Efrin’de ortak ve kolektif akıl kazanmıştır

Efrin, öz gücüne dayanması gerektiğini bilir. Kürtler ve ezilen halklar, topluluklar, hegemon, sömürgeci ve emperyalist güçlere dayanmayı zül sayarlar ve asla buna inanmazlar.

Türk devletinin, Erdoğan-Bahçeli faşizmi önderliğinde geliştirdiği Efrin işgal operasyonu üçüncü haftasını doldurmak üzeredir. Büyük bir gürültü ve psikolojik özel savaş ile başlattıkları operasyonun havası sönmüş görünmektedir. Hatta, şimdi yarattıkları bu havayı nasıl soğutacaklarını ve kamuoyunun gündeminde yavaş yavaş geriye nasıl düşürecekleri telaşı içindedirler. Tabi bunu çok fazla belli ettirmeden ve başka gündemler oluşturma temelinde yapmaya çaba sarf etmektedirler.

Evet, Efrin işgal operasyonun üçüncü haftasında operasyonun başarı şansının zayıf olduğunu gördükçe ve ağır kayıp verdikçe, büyük bir manipülasyona yönelmiş durumdadırlar. Efrin’i işgal operasyonun yenilgisine kılıf arama telaşı ve paniği içindedirler. Kürtlere karşı açtıkları savaşı ilk elden manipüle etmek için “DAİŞ’e de operasyon yapıyoruz’ yalanını, bütün dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka söylediler. Buna kimsenin inanmadığını görünce de, en başından itibaren YPJ, YPG, PYD’de PKK’nin uzantısıdır, bunların toplamına karşı savaş yürütüyoruz dediler. Bunun da çok inandırıcı olmadığı çok geçmeden anlaşıldı.

Özellikle toplumlar ve halklar nezdinde Efrin’in ortak yaşam alanı, adası ve hatta Suriye’nin geleceği açısından örnek teşkil edecek bir yönetim ve yaşam biçimi olduğu açığa çıktı ve dillendirildi. Kürtler, Araplar, Türkmenler, Çerkezler, Suryani, Êzidî, Hristiyan ve Alevi inancına sahip insanların, Sünni inanç sahibi insanlarla bir arada ve birlikte yaşamın güzel bir örneği olarak Efrin’i tarif ettiler. Dikkat edilirse, görsel basında tüm bu halklara ve inançlara ait insanlar çıkıp görüşlerini, itirazlarını belirtmektedirler ve direnişe aktif katıldıklarını açıklamaktadırlar. Bu yalan ve manipülatif özel savaş propagandası da önemli oranda boşa çıktı.

Şimdi işgal operasyonun başarısızlığına yeni kılıflar ve gerekçeler aramaktadırlar. Bu defa da direnişin görkemi, gücü, büyüklüğü, kahramanlığı, başarası ve haklılığı karşısında yine “üst akıl” gevezeliğine sarılmış durumdalar. Girdikleri bir iki küçük tepede, savaşçıların geliştirdiği alt yapı sisteminin “üst aklın işi” olarak ifade etmektedirler. YPG ve YPJ’nin öz güçlerine ve imkanlarına dayalı yaptıkları çalışmaları başkaları tarafından yapıldığı yalanına sarılmaktadırlar. Mühendisi, mimarı ve aklı Kürtlere, Ortadoğu halklarına ait olamaz. Çünkü ancak batılılar, ya da başka “üst akıl” sahipleri bunları yapabilirler. Hele bir de YPJ içindeki direnişçi kadınların geliştirdiği mücadele, Türk devlet ordusu ve onlara bağlı el kaide artığı çetelere vurdukları darbeleri gördükçe de, bu yalanlarını daha ileri seviyeye ulaştırmış durumdalar.

Yukarı da ifade ettiğimiz gerçekliğin bir yanı yalan, manipülasyon amaçlıdır ve bir halkın öz gücüne dayalı geliştirdiği mücadeleyi boşa çıkarma çabasıdır. Diğer yanı da tam bir akıl, düşünce fukaralığı ve Ortadoğu halklarına, insanlarına inanmama halidir. Evet bu bir Ortadoğu yönetim gerçekliği ve onun trajedisidir de aynı zamanda. Güya karşı çıktığı, eleştirdiği ve ret ettiğini söylediği gerçekliği; aslında ne kadar büyük, üst ve akıllı gördüğünün itirafıdır. Karşısında olduğunu belirttiği güce, kesime ve akla aslında ne kadar öykündüğü ve gıpta ettiğinin dile gelmesidir. Bunun karşısında kendisinin ne kadar akıl ve düşünce fukarası olduğunun kabulüdür. Bunlar Türk devleti ve onun yönetim gerçeğinin tarifi ve durumu olmaktadır.

Ama ve lakin Ortadoğu halkları, toplumları bu toprakların tarihini iyi bilmektedirler. İnsanlık tarihinde bir çok ilk icadın, buluşun ve gelişmenin sahibi olduklarını farkında ve bilincindedirler. Aklın üstü, altı değil, en kolektif ve ortak halini bilmektedirler. Ortak akıl olarak insanlığın bugün büyük ihtiyaç duyduğu düşünce ve yaratma halinin yaratıcıları ve uygulayıcılarıdırlar. Birlikte düşünme, yaratma ve geliştirmenin neye kadir olduğunu en çok bu toprakların sahipleri bilirler. Bu halklardan en kadim olanlarından biri de Kürtlerdir. Neolotik halk denmesinin bu hakikat ile yakın bağı vardır. İşte Efrin’de halkların öz gücüne, imkanına dayalı olarak geliştirdikleri öz savunma mücadelesinin alt yapısını da kendi ortak ve kolektif akıllarına dayandırmışlardır. Tabi ki, yeni buluşlar, imkanlar ve gelişmeleri de bunlara ekleyerek. Tabi tüm bunları yaratma, yapma ve geliştirme gücü özgürlükçü, toplumcu, demokratik ve kadın özgürlüğüne dayanan paradigmadan beslenerek yapmaktadırlar. Bunu ne Türk faşist, soykırımcı devlet gerçeği ve ne de emperyalist-hegemoncu güçler anlayabilecek güçtedirler.

Efrin, öz gücüne dayanması gerektiğini bilir. Kürtler ve ezilen halklar, topluluklar, hegemon, sömürgeci ve emperyalist güçlere dayanmayı zül sayarlar ve asla buna inanmazlar. Geçici ve dönemsel ilişkiler sadece ve sadece taktik amaçlıdır. Bunun böyle olmasına hem inanırlar ve hem de emperyalist-hegemon güçlerin çıkarları için her değeri çok kolay satacaklarını ve feda edebileceklerini bilebilecek kadar da bir birikim ve deneyime sahiptirler. Onun içindir ki, öz güçlerine dayalı erkenden tedbir almış ve bunun alt yapısını hazırlamışlardır. Bugün Efrin direnişi halkların birlikte, ortak ve öz güce dayalı mücadelesinin çarpıcı ve başarılı bir örneğidir. Toplumlar, halklar ve kadınlar için iftihar konusu iken, bir kesim güç için örnek alınması gereken noktadır. Sömürgeci ve emperyalistler için ise bir şamar niteliğindedir.

Bunu anlayamayan statükocu ve emperyalist güçlerin Efrin işgal ittifakı, özgürlükçü paradigmanın yaratıcılığına çarparak yerle bir olmuştur. Efrin şimdiden başarmıştır, hem de uluslararası emperyalist güçler ve Türk soykırımcı devlet gerçekliği karşısında.