MAKALE

Erdoğan kendisiyle birlikte Türkiye’yi de uçuruma sürüklüyor

Erdoğan, bir kez daha faşist karakterde olduğunu göstermiştir. Kendi dışında herkesi hain ve düşman ilan etmiştir. Kendisinin iktidarda kalmasını, yani kendi kaderini Türkiye’nin kaderiyle özdeşleştirmektedir.

Erdoğan, bir kez daha faşist karakterde olduğunu göstermiştir. Kendi dışında herkesi hain ve düşman ilan etmiştir. Kendisinin iktidarda kalmasını, yani kendi kaderini Türkiye’nin kaderiyle özdeşleştirmektedir. AKP ve Erdoğan iktidardan düşerse Türkiye de düşermiş, yok olurmuş! Kendisini öyle bir korku salmış ki, tüm Türkiye’yi tehdit ederek ayakta kalmaya çalışıyor. Ben iktidardan düşersem hepiniz kaybedersiniz şantajını yapıyor. Hitler ve Mussolini başta olmak üzere tüm faşistlerin iddiası bu olmuştur. Gerçekten de sonunda kendileriyle birlikte ülkelerini yıkıma sürüklemişlerdir. Aslında şimdi Erdoğan da bunu yapıyor. Kendisiyle birlikte Türkiye’yi de yıkıma götürüyor. Eğer Tayyip Erdoğan önü alınmazsa iktidarda kalma hırsıyla Türkiye’yi tarihin en büyük badireleriyle karşı karşıya bırakacaktır. Kendisini de bitirecek bir politika yürütüyor. Türkiye’nin tüm birikimini kendini iktidarda tutmak için politika masasına sürmüştür. Türkiye’nin birikimiyle herkese şantaj yaparak kendini iktidarda tutmak istiyor. Ancak bu şantaj bir etki yapar, iki etki yapar, sonunda şantaj yapanı vurur. Tayyip Erdoğan’ın tüm dünyaya yönelik şantaj politikası bu noktaya gelmiştir. Türkiye’nin kaderini sonu kötü olacak kendi kaderine bağlamış sürüklüyor. Türkiye, Tayyip Erdoğan tarafından bir alamet-i farikaya bindirilmiş, kıyamete doğru götürülüyor. 

Türkiye toplumunu hala milliyetçilik ve dinciliğin etkisiyle vatan millet Sakarya diyerek dolmuşa bindirme imkanı bulunmaktadır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan da toplumun milliyetçi ve dinci damarına seslenerek peşinden sürüklemeye çalışıyor. Kuşkusuz bu politika ve söylemler bir dönem faşist liderleri ayakta tutmuştur. Ancak bu politikalarla tüm amaçlarına ulaşacakları düşündükleri andan itibaren baltayı ayaklarına vurmuşlardır. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın politikaları da ters tepmeye başlamıştır. Neredeyse dış dünyada dostu kalmayan bir ülke haline gelmiştir. Bu durum, dış politikaları doğrudan iç politikalarını etkileyen bir Türkiye için yıkım çanlarıdır. Jeopolitik önem bir ülkeye önemli şeyler kazandıracağı gibi, iyi yönetilmediğinde o ülkeleri yıkımla karşı karşıya getirir. Türkiye’de bir politikacı bir zamanlar Türkiye’yi sırtına bindirip iyi yönetilmesi gereken bir ata benzetmekteydi. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın üzerine bindiği bu atı Türkiye gerçeklerine göre yönetememesi, Türkiye’yi yıkımla karşı karşıya getirecektir. Tayyip Erdoğan bunu hissettiği için “benim kaderim sizin kaderinizdir” diyerek kendi yanlış ve yıkım politikalarına tüm Türkiye’yi alet etmek istemektedir. 

AKP iktidarı ve Türkiye’de siyaset yapan tüm güçler eğer Kürt düşmanlığını bırakmazlarsa sürüklenilecek yer burasıdır. Kürtleri 21. yüzyılda 20. yüzyıldaki gibi soykırım politikalarıyla ezmek ve eritmek mümkün değildir. Artık bu politikada ısrar etmek, akıntıya kürek çekmektir. Türkiye’nin enerjisini sonuçsuz politikalar içinde tüketmektir. Türkiye’nin bazı imkanlarına dayanarak Kürtleri ezip soykırıma uğratacağını düşünmek, bugünkü dünya koşullarında derin bir cehaleti ifade eder. Kürt toplumunun tarihsel, toplumsal, kültürel değerleri temelinde bugün ortaya çıkardığı gücü ve enerjiyi görmemek olur. 20. yüzyılda belki Kürtleri soykırıma uğratma koşulları belli düzeyde vardı. Ancak artık bu koşullar bulunmamaktadır. Koşulları bulunduğunda bile Türkiye’nin Kürtler üzerinde soykırım politikası uygulaması yanlıştı. Türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Bugün ise Türkiye’ye çok şey kaybettirmekten öte, Tayyip Erdoğan ikinci Enver paşa olmaya yakın adaydır. Nitekim Tayyip Erdoğan da Enver paşa gibi Osmanlı’nın eski sınırları üzerinde hakim olma hevesine kapılmıştır. Hatta Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve bazı düşmanlıklar, biz mevcut sınırları tanımayıp Osmanlı’nın ayak bastığı yerler üzerinde yeniden etkin olmak istediğimiz için, sınırlarımız dışına taşmak istediğimiz için yapılıyor, diyerek aslında Türkiye’yi nereye sürüklediğini ifade etmiştir. Tabii ki Osmanlı’nın hakim olduğu alanlarda demokratik etki gücüyle değil, milliyetçi ve mezhepçi karakteriyle bir yayılmacılığı savunmaktadır. 

Kuşkusuz Türkiye demokratik olsa, demokratik değerlere sahip olsa çevresindeki toplumlar ve ülkeler üzerinde siyasi, ekonomik ve kültürel olarak etkide bulunur. Ancak Tayyip Erdoğan şovenist milliyetçi yaklaşımlarla etkin olma iddialarında bulunuyor. Aslında şu anda bu kadar milliyetçi ve dinci söylemlere başvurması ise Kürt düşmanlığından ileri gelmektedir. Bu, Türkiye’yi içeride çıkmaza soktuğu gibi, dışarıda da herkesi kendine düşman kılıyor. Tayyip Erdoğan her gün yaptığı konuşmalarla mevcut Kürt düşmanlığında ısrar edileceğini, dolayısıyla kendisiyle birlikte Türkiye’yi de bitireceğini gösteriyor. 

Türkiye’nin bu duruma sokulmasına sadece ve sadece Türkiye’nin demokrasi güçleri müdahale edebilir. Türkiye’nin önemli bir demokratik birikimi bulunmaktadır. Türkiye’nin demokrasi ve devrimci güçleri Kürt halkının devrimci demokrasi güçleriyle bir demokratik cephe kurarlarsa hem faşist Tayyip Erdoğan-Bahçeli belasından kurtulabilirler, hem de Türkiye’yi bir çıkmazdan, bir bataklıktan çekip alabilirler. Aslında şu anda Türkiye’nin en önemli gücü, ne ekonomisi, ne ordusu, ne de jeopolitik konumudur. Türkiye’nin en temel güç kaynağı demokratik devrimci birikimidir. Özellikle Kürtlerin demokratik devrimci birikimiyle birlikte Türkiye Ortadoğu’nun demokratik devrimine öncülük yapacak hale gelmiştir. Eğer mevcut faşist ve tekçi zihniyet ve bu politikayı yürüten rejimler aşılıp Türkiye demokratikleştirilirse o zaman Ortadoğu’da da bölgede de dünyada da demokratik temelde bir etki gücü haline gelinir. Bundan da hiçbir halk ve ülke rahatsız olmaz. Böyle bir Türkiye sadece Ortadoğu’ya değil, çevresindeki tüm coğrafyaya ve dünyaya her bakımdan olumlu katkılarda bulunur. Ancak milliyetçiliğin ve dinciliğin gözü kördür. Bu gerçekliği görmeden uzaktır. Hatta Türkiye’nin bu en temel etki gücünü kırmaya yönelmiştir. AKP-MHP faşizminin hedefi, Türkiye’nin devrimci demokrasi birikimini ezip tasfiye etmektir. Böylece Kürtleri soykırıma uğratıp bölgenin hakim gücü olacaklarını sanmaktadırlar. Halbuki bu politika bindiği dalı kesmek ve Türkiye’yi Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi ikinci dağılmaya sürüklemektir. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Osmanlı nasıl yıkıma götürüldü üzerinde yoğunlaşacaklarına, eski Osmanlı’yı nasıl diriltiriz üzerinde hayal kurmaktadırlar. Bugün de Kürtleri soykırıma uğratma temelinde büyüme ve yayılmayı hedefleyenler Türkiye’yi Osmanlı’nın yıkılış dönemindeki duruma düşüreceklerdir. Hiç kimse olmaz demesin; sadece son yüzyılda bu dünyada neler olduğu akıllara getirilirse bunun da olabileceği görülür. 

Türkiye’yi sadece demokrasi ve bunun için verilen mücadele kurtarır. Demokratik program ve demokrasi dışında Türkiye’nin önünü hiç kimse göremez. Sadece demokratik devrim Türkiye’nin önünü netleştirir, geleceğe güvenle bakmasını sağlar. Bunun yolu da kesinlikle Kürtlerin demokratik devrim gücüyle Türkiye’nin demokratik devrim gücünün birleşmesinden geçmektedir. Aslında Önder Apo ve PKK, Türkiye’ye çıkmazdan kuruluş reçetesini vermiştir. Demokratik Türkiye içinde Kürtlerin özgürlüğü, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünü sağlatacaktır. Türkiye’yi sadece Kürdistan’ın diğer parçaları üzerinde değil, tüm Ortadoğu’da etkili kılacaktır. Türkiye bu avantajını ve şansını kaybetmek üzeredir. Ortadoğu’da kim Kürtlerin demokratik devrim gücüyle birleşirse onlar kazanacaktır. 21. yüzyıl Ortadoğu’da demokratik devrimler çağı olacaktır. Kürtler kadın özgürlük çizgisinde demokratik ekolojik toplum paradigmasıyla bu gelişmelere damga vuracaktır. 

Hiç kimse Kürtlerin güçlenmesinden ya da birlik olmasından korkmamalıdır. Kürtler ne milliyetçi ne de dincidir. Hiçbir halkın çıkarlarına zarar verecek zihniyette ve tıynette değildir. Demokratik ulus çizgisine ve halkların kardeşliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü Kürtleri özgür ve demokratik yaşama kavuşturacak olan sadece ve sadece halkların kardeşliği temelinde demokratik ulus çizgisinde bölgede demokratikleşmeyi sağlamaktır. Kürtler yerel demokrasi temelinde demokratik özerklik ya da başka yerel demokrasi formları altında kendi kimliği, dili, kültürü ve özyönetimiyle özgürce yaşamak istemektedir. Kürtler ulusal birliklerini de başka halkların çıkarı aleyhine bir güç olmak için ya da birleşip bir ulus devlet kurmak için istemiyorlar. Her parçada birliklerini demokratik güçlerini arttırmada kullanıp tüm Ortadoğu’da demokratik devrimi gerçekleştirmede rollerini oynamak istemektedirler. Birliklerini sadece ve sadece özgür ve demokratik yaşamlarını yakınlaştırmak için istemektedirler. Kürtlerin birliği herkesin zararına işleyen Kürtlerin egemenlik altında olmasına son verecek; böylece bölge halklarını da ayağındaki zincirlerden kurtaracaktır. Kürlerin köleliği, kötülük tanrılarının bölge halklarına verdiği bir cezadır. Kürtlerin özgürleşmesi, tüm bölge halklarını ve ülkelerini bu cezadan kurtaracaktır. Kürtler her parçada özgürleştiğinde çağımızda silikleşen sınırları sorun yapmayacaklar, tüm ülkelerdeki demokratik güçleriyle Ortadoğu halklarının demokratik birliğinin gücü ve köprüsü olacaklardır. Tarihin Kürtlere verdiği rol, Ortadoğu halkları arasında kardeşlik köprüsüdür, demokratik uygarlığa yükseliş zemini olmaktır. 

Erdoğan, bir kez daha faşist karakterde olduğunu göstermiştir. Kendi dışında herkesi hain ve düşman ilan etmiştir. Kendisinin iktidarda kalmasını, yani kendi kaderini Türkiye’nin kaderiyle özdeşleştirmektedir. AKP ve Erdoğan iktidardan düşerse Türkiye de düşermiş, yok olurmuş! Kendisini öyle bir korku salmış ki, tüm Türkiye’yi tehdit ederek ayakta kalmaya çalışıyor. Ben iktidardan düşersem hepiniz kaybedersiniz şantajını yapıyor. Hitler ve Mussolini başta olmak üzere tüm faşistlerin iddiası bu olmuştur. Gerçekten de sonunda kendileriyle birlikte ülkelerini yıkıma sürüklemişlerdir. Aslında şimdi Erdoğan da bunu yapıyor. Kendisiyle birlikte Türkiye’yi de yıkıma götürüyor. Eğer Tayyip Erdoğan önü alınmazsa iktidarda kalma hırsıyla Türkiye’yi tarihin en büyük badireleriyle karşı karşıya bırakacaktır. Kendisini de bitirecek bir politika yürütüyor. Türkiye’nin tüm birikimini kendini iktidarda tutmak için politika masasına sürmüştür. Türkiye’nin birikimiyle herkese şantaj yaparak kendini iktidarda tutmak istiyor. Ancak bu şantaj bir etki yapar, iki etki yapar, sonunda şantaj yapanı vurur. Tayyip Erdoğan’ın tüm dünyaya yönelik şantaj politikası bu noktaya gelmiştir. Türkiye’nin kaderini sonu kötü olacak kendi kaderine bağlamış sürüklüyor. Türkiye, Tayyip Erdoğan tarafından bir alamet-i farikaya bindirilmiş, kıyamete doğru götürülüyor. 

Türkiye toplumunu hala milliyetçilik ve dinciliğin etkisiyle vatan millet Sakarya diyerek dolmuşa bindirme imkanı bulunmaktadır. Bu nedenle Tayyip Erdoğan da toplumun milliyetçi ve dinci damarına seslenerek peşinden sürüklemeye çalışıyor. Kuşkusuz bu politika ve söylemler bir dönem faşist liderleri ayakta tutmuştur. Ancak bu politikalarla tüm amaçlarına ulaşacakları düşündükleri andan itibaren baltayı ayaklarına vurmuşlardır. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın politikaları da ters tepmeye başlamıştır. Neredeyse dış dünyada dostu kalmayan bir ülke haline gelmiştir. Bu durum, dış politikaları doğrudan iç politikalarını etkileyen bir Türkiye için yıkım çanlarıdır. Jeopolitik önem bir ülkeye önemli şeyler kazandıracağı gibi, iyi yönetilmediğinde o ülkeleri yıkımla karşı karşıya getirir. Türkiye’de bir politikacı bir zamanlar Türkiye’yi sırtına bindirip iyi yönetilmesi gereken bir ata benzetmekteydi. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın üzerine bindiği bu atı Türkiye gerçeklerine göre yönetememesi, Türkiye’yi yıkımla karşı karşıya getirecektir. Tayyip Erdoğan bunu hissettiği için “benim kaderim sizin kaderinizdir” diyerek kendi yanlış ve yıkım politikalarına tüm Türkiye’yi alet etmek istemektedir. 

AKP iktidarı ve Türkiye’de siyaset yapan tüm güçler eğer Kürt düşmanlığını bırakmazlarsa sürüklenilecek yer burasıdır. Kürtleri 21. yüzyılda 20. yüzyıldaki gibi soykırım politikalarıyla ezmek ve eritmek mümkün değildir. Artık bu politikada ısrar etmek, akıntıya kürek çekmektir. Türkiye’nin enerjisini sonuçsuz politikalar içinde tüketmektir. Türkiye’nin bazı imkanlarına dayanarak Kürtleri ezip soykırıma uğratacağını düşünmek, bugünkü dünya koşullarında derin bir cehaleti ifade eder. Kürt toplumunun tarihsel, toplumsal, kültürel değerleri temelinde bugün ortaya çıkardığı gücü ve enerjiyi görmemek olur. 20. yüzyılda belki Kürtleri soykırıma uğratma koşulları belli düzeyde vardı. Ancak artık bu koşullar bulunmamaktadır. Koşulları bulunduğunda bile Türkiye’nin Kürtler üzerinde soykırım politikası uygulaması yanlıştı. Türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Bugün ise Türkiye’ye çok şey kaybettirmekten öte, Tayyip Erdoğan ikinci Enver paşa olmaya yakın adaydır. Nitekim Tayyip Erdoğan da Enver paşa gibi Osmanlı’nın eski sınırları üzerinde hakim olma hevesine kapılmıştır. Hatta Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve bazı düşmanlıklar, biz mevcut sınırları tanımayıp Osmanlı’nın ayak bastığı yerler üzerinde yeniden etkin olmak istediğimiz için, sınırlarımız dışına taşmak istediğimiz için yapılıyor, diyerek aslında Türkiye’yi nereye sürüklediğini ifade etmiştir. Tabii ki Osmanlı’nın hakim olduğu alanlarda demokratik etki gücüyle değil, milliyetçi ve mezhepçi karakteriyle bir yayılmacılığı savunmaktadır. 

Kuşkusuz Türkiye demokratik olsa, demokratik değerlere sahip olsa çevresindeki toplumlar ve ülkeler üzerinde siyasi, ekonomik ve kültürel olarak etkide bulunur. Ancak Tayyip Erdoğan şovenist milliyetçi yaklaşımlarla etkin olma iddialarında bulunuyor. Aslında şu anda bu kadar milliyetçi ve dinci söylemlere başvurması ise Kürt düşmanlığından ileri gelmektedir. Bu, Türkiye’yi içeride çıkmaza soktuğu gibi, dışarıda da herkesi kendine düşman kılıyor. Tayyip Erdoğan her gün yaptığı konuşmalarla mevcut Kürt düşmanlığında ısrar edileceğini, dolayısıyla kendisiyle birlikte Türkiye’yi de bitireceğini gösteriyor. 

Türkiye’nin bu duruma sokulmasına sadece ve sadece Türkiye’nin demokrasi güçleri müdahale edebilir. Türkiye’nin önemli bir demokratik birikimi bulunmaktadır. Türkiye’nin demokrasi ve devrimci güçleri Kürt halkının devrimci demokrasi güçleriyle bir demokratik cephe kurarlarsa hem faşist Tayyip Erdoğan-Bahçeli belasından kurtulabilirler, hem de Türkiye’yi bir çıkmazdan, bir bataklıktan çekip alabilirler. Aslında şu anda Türkiye’nin en önemli gücü, ne ekonomisi, ne ordusu, ne de jeopolitik konumudur. Türkiye’nin en temel güç kaynağı demokratik devrimci birikimidir. Özellikle Kürtlerin demokratik devrimci birikimiyle birlikte Türkiye Ortadoğu’nun demokratik devrimine öncülük yapacak hale gelmiştir. Eğer mevcut faşist ve tekçi zihniyet ve bu politikayı yürüten rejimler aşılıp Türkiye demokratikleştirilirse o zaman Ortadoğu’da da bölgede de dünyada da demokratik temelde bir etki gücü haline gelinir. Bundan da hiçbir halk ve ülke rahatsız olmaz. Böyle bir Türkiye sadece Ortadoğu’ya değil, çevresindeki tüm coğrafyaya ve dünyaya her bakımdan olumlu katkılarda bulunur. Ancak milliyetçiliğin ve dinciliğin gözü kördür. Bu gerçekliği görmeden uzaktır. Hatta Türkiye’nin bu en temel etki gücünü kırmaya yönelmiştir. AKP-MHP faşizminin hedefi, Türkiye’nin devrimci demokrasi birikimini ezip tasfiye etmektir. Böylece Kürtleri soykırıma uğratıp bölgenin hakim gücü olacaklarını sanmaktadırlar. Halbuki bu politika bindiği dalı kesmek ve Türkiye’yi Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi ikinci dağılmaya sürüklemektir. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Osmanlı nasıl yıkıma götürüldü üzerinde yoğunlaşacaklarına, eski Osmanlı’yı nasıl diriltiriz üzerinde hayal kurmaktadırlar. Bugün de Kürtleri soykırıma uğratma temelinde büyüme ve yayılmayı hedefleyenler Türkiye’yi Osmanlı’nın yıkılış dönemindeki duruma düşüreceklerdir. Hiç kimse olmaz demesin; sadece son yüzyılda bu dünyada neler olduğu akıllara getirilirse bunun da olabileceği görülür. 

Türkiye’yi sadece demokrasi ve bunun için verilen mücadele kurtarır. Demokratik program ve demokrasi dışında Türkiye’nin önünü hiç kimse göremez. Sadece demokratik devrim Türkiye’nin önünü netleştirir, geleceğe güvenle bakmasını sağlar. Bunun yolu da kesinlikle Kürtlerin demokratik devrim gücüyle Türkiye’nin demokratik devrim gücünün birleşmesinden geçmektedir. Aslında Önder Apo ve PKK, Türkiye’ye çıkmazdan kuruluş reçetesini vermiştir. Demokratik Türkiye içinde Kürtlerin özgürlüğü, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünü sağlatacaktır. Türkiye’yi sadece Kürdistan’ın diğer parçaları üzerinde değil, tüm Ortadoğu’da etkili kılacaktır. Türkiye bu avantajını ve şansını kaybetmek üzeredir. Ortadoğu’da kim Kürtlerin demokratik devrim gücüyle birleşirse onlar kazanacaktır. 21. yüzyıl Ortadoğu’da demokratik devrimler çağı olacaktır. Kürtler kadın özgürlük çizgisinde demokratik ekolojik toplum paradigmasıyla bu gelişmelere damga vuracaktır. 

Hiç kimse Kürtlerin güçlenmesinden ya da birlik olmasından korkmamalıdır. Kürtler ne milliyetçi ne de dincidir. Hiçbir halkın çıkarlarına zarar verecek zihniyette ve tıynette değildir. Demokratik ulus çizgisine ve halkların kardeşliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü Kürtleri özgür ve demokratik yaşama kavuşturacak olan sadece ve sadece halkların kardeşliği temelinde demokratik ulus çizgisinde bölgede demokratikleşmeyi sağlamaktır. Kürtler yerel demokrasi temelinde demokratik özerklik ya da başka yerel demokrasi formları altında kendi kimliği, dili, kültürü ve özyönetimiyle özgürce yaşamak istemektedir. Kürtler ulusal birliklerini de başka halkların çıkarı aleyhine bir güç olmak için ya da birleşip bir ulus devlet kurmak için istemiyorlar. Her parçada birliklerini demokratik güçlerini arttırmada kullanıp tüm Ortadoğu’da demokratik devrimi gerçekleştirmede rollerini oynamak istemektedirler. Birliklerini sadece ve sadece özgür ve demokratik yaşamlarını yakınlaştırmak için istemektedirler. Kürtlerin birliği herkesin zararına işleyen Kürtlerin egemenlik altında olmasına son verecek; böylece bölge halklarını da ayağındaki zincirlerden kurtaracaktır. Kürlerin köleliği, kötülük tanrılarının bölge halklarına verdiği bir cezadır. Kürtlerin özgürleşmesi, tüm bölge halklarını ve ülkelerini bu cezadan kurtaracaktır. Kürtler her parçada özgürleştiğinde çağımızda silikleşen sınırları sorun yapmayacaklar, tüm ülkelerdeki demokratik güçleriyle Ortadoğu halklarının demokratik birliğinin gücü ve köprüsü olacaklardır. Tarihin Kürtlere verdiği rol, Ortadoğu halkları arasında kardeşlik köprüsüdür, demokratik uygarlığa yükseliş zemini olmaktır. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA