Cumartesi Anneleri, devletin katlettiği Canan için buluştu

Cumartesi Anneleri, 17 Ocak 1996 tarihinde gözaltına alındıktan sonra 21 Ocak’ta işkence görmüş ve kurşunlanmış bedeni köylüler tarafından bulunan iş insanı Abdullah Canan için buluştu.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin yargılanması talebiyle yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri'nin 773’üncü buluşmasının Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirilmesine yine engel olundu. Polis ablukasına rağmen Çukur Çeşme'de bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi binası önünde bir araya gelen kayıp yakınlarına, HDP milletvekilleri Oya Ersoy, Musa Piroğlu, CHP Milletvekilli Sezgin Tanrıkulu'nun yanı sıra çok sayıda demokratik kitle örgütü ve siyasi parti temsilcisi eşlik etti.

‘DEVLET ANLAYIŞI ADALETİ İMKANSIZLAŞTIRDI’
Gözaltında kayıplarının fotoğraflarının taşındığı eyleme, bu haftaki açıklamayı okuyan gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, Türkiye'deki mevcut devlet anlayışının bugüne kadar adalet temeline dayanan bir hukuk sistemin kurulmasını imkânsızlaştırdığını vurguladı. Bunun sonucunda yargı ve hukuk düzeni uygun işlemediği gibi tamamen siyasallaştığını söyleyen Ocak, o nedenle yargı faaliyetleri sırasında hukukun üstünlüğü ile devletin üstünlüğü karşı karşıya geldiğinde kazanan hep devlet olduğunu belirtti. Bunun en somut örneğinin de yargının gözaltı kayıp dosyaları yaklaşımı olduğunu kaydeden Ocak, “Bunları gözaltında kaybedilen evlatlarımızın yargı süreçlerine dayanarak söylüyor ve iddia ediyoruz; gözaltında kaybetmelerde yargısal verilerin analizini yapacak herkes söylediğimiz bu gerçeklerle yüz yüze gelecektir” dedi.

ÖNCE TEHDİT ETTİLER, SONRA KATLETTİLER

Ocak, 24 yıl önce gözaltında katledilen iş insanı Abdullah Canan için adalet isteyerek, Canan’ın hikâyesini şöyle anlattı:
“43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yurttaşlara karşı işlenen suçlar nedeniyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Abdullah Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran Yurdakul, onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri'ye gitmek üzere Yüksekova'daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze saklanmış halde köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüştü.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze saklanmış halde köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüştü.
Canan Ailesi Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan'ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı.
Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak 'Şubat 1996'da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm’ dedi.
Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı'nca soruşturma açıldı.Bu kişiler, Abdullah Canan'ı öldürmekle suçlandı.
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar ve Üsteğmen Bülent Yetiit hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.

AİHM MAKÛM ETTİ

İç hukuktan sonuç alamayan Canan Ailesi davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür tespitinde bulundu. Türkiye'nin hiç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi. Abdullah Canan'ı gözaltına alanlar, işkence ile sorgulayanlar, katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu'nda, AİHM kararında isimleri yazılıdır.”
Açıklamanın ardından söz alan Abdullah Canan’ın kızı Nuran Canan, babasını kaybettiğinde 14 yaşında olduğuna dikkat çekti. Canan, 24 yıldır babasını için adalet aradığını ve aramaya devam edeceğini vurguladı.

‘DAİŞ'LE AYNILAR'

Babasını ve birçok insanı katleden çetenin yaptıklarının DAİŞ'in yaptığı vahşetle aynı olduğunu vurgulayan Canan, “ Bunlar DAİŞ’in öğretmenleridir. Çünkü bunlar tıpkı DAİŞ gibi insanlığa karşı suç işlediler” dedi. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde tarafından verilen kararın da çelişkilerle dolu bir karar olduğunu kaydeden Canan, “Madem bu katil Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter Hürriyet tahdit suçunu işlediyseler babam nerede? Siz nasıl bu insanları beraat ettirdiniz? AİHM kararında bunları katillikleri teşhir oldu” diye tepki gösterdi.

‘SON NEFESİNDE KATİLİN YÜZÜNE TÜKÜRDÜN’

Canan, adalet gelene kadar mücadeleye devam edeceklerinin altını çizerek, babasına şöyle seslendi: “Ruhun şad oldun hey yiğit insan son nefesini verirken bile katilini yüzüne tükürme cesaretini gösterdin. Senin önünde saygı ile eğiliyorum."