DAİŞ üyeleri, Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a yerleşti

Paris’te gerçekleştirilen katliamın Ankara, Suruç ve Amed katliamından bağımsız olmadığını söyleyen Ok, “Avrupa’nın değişik ülkelerinde ve dünyanın birçok yerinde DAİŞ elemanları Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a yerleşmişlerdir” dedi.

13 Kasım günü Paris’te gerçekleştirilen katliamın Ankara, Suruç ve Amed katliamından bağımsız olmadığını söyleyen KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, “Avrupa’nın değişik ülkelerinde ve dünyanın birçok yerinde DAİŞ elemanları Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a yerleşmişlerdir” dedi.

Şengal’in özgürleştirilmesinin, Êzîdî halkı olmak üzere Kürtlere ve insanlığa armağan ettiğini belirten Ok şunları belirtti: “DAİŞ’in ilk kırılması kazanmak istediği yerde, Kobanê’de gerçekleşti. Güney Kürdistan’da Kürdistan gerillası olmasaydı Güney Kürdistan’ın durumu şimdi ne olurdu her kes bilir. Daha sonra Rojava’da YPG ve YPJ güçleri Hesekê, Sirrin, Mebruka, Çiyayê Evduleziz, Girê Spi ve en son Hol zaferiyle birlikte DAİŞ tam kırıldı diyebiliriz. Şimdi hızla bir çözülme ve güç yitirme sürecindedir. Bu da yeni bir durumdur. Bu süreçte belirleyici olan güç ve irade şüphesiz ki HPG, YPG, YPJ güçleridir.”

Gerillanın Şengal’de bir ihtiyaç olduğunu kaydeden Ok, “Gerilla çok tarihi ve zorunlu bir ihtiyaç üzerinden Şengal’e girmiştir. Êzîdî halkımız kendi öz savunmasını ve idaresini oluşturmadan Êzîdîler kendilerini sürekli tehdit ve tehlike altında göreceklerdir. Bu zamana kadar gerillanın Şengal’den ayrılması söz konusu olamaz. Gerillanın varlığı ve nedenleri çok iyi bilinmelidir. Gerilla bir iktidar ve hegemonya gücü değil fedai bir güç olarak savunma görevini yerine getirmektedir. Her şey bu bağlamda değerlendirilmelidir” diye konuştu.

KCK Yürütme Konseyi üyesi, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Fransa’da Cuma günü gerçekleştirilen katliamı DAİŞ üstlendi. Fransa katliamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle DAİŞ’in bu vahşi katliamında yaşamını yitirenlerin aileleri başta olma üzere tüm Fransız toplumuna başsağlığı dileklerimi iletiyor, katliamı gerçekleştiren DAİŞ faşist çetelerin ve arkasındaki güçleri lanetliyorum. Şengal katliamı, Kobanê, Rojava ve Güney Kürdistan’daki katliamlar, Rus uçağına yönelik saldırı, Ankara, Suruç, Amed katliamı, Mısır’daki katliam vb. saldırıların altında DAİŞ yatmaktadır. Uluslararası ve bölgesel güçlerin yarattığı bu canavar tüm insanlığa yönelmiş durumdadır. AKP devletinin başta DAİŞ olmak üzere El Nusra vb. çete örgütleri barındırdığı, beslediği önce Kürtlere şimdi ise tüm insanlığa saldırdığı tescillidir, belgelidir. Avrupa’nın değişik ülkelerinde ve dünyanın birçok yerinde DAİŞ elemanları Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a yerleşmişlerdir. Bu faşist çete üyeleri aynı güzergahtan Türkiye üzerinden Avrupa’nın birçok ülkelerine ulaşıp şimdi katliam gerçekleştirmektedirler.

DÜNYA AKP’YE KARŞI GEREKEN TEPKİYİ GÖSTERMEDİ

Biz AKP’nin DAİŞ’le olan büyük suç ortaklığını defalarca belgelerle birlikte ortaya koymamıza rağmen maalesef dünya AKP’ye karşı gereken tepkiyi göstermedi. Şimdi Erdoğan timsah gözyaşları misali “benim teröristim, senin teröristin vs.” tekerlemesi ile insan aklıyla dalga geçer şekilde dünyaya yalan söylemektedir. Böylece suç ortaklığını gizlemeye çalışmaktadır. Dikkat çekici durum şudur. DAİŞ Türkiye dışındaki katliamlarını Paris katliamını hemen üstlenirken Ankara, Suruç ve Amed katliamını üstlenmemiştir. Dünyanın artık Erdoğan’ın ideolojik olarak DAİŞ’le olduğu Kürt düşmanlığı üzerinden insanlığa zarar verdiğini görmek durumundadır. Fransa halkı bilmelidir ki Kürtler Rojava’da ve Güney Kürdistan’da, Kobanê’de, Hol’de bu faşist çete güruhuna karşı kesintisiz biçimde mücadele etmektedir. Verdiğimiz bu mücadeleyle Fransız halkının acısını bir nebze de olsa hafifletip, paylaştığımızı ve DAİŞ faşistlerine karşı mücadelemizin daha kararlı bir biçimde devam edeceğini belirtmek istiyorum.

PARİS’TE GERÇEKLEŞTİRİLEN KATLİAMLARIN HEPSİNDE AKP’NİN ROLÜ VAR

Bilindiği üzere Paris 9 Ocak 2013 tarihinde yine bir katliama tanık olmuştu. 3 Kürt kadını yoldaşlarımız Sakine, Rojbin ve Ronahi, Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda hunharca öldürülmüşlerdi. Bu katliama ilişkin yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan tüm veriler yine AKP devletini gösteriyordu. Ardından Charlie Hebdo’da bir katliam gerçekleşti. Bu katliamların hiçbirisi birbirinden soyut olmadığı gibi hepsinde de AKP devletinin rolü vardır. Fransa devletinin ve toplumun bu gerçekliği çok iyi bildiğine inanıyorum.

Şengal ve Hol’un özgürleştirmesini sormak istiyorum. Aynı günde çok önemli iki zafer kazanıldı. Êzîdî halkı 73. fermandan sonra Şengal’de şimdi özgür. Şengal ve Hol başarısını nasıl görüyorsunuz?

Şengal Êzîdî Koordinasyona HPG ve YBŞ Şengal’in özgürlüğünü başta Êzîdî halkımız olmak üzere tüm Kürtlere ve insanlığa armağan ettiler. Ben de bu vesileyle bu soylu zaferde şehit düşen tüm kahramanların önünde saygıyla eğiliyor ve Şengal’ın özgürlüğü başta Êzîdî halkımız olmak üzere tüm Kürtlere ve insanlığa kutlu olsun diyorum.

DAİŞ’İN KOBANÊ’YE SALDIRISI YENİ DURUM ORTAYA ÇIKARDI

DAİŞ faşist çeteleri aslında Musul işgali ile gündeme girdiler. Ardından Şengal, Güney Kürdistan ve Rojava’da Suriye ve Irak’ın tamamında etkili olmaya çalıştılar. Cengiz Han’ın orduları gibi bir hava estirdiler. DAİŞ’e karşı durulamaz, savaşılamaz gibi bir psikoloji oluşturdular. Şengal ve Hol’ün özgürleştirmesinde önce önemli gördüğüm bir-iki noktaya değinmek istiyorum: DAİŞ çeteleri Musul, Şengal ve Güney Kürdistan’a yaptıkları saldırı ardından Kobanê’yi fethetme girişimleri Kürdistan ve Ortadoğu siyasi dengelerinde yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. DAİŞ’in ilk kırılması kazanmak istediği yerde, Kobanê’de gerçekleşti. Güney Kürdistan’da Kürdistan gerillası olmasaydı Güney Kürdistan’ın durumu şimdi ne olurdu her kes bilir. Daha sonra Rojava’da YPG ve YPJ güçleri Hesekê, Sirrin, Mebruka, Çiyayê Evduleziz, Girê Spi ve en son Hol zaferiyle birlikte DAİŞ tam kırıldı diyebiliriz. Şimdi hızla bir çözülme ve güç yitirme sürecindedir. Bu da yeni bir durumdur. Bu süreçte belirleyici olan güç ve irade şüphesiz ki HPG, YPG, YPJ güçleridir. Ayrıca son olarak Şengal’ın özgürleştirilmesinde peşmergenin de belli bir rolü olmuştur. DAİŞ çeteleri 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’de Êzîdî halkımız üzerinde dünyanın gözleri önünde yüzyılın en vahşi katliamlarında birisini gerçekleştirmişti. Halen de binlerce Êzîdî kadını köle pazarlarında satılmaktadır. Hiç kimseyi küçümsemek ve karalamak anlamında belirtmiyorum.

Ama gerçek şudur ki Êzîdî halkı Şengal’de DAİŞ çetelerine karşı savunmasız bırakılmıştır. Êzîdîler kendilerini savunacak bir örgütlenmeye sahip olmadıklar gibi KDP de direnmeden güçlerini çekmiştir. Bunun sonuncu Êzîdî halkımız için tam bir felaket olmuştur. Eğer yedi kişilik bir YPG grubu savaşarak koridor açmayıp Şengal’a ulaşmasaydı on binlerce insan daha katledilecekti. KDP o zaman güçlerini Şengal’den çekerken en zor ve kritik durumda HPG Şengal’in savunmasını üstlenmiştir. HPG yaklaşık bir buçuk yıldır en zor koşullarda Êzîdî halkımızı DAİŞ faşistlerine karşı savunmuş şimdiye kadar 150’den fazla şehit vermiştir. DAİŞ faşistlerine karşı direniş kesintisiz sürmüştür. HPG ısrarla KDP’ye güç birliği ile Şengal’i özgürleştirelim önerisinde bulunduğu halde KDP bunu hep geçiştirmiş ve oyalan bir tutum ortaya koymuştur.

Bütün bunlara başta Şengal halkı ve ilgili herkes tanıktır. Gerilla baştan beri en ön cephelerde savaşmış Şengal’in son özgürleştirilmesinde de bu öncü rolünü büyük bir sorumluluk bilinci ile yerine getirmiştir. Şu saatten sonra Şengal’ı kim kurtardı ya da ben kurtardım demenin bir anlamı yoktur. Anlamlı olan ve bilinmesi gereken gerillanın ilk günkü direnişinden bugüne kadar ki sürdürdüğü direniş olmasaydı Şengal’in durumu bugün çok farklı olacaktı. Gerilla, YBŞ, peşmerge hepsinin ortak çabası ile Şengal özgürleştirmiştir. Bunun büyük sevincini tüm Kürt halkına ve insanlığa yaşatmak ve bu tarihse zaferi Kürtlerin kendi aralarında birlik ve dayanışmalarının daha da güçlendirmenin vesilesi yapmak yerine başka tür tartışmalar doğru değildir. Şengal özgürleştirilmiştir, çağrımız tüm Êzîdî halkımızadır. Rojava’da, Güney ve Kuzey Kürdistan’da Avrupa’da yaşayan Êzîdî halkımız tekrar ana toprağı kutsal Şengal’e dönmelidirler. Şengal artık savunmasız değildir.

Hol’un özgürleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

DAİŞ’in iradesini kıran ve savaş gücünde düşüren YPG ve YPJ’dir. Hol zaferi DAİŞ’e karşı savaşan tüm birleşik güçlerin zaferidir. Demokratik Suriye güçleri gerçekten tarihsel bir zafer kazanmıştır. Bu zafer sadece YPG ve YPJ’nin değil rolleri belirleyici olmak üzere YPG ve YPJ’nin içinde yer aldığı Demokratik Suriye Güçlerinin hepsinin zaferidir. Bu nedenle Demokratik Suriye Güçlerini kutluyor, DAİŞ faşist çetelerine karşı direnişlerinde başarılar diliyorum. Hol DAİŞ’in üstlendiği stratejik bir yerdi. Rojava-Şengal, Rojava-Irak yine Irak’la Rakka bağlantısı açısından DAİŞ için çok önemliydi. Demokratik Suriye Güçleri DAİŞ çetelerini bir kez daha stratejik önemde böyle bir yerde vurmuşlardır. DAİŞ bundan sonra toparlanma ve güçleri arasında bağlantı sağlamada büyük zorluk çekecektir. Bize göre bu anlamlı ve büyük zaferlerin devamı gelmelidir. Kürtler, Araplar, Türkmen, Asur-Süryaniler, Ermeniler tüm halklar bilmelidir ki DAİŞ tamamen yok edilmeden tehlike ve tehdit her zaman vardır. Bana göre sorun sadece Rojava’nın özgürleştirilmesi sorunu da değildir. Suriye tümden özgürleşmeden bu temelde demokratik Suriye yapılanmadan Suriye’deki hiçbir topluluk Kürtler ve diğer halklar tam güvence altında olmayacaklardır. Bu nedenle bize göre şimdi tam da Cerablus ve Rakka’da yeni bir hamle gerçekleştirmenin zamanıdır. Gelişmelere bakıldığında Rusya ve koalisyon güçlerinin böyle bir hamleye açık oldukları görülmektedir. Tek engel AKP devletidir. AKP halen Kürt düşmanlığı üzerinde geliştirdiği politikasında ısrar etmekte ve bu politika maalesef Ankara, Amed, Suruç ve Paris katliamı gibi büyük acılara neden olmaktadır.

ÊZÎDÎLERİN 74. FERMANI YAŞAMASINI İSTEMİYORUZ

Şengal’in özgürleştirilmesinden sonra Barzani bir basın toplantısı yaptı. “Şengal’i sadece peşmerge güçleri kurtarmıştır. Peşmerge güçleri dışında hiçbir gücün flaması olmayacak” diye konuştu. Oysa biz biliyoruz ki gerilla her zaman Şengal’daydı. Barzani’nin açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

En iyimser bir bakışla talihsiz bir değerlendirme olarak görüyorum. Sadece gerçeğe saygılı olmanın gereği olsa bile o tür değerlendirmeler olmamalıydı. Çünkü Sayın Barzani’nin yaptığı değerlendirme hem doğru değildir hem de Kürt halkının çıkarlarına hizmet etmez. Doğru değildir, çünkü tüm Kürtler ve dünya biliyor ki HPG Şengal’de daha büyük katliamların önünü almış ve DAİŞ çetelerine karşı ilk günden şimdiye kadar sürekli direnmiş ve Şengal’i savunmuştur. Şengal’in özgürleştirilmesinden de öncü rol gerillanındır. 2 bine yakın gerilla ve YBŞ gücü Şengel’dedir. 200 yakın şehit verilmiştir. Gerçek bu iken nasıl peşmergenin dışında kimse yoktu denilebilir.

Sayın Barzani bunu bile bile niçin söyledi bilmiyorum. İkincisi Sayın Barzani’de başta Êzîdî halkımız olmak üzere tüm Kürtler ve herkes de çok iyi bilmektedirler ki Êzîdîler örgütsüz ve Şengal savunmasız bırakıldığı için DAİŞ katliamı Şengal’de gerçekleşti. Êzîdîlerin en doğal hakkı değil mi 74. fermanı yaşamak istemiyoruz. Zaten tarihte hep büyük belalar bunun için başımıza gelmedi mi? Dolayısıyla bunda sonra kendi öz savunmamızı kendimiz yaparız. Bu gayet doğal neresinden bakarsak bakalım zorunlu bir ihtiyaç ve gerekliliktir. Êzîdîlerin bundan sonraki süreç içinde savunmaları konusunda kendi dışındaki güçlere kuşku ile yaklaşmaları doğaldır. Çünkü hep savunmasız bırakılmışlardır bu nedenle Şengal-Êzîdîxan’ın kendi içinde Güney Kürdistan’ın bir parçası olarak özgün ve özerk bir idari ve savunma biçimine kavuşması doğrudur, doğaldır. Bunda ne Kürtlere ne Güney Kürdistan’a ne de herhangi bir Kürt partisi ve grubuna bir zarar gelmez. Aksine Êzîdîlerin özgür ve güvenlikli yaşaması herkesi mutlu etmelidir.

Gerillanın durumuna gelince gerilla zaten bir Kürdistani güçtür, Şendal’dedir, Şengal de Kürdistan’dır. Gerilla kendiliğinden Şengal’e gitmedi, gerilla kendiliğinden Maxmûr, Xaneqîn ve Kerkûk’e de gitmedi. Şengal ve Güney Kürdistan bir işgal, tehdit ve tehlike altındaydı. Gerilla Kürdistan’ı ve Kürt halkını korumak için oralara gitti. Bu hem gerillanın sorumluluğundan gelen bir adımdı hem de halkımızın çağrısı bu yöndeydi. En zor günde Şengal’a ulaşan gerillaya Şengal’de çıksın demek her şeyden önce Êzîdî halkımızı rahatsız ve tedirgin eder. Êzîdîler ne zaman ki Güney Kürdistan’ın bir parçası olarak kendi özgür iradelerini ve savunmalarını güçlendirir buna ihtiyaç kalmazsa ancak gerillanın durumu tartışılabilinir. Bunun dışında gerillanın varlığı tamamen bir destek güç olarak görülmeli ve kimse de bundan rahatsızlık duymamalıdır.

KDP’nin HPG, YJA STAR, YBŞ ve diğer güçlerin bayrak ve flamalarına karşı olduğu söylüyor. İlginç ve tuhaf bir şey niçin karşıymış. HPG, YBŞ ve diğer güçler Şengal’de DAİŞ faşist çetelerine karış savaşmış Êzîdî halkımızı savunmuş, bunun için şehit vermiş ve halen Şengal’deyseler kendi bayrak ve flamalarını kaldırmak kadar doğal bir şey olabilir mi. Hatta sadece HPG ve YBŞ değil savaşan tüm güçler kendi bayraklarını dalgalandırabilmelidir. Bundan kimseye zarar yoktur. Bu kesinlikle Güney Kürdistan’ın idari yapısını ve statüsünü ret etmek anlamına gelmez. Aksine Güney Kürdistan’ın içinde özgün bir Ezdixan Kürtlerin en büyük onuru ve ortak sevinci olur. Bu bağlamda bazı tartışmalar anlamsız ve yersizdir. KDP’ye sormak lazım kendileri Kobanê’ye gelirken YPG ve YPJ’nin bayrağını mı taşıdılar. HPG oradayken tabi kendi bayrağını taşıyacak. YBŞ için ise bu tür konuların konuşmak bile abestir. Tartışmasız bir Êzîdî savunma gücüdür. Başka türlü hegemonik bir zihniyet ortaya çıkar, bu da doğru değildir.

‘GERİLLA TARİHİ VE ZORUNLU BİR İHTİYAÇ ÜZERİNDEN ŞENGAL’E GELDİ’

Gerillanın Şengal’de çekilme durumu olur mu?

Belirttiğimiz gibi gerilla çok tarihi ve zorunlu bir ihtiyaç üzerinden Şengal’e girmiştir. Êzîdî halkımız kendi öz savunmasını ve idaresini oluşturmadan Êzîdîler kendilerini sürekli tehdit ve tehlike altında göreceklerdir. Bu zamana kadar gerillanın Şengal’den ayrılması söz konusu olamaz. Gerillanın varlığı ve nedenleri çok iyi bilinmelidir. Gerilla bir iktidar ve hegemonya gücü değil fedai bir güç olarak savunma görevini yerine getirmektedir. Her şey bu bağlamda değerlendirilmelidir.

KDP çevreleri “Nasıl ki Rojava YPG’nin dışında başka bir askeri gücün olmasını istemiyorsa biz de Şengal’de peşmergenin dışında başka bir gücün, gerillanın olmasını istemiyoruz” değerlendirmesini yapmaktadır. Şengal ve Rojava gerçeği aynı mıdır?

Kuşkusuz ki aynı değildir. Hiçbir şekilde karşılaştırılacak durumda değildir. Rojava’da YPG, YPJ direnmiş ve halkımız büyük fedakarlıklarla her şeyini mücadeleye katarak tarihsel bir devrim gerçekleştirmiştir. Bazı kişi ve çevreler çeşitli nedenlerle Rojava’dan kaçmış, göç etmişlerdir. Bazıları yönlendirildiğinden, bazılar bilmediğinden, bazıları korkularından, bazıları kendi bireysel çıkarını düşünerek Rojava’dan çıkmışlardır. Ama YPG ve YPJ tüm imkansızlıklara rağmen direnmiş hiç kimsenin hayal bile etmediği kahramanlık destanları yaratarak Rojava’yı özgürleştirmiştir.

Birçok çevreler başta Rojava halkımıza YPG ve YPJ güçlerine direnemezseniz devrimi gerçekleştiremezseniz demişlerdir. Ancak direnebilmiş ve devrim gerçekleşmiştir. Daha sonra aynı çevreler sömürgeci Türk devletine, Baas rejimine, El Nusra ve DAİŞ çetelerine karşı Rojava’yı savunamazsanız denmiştir. Ancak Rojava halkımız YPG ve YPJ güçleri Rojava’nın nasıl savunulduğu ortaya konmuş ve fedai ruhla gösterdikleri direnişle bunu kanıtlamışlardır. Şimdiyse de aynı çevreler bu defa da kendi demokratik özerklik sisteminizi inşa edemezsiniz demektedirler.

Ancak görebildiğimiz kadar Rojava halkımız üç kanton biçiminde örgütlenerek Araplar, Asuri Süryaniler, Türkmenler ve Ermenilerle birlikte nasıl demokratik ve kardeşçe bir arada yaşayabileceklerini göstermişlerdir. Bütün bu gelişmeler büyük kaçışların, inançsızlığın ve iddiasızlığın yaşadığı dönemlerde olmuştur. Şimdi bütün bu süreçlerde olmayan, Rojava’yı terk eden bazı kişiler KDP eliyle eğitilip donatılıp Rojava’ya gönderilmek istenmektedir. İzlediğimiz kadarıyla YPG ve YPJ güçleri de bu kişilere biraz önce belirttiğimiz zorlu süreçleri hatırlatarak şimdiye kadar neredeydiniz diye sormaktadırlar. Haklı bir sorudur. Ama KDP Şengal için HPG’ye böyle bir soru soramaz. Çünkü kendileri daha başta en zor dönemlerde güçlerini Şengal’de çekmişlerdi. Bu nedenle belki HPG’siz şimdiye kadar neredeydiniz diye ya da neden güçlerinizi geri çektiniz diye sorabilir. Uzatmak istemiyorum Rojava gerçekliği ile Şengal gerçekliği hiçbir biçimde örtüşen, benzer yanları olmayan durumlardır.

Aslında eş zamanlı Farqin’de de bir katliam ve direniş yaşanıyordu. Davutoğlu ev ev biliyoruz operasyon sonuna kadar devam edecek demişti. Televizyonlarda izledik Türk ordusu ve emniyet güçleri tüm güçleriyle Farqin’deydi geri çekiliş sahnesi izlediyseniz yorumunuz nedir?

Şengal ve Hol zaferi ile birlikte üçüncü bir zaferde hiç tartışmasız direnişçi Farqin halkımızın zaferidir. Bu vesileyle Farqin şehit düşenleri saygıyla anıyor, ailelerine ve tüm Farqin halkına baş sağlığımı İletiyorum. Farqin gerçekten direnmiştir. Bir kez daha direnişin zafere götürdüğü Farqin somutunda görülmüştür. Farqin direnişi mücadele tarihimizde bir ilktir. Kesintisiz 12 gün direnilmiştir. AKP devleti tank, top, havan ve helikopter saldırılarıyla, tüm gücüyle ve insafsızca saldırmasına rağmen hiçbir sonuç elde edememiştir. Sadece Kürtlerin düşmanlığını kazanmış, Kürtlerin daha bilinçlenip örgütlenmelerine ve direnişlerini daha güçlü sürdürmelerine hizmet etmiştir. Farqin’deki AKP zulmü Türkiye’nin başka bir şehrinde ya da dünyanın başka bir yerinde yaşansıydı tepkiler daha farklı olacaktı. İkiyüzlülük buradadır. Şimdi Antalya’da G-20 toplantısı oluyor demokrasi, insan hakları ve evrensel değerler adına Erdoğan’a birisi Farqin’i soracak mıdır? Ama bundan önemlisi Farqin direnişinin bir Türkiye halklarının bir onuru olarak görmek ve bu temelde AKP faşizmine karşı demokratik direniş mücadelesini daha da yükseltmektir.

FARQİN ŞAHSINDA KÜRDİSTAN HALKI KAZANMIŞTIR

İşgalci Türk ordusunun, polis ve özel timlerin Farqin’de ayrılışını televizyonlarda bizde izledik. Vaktiyle İspanyol ve Portekiz sömürgecilerin deniz aşırı ülkelere girişlerini, oradaki halklara yaklaşımlarını hatırlatıyordu. Hiç birisinin yüzünde bir başarı ve zafer ibaresi olmadığı gibi hepsi suçlu ve kötü bir psikolojik görünümündeydi. Bir an evvel can havliyle Farqin’de çıkmaya çalışıyorlardı. Tanklar, toplar vardı ama en önemlisi halkın direnişi ve Farqin halkının kararlı duruşu karşısında başı eğik bir şekilde Farqin’i terk etmeleriydi. Kazanan şüphesiz Farqin halkı, tüm halklarımız ve insanlık onuruydu. Bu anlamda Farqin sömürgeciliği ve AKP faşizmini yenmişti, isyanında zafere ulaşmış, özyönetiminde ne kadar kararlı olduğunu ortaya koymuştur. Farqin yakmış ve yıkmış olsalar da gerçek budur. Farqin şahsında Kürdistan halkı kazanmıştır.

AKP’nin toplumsal ve kültürel soykırım saldırıları devam ediyor. Kürt halkının ve dostlarının direnişi de var. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sürüyor. Bu süreç nereye nasıl evrilecek?

Erdoğan ve Davutoğlu hiç öncesi yokmuş gibi klişeleşmiş sözlerle “bir tek terörist kalmayıncaya kadar operasyonlar devam edecektir diyor” Eh! Biz de AKP faşizmi yerle bir edilip Kürdistan halkı ve Rêber Apo özgürleşinceye kadar bu isyan devam edecektir diyoruz. Erdoğan ve Davutoğlu dönüp 35 yıllık geçmişe baksınlar. Nice cumhurbaşkanı ve başbakanlar aynı klişeleşmiş cümleleri kullandılar. Şimdi hiçbirinin esamesi yoktur, ama Kürt halkı ve özgürlük hareketi vardır. Hem de her zamankinden daha örgütlü, daha bilinçli, daha iddialı. Her şey AKP faşizminin bir şekilde yenilmesine bağlıdır. Bu katliamcı politikalarından vazgeçecektir. Kürt halkının varlığına ve özgürlüğüne, yine Türkiye’nin demokratikleşmesine saygı duyan bir noktaya geleceklerdir. Aksi durumda bu isyan sürer. Böyle olunca Türkiye halklarına yaşatılacak tüm acı gözyaşlarından da AKP sorumlu olur. Biz her zaman sorunun siyasi ve demokratik yöntemle çözülmesi için gayret gösterdik. Bugün de aynı noktadayız. Ama Sri Lanka örneği politikalarla üzerimize gelirlerse daha güçlü direneceğimiz kesindir. Sorunun tek nedeni AKP’nin faşist zihniyetidir.

‘AKP’NİN YOLU YOL DEĞİL’

Yürüttüğü Kürt düşmanlığı politikasıdır. Kürtlerin değerlerine, şehitliklerine saldırarak sonuç alacaklarını düşünüyorlarsa yine tarihe baksınlar. Dersim’e baksınlar, Zilan’a baksınlar. Kürtler boyun eğmez, onurlu her halk gibi direnişlerinden taviz vermezler. Bu kadar açıktır. AKP’nin yolu yol değildir. Denenmiş ve hiçbir zaman sonuç vermeyen zihniyet ve uygulamalarda ısrar etmek, aynı sonuçları yaşamaktan başka bir şey ortaya çıkaramaz. Bizim çağrımız tekrar Önder Apo ile hiçbir oyalama ve oyuna girmeden dürüstçe bir müzakere ve Kürt sorunun Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde siyasi bir çözüme kavuşturulması yönünde herkesin rolünü oynamasıdır. Biz bu konuda her zaman sorumluluklarımız yerine getirdik. Aksi durumda savaş 40 günde bitebileceği gibi 40 yılda sürse buna da hareket ve halk olarak hazır olduğumuz bilinmelidir. AKP bu sevdadan vazgeçmelidir. Kendilerinin çocukları savaşın içinde değildir. Kendileri saraylarda yaşıyorlar. Ölenler yoksul Anadolu çocuklarıdır. Dolayısıyla bu savaş Türkiye halklarının savaşı değildir. AKP faşizminin kendi saltanatını sürdürme savaşıdır. Aslında sadece Kürtlere de değil, kendilerine benzemeyen ve otoritelerini kabul etmeyen herkese karşı bir savaş içerisindedirler. Faşizm demekle tam da bunu kast ediyoruz. Medya baskı altındadır, susturulmakta, zindana atılmaktadırlar. Direnen hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Askeri faşist darbeler döneminde bile böyle değildi. AKP sanmasın ki bu saltanat uzun ömürlü olur. Hiç çaresi yok radikal faşist duruşlar çok hızlı radikal demokratik dönüşümlerin de zeminidir. Halkımız bu temelde mücadelelerini gerçekleştirmelidir.

Viyana’da ABD ve Rusya’nın başını çektiği Suriye, İran, Türkiye ve 17 devlet temsilcilerin katıldığı Suriye eksenli yapılan toplantıda anlaşmanın sağlandığı belirtiliyor. Viyana anlaşması Suriye için bir çözüm olabilir mi?

Bundan önce şunu belirteyim. Suriye aslında Ortadoğu’nun bir prototipi gibidir. Çok çelişkili ve şimdi de çok çatışmalı bir sahadır. Viyana toplantısı bütün bunlara ne kadar çözüm olur bilemiyorum. Ama bildiğim şudur ki demokratik bir Suriye için Kürtler dışında hiç kimsenin ciddi ya da esaslı bir projeye sahip olmadığıdır. Hal böyleyken ne kadar anlaştılar bilmiyorum. Fakat şu var, Suriye’nin en demokratik dinamik gücü Kürtlerdir. Daha doğrusu Rojava yani Suriye’nin kuzeyidir demek daha doğru olur. Bana göre Suriye’nin kalıcı bir çözüme kavuşması için demokratik bir Suriye şarttır. Hem tarihsel olarak hem toplumsal ve sosyolojik olarak Suriye’nin bir gerçekliği vardır. Özellikle Lazkiye ve İdlib bölgesinde Alevi topluluğu daha homojendir ve Alevi topluluğun yeni Suriye’de özgür, demokratik ve güvenceli bir yaşama kavuşması haklarıdır. Buna bir federasyon bölgesi demek yanlış değildir. Diğer tarafta Sünni Arapların da olduğun bir gerçekliktir. Sünni Araplar Şam, Halep arasında ağırlık homojen bir topluluktur.

Bu bölgenin de bir federasyon biçiminde örgütlenmesi doğrudur. Rojava’nın da içinde olduğu Suriye’nin kuzeyi de bir bölgedir. Buranın da üçüncü bir federasyon bölgesi olarak görülmesi hem Kürtler hem Asur Süryani halkı hem Türkmen hem de Ermeni topluluğu için böyle olmalıdır. Dolayısıyla üç federasyonlu demokratik federal bir Suriye bana göre en gerçekçi ve doğru olandır. Bu perspektifle gerçekleşmeyen bir proje ve anlaşma ne kadar kalıcı ve esaslı bir çözüm olur bilmiyorum. Sanıyorum anlaşma maddelerinden bir tanesi de yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Yeni anayasa belirttiğim kapsamda oluşursa Suriye gerçekten tüm halklar ve inanç toplulukları için özgür ve demokratik bir Suriye olur. Böyle bir Suriye’nin tüm Ortadoğu için örnek bir Suriye olacağı kesindir.

Rusya’nın Suriye’deki varlığı bir olgudur. ABD ve koalisyon güçlerinin Suriye’deki varlığı bir olgudur. Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle rejimin halen direnmeye çalıştığı bir olgudur. En önemlisi de Kürtlerin direnişi ve kazanımları yine Kürtlerin Demokratik Suriye perspektifi bir olgudur. Kesin olan şudur ki Rojava devriminin direnişi ve kazanımları esas alınmadan hakikate uygun demokratik bir çözüm olamaz. Bunun yanında AKP devletinin Kürt düşmanlığı sürdüğü gibi Cerablus üzerinde hesaplarının olduğu da bir gerçekliktir.

Sadece DAİŞ faşistlerine karşı direnmek yetmemektedir. Kaldı ki AKP’nin DAİŞ’i desteklediği ve biraz önce belirttiğimiz DAİŞ eliyle gerçekleşen katliamlar da birer olgudur. Şu saatten sonra sadece DAİŞ ve El Nusra’ya karşı direnmek yetmez veya sadece bu güçlerin tasfiye edilmesi de yetmez. Bununla birlikte önemli olan Suriye’deki tüm halkların, inanç toplulukların özgür ve demokratik bir Suriye’de birlikte nasıl yaşayacaklarıdır. Bu konuda Rojava’da katledilen mesafe Kürtlerin, Arapların, Asuri ve Süryani, Türkmen ve Ermeni halkların birlikte oluşturdukları idari yapılanma demokratik ve özgür yaşam yeni Suriye için çok önemli ve değerli bir örnektir. Bundan hareketle yeni Suriye’nin yapılandırılması tüm topluluklar, tüm halklar ve inançlar için en doğrusu ve en hakkaniyete uygun olanı olacaktır.