‘Esad odaklı’ stratejiler çöktü, ‘Demokratik Suriye’ odaklı Kürt çözümü kazandı-Cihan Özgür
Arap baharı olarak adlandırılan süreçte olaylar Suriye’ye sıçrayınca uluslararası aktörler ve bölge güçleri ikiye ayrıldı. ‘
Arap baharı olarak adlandırılan süreçte olaylar Suriye’ye sıçrayınca uluslararası aktörler ve bölge güçleri ikiye ayrıldı. ‘
Arap baharı olarak adlandırılan süreçte olaylar Suriye’ye sıçrayınca uluslararası aktörler ve bölge güçleri ikiye ayrıldı. ‘Esad kalmalı’ diyen Rusya, Çin, İran, Irak, Lübnan Hizbullah’ı gibi güçler bir kutupta, ‘Esad gitmeli’ diyen ABD, İsrail, Almanya, Fransa, İngiltere, Suudi, Katar, Türkiye-KDP bir diğer uçta yer aldı.
Esad odaklı stratejiler kapsamında Suriye’de iç savaş körüklendi...
Bloklar savaşı kapsamında Yemen, Irak, Lübnan gibi merkezler başta olmak üzere Şii jeopolitiği harekete geçirildi...
Rusya’nın etkisini zayıflatmak için Ukrayna krizi çıkarıldı...
Türkiye’nin Rojava düşmanlığı ile İran ve Suriye’nin savaşı Şam’dan uzak tutma yaklaşımı kesişti ve DAİŞ, Rojava’ya saldırtıldı...
Esad’a odaklanan çok aktörlü siyasetten faydalanan selefi-cihatçı DAİŞ, Suriye ve Irak’ın yanısıra Türkiye’den Körfez ülkelerine, Afrika kıtasına kadar geniş bir coğrafyada boy göstermeye başladı...
Esad’ın gitmesinden yana olan blok için DAİŞ en büyük müttefikti. Koç başı olarak kullandıkları örgüte her türlü desteği sundular...
ESAD ODAKLI BAKIŞ’IN FATURASI AĞIR OLDU
Sonuç olarak Ortadoğu’da yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Suriye kentleri viraneye döndü, tarihi kentler yerle bir edildi...
200 bin Suriyeli yaşamını yitirdi. 2 milyon Suriyeli iç göçle yerini yurdunu bırakmak zorunda kaldı. 5 milyonu ise ülkelerinden ayrılarak mültecileşti. Bu göçmenler başta Avrupa olmak üzere dünyanın gündeminde şimdi...
Esad odaklı siyasetten kaynaklı olarak 2 defa toplanan Cenevre konferansı da başarısızlıkla sonuçlandı...
Eğit-donat politikası ters tepti...
Bütün bunlara yol açan etken; Suriye’de demokratik bir çözümü değil, ‘Esad’lı veya Esad’sız Suriye’yi’ merkeze alan ayrışmaydı.
KÜRTLER BAŞINDAN BERİ ESAD’I DEĞİL DEMOKRASİYİ MERKEZE ALDI
Bir tek Kürtler bu ayrışmanın dışında kaldı ve ülkenin geleceğini Esad’a odaklamadı. Rojava Kürtleri, Suriye’de olayların baş gösterdiği 2011 Şubatından bugüne kadar Esad’ı öncelemeyen ve ‘3. Yol’ olarak adlandırdıkları bir strateji benimseyip uyguladılar. Hem Esad’a hem de dış destekli, ‘icat edilmiş’ muhalefete eşit mesafede durdular.
Rusya-ABD-NATO-AB-Türkiye-İran ve bu aktörlerin etki alanındaki güçler Esad’ı; Kürtler ise demokrasiyi, ‘demokratik Suriye’ perspektifini odağına aldı.
3 yıllık süre zarfında Rojava’da sergilenen direniş, kantonal sistem inşası ve halkların demokratik öz yönetim modeli, bölge halklarının ve batının dikkatini çekti.
BATININ SURİYE SİYASETİNİ ROJAVA DEĞİŞTİRDİ
Rojava’nın 3 yıllık devrim pratiği, başta Kobanê ve Şengal direnişleri ile Tel Abyad zaferi olmak üzere DAİŞ’e karşı elde edilen başarılar ‘süper güç’lerin dünyanın Kürt politikasını değiştirmekle kalmadı Suriye politikasını da etkiledi.
Sonuç olarak Esad’ı merkeze alan karşıt iki kutbun stratejileri çöktü ve taraflar uzlaşma arayışına girdi. Gelinen nokta Kürtlerin doğru strateji izlediğini kanıtladı.
DAİŞ VE TÜRKİYE KAYBETTİ
Bu süreçte en büyük hayal kırıklığını yaşayan ülke Türkiye oldu. DAİŞ’in Kürtlere karşı yenilerek güç ve kan kaybetmesi, Türk devletinin hesaplarını altüst etti. Türk devletinin tampon bölge adı altında Rojava’ya fiili müdahale etme talebi ise ABD tarafından ret edildi.
Türk devleti Kuzey’de PKK’ye karşı başarısız olunca, DAİŞ’te yer alan subaylarını geri çekti. ‘Akıncılar’ olarak adlandırılan vurucu tim ve stratejistler şimdi Kuzey’de işbaşında. Rojava’da önemli kadrolarını ve savaş gücünü kaybeden DAİŞ sus pus oldu. Sürekli ilerleme stratejisi izleyen DAİŞ’ten 24 Temmuz’dan bugüne tam 3 aydır ne Irak’ta ne de Suriye’de ses seda çıkmaması bununla bağlantılı.
BATININ YENİ SURİYE OKUMALARI...
‘Esad odaklı strateji’ izleyen güçler çark etti ve şimdilerde Rusya ve ABD’nin başını çektiği bloklar Suriye konusunda uzlaşma arayışındalar. ‘Esad olsun mu, olmasın mı?’ tartışması yok artık.
ABD’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, Almanya ve NATO da Suriye konusunda görüş değiştirdi. Batılı güçler, Suriye krizinin çözümü için uluslararası işbirliği yolunda. Esad’ı değil Suriye’deki krizi merkeze almaya başladılar. Tam da Kürtlerin başından beri odaklandıkları noktaya geldiler.
Gözler ABD’de gerçekleştirilecek olan BM toplantısına çevrilmiş durumda. BM toplantısında Suriye’nin geleceği konusunda küresel bir ortaklaşmanın sağlanması bekleniyor.
BM’DE SADECE SURİYE DEĞİL TÜRKİYE DE GÜNDEMDE
BM’de kararlaştırılacak olan konseptin sadece Suriye ile sınırlı kalacağını sanmak hata olacaktır.
Aynı güçler Türk devletinin hem Rojava siyasetinden hem de Kuzey’de Kürtlere karşı uyguladığı orantısız şiddetten ve çözüm sürecini bitirmesinden rahatsız.
‘Esad’sız bir Suriye’ talebinin en uzlaşmaz tarafı olan Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ziyareti sonrası ‘‘Esad’lı bir geçiş süreci olabilir’’ demek zorunda kaldı. Ama hemen ilave olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan ‘‘YPG bizim için terör örgütü değil’’ açıklamasına karşılık, ‘‘PKK ve PYD teröristtir’’ dedi.
TÜRK DEVLETİ BATIYA ESAD KONUSUNDA ŞARTLI ‘EVET’ DEDİ
Bu açıklama ABD ve ABD gibi düşünenlere bir mesajdı: ‘PKK konusunda bize destek verin, PYD’yi desteklemeyin biz de Esad’lı çözümü kabul edelim’...
Davutoğlu da ABD’de yaptığı açıklamada ‘PKK ile PYD’nin bir olduğunu’ söyledi ama PKK’nin ‘silahı devreden çıkarması’ durumunda PYD’ye karşı ‘pozisyon değiştireceklerini’ söyledi.
İçeride PKK’ye karşı başarısızlık, dışarıda ise Batı’dan gelen sert eleştiriler Türk devletini zor durumda bırakmış durumda. Türkiye, bu sıkışıklığı aşmak için Esad’a ‘şartlı evet’ diyor. Böylece Batı’nın eleştiri oklarının hedefi olmaktan kurtulmayı amaçlıyor.
Peki bu mümkün mü?
BATI,NIN ALGILARI DEĞİŞTİ
Türk devleti treni çoktan kaçırdığının henüz ayırdına varmış değil. Çünkü Batılı güçlerin Türk devletinin Suriye politikasına ve DAİŞ ile ilişkilerine yönelik eleştirileri, ateşkes ve ‘PKK ile masaya oturma’ yönünde yaptığı çağrılar; Batı’nın Kürt siyasetinin ve algısının değiştiğinin somut göstergeleri...
Batılı güçlerin Suriye-DAİŞ siyasetinde ve Türkiye konusunda gelmiş olduğu eleştirel nokta yeni bir durumdur ve Kürtlerin Rojava’da izlediği doğru stratejinin bir sonucudur. ‘Kürtleri ezme’ stratejisi izleyen hiçbir devlet eskisi gibi Batı’dan destek alamaz. Buna Türkiye de dahil...
BM’DE BLOKLAR UZLAŞTI AMA ANLAŞMA YOK!
Her ne kadar Esad’lı bir geçiş sürecinden bahsedilse de Suriye krizinin uzun süre devam edeceğini söyleyebiliriz. Irak, Mısır ve Libya örneklerinde yaşananlar, yangının kolay sönmeyeceğini gösteriyor.
Batı siyaseti, pragmatist karakteri gereği kaybedecek ata oynamaz. Kaybetme olasılığı yüksek olan güçleri Batı desteklemez. Bu tutumun en bilinen örnekleri ise Kürt sorununa yaklaşımda görülebilir. Kobanê’ye uzun süre sessiz kalan Batı, aynı şekilde Cizre’ye de benzer bir yaklaşım sergiledi. Aynı şekilde PKK ile yeniden başlayan çatışmalar konusunda da Batı önce bekledi ama direnişin ezilmediğini görünce tepki göstermeye başladı.
Rojava kazanan taraf olunca, uluslararası güçler Kürt siyasetini değiştirdi, kazananın yanında yer aldı. Suriye’de ise Esad yenilmedi ama kazanamadı da. Dolayısıyla batı ‘uzlaşma’ yolunu seçti.
Var olan denge durumu Suriye açısından çözüm yerine geçiş sürecini gündeme getirdi.
Nereden nereye geçiş?
SURİYE’NİN GELECEĞİ...
ABD’nin başını çektiği güçler bu süreci Esad’sız sürece geçiş olarak tanımlıyor ve Irak gibi bölünmüş bir Suriye öngörüyor. Karşı tarafta yer alan Rusya ve bloku ise BAAS’ın iktidarını koruduğu ancak görece demokratikleştirildiği bir rejim öngörüyor.
İbre Rusya’nın başını çektiği bloktan yana. Sahadaki durum şu: Suriye’nin en dinamik ve güçlü muhalefeti olan Kürtler, her iki güce eşit mesafede duruyor. Rejim Suriye’nin önemli kentlerini elinde bulunduruyor. ABD’nin bel bağladığı ılımlı muhalefet, tutunamadı. Eğit donat projesi çöktü.
Sahadaki gerçeği iyi okuyan Rusya, şimdiden hamleler yapmaya başladı bile...
Geçiş konusunda uzlaşan blokların, sonuç konusunda hem fikir olmadığını BM toplantısındaki açıklamalardan da anlamak mümkün.
Her iki blok belli bir uzlaşma noktası yakalamış durumda ama nihai bir ortaklaşma söz konusu olmadığına göre, taraflar dengeyi kendi lehlerine bozacak hamleler yapacaktır. Bu durumda çatışmanın devam etmesi kaçınılmaz olacaktır.