Erdoğan yeniden ‘savaş’ dedi…- Erdal Er
17 Mart 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Balıkesir’de konuşmuş ve baklayı ağzından çıkartmıştı: “Kürt sorunu yoktur!’’
17 Mart 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Balıkesir’de konuşmuş ve baklayı ağzından çıkartmıştı: “Kürt sorunu yoktur!’’
17 Mart 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Balıkesir’de konuşmuş ve baklayı ağzından çıkartmıştı: “Kürt sorunu yoktur!’’
Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilere; ‘’İzleme heyetine de, on maddeye de karşıyım…” demişti.
Erdoğan’ın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz açıklaması öncesi konuşması, ‘sürece’ karşı provokasyon girişimi olduğunu aklı başında herkesin itiraz etmeyeceği bir gerçektir.
Erdoğan’ın provokatif açıklamasına rağmen Sayın Öcalan’ın Newroz’da okunan mesajı önemli başlıklar içeriyor ve barışın yol haritasını sunuyordu. ‘Eşme ruhu’ çağrısı da bunlardan biriydi.
Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasında YPG-YPJ ile işbirliği yapmakta bir sakınca görmeyen Türk Genelkurmay Başkanlığı, Sayın Öcalan’ın açıklamasından sonra 23 Mart 2015 tarihinde bir bildiri yayınlayarak; “Eşme ruhu” açıklamasını yayınlayan basın yayın organlarını şiddetle kınadıkları açıklamalarına baktığımızda başa döndüğümüzün güçlü işaretiydi.
Ne olmuştu Eşme’de?
Bu operasyon yapılmadan Türkiye, Kobanê kanton yönetimi ile görüşmeler yapmış, ardından Türk ordusu YPG-YPJ’nin yardımını alarak türbeyi Eşme köyüne taşımıştı. Bu durumu kanıtlayan çok sayıda fotoğraf, görüntü ve görüşme kaydı mevcut. Buna rağmen Genelkurmayın Eşme’de yapılan işbirliğini yalanlaması, kendisini komik duruma düşürmesinden başka bir anlamı yok.
Genelkurmay ikinci açıklamasını ise 24 Mart 2015 tarihinde yaparak Mardin Mazıdağı kırsalında askeri operasyon başlattıklarını duyurdu. Bu açıklama kendi başına HPG ile Türk ordusu arasında 2013 yılından beri süren ‘’ateşkes sürecini’’ tek taraflı bozduğunun ilanıydı.
25 Mart tarihinde bu defa Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan kameralar karşısına geçti ve beklenen o açıklamayı yaptı: “Cumhurbaşkanının açıklamaları bizim için talimattır” dedi ve ekledi: “Kandil ve Demirtaş çözüm sürecini zehirliyor…”
Akdoğan’ın “talimattır” ’dediği şey; Kürtlerin varlığının inkarı, demokrasi ve özgürlüklerin olmayacağıdır.
Aynı gün AKP grup başkanvekili Mustafa Elitaş’ın; “İç Güvenlik Paketi”nin kalan maddelerinin yeniden parlamentoya geleceğini açıklaması polis ve askerin olası duruma karşı hazır tutulmasının ilanıydı.
26 Mart tarihinde, bu defa Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, PKK’yi kast ederek; “silahlı kuvvetlerimiz misliyle karşılık verecektir" sözü savaşa çağrıdır.
Diğerleri konuşur da “derin abi” Cemil Çiçek geri kalır mı?
Washington temaslarının ardından açıklamalarda bulunan Çiçek; "DAEŞ ile mücadelede politik olarak belirsizlik, tutarsızlık ve kararsızlık var” dedikten sonra, “PKK ve PYD’yi neden terör örgütü olarak görmüyorsunuz?” serzenişinde bulundu.
Sözü uzatmaya gerek yok. Son günlere hükümet ve asker kanadından gelen açıklamaları alt alta yazdığımız da, karşımıza bir sonuç çıkıyor: “Savaş kabinesi” yeniden iş başı yaptı.
Peki, neden?
Artık bir Recep Tayyip Erdoğan klasiğidir; her seçim öncesi toplumu germek, kutuplaştırmak, Kürtlere karşı savaş ilan etmek.
Erdoğan, seçim kazanmanın, siyasi hedeflerine ulaşmanın yolunun savaşı başlatmaktan geçtiğine inanıyor.
Bu hedefin önünde en büyük engel ise; HDP’nin yükselişi, Sayın Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin her geçen gün kazandığı uluslararası prestij ve süreci yönetme kabiliyetidir.
Erdoğan, bütün bunların önüne geçmek için; yeniden ‘vatan’, ‘millet’, ‘bayrak’ yalanına sarılıyor.
Ayrıca izleme heyetine, çözüm sürecinin temel prensiplerini oluşturan on maddeye karşı çıkması ve frene basması başka neyle açıklana bilinir.
Sözün özü şu: Erdoğan, hepimizin geleceğini ipotek altına alan, özgürlük alanımızı daraltan, demokrasi önünde ‘takoz’ gibi duran Kürt sorununun inkârını sürdürmek istiyor.
Savaş, inkâr, asimilasyon sürdükçe kendisi kazanıyor ancak koca ülke ve on milyonlar can, mal ve gelecek kaybediyor.
Ancak bu Recep Tayyip Erdoğan’ın zerre kadar umurunda değil. Onun önceliği kendisinin, ailesinin ve çevresinin ekonomik, sosyal, siyasal güvenliği! Yetkileri dahilinde olmadığı halde, İç Güvenlik Paketi için ‘ya geçecek ya geçecek’ demesi bundandır.
Ülke seçime doğru giderken, Erdoğan’ın yeniden sahneye çıkıp; “Kürt sorunu yoktur, İzleme Kurulu, on maddeye de karşıyım” demesi savaş kararından başka bir şey değildir. Bunu sadece seçim öncesi milliyetçilerin oylarını almak için söylenmiş laflar olarak anlamak eksik ve yanlış olur.
Son günlerde Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in Kürtleri hedef alan açıklamalar yapması, siyasi mesajlar vermesi hem Erdoğan’a bir destek, hem de Erdoğan ile ordunun var olan işbirliğini güncellediklerini gösteriyor.
Yapılmak istenen şudur: Ordu gerilla alanlarına operasyon düzenleyecek, gerillalar tıpkı Silvan’da olduğu gibi kendisini savunacak. Genelkurmay yaşanacak olası can kayıplarını gerekçe yaparak, gerilla alanlarına geniş çaplı askeri operasyon ve hava saldırıları düzenleyecektir. Sonra da, “PKK süreci bozdu” diyecekler... Belki de bir sonraki adım, Rojava’ya yönelik saldırı olacaktır.
Erdoğan, Habur’da “sil baştan yapıyoruz” demiş, 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde de, idamdan söz etmiş ve gerilim politikası izlemişti.
Silvan’da gerillanın üstüne asker gönderen Erdoğan savaşın fitilini ateşlemişti. Zamanı gelmişken yenilemekte fayda var: Bazılarının iddia ettiği gibi, Silvan bir gerilla eylemi değil, imha amaçlı yapılan operasyona verilen bir karşılıktır.
12 Haziran 2011 seçimlerinde Erdoğan, savaş politikalarıyla seçim kazanmıştı. Ancak ülke insanına kaybettirmişti.
Bugün yine aynı durumla karşı karşıyayız. Erdoğan, kafasındaki başkanlık hedefine ulaşmak için, Kürtlere karşı savaş ilan etmiştir. Ancak bu defa, işinin 2011 yılındaki kadar yolunda gideceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Savaş artık Erdoğan’ın kafasındaki gibi dağda değil. Artık savaşın şehirlerde, kasabalarda ve köylerde yaşanacağını Rojava, Suriye ve Güney Kürdistan’dan biliyoruz.
Sonuç olarak, Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olma sevdası sürdükçe, bu ülkeye rahat yüzü yok! İş yine Kürtlerin, Alevilerin ve demokrasi güçlerinin ortak mücadelesine düşüyor.
Ülkenin felaketine dönüşen Erdoğan’ın savaş politikalarına karşı mücadele etmek, demokrasi ve özgürlük saflarında yer almak herkesin yararına olacaktır...