıðı yönündeydi. Daha sonra belirli bir gücün yönlendirmesiyle giderek tepkileri sertleşti. Aslında maðdur aileler de biliyor ki şu an tutuklu sanıkların eylemi yapmadıklarını. Bir duruşmada maðdurlardan biri ben davaya katılmayacaðım deyince bazıları yazıklar olsun diyerek yüzüne tükürdüler.
GERÇEKTEN EYLEMÝ KÝM YAPTI?
Peki bu katliamı kim yaptı? Ýddianamede X şahıs yaptı. X şahıs yakalanamadı ve kimliði tespit edilemedi diye yazılıyor. Ýddianamede böyle muðlak bir ifade kullanılmasına raðmen bombalı eylemi ısrarla PKKnin yaptıðı söylenegeldi. Peki şu an tutuklu olan 8 kişinin PKKye üye ya da PKKyle ilişkili olduðuna dair somut bir kanıt var mı? Hayır, hazırlanan iddianamede hiçbir somut kanıt yok. Zaten sanıklar ilk duruşmada olayın sivillere yönelik bir terör eylemi olduðunu ve bu nedenle kınadıklarını, ayrıca herhangi bir örgüte üye olmadıklarını da açıkladılar. Olayı devletin içindeki güç odaklarının yaptıðını düşünüyorum diyen avukat Kanar Her duruşmada olayı lanetledik. Olay bir katliam, kim yaparsa yapsın insanlık dışı bir olaydır. Bu olayda suçlanan örgüt, defalarca olayla bir ilgisinin olmadıðını ve olayı kınadıðını açıkladı. Örgütün yaptıðına dair en ufak bir delil yok dosyada. Sanıklarla olay arasında inandırıcı bir delil, bir bulgu yok. Bu muhtemelen devletin içindeki gizli güç odaklarının yapmış olabileceði provakatif bir eylemdir. Dolayısıyla herhangi bir baskı altına girmeden evrensel hukuk kurallarının geçerli olduðu bir yargılamaya ihtiyaç var. Esas itibariyle yargı mekanizmasının devletten baðımsız işlemesi lazım. Bu tür davalarda ÖYMler intikamvari hareket ediyor. Düşmanla savaş mantıðıyla hareket etmemeli ki gerçeði ortaya çıkarabilsin. Ama şahıs Kürtse ve sisteme muhalifse delil olmasa bile bu yapmıştır mantıðı egemen.
GÜNGÖRENDE NE OLMUŞTU?
27 Temmuz 2008de Ýstanbul Güngörende sivillere yönelik korkunç bir bombalı saldırı gerçekleştirildi. Ard arda patlayan 2 bombalama olayında biri anne karnında olmak üzere 18 kişi hayatını kaybetmiş, 154 yurttaş da yaralanmıştı.
Olaydan hemen birkaç gün sonra dönemin Ýçişleri Bakanı Beşir Atalay, düzenlediði basın toplantısında 'Olayı çözdük, olayı gerçekleştiren PKK'lıları yakaladık' diyerek gözaltına alınan 8 Kürt gencinin olayın gerçek failli olduðunu duyurdu. Fakat daha sonra savcılıkça hazırlanan iddianamede, tutuklu yargılanan 8 sanıðın olayı gerçekleştirdiklerine dair herhangi somut bir delil ortaya konulamadı. O tarihten bugüne tutuklu yargılanan sanıklar, şimdiye kadar 7 kez hakim karşısına çıktı ve Çarşamba günü de 8. kez çıkacakları duruşmada, mahkeme heyetinin davayı karara baðlaması bekleniyor. Güngören olayı meydana geldiði günlerde, Türkiyede çok önemli iki gelişme yaşanıyordu. Birincisi, Ergenekon davası kapsamında o güne kadar hayal dahi edilemeyen başta Veli Küçük olmak üzere bazı derin şahıslar tutuklanıyordu. Ýkincisi de, AKPye kapatma davası açılmıştı. Bir çok kesim bu olay için, derin devlet-AKP hesaplaşması yorumlarını yaparken, Beşir Atalayın Olayı PKK yaptı ve yapanları yakaladık açıklamasından hemen sonra bu kez de çok farklı bir yerden, Almanya Ýstihbarat Teşkilatı (BND)dan bir açıklama gelmişti. Güngören patlaması PKK işi deðil diyerek Bild Gazetesi'ne konuşan BND Şefi Ernst Uhrlau, saldırının arkasında 'El Kaide veya Türkiye'deki 'derin devletin' olabileceðini ileri sürmüştü. Tabii en önemlisi de olay meydana gelir gelmez, PKK yönetimi olayı kınayarak olayın kendileriyle hiçbir ilgisinin bulunmadıðını net ifadelerle açıkladılar. Zaten şimdiye kadar hiç kimse ve hiçbir örgüt de olayı üstlenmiş deðil.