Suriye'deki savaş çoktan bir iç savaş olmaktan çıktı. Küresel ve bölgesel güçlerin direk veya dolaylı olarak katıldığı bir 'paylaşım savaşına' dönüştü. PKK bu durumu 'kendi çapında üçüncü dünya savaşı' olarak yorumladı.
SURİYE SAVAŞINDA HERKES VAR
Rusya'nın görünür ve fiili olarak savaşa katılmasıyla artık Suriye'de herkes var. ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin Suriye'nin geleceği başta olmak üzere Ortadoğu üzerindeki hesapları yer yer aynılaşsa da bir rekabet içinde oldukları da gözleniyor.
İran ve Lübnan Hizbullahı'nın Şam rejiminden yana savaşa girmesi, Suudi Arabistan, Türkiye, Katar gibi güçlerin Suriye'de El-Qaide, DAİŞ, El-Nusra ve Ahraruş Şam gibi örgütlerle yürüttükleri güç ve vekalet savaşları, Suriye'deki iç savaşı hem ülkeyi baştan sona kadar yok eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü, hem de küresel güçlerin daha çok işin içine girmesine neden oldu.
Çünkü artık Suriye DAİŞ başta olmak üzere küresel çapta faaliyet gösteren, radikal olmaktan da öte faşist bir karakter taşıyan örgütler için bir laboratuar haline geldi. Dünyanın her tarafından gelen, daha çokta Türkiye'nin ev sahipliği ve mihmandarlığında Suriye geçen insanlar, eğitilerek birer canlı bomba olarak geri dönüyorlar. Her yerde kitle katliamlarına imza atacak eylemlere girişiyorlar. Girişecekler.
SAVAŞ KONTROL ALTINA ALINMAZSA EĞER...
İkincisi ise Suriye savaşının bundan sonra nasıl gelişeceği ve sonuçta nasıl bir Suriye'nin oluşacağı en ciddi mesele olarak orta yerde duruyor. Kaldı ki Suriye içinde dahi savaş kontrol altına alınmış değil. Bu savaşın giderekten Suriye ve Irak sınırlarının dışına kayması da gündeme gelebilir.
Türk rejiminin Kürtlere karşı savaşta ısrarı ve 10 Ekim'de sendika ve sivil toplum örgütleri tarafından yapılan barış mitingine yönelik vahşi saldırılar gibi kitle katliamların başka yerlerde de yaşanması durumunda, Türkiye herkesin beklemediği bir anda Suriye'ye dönüşebilir. Zaten kısmen dönüşmüş durumda.
Bir taraftan savaş tüm şiddetiyle devam ediyor. Diğer taraftan ise soruna çözüm bulmak için siyasi-diplomatik girişimlerde hız kazanıyor. Yani savaşın kontrol altına alınması ve Suriye'nin siyasi birliği sağlanarak bir çözüm arayışı acil olarak gündeme geliyor.
Ukrayna'daki gelişmelerden ve Kırım'ın Rusya Federasyonu'na bağlanmasından sonra Rusya'nın ABD ve NATO güçleriyle yaşadıkları ciddi krize rağmen Suriye'nin adı geçen güçler arasında esas itibariyle geleceği konusunda bir 'mutabakatın' olabileceği de gözden kaçmıyor.
TÜRK REJİMİ ESKİ SURİYE'NİN PEŞİNDE
İster Esad yönetiminin dahil olduğu, ister ise onsuz bir geçiş sürecinde ve daha sonraki kalıcı çözümde Arap şovenistleri, DAİŞ, El-Nusra gibi Selefist faşist güçler ve Türk yönetimi dışında hiç kimse tek millet, tek din ve tek dilli bir Suriye istemiyor. Şu veya bu şekilde ABD, Rusya, Avrupa Birliği'nin önde gelen güçleri Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve her şeyden önemlisi de Suriye'de yaşayan farklı uluslar, inanç ve kültür toplulukları katı merkeziyetçi ve tekçiliğe dayanan bir sistem istemiyor.
Askeri bir darbeyle iktidara el koyan ve ülkeyi kesintisiz olarak 40 yıldır olağan üstü koşullarda yöneten, şoven ve halkların kendi geleceğini belirilme hakkına saygı göstermeyen Baas rejiminin tekçi tutumu zaten Suriye'yi bu hale dönüşmesinin en önemli nedeni olarak görülüyor. Sorunlarını çözmemiş, farklı ulus, kültür ve inanç topluluklarının kendi geleceğini belirleme hakkına saygı göstermemiş bu ülkenin bu hale gelmesi kaçınılmazdı. O nedenle savaşın ilk aşamada kontrol altına alınması, giderekten sonlandırılması, aynı zamanda savaşı yaratan nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Buda aslında baştan sona yeni bir Suriye demektir.
YENİ SURİYE İÇİN ETKİLEYİCİ BİR MODEL
Bu yeni olanın ilk etkileyici ve hatta göz kamaştırıcı nüveleri Rojava Kürdistanı'nda ortaya çıktı ve hayat bulmaya başladı. Bu gün Suriye'de süren yıkıcı ve yok edici savaşa rağmen Rojava Kürdistanı göreceli olarak daha güvenli, istikrarlı, özgür ve demokratik bir alana dönüşüyor.
Özellikle Kobanê kuşatmasının DAİŞ ve ortakları için stratejik ve ölümcül bir yenilgiye dönüşmesi, Gre Sipî'nin DAİŞ güçlerinden temizlenmesi, Kobanê ve Cizîre Kantonları'nın birleşmesi, YPG-YPJ güçlerinin savaştaki üstün başarısı, ABD ve DAİŞ karşıtı koalisyonla Kürtlerin kurduğu ilkeli ilişki, dünya kamuoyunun bu küçük, ancak bütün insanlık için direnen bu toprak parçası ve insanlarına karşı gösterdiği sempati Rojava Kürdistanı'nın elde ettiği kazanımları daha kalıcı hale gelmesine yol açıyor.
Her ne kadar Afrin-Kobanê- Cizîre kantonları arasında bir kama gibi duran Cerablus DAİŞ'ten temizlenmemiş olsa da, bu gün artık dünya Rojava Kürdistanı gerçeğiyle karşı karşıya gelmiş durumda. 19 Temmuz 2012'de Kobanê'de başlayan tarihin en kansız devrimiyle Rojava Kürdistanı'nda özgürlükçü, demokratik, çok sesli ve çok kültürlü yeni bir sistem inşa ediliyor. Ve hem de ağır saldırı ve savaş koşullarında bu yapılıyor.
'DEMOKRATİK ULUS' PARADİGMASI HAYAT BULUYOR
'Demokratik ulus' paradigması tamda burada hayat buluyor. Bu paradigma tekçiliğe dayanmayan, en küçük inanç, dil ve kültür topluluğun bile kendisini özgür, eşit hissettiği, hayatın her alanında yönetime katıldığı yeni bir sistemde hayat buluyor. Elbette bu yeni olanı bazıları anlamakta zorlanıyor. Meseleyi sadece 'Kürtlüğe' indirilmiş bir 'ulus' kavramıyla izah etmeye çalışıyor. Kürtlüğünde herhangi bir başka ulus veya toplulukla gibi eşit, özgür ve katılımcı olarak yer aldığı demokratik yeni bir ilişkiden ürküyorlar. Bunun yerine daha çok içe kapanmayı savunuyorlar. Halbuki yaşadığımız çağda bir halk için en tehlikeli şeyin içe kapanmak, dar-milliyetçi söylemlere sığınmak olduğu unutuluyor.
İşte Rojava Kürdistanı yeni sistemi cazip kılan şey bu yeni 'demokratik ulus' paradigmasının hayat bulmasından ileri geliyor. Şimdi bu yeni kurulan, aslında her türlü iç çatışma ve boğazlaşmaya nedenleri ortadan kaldıran veya en aza indirgeyen yeni sistem bir başka üst aşamaya geçmekle karşı karşıya. Oda bunun tüm Suriye çapına yayılması, yeni bir Suriye'nin Rojava paradigması üzerinden şekillenmesini sağlamaktan geçiyor.
YA DEMOKRATİK FEDERASYON, YADA PARÇALANMA...
Suriye çok uluslu, çok dilli, çok kültürlü ve çok inançlı bir ülke. Bu nedenle artık Suriye hiç bir şekilde katı merkeziyetçi bir siyasi-idari sistemle yoluna devam edemez. O dönem artık bir daha dirilmemek üzere geri kaldı. Ya Suriye bir kaç parçaya bölünecek, ya da yeni demokratik bir sistemle siyasi sınırlarını koruyacak ve yoluna devam edecek.
Bununda karşılığı yerelde herkesin kendi kendisini özgürce yönettiği, merkezin gücünün azaldığı demokratik bir federasyonla mümkündür.
'Demokratik Suriye Federasyonu' kavramını ilk kez İmralı adasında esir tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan aylar önce HDP heyeti ile yaptığı görüşmede dile getirdi. Öcalan Suriye'nin çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli ve çok dilli yapısını göz önüne alarak herkesin kendi kendisini yönettiği ve merkezi yönetime eşit koşullarda katıldığı bir federasyonun Suriye'nin sorunlarını kökünden çözeceğini dile getirmişti.
Rojava kantonlarının birleşmesi, her üç kantonun ilerde oluşturacağı 'Rojava Kürdistanı Federasyonu' bu yeni Suriye için altın değerinde bir zemin sunuyor. Coğrafi Kantonlar, onların birliğinden doğan federasyonlar, kültürel Özerk alanlar, hatta Suriye'nin bazı başka bölgeleri için ortaya çıkacak olan eyaletler ancak bu yeni 'Demokratik Suriye Federasyonu' içinde birlikte yaşayabilirler.
Yoksa Suriye eski haline getirmek mümkün değil. Yeni Suriye'yi eski tekçi ve katı merkeziyetçi siyasi-idari bir yapıyla yönetmekte mümkün değil. Ya kopuş olacak, yada herkesin kendisini eşit, özgür ve özerk hissettiği, yönetime katıldığı, kendi geleceği üzerinde herhangi bir tahakküm olmadığı Demokratik Suriye Federasyonu olacak.
Kürtlerin tercihi ikinci seçenekten yana. Bu tercihi güçlendiren yeni siyasi-askeri ve diplomatik hamlelere yakında şahit olduk, daha da olacağız.
Örneğin' Demokratik Suriye Güçleri'nin geçtiğimiz günlerde kuruluşunu ilan etmesi 'Demokratik Suriye Federasyonu' için atılmış önemli bir adımdır. Bunu Rakka ve Cerablus'un DAİŞ'ten temizlenmesi izleyebilir.
Suriye'de her şeye rağmen savaşa saplanıp kalanlar, soykırım yapanlar, kanlı çete örgütleri değil, Suriye'nin geleceğini halkların eşit ve özgür yeni ilişkisi üzerinden düşünen ve buna inanan güçler kazanacaktır. Bu artık netleşmiştir.