Demirtaş: Öcalan barıştan, 'vatan-millet' diyenler kandan yana

HDP'nin eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın duruşması görüldü. Demirtaş, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın çözüm, 'vatan-millet' diyenlerin ise kandan yana olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) rehin tutulan eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı ana davanın duruşması Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılan Demirtaş’ın duruşmasını, HDP Meclis Başkanvekili Mithat Sancar, Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, milletvekilleri Alican Önlü, Mahmut Toğrul, Hüseyin Kaçmaz, Nusrettin Maçin ve uluslararası heyetler takip etti.

Duruşma Demirtaş’ın savunması ile başladı.

'İKTİDAR TOPLUMSAL PARÇALANMAYA YOL AÇIYOR'

Demirtaş'ın savunmasından satır başları şöyle:

Daha birkaç ay önce cezaevlerinde, yaşamına son vererek açlık grevlerine dikkat çekmek isteyen tutsaklar oldu. Cenazeleri cezaevlerinden çıkarılıp kaçırılarak, bazılarına ailelerin bile katılması engellenerek defnedildi. Dolayısıyla herkesin kendini gözden geçirmesi lazım. Bugün Türkiye’de iktidar kendi iktidarını kutsallaştırarak, neredeyse tanrısal bir lütuf olarak topluma sunarak, biat etmeyeni düşmanlaştırarak toplumsal bir parçalanmaya yol açıyor. AKP iktidarı, kendi gücünü zayıflatacağını düşündüğü her kesimi ya vatan haini ya terörist ya da düşman olarak kodlamıştır. Biz öyle olmadığımızı zaten biliyoruz. Fakat bu kodlamayı yaparak toplumu paramparça eden herkes ağır vebal altına girmiştir. Kim bu hesabı kitabı yaptıysa yanlış hesap kitap yaptı. Türkiye toplumuna zarar veriyor. Biz de bu en az seviyede olsun diye mücadele ediyoruz. Şu saatte benim tahliye kararım verilse bile adalet sağlanmış olmayacak. Çünkü bu yargılamalar vesilesiyle siyasete ağır bir müdahale yapıldı.

YARGI REFORMU

Yakın zamanda yargısal bozulmayı önlemek amacıyla yargıçlar Saray’a toplanmak suretiyle Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklandı. Yargı üzerindeki baskıların kaldırılması yönünde verilen mesajlar önemliydi. Fakat usul esastan önce gelir. Yani yargı üzerinde baskı olmaması gerektiğini söyleyen yürütmenin başı, Saray’a topladığı hakimlere bunu yürütmenin başı sıfatıyla söylüyor. Bu bile başlı başına o belgenin içeriğinin ruhen boş olduğunu gösteriyor. Bir yürütme yetkilisi, yargıçları çağırıp perspektif veremez. Bir açıklama yapılacaksa yargıçların olduğu yere gitmelidir. ‘böyle yapın, şöyle yapın’ diyemez. Bu bile, şu aşamada Yargı Reformu Strateji Belgesinin hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını gösterir. Aynı yürütmenin başı AİHM kararlarının öncelikli olarak uygulanması konusunda daha sıkı tedbirler alınacağını söyledi. Daha 4-5 ay önce ‘AİHM’in kararları bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar işi bitiririz’ demiştir.

‘Tutukluluk esas olmamalıdır. Esas olan tutuksuz yargılamadır’ bunu yürütmenin başı söylüyor. Aynı kişi, ben Cumhurbaşkanı adayı iken ‘ne tahliyesi ya. Kim kimi tahliye ediyor. O bir teröristtir’ demişti. Süleyman Soylu’da ‘buyursunlar tahliye etsinler de görelim’ demişti. Bizi içeri attıranlar, medyada bizi linç ettirenler, Türkiye için çok iyi bir şey yaptıklarını düşünüyorlar. Nasıl ki, biz bugün Mısır’a bakıp yaşadıklarını trajediyle üzülüyorsak dünyanın geri kalanı Türkiye’ye bakıp öyle üzülüyor. İyi şeyler yapılmıyor. Doğru şeyler yapılmıyor. Yapılan şeylerin hepsi, herkese zarar veriyor. Zannediliyor ki bedeli sadece biz ödüyoruz. Hayır, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ki arkadaşlarım yaptılar hesaplamaları; bizim tutuklu olmamızdan kaynaklı olarak sadece 1 yıl içinde 630 dolar çıktı herkesin cebinden. Güven ortamı zarar gördü. Çünkü ekonomi zarar gördü. ‘Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Gültan Kışanak, içeride kalsın, sürüm sürüm sürünsünler’ diyenler bilmeli ki yıllık 630 dolar ödüyorsunuz biz içeride kalalım diye, kişi başına. Eğer ‘bu paraya değer’ diyorsanız, ‘biz açlık da çekeriz yeter ki içeride kalsınlar’ diyorsanız yanlış düşünüyorsunuz. Biz siz aç kalmayın diye mücadele ediyoruz. Yurttaşlarımız ölmesin diye mücadele ediyoruz.

İSTANBUL SEÇİMLERİ VE MUHALEFETE UYARI

Nasıl ki politikalarında kimseyi düşmanlaştırmasın diye AKP için söylüyorsak, muhalefet de bunu yapmamalıdır. Düşmanlaştırıcı, ötekileştirici söylemden ısrarla kaçınmalıdır. Herkes barış dilini, ortak dili, konsensüsü geliştirebilirse bu çerçevede siyasi eleştiriler daha anlamlı, daha kıymetli olur. Siyasetçilerin kullandığı her kelime toplumda kırılmalara, bölünmelere yol açabiliyor. Her siyasetçi diline dikkat etmelidir. Ben de dahil bu konuda yeterince özenli davranmadığımızı biliyorum. Tabi ki bunlar kriminal açıdan sorun oluşturmaz sadece siyaseten eleştirilecek durumlar olarak ifade ettim ben bunları.

Önümüzdeki dönem, İstanbul seçimleri sonrasında tüm Türkiye’de demokrasi isteyen herkesin elini hızla taşın altına koyup, yeni bir demokrasi hamlesi, kime karşı, neye karşı demeden, iktidara karşı, AKP’ye karşı, Erdoğan'a karşı hamlelerle demokrasi mücadelesi verilmez. Demokrasi mücadelesi toplum için toplum yararına verilir. Birine karşıtlık üzerinden, düşmanlık üzerinden yapacağınız siyasi çalışma sadece düşmanlığı körükler, besler. Bu nedenle biz önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yargısının da nefes alabileceği, bizim de sanık olarak bu süreci karşıladığımız bir dönemde bu meseleye dair görüşümü belirtme ihtiyacı duydum.

'ÖCALAN'IN MESAJLARI SAYGIN'

Ciddiyetsiz bir fezlekedir. Burada bu konuşmada benim Öcalan’a ‘Kürt Halk Önderine Kürt Halk Önderi denir’ cümlemin suçu ve suçluyu nasıl övdüğünü ne fezleke açıklamış ne delillerle ortaya konulmuştur. TCK’nin 215’inci maddesinde de ‘Bir suçluyu işlediği suçtan dolayı veya işlediği suça göre övmek’ suç olarak tanımlanmıştır. Benim burada Abdullah Öcalan’ın yargılandığı ve de suçlamaya konu olan herhangi bir eyleminden dolayı övdüğümü savcı nereden çıkarıyor? Herhangi bir ceza aldığı suçlamaya dönük övdüğümü nereden çıkarıyor. Bunun bir delili yok dosyada. Böyle bir şey de yok. '99’dan beri Abdullah Öcalan, Kenya’da uluslararası bir operasyon ile kaçırılıp, Türkiye’ye getirildiği dönemden sonra Öcalan’ın İmralı’dan verdiği mesajlar barış mesajları olmuştur. Öcalan’ın barış mesajı verdiği dönemlerde de AKP heyetler göndermiş resmi görüşmeler yapmış ve Türkiye gerçekten de o dönemlerden kazançlı çıkmıştır. Dolayısıyla Öcalan’ın barış girişimleri övülecek bir durumdur, saygı duyulur. Barış da ancak bu şekilde gelir. Benim Öcalan’ın kıymet verdiğim, değer verdiğim barış mesajları saygındır ve halen saygı duyduğumu belirtmek isterim.

Alakası bile yoktur ama cezaevinde hüküm giymiş, ‘mafya’ diye tabir edilen suç örgütü liderleri var. Bir hükümlü ile ilgili ‘beyefendi, sayın, şu bu’ demek suçsa; Öcalan deyince suç oluyor da başka tutuklu ve hükümlüler için kullanınca neden suç olmuyor. Savcılar burada açıkça Kürtlere yönelik düşman hukukunun uygulamasının bir parçasıdır.

'KÜRT HALK ÖNDERİ SUÇ OLAMAZ'

Söylediğim ‘Kürt Halk Önderi’ sıfatının suç olduğunu kesinlikle düşünmüyorum, kabul etmiyorum. Konuşma az önce çözümünü okuduğum şekliyle bana aittir, konuşmamı tekrar ediyorum. Konuşmamın arkasındayım. Orada söylediğim her şey eleştiriler de dahil, bugün de geçerliliğini korumaktadır. Sanki 2019 Haziran için yapılmış bir konuşma gibi duruyor. 2009 Temmuz ayında yaptığım bir konuşma bugün de aynen geçerlidir. Bugün yaşadığımız durum oradaki eleştirilerden uzak değildir. Aynı şekilde benim siyasi görüşüm ve düşüncelerimdir.

Sayın Öcalan, Kürt Halk Önderi kavramlarını sadece burada kullanmadım ki çok kere kullandım.

'VATAN-MİLLET DİYEREK YOKSULLARIN KANINI AKITIYORLAR'

Dışarıda milliyetçilik vatan-millet edebiyatı yapıp, yoksulların emeği, kanı ve canı üzerinden kendini var edenlere boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Bu fezleke buna dairdir. Ben halkın yoksul evladıyım. Yedi çocuklu bir işçi ailesinin evladıyım. Babamın okuma yazması yok. Annem çok sonra okuma yazma öğrendi. Ama yedi çocuğu da üniversite mezunudur. Bir işçi maaşı ile okuttu evlatlarını. Ben yoksulluğun da ne demek olduğunu biliyorum. Bu ülkede acının zulmün de ne olduğunu biliyorum. Ailem zengin değildi. Arkamda büyük holdingler yoktur, aşiretler yoktur, medya patronları yoktu. Ama ben ülkede BDP ve HDP Eş Genel Başkanı oldum. 12 yıl vekillik yaptım. Arkamda yoksul halklar vardı; Kürdüyle Türküyle. Benim de boynumun borcudur; görev yaptığım her yerde içeride de olsa, dışarıda da olsa, ezilen Kürt ve Türk halklarının hakkını hukukunu savunacağım. Ben polisin, askerin şehit edilmesine de karşı çıktım, hakkını hukukunu savundum. Onların ailesinin de Kürt gençlerinin de. Ölen biz öldürülen biz, Kürt’üyle Türk’üyle zulmü çeken yoksullar. İşin rantını yiyen ulusal ve uluslararası düzeyde palazlanan güçlü elit kesim. Medyasında, akademi dünyasında, bürokrasisinde, yargısında bunları görmek mümkündür. Yazık, üzülüyorum. Bunun için bedel ödemeye devam edeceğiz. Kolay olmayacak, biliyoruz.

Cemaatin gerçekten inançlı üyeleri ile ilgili benim söyleyecek bir şeyim yoktur. Samimiyetle Allah korkusunu taşıyan hangi cemaate mensup olursa olsun ben ifade özgürlüğüne saygı duyuyorum. Bu, Fethullah Gülen Cemaatine inanmış insanlarımız için de geçerli. Fakat Cemaatin gücü sermayeyi ele geçirme, toplumun belli kesimlerini baskı altına alma, yargıyı kendi amaçları doğrultusunda kullanma faaliyetleri kabul edilemez. 7-8 yıl önce de söylemiştim, şimdi de söylüyorum. Dolayısıyla bu fezlekeyi, okuyacağım fezlekeyi hazırlayan savcı da kesinlikle barış ve çözüm sürecine duyulan rahatsızlığın fezlekesini vermiştir.

Gülen Cemaatinin yaptığı bir yaşama biçimi olarak, bir inanç biçimi olarak kendini ifade etme değildir.

'TÜRKİYE 100 YIL ÖNCEKİNDEN DAHA KÖTÜ DURUMDA'

Türkiye kurtulmuş falan değil. Türkiye 100 yıl öncekinden daha kötü durumda. Kurtulacaksa eğer bir kez daha her birimiz Türk’üyle Kürt’üyle demokrasi ilkeleri etrafında buluşarak ancak kurtarabiliriz. Başından beri ısrarla belirtiyorum. Yıllar öncesinden yaptığım uyarılar bugün doğru çıkıyor, bugün de benzer uyarıları yapmaya devam ediyorum. Zarar verdiniz bu yapılanlarla. Türkiye Cumhuriyeti Devletine senelerce zarar verdiler, Türkiye toplumuna da zarar verdiler. Keşke demokrasi hakim gelse de Türkiye bütün bu belalardan kurtulabilse diyorum."

Demirtaş’ın duruşmasının bugünkü oturumu sona erdi. Duruşmanın ikinci oturumu yarın Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü’nde saat 10.00’da görülmeye devam edecek.