Galip Ensarioðlu ve kronik bir Kürt hastalıðı – Muzaffer Ayata

Galip Ensarioðlu ve kronik bir Kürt hastalıðı – Muzaffer Ayata

Kürtlerde ihanet ve işbirlikçilik üzerine özgün araştırmaların yapılması gerekir. Bu konuda tüm toplumlardan ayrı bir özelliðimiz var. Her toplumda işbirlikçilik ve ihanet örnekleri vardır. Ama biz haini ve işbirlikçisi bol bir toplumuz. Bunun tarihsel ve toplumsal nedenleri var tabi ki. Bu, kendiliðinden ortaya çıkmış bir durum deðildir.

Kürtler hareketli bir bölgeye konumlanmış ve etrafında büyük devletler, imparatorluklar yer almıştır. Kendi iç birliðini yaratıp merkezi bir yönetime kavuşamamış ve kendi kendilerini yönetememişlerdir. Ýsyanları kanlı bastırılmış, talan ve yıkımlara maruz kalmışlardır. Bu süreç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla daha da derinleşmiştir. Kürdistan dört devlet tarafından bölünüp paylaşılmış ve her devlet elindeki parçayla istediði gibi oynama hakkını kendisinde görmüştür.

Kürtler asimilasyon ve sert güvenlik önlemleri ve özel yönetim politikalarına tabi tutulmuşlardır. Kimliðinden ve benliðinden uzaklaştırma operasyonları aralıksız sürdürülmüştür. Her yere karakollar inşa edilmiş, istihbarat örgütlenmelerine özel bir önem verilmiştir. Halk açlık ve yoksulluk içinde işbirliðine ve sömürgeci sistemin insafına bırakılmıştır. Kariyer, itibar ve ekonomik güç sahibi olmanın tüm yolları devlete baðlanmıştır. Zengin olanlar, güç ve itibara kavuşanlar o oranda da Kürtlükten ve kimliðinden uzaklaşmışlardır.

Kürtlere ve haklarına sahip çıkanlar ezilmiş ve süründürülmüşlerdir. Toplumda güç ve itibar sahibi olmalarını önlemek için herşey hoyratça yapılmıştır. Bu gelenek en çarpıcı biçimde günümüzde sergileniyor. Hayatını ve beynini Kürtlerin özgürlüðüne adamış ve Kürtleri tarih sahnesine çıkarmada en büyük rolü oynamış olan sayın A. Öcalan cumhuriyet tarihinin en uzun ve en sistematik saldırılarına hedef olmuştur. Ortaya çıkışından günümüze kadar onun ve arkadaşlarının ne kadar kötü oldukları, terörist ve bölücü oldukları kafalara kazınmaya çalışılmıştır.

Devletin artık hukuku ve insani tüm erdemleri bir kenara bıraktıðı, düşmanlıðı da bir hukuk içinde yürütmediði zamanlar yaşadık, yaşıyoruz. Bugünkü hükümet sözüm ona askeri vesayete son vermiş, halkın iradesini esas aldıðını açıklıyor. Ama Kürtlerin kendi yasalarına göre seçilmiş milletvekilleri ve belediye başkanlarının bir kısmı hapishanelerde. Dışarıda olanları da kıstırıp teslim almanın veya hapishaneye atmanın yollarını aramaktadırlar. Dıaşarda olan belediye başkanları, başta Diyarbakır’da Osman Baydemir olmak üzere çoðu sanık durumundadır ve haklarında davalar açılmış ve yargılanmaları devam etmektedir. BDP’li milletvekillerinin tümü hakkında bir sürü fezleke hazırlanmış ve istedikleri zaman gündeme alabilirler. Hatip Dicle gibi birisinin, kendisini emeði ve mücadelesiyle halka benimsetmiş ve yüksek oranda oy aldıðı halde milletvekilliði gasp edilmiştir.

Bu durumlara AKP’deki Kürt milletvekilleri ne yurtseverlik ne de demokratik icerikli bir tepki göstermedi. Roboski’de otuzdört Kürt genci savaş uçaklarıyla parçalandı ama bu milletvekillerinin bir girişimini görmedik. Hergün operasyonlar ve ölümler kol gezerken bu bey ve bayanların bir rahatsızlıðına tanık olmadık.

Geçen gün CNN Türk’te bir tartışma programında Galip Ensarioglu’nu izlerken ister istemez tarihin derinliklerine kaydım. Diyarbakır’da büyümüş ve Kürt kimliðini inkar etmeyen birisi nasıl bu hale gelebilir diye düşündüm ama bu Kürt trajedisine de hüzünlendim. Kürtlere hayatını adamış ve bir adada dünyadan izole edilmiş bir lidere yaklaşımı insanı derinden yaralayan bir vurdumduymazlık örneðiydi. Sayın Leyla Zana AKP’deki milletvekillerinin duygu olarak Kürt olduðunu Hürriyet gazetesine açıklamıştı. Ama G. Ensarioðlu onun bu analizinin ne kadar AKP’lilerden uzak olduðunun en seçkin örneðiydi. Ensarioðlu bir Kürt, kendisi gibi Kürt olan ve üstelik konuşma, kendisini savunma hakkı elinden alınmış Öcalan hakkındaki duygu ve düşünceleri hiç de Kürtlüðe ve dostluða denk düşmüyordu. Kürt olmayan Erdoðan hakkında özen gösteren ve kendisini eleştirmeye yaklaşamayan Ensarioðlu iş Öcalan’a gelince uluorta konuşabiliyordu. Ensarioðlu’nu Erdoðan’a yakın ve Öcalan’a uzak kılan neydi? Erdoðan, Öcalan’dan daha mı demokrattı? Ya da Erdoðan, Öcalan’dan daha mi Kürtlere baðlıydı?

KCK operasyonları için söyledikleri ise tam psikolojik savaş aðzıydı. “Sadece iki veya üçyüz kişi siyasidir, diðerlerinin ne olduðunu biliyoruz...” demesi ise hem yalancılıðın hem de arsızlıðın bir abidesiydi. Bu durumda içerdeki sekiz bin kişi teröristtir ve evlerinin basılması, hapislere atılması olaðandır. Acaba MHP veya özel savaş yürütücüleri bundan farklı bir şey söyler mi? Ayrıca AKP barış ve çözüm istiyor da, BDP ve PKK istemiyormuş demek için vicdani ve ahlakı evde dolaba asmak gerek.

Bu şahıslar Roboski için hangi girişimin sahibi? Siirt kırsalında kışın ortasında onbeş Kürt kadını özel birliklerce iki metre kar altında imha edildiklerinde Ensarioglu’nun vicdani ve Kürtlüðü neredeydi? Onuru incindi mi, bunu yapan hükümetine ve başbakanına bir eleştirisi oldu mu? Ayrıca Sayın Öcalan kendisine haber gönderip gelsin, demokratik süreçte yerini alsın dediði yerde o ise Öcalan’ın devre dışı bırakılmasını ve sahiplenilmemesini söylüyor.

“Ben Kürt halkının Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesine baðlanmasını Kürtlere hakaret sayarım...” diyen Ensarioðlu, Öcalan’ın Kürtler ve arkadaşları için sıradan biri olmadıðını bilmiyor mu? Öcalan’a düşmanlık yapanların Kürtlere dostluk yapamayacaðını hala anlamadı mı? Ayrıca bu demagoji ve yalanların, saptırmaların çözüme sadece zarar vereceðini de bilmiyor deðiller. Tüm Kürtler Öcalan’ın koşullarını ve sürece dahil edilmesini barış için bir koşul olarak dile getiriyorlar. Eðer sürece dahil olma ortamı yaratılmazsa, barış ve ateşkes ortamı nasıl oluşacak? Ensarioðlu ve onun gibi kendi çıkarını ve geleceðini devlete yaslanarak garanti altına almaya çalışanlar herkesi terk edebilir, her işbirliðine yatabilirler. Ama Öcalan’ın arkadaşları ve Kürt halkı Öcalan’ı bir tarafa atarak bir gelecek arayışı içinde deðillerdir. Bu bir ilke ve siyasi terbiye sorunudur.

Kürtler, hep ‘birlik olmadık onun için kaybettik’ dediler. Ne yazık ki, bu kötü kişisel ve ailesel çıkar hastalıkları aşılmadıkça bu bela yakamızdan düşmeyecektir.

Kaynak: Özgür Gündem