DTK, tecride karşı harekete geçmeye çağırdı

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı Kürtleri, demokratları ve uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı.

DTK, basın toplantısının Amed’dek irtibat bürosunda gerçekleştirdi. Toplantıya, DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk ile HDP Diyarbakır milletvekilleri Saliha Aydeniz ve Musa Farisoğulları ile DTK Eşbaşkanlık Divanı üyeleri katıldı.

ÖCALAN BU SAVAŞA SON VERMEK İÇİN BELİRLEYİCİ BİR AKTÖRDÜR

Açıklamayı yapan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk Türkiye halklarına, uluslararası kamuoyuna, demokratik siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, aydın ve yazarlar ile kanaat önderlerine seslendi.

Öztürk, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiğine dikkat çekerek, “Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiği bu süreçte halkların iradesinin ve taleplerinin Önderliksel, örgütsel ve kurumsal bir ifadeye kavuşturulması hayati önemdedir. Bu realite, mevcut kaotik durumun ve savaş halinin barışa evrilmesinin, halkların birlikte ve kardeşçe yaşamasının ön koşuludur” dedi.

Öcalan’ın Ortadoğu halklarının ihtiyaç duyduğu bir aktör olduğunu belirten Öztürk, “Sayın Öcalan Ortadoğu’daki hegemonik savaşa karşı, bu sürecin barışçıl ve demokratik bir sürece evrilmesinde belirleyici bir role sahiptir” dedi.

AKP SAVAŞ KONSEPTİNE GERİ DÖNDÜ

2013 yılında Öcalan’ın çabalarıyla gelişen “barış iklimine” dikkat çeken Öztürk, ancak AKP hükümetinin savaş konseptine geri döndüğünü, demokratikleşme ve barış sürecine müdahale edildiğini belirtti.

Öztürk, şöyle konuştu: “Bu konsepte bağlı olarak, 2013 tarihinden itibaren, devletin ve AKP hükümetinin, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile yürüttüğü diyalog ve müzakere süreci sonlandırılmıştır; Sayın Öcalan üzerinde 1999 tarihinden beri yürütülmekte olan tecrit uygulaması, 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren de mutlak tecrit düzeyinde derinleştirilmiştir. Mutlak tecrit uygulaması ile derinleştirilen İmralı işkence sistemi esasında; barışa, demokrasiye ve halklarımızın birlikte yaşamına kasteden, stratejik amaçları olan bir özel savaş politikası ve uygulamasıdır. AKP hükümeti, mutlak tecrit uygulamasıyla Sayın Öcalan’ın Ortadoğu’daki sorunların çözümüne dair geliştirdiği paradigmanın Kürt özgürlük hareketi dinamiklerine, Türkiye ve Ortadoğu halklarına, yanı sıra uluslararası topluma ulaşmasını ve toplumu etkilemesini engellemeyi hedeflemektedir.”

KÜRT SİYASETİNE HER CEPHEDEN SOYKIRIM SALDIRILARI VAR

Bugün demokratik Kürt siyasetine her cepheden soykırım operasyonları yapıldığını söyleyen Öztürk, şunları ifade etti: “Halkımıza karşı sürdürülen inkar ve imha politikalarının en uç zirvesi olan mutlak tecrit uygulaması, bizzat halkımızın özvarlığına kasteden bir uygulama olarak gündeme getirilmiştir. Günümüzde demokratik Kürt siyasetine karşı her cepheden sürdürülen siyasi soykırım operasyonları, mutlak tecrit uygulamasının tamamlayıcısı olarak sürdürülmektedir. Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride karşı çıkmak ve tecridi kırmak, Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü savunmak barışı, halklarımızın birliğini, geleceğini, demokrasisini, adil bir düzende kardeşçe birlikte yaşamalarını, en genel anlamda da, tüm Ortadoğu halklarının demokratik geleceğini savunmanın ilkesel ve ahlaki özüdür.”

GÜVEN’İN EYLEMİ SES VE NEFES OLDU

Öztürk, şunları ekledi: “DTK Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven, bu anlamda bizlere, halkımıza ve uluslararası topluma bu görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkma çağrısını yapmış; mutlak tecrit uygulamasına karşı çıkmadan, tecridi kırmadan barış ve demokrasi mücadelesinin verilemeyeceği ve başarılı olunamayacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. Eşbaşkanımızın mutlak tecrit uygulamasına karşı başlattığı süresiz açlık grevi eylemi bu anlamda, halkımızın ve uluslararası toplumun vicdanına, adalet duygularına, ahlaki değerlerine, toplumsal varoluş sebeplerine ve de demokratik yaşam kurma iddialarımıza sahip çıkma seslenişi, aynı zamanda da ses ve nefes olmuştur.”

İNSANİ REFLEKSİYON HAREKETE GEÇMELİ

Öztürk, Güven’in süresiz açlık grevi eylemiyle, insanlık tarihinin tanık olduğu en büyük zulümlerden biri olan İmralı işkence sistemine karşı mücadele edilmeden, tecrit kırılmadan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin asla başarılı olamayacağı gerçeğini bedenini ölüme yatırarak Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu ve tüm uluslararası topluma göstermek istediğini kaydetti.

Açıklamada, “Bu realite, demokratik Kürt siyaseti başta olmak üzere, halkımızın, demokratik sivil toplum örgütlerinin, demokratik siyasi partilerin, kanaat önderlerinin, aydınların ve bir bütün olarak uluslararası toplumun bütün demokratik, vicdani, ahlaki ve insani reflekslerinin yüksek bir irade ve mücadele ruhuyla harekete geçmesini zorunlu kılmaktadır” diye belirtildi.

GÜVEN’İN EYLEMİ TARİHİ ÖNEMDE

“Bu anlamda eşbaşkanımız Leyla Güven’in, açlık grevi eylemine tarihi bir anlam ve önem atfettiğimizi açıklıkla ifade etmek istiyoruz” diyen Öztürk, şöyle konuştu: “Eşbaşkanımız süresiz açlık grevi eylemi ile halkımızın, ilerici, devrimci, demokrasiye inanmış bütün insanlığın duygularına, vicdanına ve taleplerine tercüman olmuştur. Bu nedenle onun talepleri halkımızın, demokrasi ve özgürlük arayışçısı olan insanlığın talebidir. Eşbaşkanımız Leyla Güven’le başlayan, 27 Kasım tarihi itibariyle de tüm Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki özgürlük tutsaklarının yaygınlaştırdığı açlık grevi eylemleri sürecin nereye doğru evrileceği konusunda uyarıcı bir nitelik taşımaktadır.”

TARTIŞILMAZ TALEPLER

Öztürk açıklamasını şöyle sürdürdü: “Cezaevlerinde başlayan ve tüm toplumsal kesimler tarafından sahiplenilen açlık grevi eylemleri başta olmak üzere, Kürdistan ve diasporadaki diğer tüm açlık grevi eylemlerine ve etkinliklere büyük bir anlam ve önem verdiğimizi belirterek selamlıyoruz. Eşbaşkanımız Sayın Leyla Güven’in de içinde olduğu özgürlük tutsakları yalnız değildir. Halkımızın ve dünyanın değişik metropollerine dağılmış olan bir bütün Kürdistan halkının, Türkiye demokrasi güçlerinin ve ilerici insanlığın yüreği ve bilinci özgürlük tutsakları ile birlikte atmaktadır. Eşbaşkanımız Leyla Güven ve özgürlük tutsaklarının açlık grevi eylemlerinin talepleri hukuken, ahlaken ve insan hakları bakımından meşruiyeti ve haklılığı tartışılmaz ve gerçekleşmesi de son derece mümkün olan taleplerdir.”

HÜKÜMET TECRİT POLİTİKALARINDAN VAZGEÇMELİ

Türk hükümetinin tecrit politikalarından vazgeçmeye çağıran Öztürk, şunları söyledi:

“Bu gerçeklikten yola çıkarak; eşbaşkanımızın süresiz açlık grevi eyleminin 26’ncı gününü tamamladığı ve kritik bir sürece girildiği bilinci ile; halkımızı, demokratik tüm kişi ve kurumları ve uluslararası toplumu bir kez daha eşbaşkanımız Leyla Güven’in de içinde olduğu özgürlük tutsakları ile dayanışmaya, açlık grevi eylemlerinin taleplerine sahip çıkmaya çağırıyoruz. AKP hükümetini bir kez daha mutlak tecrit uygulamasına son vermeye, halklarımızın geleceğini karartmayı amaçlayan ve tüm toplumu geren ve kutuplaştıran politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz.”

ULUSLARARASI KURUMLARA ÇAĞRI

Öztürk, uluslararası kurumlara da çağrıda bulundu: “Aynı zamanda, AİHM, CPT vb. kurumlar başta olmak üzere bütün uluslararası insan hakları kuruluşlarını, Avrupa Parlamentosu’nu, Avrupa Konseyi’ni, Birleşmiş Milletler vb. kurumları Ortadoğu barışını ve halkların birlikte yaşamını tehdit eden mutlak tecrit uygulamasına karşı çıkmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.”

Basın açıklamasında açlık grevi eylemcilerine yönelik baskılara da tepki gösterilerek, hükümetin tecrit politikalarından vazgeçmesi istendi: “Yine, HDP Mersin İl Başkanlığı binasında özgürlük tutsaklarıyla dayanışma amaçlı başlatılan açlık grevi eylemine yapılan saldırıyı ve açlık grevine girenlerin gözaltına alınmasını şiddetle kınıyor protesto ediyoruz. Her insanın başvurabileceği en meşru ve demokratik hak olan açlık grevi eylemine karşı yaşanan bu tahammülsüzlük yaşanan gerilimleri daha da körükleyecektir. AKP hükümetini bu politikalardan vazgeçmeye, halkımızı da açlık grevi eylemine katılanları kitlesel ziyaretlerle dayanışma göstermeye çağırıyoruz.”