ANALİZ

Demokratik mücadele parlamento dışındaki güçlerle verilirse bir değer taşır

Faşist iktidarın amacı da uygulamaları da açıktır. Demokrasi güçlerinin tümü ezilmek, Kürtler soykırıma uğratılmak istenmektedir. ...Parlamento içinde verilecek bir mücadele kalmamıştır. e

AKP iktidarı 30 Ekim 2014’te MGK’da kararlaştırılan ve 24 Temmuz’da topyekûn olarak pratikleştirilen Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik savaşı, baskı, zulüm, tutuklama ve işkenceyle ezme ve tasfiye etme saldırısını her türlü kirli yol ve yöntemi kullanarak sürdürmektedir. AKP iktidarının politikası açıktır. Klasik soykırımcı sömürgeci politikanın her zaman tekrarladığı gibi “Kürt sorunu yoktur terör sorunu vardır” demektedir. Bunun anlamı da sonuna kadar savaştır. Zaten her gün tek bir kişi bırakmayana kadar bu savaşı sürdüreceklerini söylemektedirler. Tayyip Erdoğan ve düşük profilli başbakan her gün Tansu Çiller gibi “ya bitecek ya bitecek” diyorlar. 23 Nisan bayramındaki çocuklar gibi vatan, millet Sakarya diyorlar. 

AKP iktidarının politikaları nettir. Tam bir faşist iktidar haline gelmiştir. İttifakları da uygulamaları da tüm boyutlarıyla dört dörtlük faşist bir iktidar olduğunu ortaya koymaktadır. Zaten biz faşist bir iktidarız diyerek her gün bas bas bağırmaktadırlar. Ne Hitler ne Mussolini ne başka bir faşist iktidar ve şefi AKP-MHP iktidarı ve şefleri kadar faşist söylemlerde bulunmuştur. Bu konunun tartışılacak bir yanı kalmamıştır. Bu gerçeği görmeyenler ya kafayı kuma gömenlerdir ya da faşist iktidarların propagandası ve baskısı karşısında iradesi kırılmış güçlerdir. Zaten faşist iktidar hiçbir güç kendine karşı çıkmasın, direnmesin diye bu düzeyde psikolojik savaş yürütmekte ve baskı uygulamalarında bulunmaktadır. 

Faşist iktidarın amacı da uygulamaları da açıktır. Demokrasi güçlerinin tümü ezilmek, Kürtler soykırıma uğratılmak istenmektedir. Bunun için de saldırılarını ısrarla sürdürmektedir. Bu durumda demokrasi güçlerinin ve Kürt halkının duruşu ve tutumu önemlidir. Şu açıktır ki, çatışmaların şiddetlendiği mevcut ortamda demokratik siyasal alan ağır bir baskı altındadır. Parlamento içinde verilecek bir mücadele kalmamıştır. Zaten Türkiye’deki mevcut zihniyet ortamında daha önceden de parlamento içinde yapılacak bir şey yoktu. Esas olarak demokratik siyasal alanın parlamento dışı demokratik siyasal mücadeleyle demokrasi mücadelesine yapacağı katkılar bulunmaktaydı. Seçim kazanmanın ve milletvekili seçilmenin bu çerçevede bir anlamı bulunmaktaydı. Zaten gümümüzde demokratik siyasal mücadele parlamentodaki güçlerin toplumsal alandaki demokratik mücadeleyle bir bütünleşmesi olduğunda bir anlam kazanabilir ve sonuç alınabilir. Yoksa Türkiye gibi soykırımcı sömürgeci zihniyetin hâkim olduğu, anayasa ve yasalarıyla tamamen soykırımcı sömürgeci karaktere sahip olan ülkelerde 80 değil, 180 milletvekili de olsa demokratik bir gelişme yaratma ve bu yönlü sonuç almak mümkün değildir. Çünkü demokrasiyi parmak sayısı ve çoğunluğun hâkim olduğu bir sistem olarak anlayan bir Türkiye’de istediğin kadar konuş 400 milletvekili soykırımcı sömürgeciliği sürdürür. Dolayısıyla Türkiye’de sadece parlamento içi mücadele ile sonuç almak mümkün değildir. Kürt demokratik siyasetinin yirmi beş yıllık pratiği bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır.

 Türkiye’de şu anda demokratik siyasal mücadele yürütme alanları çok sınırlıdır. Soykırımcı sömürgecilik özel savaş gereği sınırlı bazı alanlar bırakmıştır. Bunu da “bakın bizde terörle ilgili olmayan siyasi güçlere izin var” argümanını kullanmak için yapmaktadır. Etkisi olmayan siyasi grup ya da çevrelere sınırlı yaşam hakkı tanımaktadır. Kuşkusuz onların da hareket alanları daraltılarak! HDP’li bazı milletvekillerinin tutuklanmaması da yine özel savaşın propaganda ihtiyacı ve psikolojik savaş gereğidir. Bazılarının gözaltına alınıp bırakılması da bilinçlidir. Bu bırakmalarla “bakın suçsuz olanlar bırakılıyor” algısı yaratıp yeni tutuklamaların ortamı yaratılmaktadır. Nitekim yakında bu yönlü tutuklamalar devam edecektir. Tutuklanmayanlar üzerinde de yoğun bir psikolojik baskı yürütülerek ya etkisizleştirilmekte ya da uygulanan politikalara hizmet eder bir konuma getirilmektedirler. Şu anda parlamento içindeki siyasetçilere yönelik böyle çok yönlü bir özel savaş politikası yürütülmektedir.

Mevcut durumda meclisteki milletvekillerinin “şunu neden yapıyorsun, bunu neden yapmıyorsun” demesi dışında yaptığı fazla bir şey yoktur. AKP-MHP iktidarı ise bu söylemlere gülüp geçmektedir. Çünkü bir politika belirlemişlerdir. Bunu, her şeye kulaklarını tıkayarak yürütmektedirler. Şunu neden yapıyorsunuz söylemleri dışında demokratik siyasal alan savunma pozisyonundadır. AKP-MHP iktidarı Türkiye’deki tüm sorunlardan sorumlu olduğu halde, tüm uygulamalar faşist karakterde olduğu halde demokratik siyasal alan hep kendi pozisyonlarını savunma durumu içine girmektedir. Öyle bir psikolojik savaş bombardımanı altındalar ki bu ortamda gerçekten de sağlıklı düşünme ve tutum ortaya koymak kolay değildir. Yine de farklı bir meclis grubu olarak faşizmin tek tipleştirici ve faşist ulusal birlik politikası karşısında bir anlamı olduğu düşünülebilir. 

Demokratik siyasal mücadelenin esas alanı parlamento dışındaki mücadele alanı olabilir. Çünkü niye böyle yapıyorsunuz ya da yapmıyorsunuz demek yerine alternatif bir politikayı ortaya koyacak demokratik tutum ve demokratik siyasi hareketi yaratmak önemlidir. Artık bu hükümeti şikâyet etmeyi bırakalım, eleştirmek bile anlamsızdır. AKP-MHP faşist iktidarına karşı tek anlamlı tutum mücadele etmektir. Bunun dışındaki her yaklaşım faşist iktidar karşısında bir mücadele biçimi olamaz. Hatta böyle bir iktidarı normalleştiren bir rol oynar. 

AKP-MHP faşist iktidarına karşı koşullar ne kadar zor olursa olsun yapılması gereken, mücadele etmek olmalıdır. Faşist iktidarlara karşı her mücadele anlamlıdır. Faşist iktidarlar en küçük ışıktan bile korkarlar. Çünkü haksızdırlar. Çok zayıf konumdadırlar. Her mücadele onları sarsıntıya uğratır ve yıkılmalarını yakınlaştırır. Bu açıdan çok boyutlu ve çok yönlü zengin mücadele biçimleri ortaya çıkarmak önemlidir. Önemli olan tüm bu mücadelenin geniş yelpazede demokratik güçlerle verilmesidir.

Faşizme karşı en önemli mücadele aracı kesinlikle demokrasi cephesidir. Bu doğruluğu kanıtlanmış bir mücadele biçimidir. Faşist iktidarlara karşı tek başımıza mücadele ederiz, sonuç alırız yaklaşımı yanlıştır. Faşizme karşı tek başına mücadele verme anlayışı etkisiz kalmayı peşinen kabul etmek olur. Bu açıdan ne olursa olsun asgari müşterekleri bulup ortak bir demokrasi hareketi içinde mücadele etmek çok önemlidir. Kaldı ki faşizme karşı asgari müşterek bizzat faşist iktidarın varlığının kendisidir. Asgari müşterek bulamıyoruz demek mevcut siyasi iktidarı faşist görmemekle eş anlamdadır.

Türkiye’de faşist bir ittifak ve iktidar vardır. Öyle ki askere ve polise her şey yapabilirsiniz talimatı verilmiştir. Tek söylenen “ezeceğiz ve susturacağız” yönündedir. Sadece Kürt Özgürlük Hareketi hedef görülmüyor, tüm destekçileri de hedeftir deniliyor. Açıkça özgür ve demokratik yaşam isteyen bilinçli tüm Kürtler hedef haline getirilmiştir. Nitekim her gün yüzlerce Kürt yurtsever ve demokrat tutuklanmaktadır. Bu açıdan Kürt halkı ve demokrasi güçleri için her zaman olduğu gibi bedelleri olan bir demokrasi mücadelesi verme sorumluluğu ve görevi bulunmaktadır. 

Bu dönemde faşizm her türlü baskı ve zulümle psikolojik savaşı birlikte yürütmektedir. En çok da kendini güçlü göstermekte, Özgürlük Hareketini ezeceği algısını yaratmaya çalışmaktadır. Öte yandan sürekli bir terörizm propagandası yaparak Türkiye’de herhangi bir sorunun olamadığını herkese kabul ettirmeye çalışmaktadır. Nitekim bu yönlü yoğun baskıyla ve özel savaşla CHP’yi de faşist iktidarının yedeği haline getirmiş bulunmaktadır. Tüm bunlar yoğun psikolojik savaşla yaratılmaktadır. Bu açıdan toplumu psikolojik saldırılara karşı hazırlıklı ve kendini savunur kılmak önemli olmaktadır. Bu yönüyle savaşın ve mücadelenin önemli bir boyutu psikolojik savaştır. Bu açıdan faşizmin zayıflıklarını göstermek ve toplumu mücadeleyle kazanılacağını ikna etmek önemlidir. Çünkü faşizm en zayıf konumda olduğundan bu kadar saldırmakta ve kendini güçlü göstermeye çalışmaktadır. Bu temelde tüm topluma boyun eğdirmek istemektedir. Bu açıdan propaganda, eğitim, ideolojik mücadele önemli görülmelidir. Bu alanda faşizm etkisiz kılındığında sonu da yakınlaşacaktır. 

AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye’de herkesi Kürt düşmanı yapmaya çalışmaktadır. Kürtlere karşı olmayanlar vatan haini olarak görülüp üzerine gidilmektedir. Faşizm tüm toplum ve demokrasi güçleri üzerinde de bu baskıyı yürütmeye çalışmaktadır. Bu açıdan demokrasi güçlerinin de faşizmin bu psikolojik savaşına karşı bir mücadele yürütmesi önemlidir. Kürtlere karşı düşmanlığın ve Kürt sorununun savaş ve şiddetle çözülmesinin Türkiye’ye gerçek ihanet olduğunun ortaya konulması gerekir. Türkiye toplumuna sanki savaş ve Kürt sorununu şiddetle ortadan kaldırma dışında bir seçenek yokmuş gibi bir anlayış kazandırılmaya çalışılıyor. Şovenizmle tüm gözler kör ediliyor. Toplum Kürt düşmanlığıyla şovenizm destekçisi yapılıyor. İşte bu durumda tüm demokrasi güçlerinin, aydınların, yazarların, sanatçıların toplumu kör eden bu şovenizm dalgasından kurtarma ve gözleri açma sorumluluğu ve görevi vardır. 

Demokrasi karşıtlığı Kürt karşıtlığı; Kürt karşıtlığı demokrasi karşıtlığıdır. Kürt sorununun çözümüne gözleri kapayarak, tüm sorunların kaynağının bu olduğu görülmeyerek Türkiye’de hiçbir sorun çözülemez; Türkiye demokratikleşmeye kavuşamaz. Bu açıdan demokrasi güçleri, aydınlar, sanatçılar, yazarlar ısrarla Türkiye’de sorunların demokrasi içinde çözüleceğini ortaya koymalıdırlar. Kürt sorununun tek çözüm yolu vardır; o da Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Türkiye’nin demokratikleşmesi de Kürt varlığının reddedilmesi ve özgürlük mücadelesinin ezilmesiyle sağlanamaz. Dolayısıyla Türkiye toplumunu şovenist dalganın etkisinden çıkarıp demokrasi mücadelesi içine çekmek de faşist iktidarın psikolojik mücadelesine karşı durmakla olur. Bedelleri ne olursa olsun demokrasi güçleri faşizme karşı direnmelidir. Demokrasi güçlerinin varlığı ve Türkiye’nin geleceği de bu duruşa bağlıdır. 

Özcesi barış istemekle Türkiye’ye barış gelmez. İnsanlar ölmesin diyerek ölümler engellenmez. Demokrasi beklemekle gelmez. Faşist iktidar ve soykırımcı zihniyeti olanlardan bir şey beklenemez. Faşist iktidara yönelik neden böyle yapıyorsunuz, böyle yapmanız yanlıştır demek ya da soykırımcı sömürgecilik karşısında biz şöyleyiz, biz böyleyiz diyerek savunma içinde olmakla faşizm geriletilemez, aksine cesaretlendirilir. Barış ve demokrasi sadece ve sadece AKP-MHP faşizmine karşı net tutum ve mücadele ile sağlanır. Bunun dışındaki her yaklaşım faşizmin baskısı ve psikolojik savaşı altında mücadelesiz kalmak ve faşizm önünü açmak anlamına gelir.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA