Edebi düşük diktatör mutlaka sizi de ısırır

Böyle olan bir kişinin yarın ona en yakın duranlara saldırmayacağı ne malum? Geçmişte onunla hareket edenleri tek tek tasfiye ederek ortada kaldırdığını, bu ruh hastasını bilen herkes bilir. 

Türklerin bir atasözü vardır ve der ki: Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. 

Ve öyle görülüyor ki bir toplumun yıllar yılı biriktirip getirdiği değerler-ki buna kültür diyorlar-onların karakterine de şekil verirmiş. 

Bana dokunmayan bir yılan bin yaşasın demek, özü itibariyle ben zarar etmiyorsam, bana dokunulmuyorsa kim ne yaparsa yapsın demektir. Bu yaklaşım derinliğine incelendiğinde altında korkunç bir bireyciliğin ortaya çıkacağı açıktır. 

Şimdi Türkiye toplumu ne kadar böyle bireycidir onu bilmemiz mümkün değildir ancak Türkiye toplumunun hatta toplulukların Türkiye’de olup bitenlere çok duyarsız olduklarını söylemek yanlış olmaz. 

Söz konusu bugün Kürdistan'da tam bir kıyım yaşanmakta ancak Türkiye toplumunda sağlıklı bir karşı refleks görülmemektedir. Dünyanın öbür ucunda olup biteni bilen bir Türkiye toplumu, hatta kimi zaman oralarda olup bitene karşı tepki gösteren bir toplum ancak Kürdistan’ın birçok şehir ve ilçesini Erdoğan ve çetesi hem de Türkiye sınırları dışında; tanklarla, toplarla, her türlü ölüm makinasıyla kuşatmış ve günlük olarak çok sayıda çoluk çocuk, genç, yaşlı, ana, kız katletmekte ve hatta bu il ve ilçelerde oraları yerle bir etmekte ancak bir adım ötesinde bulunan Türkiye toplumu refleks göstermiyor. Bırakalım göstermeyi Kürdistan’a Kürtleri katletmek için gelen polislere, askerlere derken böyle paramiliter güçlere alkış tutuyor, bu yetmiyor Kürtleri kan deryasında boğan bu asker, polislerin cenazelerine katılıp bir de Kürtlere beddua okuyor. 

Doğrusu bu durumu anlamak çok mu ama çok mu zor. 

Nasıl olurda kardeş diye dillendirdiği hatta öyle olmasını istediği bir halkın kıyımına bu kadar göz yumulabilir? Hangi vurdumduymazlıklar bu tür duruşları ortaya çıkarabilir? 

Ruhsal bir çözümleme yaptığımızda bu tür gamsız ve duyarsız bir yaklaşıma yol açabilecek olan duruşun bir nedeni, kendisini ilgilendirmediği duygusu olabilir. Yani, “olup bitenler Kürdistan'da olmaktadır, ben bu işin bu kadar uzağındayım, yıkılan benim evim değildir bilmem kaç yüz kilometre uzakta olan bir olay ya da olaylar olmaktadır. Durum böyle iken benim kalkıpta kıyameti koparmamın ne alemi vardır” da diyebilir. 

Bu durum yukarıda ifade edilen sözü bize hatırlatıyor; Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. 

Ama unutuluyor ki Kürdistan’daki onca kıyım ve katliamı yaptıran Erdoğan ismindeki kişi tam bir diktatördür. Hem de ruh sağlığı bozulmuş olan bir diktatör. Ve bu kişiliğin tüm ruh dengesizliklerinin yanı sıra davranış bozuklukları da biliniyor. Kime ne yaptığı ve nasıl yaptığını ise de herkes biliyor. Yine kime hangi lümpen ağızla saldıracağını da her geçen gün kestirmek zor olmuyor. 

Böyle olan bir kişinin yarın ona en yakın duranlara saldırmayacağı ne malum? Geçmişte onunla hareket edenleri tek tek tasfiye ederek ortada kaldırdığını, bu ruh hastasını bilen herkes bilir. 

Bu diktanın ruh hali ve kişiliği böyle olmasına rağmen halen bazıları, bana ne diyorsa, onlara söyleyeceklerimiz sözler, ancak Niemöller’in sözleri olabilir: 

“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. 

Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. 

Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. 

Benim için geldiklerinde, sesini çıkartacak kimse kalmamıştı”. 

Evet, yarın diktatör size geldiğinde, Kürtleri katleden ruh hastası diktatöre zamanında ses çıkarmadım için sıra bana geldi denirse, gerçekten de iş işten geçmiş olacaktır. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika