Dayanışma önemli bir boyuta ulaştı

6 Şubat günü Mereş merkezli 11 ilde yaşanan depremin ardından kurulan dayanışma ağları, Türkiye genelinde dayanışmanın nasıl bir öncelik olduğunu ve önemli bir boyuta ulaşabileceğini gösterdi.

Kurdistan’ın birçok ilinde de hissedilen, can kaybının ve yaralanmaların yaşandığı, kentlerin, ilçelerin, köylerin yaşanmaz hale geldiği deprem sonrası, Türkiye ve Kurdistan’dan birçok kişi ve sosyalist örgüt, dayanışma için depremin yaşandığı bölgelere gitti. Bölgeye devletten önce ulaşan ve halkın yaralarını sarmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan devrimciler, kentlerin birçok alanında koordinasyon merkezleri açarak, halka umutsuz, çaresiz olmadıklarını gösterdi.


Bu koordinasyon merkezlerinden biri de, Gezi Direnişi sırasında polis tarafından katledilen Hataylı Ali İsmail Korkmaz’ın adının konulduğu Ali İsmail Korkmaz Armutlu Akdeniz Koordinasyon Merkezi. Kendileri de depremzede olan Hataylı devrimciler tarafından deprem sabahı kurulan merkez, arama kurtarma çalışmalarından, halkın acil ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar birçok konuda çalışmalarını sürdürüyor.

Deprem olduktan hemen sonra yıkımın en büyük olduğu ve Arap Alevi toplumunun yoğunluklu yaşadığı Armutlu mahallesinde örgütlenen devrimciler, depremin ilk saatlerinde hiçbir ekipman olmadan enkazdan canlı çıkarmayı başardılar.

Koordinasyon merkezinin sorumlularından, aynı zamanda kendisi de bir depremzede olan ve sevdiklerini, doğup büyüdüğü mahalleyi kaybeden Ali İsmail Korkmaz Armutlu Akdeniz Koordinasyon Merkezi’nin temsilcisi olan Mehmet Ali Ceylan, yaşananları anlatırken o anı yeniden yaşıyor. “Bardak yetmediği zaman su içtiğimiz pet şişelerini keser, ona çorba doldururduk. Çorbadan sonra o bardağı atmaz, yıkar, onunla da su içerdik” diye anlatıyor o süreci.

HER GÜN NÖBET SİSTEMİ İLE ÇALIŞIYORLAR

Koordinasyon Merkezi'nde şu an onlarca aile kalıyor. Depremzede ailelerin acil olarak barınabileceği bir alan ve onlara yemek çıkartacak bir mutfak yaratan koordinasyon çalışanları, her gün belli bir nöbet sistemi içerisinde, her gün yaşadıkları alanları temizliyor, güvenliklerini alıyor, halkın sorunlarını dinliyor, onlarla beraber gelecekte neler yapılabileceğini düşünüyorlar.

Ceylan, depremin ilk saatlerini ve koordinasyonun merkezinin oluşumunu şöyle anlatıyor: “Hepimiz 6 Şubat tarihinde bir depremle sarsıldık. Bunlardan biri de benim. Armutlu mahallesinde ikamet etmekteyim. İlk süreçte ilk anda hepimizin refleksi yaşamak oldu. Depremden nasıl kurtulabiliriz üzerine şekillendi. Yaklaşık bir buçuk dakika sarsıldık.

Sarsıntılar bittikten sonra dışarı çıktık can havliyle. Sürecin kendisi kötüydü ama şunu belirtmek istiyorum; bu topraklarda yıllardır, on yıllardır devrimcilerin, sosyalistlerin bir emeği var. Bu emek 80'li-90'lı yıllarda tohumlarını bırakmış ve bugün yeşeren bir emek, bugün de dinamik bir şekilde devam eden bir emek. Biz onun sonuçlarını yaşadık ilk bir saatte. 04:17 sularında bir depremde sarsıldık ve yaklaşık bir saat içerisinde, Armutlu mahallesinin Gündüz caddesinde çok hızlı bir şekilde bir ekip kurduk. Bu da aslında az önce ifade ettiğim, 80'li yıllardan bugüne var olan devrimci mücadelenin, sosyalist mücadelenin bir emek ürünü olarak şekillendi. Emeğimizin bir ürünü olarak şekillendi. Çok hızlı bir şekilde 6-7 kişilik bir ekip oluşturduk. Orada hava durumu çok sıkıntılıydı, çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. Çocuklar yaşlılar, ayaklarında terlik, ayakkabı olmaksızın dışarı çıktı. Herhangi bir hırka olmaksızın dışarı çıktılar. Biz de can havliyle dışarı çıkan o insanların etkilenmemesi için terlik, hırka; aklımıza gelebilecek, kendimizi koruyabilecek havadan, yağmurdan koruyabilecek her türlü malzemeyi bulmanın yollarını aradık. Çok hızlı bir şekilde bulduk aslında.”

İMKANSIZLIKLAR ARASINDA BİR KADINI KURTARDILAR

Armutlu, özellikle devrimci hareketin yoğun bir örgütlülüğünün olduğu, özellikle Gezi direnişi sırasında büyük eylemlere tanık olan, halkın muhalif bir damarının olduğu bir yer. Zaten bir tabanı olan devrimciler, halkın en umutsuz, en çaresiz oldukları anda yine halkın imdadına yetişti. Sonraki günler kurulan yardım ve koordinasyon merkezlerinin aksine Ali İsmail Korkmaz adıyla kurulan bu merkez, depremin ilk saatlerinde halkı yalnız bırakmamak adına kendi acılarını yaşamayı erteleyen devrimciler tarafından kuruldu.

Ceylan, yaşananları anlatırken buranın önemine de değiniyor ve o ilk anın kısıtlı imkanları arasında, kendi acılarından çok halkın acılarını düşünmenin devrimcilerin bir görevi olduğunu hatırlatıyor: “Başta ifade ettiğim gibi devrimci mücadelenin yıllardır verdiğimiz bir emeğimizin sonucu olarak bunu sağlayabildik, o ekibi de aslında o emek sonucu sağlayabildik. Ardından insanların korunabilmesi için brandalar, yağmurluklar aramanın yollarına baktık. Tabii ki imkanlarımız çok kısıtlıydı. Koordinasyonu daha aklıselim hareket ettirebilmek için yarım saat-kırk dakika arayla durdurduk. Nasıl daha kalabalık, daha nitelikli bir hale büründürebiliriz tartışması yürüttük. Hemen iki saat sonra on kişilik bir ekibe evrildi bu durum. On kişilik bir ekiple Armutlu Gündüz caddesinde çok hızlı bir şekilde arama kurtarma çalışmasına başladık. O ilk anki kendimizi koruma, enkaz arama haline dönüştü.

Elimizde iş ekipmanı, teçhizat falan olmaksızın, artçı sarsıntılar devam ederken aslında binalara girerek bir kadını kurtardık. 4 katlı bir binaya merdiven olmaksızın girerek, orta yaşlı ameliyat olmuş bir kadını kurtarabildik. Daha fazla insanı kurtaramadık çünkü imkanlarımız çok kısıtlıydı. Yoktu yani, imkanımız yoktu. Ne bir iş ekipmanımız vardı, ne bir teçhizatımız vardı; hiçbir şeyimiz yoktu. Ardından bunun bu şekilde yürüyemeyeceğini, daha farklı davranmak gerektiğini fark ettik. Elbette iki-üç kişiden oluşan bir ekibi ses taraması yapması adına Gündüz caddesine bıraktık ama enkaz kurtarma meselesini bir tık geriye attık ve insanların; hayatta kalabilen insanların, yaşamak isteyen insanların morallerini, motivasyonunu diri tutabilmek, yaşamlarını sağlayabilmek için çok hızlı bir şekilde geniş bir alan, park, bahçe falan, bunları gören bir yerden yer arayışına koyulduk. Ve Akdeniz mahallesindeki Akdeniz Defne evini bulduk.”

HALKLA BİRLİKTE ÖRGÜTLENEN BİR MERKEZ

Defne evinde kurulan yaşam merkezi ilk anından itibaren halkın katılımıyla, onlarla birlikte kuruldu. Öncülük eden devrimcilerde birer depremzedeydi. Aynı acıların içerisinde, aynı acıları yaşayarak yeni bir yaşamın ilk nüvelerini örgütlemeye başladılar. Bir bardak bulamadıkları ilk anlarda ortaklaşarak çözüm bulmaya çalıştılar.

Aynı zamanda Kaldıraç hareketinin Antakya temsilcisi de olan Mehmet Ali Ceylan, devletin olmadığı, gelmediği bir zamanda devrimciler olarak kendilerinin var olduğunu ve sorunlara çözüm için çabaladıklarını anlatıyor: “Başta söylediğim gibi Kaldıraç hareketi olarak bizim burada yıllardır bir emeğimiz var, her karış toprağında bir emeğimiz var, her karış toprağını biliyoruz.

Akdeniz Defne evini bu hususta çok hızlı bir şekilde tespit ettik ve buraya yerleştik. Burada bulunan halkla, burada bulunan dostlarımız, yoldaşlarımızla beraber yaşam alanı kurmanın kararını kıldık ve Ali İsmail Korkmaz Armutlu Akdeniz Koordinasyon Merkezi'ni el birliğiyle kurduk. Hiçbir şeyimiz yoktu. Çok az, çok kısıtlı bir şekilde malzememiz vardı. Birkaç paket mercimeğimiz vardı, çok az sayıda karton bardağımız vardı. Çok hızlı mercimek çorbası kaynattık, kullandığımız karton bardağını aynı zamanda su içmek içinde kullanıyorduk. Karton bardağımızın yetmediği yerlerde pet şişelerini ortadan kesip, hem mercimek çorbası içebilmek hem de su içebilmek için kullanıyorduk.

Daha sonra Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasındaki dayanışma örneklerinin bir bir sergilendiği sürece evrildik. Hemen ikinci gün, hemen ülkemizin dört bir tarafından dostlarımız, yoldaşlarımız fedakarlığıyla buralara akın etti. Çok müthiş bir dayanışma sergilendi. Burada bulunan yoldaşlarımızla yaptığımız aş alanımız, bir kazanımız aş çadırına döndü. Akdeniz Defne Evi hem yatakhane hem de hastaneye evrildi. Böylelikle bir yaşam alanının ilk evresi şekillendi. Ardından o kolektif yaşamının verdiği ürünün sonucunu gördük. O sonuçla beraber bir yaşamı yeniden üretebileceğimize inancımız tamamen arttı. Bunun sonucunda destekler hiç kesilmedi, akın akın insanlar buralara geldi. Bir yatakhane, bir hastane, bir aş çadırından sonra, birlikte yaşam şiarıyla beraber iki yatakhane bir hastane, çadırlar, aş çadırı çok işlevsel bir şekilde insanlar adına, halkımız adına, burada bulunan özneler adına yaşamı çok hızlı bir şekilde üretti.”

BURAYI İNSANSIZLAŞTIRAMAYACAKLAR

Devletin ilk günden itibaren özellikle Hatay, Bazarcix ve Elbistan’da uygulamak için çabaladığı insansızlaştırma politikasına da değinen Ceylan, bu kentin dokusunun yok edilemeyeceğini, yaşananları gördüklerini ve bunlara karşı da direndiklerini belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bugün hala burada bir aydan fazladır yaşamımızı sürdürebiliyorsak, bunun aslında el birliğiyle, birlikte yaşamla yaratabileceğini gördüğümüzdendir. Bugün bunu gördük aslında. İnsanlar birlikte hareket ederek yeni bir yaşam kurabileceğini görüyor. Burada tabii kısaca şeye değinmek gerekiyor. İlk süreçten bu yana, depremin ilk anından bu yana, o şok etkisiyle beraber burayı insansızlaştırma politikası işlendi. Bunu kısaca şöyle, kısaca değil de detaylı anlatmak istiyorum.

Öncelikle buranın insansızlaştırılmasına dönük şöyle bir yol izlendi: Tüm ulaşım açıldı, ücretsiz oldu. Doğal olarak ulaşım açılabilir, insanlar can havliyle buradan çıkmak isteyebilir ama sanki belirli bir politika varmış gibi ulaşımın ücretsiz olması, buranın sanki bu toprakların, bu kültürün, bu doğanın buradan tamamen soyutlanması gibi, havayolu, karayolu, demiryolu çok ciddi anlamda ücretsiz hale getirildi. Anlaşılır gibi değil, dostlarını, yoldaşlarını kurtarmak isteyen insanlarla dolu bir toplamdan bahsediyoruz ama gelin görün ki insansızlaştırma politikası buradan insanların göçertilmesiyle beraber şekillendi. Bu aslında birinci meseleydi.

İkinci mesele; baraj patladı politikası ve muhabbeti. İşte 'baraj patladı, çıkın, kaçın, buraları sular basacak' vs. ardından devrimcilere ‘size buradan devrimcilik oynatmayız’ tehdidi, ardından yoğunluklu bir şekilde devletin yaşam merkezlerinde cirit atması. Bunlar aslında devletin tutumunu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Aslında tarihini bildiğimiz bir devletin tutumunu ortaya koymuştur. Buradan insansızlaştırma olarak şekillenmiş politikasıdır. Bu politikaları biz biliyorduk aslında. Bunun olacağını biliyorduk. Biz bu politikalara karşı bu yaşam merkezini bir an, bir saniye olmaksızın bırakmadık. Bunları da tahmin ediyorduk, bunlara karşı dimdik ayaktaydık. Kolektif yaşam örgütlemiştik, birlikte örgütlemiştik. Burayı insansızlaştıramayacaklar, bunu biliyoruz.”

BU SOKAKLARDA FEYRUZ’U YENİDEN DİNLEYECEĞİZ

Hatay’ın tarihi dokusunun, kültürünün yok edilmek istendiğini, devletin ilk andan itibaren amacının bu olduğunu söyleyen Ceylan, bu kentin dokusunu, kültürünü korumak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını belirtiyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu kenti, bu tarihi dokuyu, bu kültürü, bu toplumu asla yok edemeyecekler. Biz bu tarihi, bu kültür her daim korumanın yollarını ve yöntemlerini bulacağız. Bu sokaklarda Feyruz’u yeniden dinleyeceğiz. Bu sokaklarda Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert sokağını yeniden kuracağız.

Bahhurlarımızı yakıp, kazanlarımızı yeniden kaynatacağız, ki kaynattık. Ve biz bu yaşam merkezinde kazanlarımızı kaynattık, elektriğimizi kendimiz bulduk, hastanemizi kendimiz yarattık ve tek bir AFAD yetkilisi, tek bir Kızılay yetkilisi, tek bir devlet yetkilisi yoktu. Bunları kurduk çünkü bu topraklar bizim. Bu toprakların asli unsurlarıyız biz ve bu yaşamı devam ettireceğiz. Nasıl ki bu topraklarda Feyruz dinleniyorsa, Semira Teyfik dinleniyorsa, Ahmet Atakan Abdullah Cömert sokağı her daim yaşıyorsa, biz bu kültürü her daim yaşatacağız. Bu yaşam merkezi nasıl ki insanlara umut olduysa, geleceğimizi kurma adına her daim insanlara umut olacaktır.”