Federal Suriye doğuyor...-Cahit Mervan

Suriye’de ikili bir süreç yaşanmakta: Bir taraftan ateşkesin sağlamlaştırılması ve Cenevre konferansının toplanması için çaba sarf edilmekte, diğer taraftan nasıl bir Suriye'nin olacağının tartışması yapılmaktadır.

Suriye'deki iç savaş sona ermiş değil. Ateşkes kısmen uygulanıyor. Ateşkesin yol açtığı ''elverişli'' ortamı değerlendiren Türk devletinin desteklediği ''muhalifler'' özellikle Halep ve çevresinde YPG-YPJ ve QSD güçlerine saldırmaya devam ediyor.

Bu saldırılar daha çok iki merkezde yoğunlaşmış durumda. Saldırıların hedefinde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Halep'in Şex Maqsut mahallesi ve Şehba bölgesi var. El-Nusra, Ahrur-ul Şam, Suriye Ulusal Koalisyonu ve ENKS’ye bağlı silahlı gruplar bu saldırılarda başı çekiyor.

Bu saldırılar sonucunda Halep'in Kürt mahallesinde onlarca sivil yaşamını yitirdi ve yaralandı. Ateşkesi denetlemekle görevli koordinasyonun da kısmen tepkisiz kalması bu saldırganlara cesaret veriyor. Ancak her şeye rağmen saldırganlar istedikleri sonucu elde etmiş değiller. Hem Halep'te hem Şehba bölgesinde sert direnişle karşılanıyorlar.

QSD’NİN ASKERİ HAMLELERİ ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ

Öte yandan YPG güçlerinin öncülük ettiği QSD güçleri Rojava Kürdistanı ve Suriye genelinde bir kaç ay, hatta bir kaç hafta önceki pozisyonlarının çok ötesine geçmiş bulunmaktalar. Binlerce kilometrelik alanları, şehir ve kasabaları, köyleri DAİŞ ve diğer çete gruplardan özgürleştirdiler. Petrol rafinelerini, elektrik santrallerini, bazı hava alanlarını ve her şeyden çok önemli stratejik ikmal yolarını kontrol etmeye başladılar.

Öyle bir noktaya gelindi ki, QSD güçlerinin artık DAİŞ'in merkezi olan Rakka'yı özgürleştirmesi bir zamanlama meselesine dönmüşmüş durumda. 15 Eylül 2014'te DAİŞ çetelerinin Türkiye'nin patronajlığında Kobanê’yi düşürmek için başlattığı vahşi saldırıdan buyana geçen zaman içinde Kürtler ve Suriye'de demokratik, çoğulcu bir çözümden yana olan güçler lehine sahadaki bu radikal değişiklik artık geçici bir durum olmadığı küresel çapta da giderek taraftar buluyor.

Herkes biraz daha Kürtler ve demokratik Suriye muhalefeti olmadan kalıcı ve adil bir çözüme ulaşmanın zor ve sancılı olduğunu görüyor. Buna ayak direten devletlerin başında ise Türkiye geliyor. Türk devleti, Suriye’de kalıcı bir barış için en temel aktör olan Kürtleri ve demokratik Suriye muhalefetini içine sindiremiyor. Bunun için varını yoğunu ortaya koymuş durumda.

ERDOĞAN’IN KÜRT DÜŞMANLIĞI DÜNYAYI USANDIRIYOR

Türk devleti, onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan ve cuntası Kürtler hak-hukuk elde etmesin diye herkesi tehdit ediyor. AB'den, ABD'ye kadar bütün küresel ve bölgesel güçlere şantaja başvuruyor. Özelliklede küresel aktörlerin en başındaki müttefiki ABD'ye ''ya Kürtler ya da biz'' diyecek kadar akıl ve fikirden yoksun bir politika ile ortaya çıkıyor. Ancak sonuç alamıyor.

Bunun temel nedeni ise sahada çökmüş durumda. Suriye'de desteklediği ve patronajlığını yaptığı DAİŞ ve El-Nusra başta olmak üzere çete ve grupların erimesini önleyemiyor. Dahası artık dünya Türk yönetiminin Kürt düşmanı politikasından bıkmış durumda. Ortada DAİŞ gibi bir tehlike söz konusu iken Erdoğan'ın Kürtleri hedef tahtasına oturtması devletlerarası kirli çıkarlara rağmen giderekten sıfır düzeyde bir toleransa dönüşüyor.

İşte böylesi bir ortamda Cenevre 3 toplanması bekleniyor. Bekleniyor diyoruz, çünkü defalarca ertelenen bu konferansın bir kez daha veya bir kaç kez daha ertelenmemesinin garantisi yok. Hatta başlamasıyla birlikte fiyaskoyla sonuçlanması da büyük bir ihtimal. Çünkü sahada karşılığı olmayan ve daha çokta otel lobilerinde Türk, Suudi ve Katar'ın patronajlığında oluşturulan ''muhalefetin'' yer alacağı bir konferanstan kim, ne sonuç alabilir ki? Cenevre 1 ve 2'nin başarısız kalmasının temel nedeni bu değil miydi?

‘’TÜRK HASSASİYETLERİ’’ ABD’NİN İŞİNİ ZORA SOKUYOR

Bu sıkıntıyı en çok belki de ABD yaşıyor. Bir taraftan Suriye ve Irak'ta DAİŞ ve diğer katiller ordularına ölümcül darbeyi vuran, sözün eri, tutarlı ve gelecek projesi olan Kürtler, diğer tarafta savaştan ve kandan nemalanan Türk devleti, Suudi gibi çağdışı krallıklar ve onların tetikçileri. ABD bir taraftan yıllarca Kuzey Atlantik Paktı'nın sadık bekçiliğini yapmış, yılların müttefiki Türk devletini kaybetmek istemiyor, diğer taraftan Suriye'de Kürtlerle kurduğu ilişki sayesinde elde ettiği pozisyonunu yitirmek istemiyor.

Bu nedenle en çok Türkiye'yi ''ikna'' etmeye uğraşıyor. Zaman zaman Kürt düşmanı ve aynı zamanda DAİŞ ortağı Türk yönetiminin hoşuna gidecek açıklamalarda bulunuyor. Ancak sahadaki durumunda ciddiyetinin farkında olduğu için Türkiye'nin önüne bazı kırmızıçizgiler de koyuyor. Fakat ABD'nin Kürtlerin örgütlü gücünün Cenevre masasında olması yönünde kararlı davranmaması ona yönelik kuşku ve güvensizliği de artırıyor. Giderekten ABD ''Kürtlerde mutlaka masada yer almalıdır' baskısını üzerinde hissediyor. Rusya gibi bir güçten gelen ‘’Kürtler mutlaka masada yer almalıdır’’ açıklaması en çok ABD’yi zorluyor. ABD, sahada ‘’en güvenirli partner’’ olarak nitelediği Kürtleri ‘’Türk hassasiyetine’’ kurban etmek istemiyor.

Bir anlamda ‘’iki arada bir derede’’ kalan ABD, kamuoyu önünde Türk devletinin hoşuna gidecek sözler sarf ederken, öte yandan Ankara'ya aklını başına alması için zamanın daraldığını farklı yollarla ve mekanizmalarla iletiyor.

Çünkü ABD rasyonel parametreler üzerinden hareket eden küresel bir güçtür. Türk devleti gibi ırkçılığın ve Kürt düşmanlığını esiri konumunda değil. Sahadaki durumun farkındadır. Küresel bir güç olmasına rağmen her şeye muktedir olmadığını da görmektedir.

FEDERAL SURİYE ARTIK KAÇINILMAZ

Suriye’de ikili bir süreç yaşanmakta: Bir taraftan ateşkesin sağlamlaştırılması ve Cenevre konferansının toplanması için çaba sarf edilmekte, diğer taraftan nasıl bir Suriye'nin olacağının tartışması yapılmaktadır. Bu tartışma en son BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura’d a katıldı. "Federal yapı konusu Cenevre'de görüşülebilir" dedi.

Kürtlerin ve Suriye Demokratik Meclisi’nden başk abu konuda el tutulur öneri ortaya koyan kimse yok. Bütün Suriye için federal bir çözüm önermekteler. Suriye sınırları içinde yaşayan her ulusun, etnik ve inanç grubunun kendisini eşit ve özgür hissedeceği, merkezin demokratikleştirildiği, yerelin güçlendirildiği federal bir Suriye.

Aslında ABD’den yapılan ‘’Kürtlere özerklik yok’’ açıklamasına rağmen Türk devleti, Şam rejimi, İran ve Suudi gericiliği dışında hiç kimse bu modele karşı çıkmıyor. Eski Suriye’nin çöküp gittiğini, yeni Suriye’nin ise ancak federal bir modelle birliğini koruyacağını bu tekçi, ırkçı ve gerici güçlerden başka herkes görüyor. Dahası hayat bu gerici ve ırkçı güçlerden birkaç adım önde gidiyor. Çözüm kendi yolunu, mecrasını, yatağını bularak ilerliyor.

Kürtler ve demokratik Suriye muhalefeti bu konuda artık yeni bir aşamaya gelindiğini düşünmekteler. Rojava Kürdistanı'nda ilan edilen kanton ve özerk bölgelerin yeni Suriye için iyi bir model oluşturduğunu görmekteler. Bütünlüklü bir Suriye'nin kanton ve özerk bölgelerden oluşan federasyonlarının oluşturduğu federal bir sistemde ancak mümkün olacağına inanmaktalar.

Bir taraftan Cenevre görüşmelerinde üçüncü ve en önemli aktör olarak yer almak için-ki bu onların en doğal hakkı-çaba gösterirken, diğer taraftan halklarının yararına olacak tarihsel adımları atmaya, alttan yukarıya doğru, birazda ‘’de facto’’ olarak yeni Suriye’yi inşa etmekteler.

Tamda bu noktada Rojava Kürdistanı ve Kuzey Suriye’nin çok önemli bir bölümü kapsayacak, içinde farklı kanton ve özerk bölgeleri barındıracak federasyonun ilanı artık an meselesi. Bu ilanla birlikte sadece Rojava ve Kuzey Suriye denilen Kürtlerin yanı sıra Arap, Türkmen, Süryani halklarının da yaşadığı bu geniş coğrafya için değil, tüm Suriye içinde önerilerini ortaya koymuş olacaklar.

Coğrafi özellikten çok karmaşık demografik yapı göz önünde bulundurularak yapılacak olan Federasyon ilanı aynı zamanda gerçek manada Suriye’de barış ve adalet peşinde gidenler içinde önemli bir fırsat olacak. Denilebilinir ki, Cenevre’de çözüm yanlılarının elini güçlendirmiş olacak.