Faşizmi kararlılık ve direniş yenilgiye uğratır

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun Yeni Özgür Politika'da yayımlanan makalesi...

AKP-MHP faşizmi “Kürt sorunu yok” diyerek, Kürtlerin varlığını inkâr etmiştir. Kimliği, dili, kültürü, siyasi iradesi ve özyönetimi kabul edilmeyen bir durumda “Kürt sorunu yoktur” demek, “Kürt yoktur” demektir. Böyle olunca da Kürt adına siyaset yapan her kurumun, örgütlenmenin ve siyasi gücünün ezilmesi gündeme girer. Şu anda AKP-MHP faşizminin izlediği politika budur.

HDP’nin terörist bir örgüt gibi yansıtılması, Selahattin Demirtaş’ın idamından söz edilmesi Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Kürt düşmanı karakterini ortaya koymuştur. Tayyip Erdoğan HDP’ye kendisi gibi bakmayan her partiye ve kişiye de HDP’ye yaptığı muameleyi yapmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın siyasi çizgisi gelinen aşamada sadece Kürtlere karşı savaş değil, kendileri gibi düşünmeyen herkese karşı savaş politikası haline gelmiştir.

Tayyip Erdoğan Türkiye tarihinde hiçbir döneminde olmayan bir siyasi ve toplumsal durum yaratmıştır. Kürtlere düşmanlık politikaları Türkiye Cumhuriyeti’nin temel politikasıydı. AKP bu politikaya bir de kendileri gibi düşünmeyen her siyasal ve toplumsal çevreyi de eklemiştir. Türkiye’de toplum hiçbir dönemde olmadığı kadar kutuplaştırılmış ve düşman hale getirilmiştir. Eskiden kısmen siyasi düzeyde var olan bu durum Tayyip Erdoğan şefliğindeki AKP iktidarı döneminde toplumun birbirine düşman haline getirilmesi düzeyine çıkarmıştır. Kürt sorunu dışında Türkiye’nin en temel sorunu budur. Ne ekonomik sorun, ne dış politika, ne şu ne bu politika şu anda Türkiye’nin temel sorunudur. En temel sorun Türkiye’de komşunun birbirine güvensizliği, işyerinde, sokakta ve her yerde toplumu birbirine düşman bakar hale getirilmesidir. AKP’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük düşmanlık budur. AKP’ye oy veren kesim bile bu toplumsal ruh halinden rahatsızdır. Sadece bu nedenle bile olsa AKP iktidarının devrilmesi, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının önüne geçilmesi gerekir. Aslında AKP’ye karşı yürütülecek teşhir ve propagandanın merkezine bu oturtulmalıdır.  AKP böyle bir Türkiye yarattığı için iktidardan düşürülmelidir.

  Türkiye’yi bu hale getirenler Kürtlere, demokratik Kürt siyasi hareketine ve demokrasi güçlerine neler yapmaz ki! Kürtler ve demokrasi güçleri Tayyip Erdoğan, AKP-MHP ittifakının kendilerine savaş açtığını görmelidir. HDP şu anda Türkiye’nin tüm demokrasi güçlerini etrafında toplamıştır. Bu demokrasi güçleri AKP-MHP faşizmine karşı direnmektedir. Bu nedenle AKP-MHP faşizminin hedefi haline gelmiştir. Rojava Devrimi’ne saldırmak için nasıl ki PYD, YPG, PKK, DHKP-C ve DAİŞ’i sürekli birlikte dile getirmişse, şimdi de HDP’yi PKK ile birlikte anarak hedef göstermektedir. Bu açıdan HDP şahsında Türkiye’nin tüm demokrasi güçleri ve muhalifler hedeflenmiştir. Zaten HDP şahsında demokrasi güçleri etkisizleştirilirse, Türkiye’deki tüm muhalif güçleri de teslim almış olacaktır. HDP etkisizleştirilirse CHP’de, Saadet de, İyi Parti de teslim alınmış olacaktır. Bu nedenle açıkça HDP’yi baraj altında bırakma talimatı veriyor. HDP’yi baraj altında bırakmak için her yol ve yönteme başvuruyor. Çünkü HDP’nin barajı aşması ve Türkiye siyaseti içinde etkin yerini alması, en başta da Türkiye halklarının çıkarını ve geleceğini ilgilendirmektedir. Bu açıdan HDP’nin barajı güçlü biçimde aşması için tüm demokrasi güçlerinin, demokrasiden yana olan güçlerin ve muhalif çevrelerin tutum ortaya koyması ve çaba göstermesi gerekir. Artık 24 Haziran seçiminin odak noktası HDP’nin faşizm karşısında nasıl bir başarı elde edeceğine bağlı hale gelmiştir. Millet İttifakı’nın değil, HDP’nin ne kadar oy alacağı önemlidir. Millet İttifakı’nı bile HDP’nin başarısı kurtaracaktır.

AKP-MHP faşizmi bu yaklaşımla HDP’ye saldırılarını arttırmıştır. Son zamanlarda HDP’nin seçim çalışmalarına saldırıların arttırılması kesinlikle Tayyip Erdoğan’ın saray gladiosu tarafından planlanmakta ve yönetilmektedir. Urfa/Suruç’taki komplo ve provokasyon da tamamen Tayyip Erdoğan ve gladiosu tarafından planlanıp pratikleştirilmiştir. Böylece Kürdistan’da AKP’nin silinmesinin önüne geçilmek istenmektedir. Bu olay gerekçe yapılarak HDP’ye yönelik baskı ve saldırılar artırılacaktır. Tüm medyanın Suruç olayını veriş tarzı bu saldırılara zeminin hazırlamak içindir. Urfa’da Saray gladiosu örgütlüdür. Ceylanpınar belediye başkanının konuşmaları, Suruç’taki provokasyon, komplo ve katliam  birbirinden ayrı değildir. Urfa halkının bu gerçeği bilerek her yerde olduğundan daha fazla örgütlü, kararlı ve dirençli olması gerekmektedir.

‘Korkunun ecele faydası yoktur’. Demokrasi güçleri ve Kürt halkı bu saldırılar karşısında geri adım atmamalı, örgütlü ve bilinçli olarak bu saldırılara karşı direnmelidir. Komplo ve provokasyonlara dikkat etmeli, ancak baskı ve zulme karşı boyun eğmeyen, kararlı bir irade ortaya konulmalıdır. Bir halkın onuru ve özgür iradesi her şeyden daha değerlidir. Bunun için her bedel de ödenir. Teslimiyet ve onursuz yaşam değersiz yaşamdır; bin defa ölmekten daha beterdir. Kürt halkının on binlerce evladı onursuz yaşamaktansa onurluca direnmeyi seçmiştir. Türkiyeli devrimci demokrasi güçlerinin de böyle binlerce şehidi vardır. Bu şehitlerimiz bizlere nasıl bir yaşam ve mücadele felsefesi içinde olmamız gerektiğini göstermektedir. Bugün gerilla Türk devletinin saldırılarına karşı fedaice tarihi bir direniş yürütmektedir. Bu direnişler özgür geleceğin yolunu döşemektedir. Özgür geleceği bu direniş sağlatacaktır. Böyle evlatları olan bir halkın teslim alınması düşünülemez. Kürt halkının sadece on binlerce gerilla evladı şehit düşmemiştir;  on binlerce kadın, genç, yaşlı ve çocuk da soykırımcı faşizme karşı direnişte şehit düşmüştür. Bu açıdan Kürt halkı ve demokratik siyasi güçler kendilerine yönelik saldırılara karşı direneceklerdir. Zaten Kürt halkı ve demokrasi güçleri her yerdeki söylem ve tutumlarıyla duruşlarını ortaya koymaktadırlar.

Bu seçimleri Türkiye ve Kürdistan için bu kadar önemli hale getiren AKP-MHP faşizminin tutumu olmuştur. Çünkü AKP-MHP faşizmi seçimle gitmek istememektedir. Zaten bu seçimi bile Türkiye’nin beka sorununu haline getirerek seçimle gitmek istemediklerini ortaya koymuşlardır. Süleyman Soylu bir konuşmasında “bu seçim hiçbir dönemdeki seçime benzemiyor; bir partinin kazanması ve kaybetmesi değildir, Türkiye’nin kaybetmesidir” diyerek seçimle gitmek istemediklerini açıkça itiraf etmiştir. Ancak şu bilinmelidir; demokrasi güçleri ve Kürt halkı sağlam durur, HDP’yi güçlü destekler ve sandıklara sahip çıkılırsa bu iktidarı bu seçimde düşürmek mümkündür. İlk defa Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kaybetmesi yüksek olasılık haline gelmiştir. Bu açıdan demokrasi güçleri, Kürt halkı ve tüm muhalif çevreler bu fırsatı iyi değerlendirmelidirler. Oylarına ve sandıklarına sahip çıkarak seçimle gitmek istemeyen AKP iktidarını yenilgiye uğratmalıdırlar. İradelerine sahip çıkmak için hilelerle seçimi kazanmak isteyenlere karşı direnişe geçmelidirler. Bu açıdan sandıklara sahip çıkma ve seçimle gitmek istemeyenlere karşı şimdiden direniş iradesini ortaya koymalıdırlar. 16 Nisan referandum sonrasında sahip çıkmadıkları iradelerine bu defa kararlıca sahip çıkmalıdırlar.