GAP inşaattan cinayet gibi yıkım

GAP inşaattan cinayet gibi yıkım

Tarlabaşı’nda Kentsel Dönüşüm projesi adı altında yıkım ihalesini alan Çalık grubundan GAP inşaat firmasında görevli mühendislerin kangren riski taşıyan yatalak hasta İsmail Uzun’un bulunduğu harabeye dönmüş evi onun içerde olduğunu bile bile yıkmaya kalkıştıkları ortaya çıktı.

İnşaat çalışmalarının devam ettiği Çukur Mahallesi Tarlabaşı caddesi Halepli Bekir Sokakta 21 Mayıs 2013 tarihinde GAP inşaatta görevli iki mühendis önce gidecek yerleri olmadığı için sokaktaki evlerde yaşamaya devam eden 15 kiracıyı tehdit ettiler, sonra da biri ağır hasta iki kişinin içeride olduğunu bilmelerine rağmen kepçe ile bir evi yıkmaya başladılar. Kangren tehlikesiyle karşı karşıya olduğu için yataktan kalkamayan İsmail Uzun’un bodrum katta olmasına hiç aldırmayan firma yetkilileri birinci katı yıktı. Mahalle sakinlerinin tepki göstermesi ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinin araya girmesi sonucunda yıkım dursa da ev sakinlerine cumartesi gününe kadar evleri boşaltmaları için mühlet verildi.

Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla Tarlabaşı’nda 2 yıldır süren yıkım en çok yoksul kiracıları mağdur ediyor. Kağıt toplayarak ve hurda satarak geçinmeye çalışan 15 mahalle sakini, gidecekleri herhangi bir yer olmadığı için Çukur mahallesi Halepli Bekir sokaktaki yıkıntı haline gelmiş, penceresiz ve kapısız evlerinde yaşam mücadelesi veriyorlar. GAP İnşaat yetkilileri ve taşeron firmalar tarafından her gün yıkım tehdidi altında olan sakinlerin tek istedikleri ise barınabilecek bir ev.

İKİ TİCARET MERKEZİ YAPACAKLAR DİYE BİZİ ÖLDÜRÜYORLARDI !

Bu sakinlerden biri olan 56 yaşındaki İsmail Uzun, kangren olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bacaklarındaki bir rahatsızlık sonrası yürüyemez hale gelen Uzun dün sabah penceresiz ve kapısız evinde az daha yıkıntıların altında kalarak can verecekti. GAP İnşaat firması mühendislerinin kendisinin içerde olduğunu bile bile evine kepçe vurduğuna dikkat çeken Uzun, “ Bunlar insanlıktan çıkmış. Gözleri dönmüş. Güzel bir şeyler yapmak istediklerini söylüyorlar ama bu yaptıkları insanlık dışıdır. İki ticaret merkezi dikecekler diye az daha bizi kepçeleriyle öldürüyorlardı. Komşularım yetişmeseydi sadece evim yıkılmayacak, ben de yıkıntıların altında kalacaktım. Ama ne olur ki? Ne de olsa biz yoksuluz” dedi. 20 yıldır bu evde yaşadığını belirten Uzun, “ Burası eskiden ahşaptı. Sonradan ev sahipleri yeniledi. Ben kuafördüm. Öyle yaşayıp gidiyorduk ta ki ev sahipleri evleri satana kadar. Olan biz kiracılara oldu” diye sitem etti. Bacaklarından rahatsız olduğunu artık yürüyemediğini ancak parası olmadığı için hiçbir hastanenin kendisini tedavi etmediğini belirten Uzun, battaniye altındaki şişmiş ve morarmış bacaklarını göstererek, “ Geçenlerde ağrılarım artınca Taksim İlk Yardım Hastanesine gittim. Daha önceden 110 TL borcum olduğu için beni muayene etmeyi reddettiler. Ne olacak şimdi? Hani Başbakan’ın deyişiyle hastanelerde kimse mağdur edilmeyecekti? Peki o zaman bu ne? İş bacaklarımı kestirmeye gelince ne olacak ? Paran yok mezbahaya git mi diyecekler?” diye konuştu. Uzun tek isteğinin kirasını ödeyebileceği tek bir oda olduğunu söyledi.

SINIF AYRIMI ORTADAN KALKMALI

Mağdur olan sakinlerden biri de Fahrettin amca. Felsefe konuşmaları, esprileri ve herhalde bu düzenin onu içine düşürdüğü hal nedeniyle mahallede ona Kunta Kinte lakabı takılmış. Kaç yaşında olduğunu sorunca , sigarasından bir nefes çekerek, “ Ne gecem belli ne gündüzüm belli ben hiç yaşamadım ki” dizelerini söylüyor. “ Bu ülkede sınıf ayrımı olduktan sonra ben ne yapayım” diyen Fahrettin amca, 38 senedir burada yaşadığını, mesleğinin hurdacılık olduğunu söylüyor. 4 ay öncesine kadar 7 numaradaki evinde normal bir yaşam sürdüğünü anlatan Fahrettin, “ Ancak bir sabah GAP İnşaatın güvenlik görevlisi beni zorla evimden çıkartarak evi yakacaklarını söyledi. Ancak yatağımı, ocağımı kurtarabildim. Hurdalığım, tuttuğum günlük ve tüm şiir çalışmalarım yıkıntılar altında kaldı” dedi. O günden beri harabeye dönmüş 13 numarada kalan Fahrettin amca, karnını doyurmak için kola kutularını topladığını aktardı. “ Önce sınıf ayrımı ortadan kalkmalı” diyen Fahrettin, “ Madem eşitlik ağızlarından düşmüyor, bize üçüncü sınıf muamelesi yapmasınlar. Amaçları buralara ticaret merkezleri ve AVM’leri dikip bizi şehirden uzak yerlere sürmek” diye konuştu.

BEN BU ÜLKENİN VATANDAŞI OLMAKTAN UTANIYORUM

1992 yılından beri bu sokakta yaşayan 42 yaşındaki Necmi Türker ise kağıt toplayarak yaşamını kazanıyor. Köpeği Kamuran ile birlikte yaşayan Türker 2 sene önce Kentsel Dönüşüm Projesinin başlamasıyla hayatının tümden değiştiğini söylüyor. Türker yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Çalık grubu oturduğumuz evleri sahiplerinden satın aldı. Sonra komşularımızı göçe zorladılar. Ancak benim gidebileceğim hiçbir yerim olmadığı için burada kaldım. Her gün GAP İnşaat bizleri tehdit ediyor. Daha bu sabah iki mühendis gelip “ya çıkarsınız ya da binayı başınıza yıkarız” dediler. Bununla yetinmeyip içinde insan olan binayı yıkmaya başladılar. İnsan Hakları savunucularının araya girmesiyle Cumartesiye kadar mühlet verdiler. Boşaltmadığımız takdirde polis zoruyla bizleri çıkartacakları tehdidini eklediler. Bizim şu anda hiçbir maddi durumumuz yok. Nereye gidelim? Madem evimi yıkıyorsun o zaman bana bir imkan sun. Harabede yaşıyoruz buradan da kovuluyoruz, bu nasıl adalet? Ben bu ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyorum” dedi.

ARTIK KİMLİK BİLE TAŞIMIYORUM

İbrahim ise 38 yıldır bu sokakta yaşıyor. O da kağıt toplayarak hayatını kazanıyor. Geçen sene babası vefat edince tek başına kalan İbrahim için bu ülkede yaşamak artık bir yük haline gelmiş. “ Beni keşke başka bir ülke kabul etse, valla buradan koşarak giderim” diyen İbrahim bu ülkede hiçbir zaman insan muamelesi görmediğini ifade ediyor. Artık kimlik taşımadığını da belirten İbrahim, kimlik taşımama hikayesini ise şöyle anlatıyor: “ 17 sene önce ikametgah almak için Beyoğlu nüfus müdürlüğüne gittiğimde beni Kasımpaşa karakoluna yönlendirdiler. Üstüm başım eski olduğu için polisler beni karakolun içine bile sokmadılar. Bana hakaretler yağdırdılar. Ben de o günden itibaren bir daha kimlik taşımayacağıma kendime söz verdim. İşte bugün de bu inşaat firmasının tavrı da aynı. Bizi insan yerine koymuyorlar. Kendi cepleri dolu ama yine fakirlerin ekmeğine göz dikiyorlar.”