Doğan: AKP hedeflediği programları tutturamıyor

Meclis’teki bütçe görüşmelerinde konuşan HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, “Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 113 ülke içerisinde 100'üncü sıradayız. Basın özgürlüğünde 180 ülke içerisinde 155'inci sırasındayız” dedi.

HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinde Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şöyle konuştu:

“Kalkınma, ekonomik açıdan büyümenin yanı sıra, aynı zamanda, refah seviyesiyle ve yaşam kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Eğitim kalitesi, sağlık hizmetlerine ulaşım, iş imkanları, gelir seviyesi, donatı alanları yani çevresel etmenler doğrudan kalkınmayla ilgilidir. Bu yüzden, bir ülkenin gelişmişlik göstergesini yalnızca ekonomik büyümeyle ve verilerle açıklamak yeterli değildir. Birleşmiş Milletler, bu anlamda, ülkelerin gelişmişlik düzeyini ölçmek üzere bir araç geliştirmiştir. Nedir bu araç değerli milletvekilleri? İnsani Gelişme Endeksi. İnsani Gelişme Endeksi her biri alt endeksi olmak üzere 3 bileşenden oluşmaktadır; sağlık, eğitim ve gelir.

Birleşmiş Milletler, ülkelerin gelişmişlik düzeyini ölçmek için 1990 yılından bu yana insani gelişme raporu yayımlamaktadır. Son yayımlanan raporda 188 ülke yer almıştır bu listede. Türkiye yıllar içinde eğitim, sağlık ve gelir düzeyinde bir iyileşme göstermiştir ancak dünya sıralamasına baktığımızda yeri 1995 yılından farklı değildir, 188 ülke arasında 71'inci sıradayız. Ne yazık ki 20 yılda ancak yerimizi koruyabilmişiz ve ancak bunu başarabilmişiz.

Hukukun üstünlüğü olmadan, basın özgürlüğü olmadan, barış olmadan kalkınma olur mu?

Diğer alanlarda da durum iç açıcı değil. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 113 ülke içerisinde 100'üncü sıradayız. Basın özgürlüğünde 180 ülke içerisinde 155'inci sırasındayız. Dünya Barış Endeksi'nde 163 ülke içerisinde 146'ncı sıradayız. Hukukun üstünlüğü olmadan, basın özgürlüğü olmadan, barış olmadan kalkınma olur mu?

Kalkınma Bakanlığının temel görevi, ülkemizin doğal ve beşeri, iktisadi her türlü kaynak ve imkânlarını tespit ederek takip edilecek iktisadi, sosyal ve kültürel politika ve hedeflerin belirlenmesidir. Peki, Kalkınma Bakanlığı bu hedeflerin neresindedir? Ülkenin en büyük gelir kalemini vergiler oluşturmaktadır. Orta ve uzun vadeli programların hiçbirisini maalesef tutturamıyoruz. Bu plansızlık dönüp dolaşıp halka ödettirilmektedir.

Etkin işleyen bir iş gücü piyasası yıllardır oluşturulamamaktadır. Yüksek katma değerli ürün üretemez durumdayız. Yüksek teknolojili ürün ihracatımız son on beş yılda yüzde 6 seviyelerinden yüzde 3 seviyelerine gerilemiş, katma değeri yüksek ürün üretemez duruma gelmişiz. Yani on beş yıldır iktidarda olan bir AKP olarak ve kendi hedeflediğiniz programları bile tutturamadığınızın bilincinde misiniz veya bu bilgiler size ulaşıyor mu?

Beşeri sermaye ülkemizden kaçıyor. Bu ülkenin gençleri, hayalleri olan insanları, fikri olan insanları birer birer ülkeyi terk etmektedirler. Üniversitelerin içi boşaltılıyor, bilim üretemez hâle getirilmektedir. Bu şekilde kalkınma olur mu? Beşeri sermaye olmadan, fikir olmadan, hayal kurmadan beşeri sermaye gelişir mi? Kalkınma olur mu? Kalkınma neyle oluyor? Elbette ki üretimle oluyor. Üretimi kim yapar? İşçiler, emekçiler yapıyor. İşçilerimizin durumu içler acısı. Güvencesiz çalışma koşullarında, sömürü düzeni içerisinde her gün onlarca işçi maalesef yaşamını kaybetmektedir. Geçtiğimiz kasım ayında en az 170, yılın ilk on bir ayında ise en az 1.851 işçi yaşamını maalesef kaybetmiştir. Bu şekilde kalkınma olmaz.

İŞÇİSİNİN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAYAN, SAĞLAYAMAYAN ÜLKE KALKINAMAZ

İşçisinin güvenliğini sağlamayan, sağlayamayan, açlık sınırlarında ücret veren bir ülke maalesef kalkınamaz. AKP iktidara geldiğinde nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 38'ine sahipken şu anda bu oran yüzde 60'ına sahip arkadaşlar. Sermaye sahipleri, müteahhitler, patronlar kalkınmış olabilir ama işçi, memur, öğretmen, öğrenci, ev kadını, esnaf ne yazık ki kalkınamazlar.

Kalkınmadan bahsederken bölgesel eşitsizlikler hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. AKP iktidara geldiğinde Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ne durumdaysa şimdi de aynı durumda, hatta bazı bölgelerimiz daha da kötüleşmiş durumdadır. Kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak, yerel potansiyeli harekete geçirmek, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla kalkınma ajansları kuruldu. Bunlara ciddi de kaynaklar ayrılmaktadır ama ajansların bir stratejik planı yok. Bakın, bunu ben demiyorum, Sayıştay denetim raporunda söyleniyor bu hususlar: 26 adet kalkınma ajansının 13'ünün stratejik planı yok. Planlama yapmadan, strateji oluşturmadan nasıl kalkınma olacak? Bu ajanslarda çalışan insanlar yeteneksizler mi? Neden strateji planları oluşturulmuyor? Bakanlık olarak bu ajanslar ne sıklıkla denetleniyor? Kalkınma ajanslarının görevini yapması gerekiyor mu?

TÜİK 2004-2014 yılları arasına dair bölgesel milli gelir vergisi istatistiklerini açıkladı biliyorsunuz. İstanbul ve Marmara Bölgesi'nin milli gelirdeki payı yükselmeye devam ediyor. Buna karşın, İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi'nin millî gelire katkısı düşmektedir. Yine, Ankara'nın millî gelire katkısı düşmektedir. Yine, tarım ve turizm bölgesi olan Antalya ve çevresinin millî gelire katkısı azalmaktadır. Karadeniz şeridini oluşturan 18 ilin milli gelire katkısı yine gerilemiştir. Doğu ve güneydoğudaki 21 ilin millî gelire katkısı 2004'te yüzde 6,9 iken 2014'te ancak yüzde 7,1'e yükselmiştir. Şimdi, bu veriler ışığında kalkınmanın yeterli seviyede olduğunu söyleyebilir miyiz? İstanbul ve Marmara Bölgesi dışında kalkınmadan bahsedebilir miyiz?

Eğitim, sağlık, gelir seviyesi, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, kalkınmayla aslında doğrudan ilişkilidir. Kalkınmayla ilişkili bir diğer şey de kültürel ve doğal zenginliklerdir. 15 yıllık AKP iktidarı "kalkınma" adı altında bu ülkenin doğal kaynaklarını ve kültür zenginliklerini yok etmektedir. Hasankeyf bunun en önemli örneklerinden birisidir. Bildiğiniz gibi Almanya, Avusturya ve İsviçre sosyal, kültürel ve çevresel etkileri nedeniyle projeye desteklerini geri çektiler bu konuda. Bizler ise ömrü yüz yıl bile olmayan bir baraj için maalesef on iki bin yıllık bir kültürel mirası yok etme kararı aldık. Kültür olmadan, tarih olmadan kalkınma olamaz.

Yeşil Yol Projesi de aynı. Turizm ve kalkınma için doğayı tahrip etmeyen, ekolojik sisteme zarar vermeyen projeler üretmek zorundayız. Bakın, Karadeniz Sahil Yolu Projesi'nin olumsuz etkilerini kısa zamanda yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Set görevi gören yol nedeniyle dereler, çaylar, nehirler maalesef denizlerle buluşamıyor. Yaşanan her sel felaketi can alıyor, ekosistem zarar görüyor, binlerce canlı hayatını kaybediyor. Siz su ayırma ve su birleştirme çizgilerini doğada yok ederseniz bu tür felaketlerle karşı karşıya olacağını bilmek zorundasınız. Doğa ve ekolojik duyarlılık olmadan kalkınma olur mu? Elbette ki olmaz.

Türkiye İstatistik Kurumuna yönelik birkaç şeyi de söylemek istiyorum değerli milletvekilleri. Sizlerin de bildiği gibi, istatistiki veriler geçmişi anlamanın, bugünü yönetmenin ve geleceği planlamanın en önemli sayısal anahtarlarıdır. Geleceğin sağlıklı bir biçimde planlanabilmesi, etkin politikaların oluşturulabilmesi için Türkiye İstatistik Kurumu çok önemli bir yerde durmaktadır. Ancak, ne yazık ki diğer alanlarda olduğu gibi bu güzide kurumumuz da siyasal iktidarın baskısından dolayı doğru çalıştırılmamaktadır, adeta Hükümet'e yönelik eleştirilerde bir tampon vazifesi görmektedir bu kurum.

Bakın, iktisat uzmanı Korkut Boratav Hoca aynen şunları söylüyor, size aktarayım: "TÜİK'in yeni milli gelir hesapları arızalıdır, güvenilmez öğeler içermektedir, olduğu gibi kullanılması sakıncalıdır, daha sonra, iktisatçıların yapabileceği revizyon ve düzeltmelerde herkesin kullanabileceği ortak bir veri tabanı oluşturamaz. TÜİK ısrar ettikçe Türkiye ekonomisi üzerinde sağlıklı, güvenilir çalışmaları kösteklemiş olacaktır" diyor Hocam. Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu en önemli iktisatçılardan biri maalesef bunları söylüyor. Sırf Hükûmet biraz daha rahat hareket etsin diye rakamlarla oynamak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden birisidir.

Türkiye'nin neye ihtiyacı var? Hangi alanlarda eksiğiz? Neyi doğru, neyi yanlış yapıyoruz? Hangi alanlara yatırım yapılmalı? Hangi yatırımlar daha öncelikli? Sorun alanları neresidir? Bunları teker teker aslında incelememiz gerekiyor. Bunlara dair güvenilir veriler olmadı mı kalkınma olmaz, ekonomik büyüme olmaz, yatırım da olmaz. Bu anlamda TÜİK'in çalışmalarını bilimsel veriler ışığında yapmasının önemini hatırlatıyorum.