Erdoğan’ın saray gladyosu ve mafyatik ilişkileri

10 Ekim günü Ankara'da yaşanan katliamdan bir gün önce çete lideri, Erdoğan'ın yeni dostu Sedat Peker "oluk oluk kan akacak" diye konuşmuştu.

...

10 Ekim günü Ankara'da yaşanan katliamdan bir gün önce çete lideri, Erdoğan'ın yeni dostu Sedat Peker "oluk oluk kan akacak" diye konuşmuştu.

Katliamın bir gün öncesinden bu açıklamanın yapılmış olması, akıllara devlet ile çetelerin işbirliğini getirdi.

Çünkü, devletin mafya ve çeteleri kirli suçlarda maşa olarak kullanması ilk değil. Sedat Peker, "Organize suç örgütü lideri" olduğu mahkemece tescillenmiş, birçok suça bulaşmasına rağmen serbest bırakılmış biri.

Erdoğan ile çektirdiği fotoğrafın önünde konuşan eski MHP'li yeni AKP'li Peker "Adeta dünyanın şah damarları kesilmişçesine oluk oluk kanları akacak" diyerek tehditler savurmuştu.

Mafya lideri Peker'in bu sözleri bir gün sonra Ankara'da yaşanan can pazarında daha iyi anlaşılacaktı.

Ergenekon davasında silahlı terör örgütü kurma suçuyla yargılanan ve 10 yıl hapis cezasına çarpıtılan Peker Mart 2014 tarihinde 5 yılı aşkın tutukluluk hali göz önünde bulundurularak tahliye edildi.

Peker çıkar çıkmaz Erdoğan ve sarayın himayesi altına girdi. Önce AKP'ye yakın kuruluşlar tarafından "En Hayırsever İş Adamı", "Yaşam Boyu Onur" ödüller verilen Peker, Erdoğan ile birlikte Haziran 2015'te ırkçı AKP trolü Taha Ün'ün düğününe katıldı.

Erdoğan kameraların önünde suç şebekesi lideri Peker ile samimi pozlar verdi.

Devletin sıkıştığı anlarda uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, cinayet, çete kurma gibi suçlara bulaşan mafya liderlerini himayesine alması ilk değil.

Özellikle 1990'lı yılların başında Kürt özgürlük hareketinin kitleselleşmesi, gerilla savaşına karşı Türk ordusunun tutunamaması üzerine Türk devleti mafya ve çeteleri harekete geçirdi.

1993 yılında ülkücü-sağcı mafyanın güçlendirilmesi MGK'de karar altına alındı.

Bu çeteler işe yurtsever Kürt işadamlarını katlederek başladılar. Kürdistan'da ise paramiliter bir güç olarak asker ve polisle birlikte uyuşturucu kaçakçılığından failli meçhul cinayetlere kadar hür türlü suça bulaştılar.

Mafyayı Tansu Çiller-Mehmet Ağar ikilisi örgütlüyordu. Deyim yerindeyse devlet mafyayı sokağa salmıştı. Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Nuriş kardeşler, Alaattin Çakıcı bunlardan sadece birkaçı.

80 öncesi Gladyo bağlantılı Özel Harp Dairesi'nin devşirdiği sivil kadrolar, devletin tetikçileri, 90'larda artık suç şebekelerinin lideri olarak karşımıza çıkıyordu.

Dönemin uyuşturucu baronları ise arkalarında Demirel'in olduğunu söylüyordu.

Bu arada 90'lı yılların ortasında bu çeteler o kadar palazlandı ki dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın burnunu kıracaktı.

3 Kasım 1996 günü Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasında pandoranın kutusu açıldı ve devletin kirli ve karanlık ilişkileri ortaya çıktı.

Kazanın fotoğrafı polis-mafya-siyaset üçgenini ele vermişti. Kazada ölenlerden biri Glodyonun tetikçisi mafya babası Abdullah Çatlı'ydı.

Ancak Susurluk'tan sonra da mafya babaları devletin tetikçiliğini yapmaya devam ettiler.

Özdemir Sabancı'nın katil zanlısı Mustafa Duyar Afyon Cezaevi'nde yatarken Şubat 1999'da öldürülmüştü. Nuri ve Vedat Ergin kardeşler de aynı cezaevindeydi.

Bir yıl sonra Nuri kardeşlerin Uşak Cezaevi'nde isyan çıkartacak ve Veli Küçük'ü kast ederek "Bu devlet bana Duyar'ı öldürttü, Veli Abi'ye sorun. Şimdi canlı söylüyorum" diye bağıracaktı.

1990'larda devlet aygıtının kolları gibi hareket eden mafya babaları, kumarhane kralları, çete reisleri, uyuşturucu baronları son yıllarda AKP ile yeniden sahaya indi.

Erdoğan'ın talimatıyla Ergenokon davasında tutuklu olan çete reisleri serbest bırakıldı, mafya babalarına yeni görevler verildi.

10 Ekim'de Ankara'da yaşanan katliam sonrasında konuşan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da devletleşen mafyaya dikkat çekmişti.