‘Direniş Türkiye ve Kürdistan’da bütünlüklü olmalı’
PKK Merkez Komite üyesi Cemal Şerik, gelinen aşamada Kürdistan’da verilen mücadele ve direnişin halklaştığını kaydederek direnişin Kürdistan ve Türkiye’de bütünlüklü gelişmesi gerektiğini söyledi.
PKK Merkez Komite üyesi Cemal Şerik, gelinen aşamada Kürdistan’da verilen mücadele ve direnişin halklaştığını kaydederek direnişin Kürdistan ve Türkiye’de bütünlüklü gelişmesi gerektiğini söyledi.
Şerik, Medya Savunma Alanlarında AKP hükümetinin topyekun saldırılarına karşı gelişen direniş ve önümüzdeki süreçten beklentiler konusunda ANF’ye konuştu.
Mart ayının tarihsel açıdan önemli bir direniş ayı olduğunu biliyoruz. Qamışlı, Gazi, Beyazıt, Halepçe, Kızıldere katliamı ve direnişleri yaşandı. Tarihten günümüze devletçi zihniyetin katliam politikalarının amacı ve hedefi neydi?
Yeni bir Newroz yılına girerken Newroz’a gerçek anlamını kazandıran büyük direniş şehitlerini ve başta Mehmet Tunç ve Pakize Nayır olmak üzere özyönetim direnişlerinde şehit düşenleri saygıyla anarak başlamak istiyorum.
Newroz yeni bir yıla girmenin başlangıcı olarak kabul edilir. Günümüzde yaşanan büyük direnişler de Newroz’un önümüzdeki dönemlerdeki karakterini ortaya koymaktadır. Egemenlerin baskı ve şiddet politikalarına karşı tarih boyunca halklar direnmişlerdir. Mart ayı da bu anlamda bir direniş ayıdır. 12 Mart 1971 darbesi dönemin devrimci demokrasi güçlerine karşı bir darbedir. Devrimci önderler tutuklandılar cezaevine konuldular idam edildiler. Türk ve Kürdistan halkları açısından Mart ayında yapılan bu darbe devlet iktidarına yönelik devrimci ve toplumsal muhalefeti bastırma amacındaydı. 30 Mart 1972’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının faşizme boyun eğmeme eylemiyle yeni mücadele gerçekliği yeni yaşamın üzerinde boy verdiği bir direniş olarak görmek gerekir. Sadece bir katliam değildir toplumsal mücadeleyi de etkilemiştir.
Katliamların sonucu her zaman bir direniş mücadelesini doğurmuştur. Ve direniş tarihsel kesintisizliği ortaya çıkmıştır. Kürtlere yönelik katliamlar bütünlüklüdür. Sadece Bakur’da değil Kürdistan’ın tüm parçalarında katliamlar yapılmıştır. Kürtlerde gelişen ulusal demokratik taleplerine demokrasi mücadelesine karşı gerçekleştirilmiştir. Kürtler için varlıklarını koruma mücadelesi temelinde direnişler ortaya çıkmıştır.
Bugünü ele aldığımızda AKP rejiminin başta Kürt halkı olmak üzere tüm muhaliflere yönelik açıktan bir topyekun saldırısı devrede. Özellikle öz yönetim direnişlerine karşı fiziki soykırım saldırısı yürütülüyor. Şehirler bombalandı, Kürt halkının direniş öncüleri diri diri yakıldı, cenazeler parçalandı. Açıktan yapılan bu vahşi saldırılar bir savaş suçu değil mi? Katliamcıların yargılanması için nasıl bir mücadele yürütülmesi gerekiyor?
Günümüzde AKP ve Erdoğan diktatörlüğü bu zamana kadar gerçekleşmiş olan özel savaş iktidarlarının en gelişkin bir biçimidir. 12 Eylül darbesinin güncellenmiş halidir diyebiliriz. Köklerini 1960ların sonlarına kadar dayandırılabilir. Halk düşmanı bir parti olarak ortaya çıkmıştır. Bugüne kadarki Kontrgerilla faaliyetlerinin süzülmüş halidir. Tüm Özel savaş partilerinin süzülmüş halidir. O yüzden katliam politikalarını devreye koymuştur. Bugün yaptığı da budur. Alıştıra alıştıra bunu yapmaktadır. Toplumun tüm kesimlerini hedef haline getirmiştir. Bu katliam ve saldırıları göz göre göre bunu yapmaktadır. Yine tüm muhaliflere karşı bir saldırı halindedir.
Akademisyenlere, gazetecilere, çevre hareketleri, toplumsal tüm muhalefete karşı tahammülsüzdür. Erdoğan kendisine örnek aldığı diktatörler de var. Mesela Endonezya Suharto diktatörünü örnek almıştır.
Erdoğan son dış gezilerini de dikkat edilirse eski diktatörlerin ülkelerine yapmaktadır.
Allah’ın dediğini yaparım diyor ama kimse sormuyor? Sen peygamber misin vahiy mi geliyor ki ne dediğini biliyorsun. Bu anlamda yaptığı her şeyi kendisine hak görmektedir. Yaptığı savaş suçudur insanlık suçudur ve mutlaka tarihe ertelemeden yargılanması yapılmalıdır. Bunu yapacak olan demokrasi ve halk güçleridir. Avrupa ve Batının bugün bütün katliamlara karşı sessiz kalmıştır. Erdoğan diktatörlüğüne pirim verilmiş yol açılmıştır. AİHM özyönetim direnişlerinde başvuru olmasına rağmen kılını bile kıpırdatmamış kendi yasaları bile uygulamamıştır. Yine CPT Kürt Halk Önderliğine yönelik mutlak bir tecrit olmasına rağmen bu ağır tecridi görmezlikten gelmektedir. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün yaptığı katliamlar bütün dünyada teşhir edilmelidir. Bu kurumlar toplumsal mücadeleyle harekete geçirilmelidir.
Kürt halkının özyönetim direnişlerinde sembol olan Mehmet Tunç’un vasiyet niteliğindeki “Teslim olmadık, diz çökmedik, halkımız bizimle gurur duysun” olarak dile getirdiği son sözleri, dönemin direniş karakteri açısından nasıl bir anlam taşımaktadır?
Kürt halk tarihine önemli rol oynayan Seyit Rıza’nın son sözleriyle buna cevap vermek isterim. Öz yönetim direnişlerinde sembol olan Mehmet Tunç un sözleri de bu niteliktedir. “siz de bize diz çöktürtemediniz bu da size dert olsun.”
Kültürel soykırım politikaları fiziki soykırımlar uygulamalarda Seyit Rızanın bu sözü gerçekten sömürgeci devlete dert olmuştur. Bugün devrede olan Çöktürme planı da bu tarihsel sözün yarattığı etkiyi göstermektedir.
Mehmet tunç da topyekûn saldırılara karşı nasıl bir direniş içinde olmamız gerektiğini göstermiştir. Şehadeti direnişin bir biçimidir. Yani direniş bitmedi tam tersi kesintisiz devam edeceğinin güçlü mesajını vermiştir. Amed zindan direnişin de Mazlum Doğan de kendi direniş ve şehadetiyle direnişin kesintisizliğinin ve devamının yolunu göstermiştir.
Direniş Kürt halkının varlığını korumasının tek yoludur. Bizimle gurur duyun, sözü bir talimattır. Kürt ve Kürdistan’da direnişle tarihte gururla yer almak bundan sonrası için de böyle olmalıdır demiştir.
30 Mart Kızıldere direnişinde ortak bir eylemsellik ve direniş sergilenmişti. Demokrasi ve devrim cephesinden baktığımızda bu ortaklık bugün bir direniş cephesine dönüşebilir mi? Güçlü bir demokrasi bloğunun oluşması için beklentilere cevap olabilecek bir mücadele nasıl ortaya çıkarılabilir?
30 Kızıldere katliamı aynı zamanda bir direniş gerçekliğidir. Öncülük düzeyinde bir rol oynamıştır. Kızıldere direnişinden de öğretici sonuçlar çıkartılmalıdır. Mahir Çayan ve arkadaşları o gün deniz gezmişlerin idamlarını engellemek için eylem yapmışlardır. THKP-C ve THKO olarak herhangi bir grup farkı göz etmeksizin mücadele ettiler ve sonuna kadar direndirler. Günümüzde de bu mesaj güçlü okunabilmelidir. Bugün oluşturulmak istenen demokrasi bloğu hepsi açısından olmasa da dar ve süreci anlama da eksiklikler yaşanmaktadır. Bugünkü saldırıları bile sadece AKP ve PKK arasındaki bir savaş olarak görüp dışarıdan bakma yaklaşımı var. Özyönetim direnişlerinin amacı doğru kavranabilinseydi bu mücadele ortaklaşabilirdi ama sessiz kalınmıştır. Kızıldere’de ortaya çıkan dersler doğru okunmadığı için güçlü bir birlik açığa çıkmamıştır. Kürt halk önderliği de 30 Mart direniş mirasını alarak bugünlere taşıma tarihsel sorumluluğunu göstermiştir. Bugün ortak mücadele çabaları ve atılan adımlar var. Geliştirilebilir.
Kürdistan’da yeni bir toplumsal ve tarihsel sürece girildiğine yönelik değerlendirmeler var. Bu yeni dönemin karakteri nedir? Kürt halkına yönelik katliam tehlikesi devam ediyor mu?
Kürdistan’da geliştirilen mücadeleyle yeni bir döneme girilmiştir. Mücadele sadece Kürdistan’la sınırlandırılmamalı genişletilmelidir. Eskisinden daha farklı bir mücadele bizi bekliyor. Gelinen aşamada mücadele ve direniş halklaşmıştır. Halk mücadelenin öznesi olarak ortaya çıkmıştır. Sadece gerilla değil halk mücadelesi birbiriyle bütünleşme sürecine girilmektedir. Önümüzdeki dönemde bir yandan öz savunma bunun yanında da toplumun yeniden inşası demokratik inşası ve ve bu inşanın ortak biçimde savunulması gerekmektedir. Gerillanın da halkın gelişen mücadelesini güvencesi olarak var olduğu bir dönemdir. Kış sürecinde yaşanan eylemsellikler de direnişin kesintisizliğini ve kesintisiz süreceğinin ispatı olmuştur. Direniş kendi içinde farklı biçimler de alabilir. Direnişin karakteri Kürdistan ve Türkiye cephesinden ele alınmalıdır. Direniş bütünlüklü olmalıdır. Yaşamın komünal temelde ortaklaşarak demokratik ulus temelinde yaşam alanlarının ortaklaştırılması temelinde bir yeniden inşa acil görevimizdir.