Cumartesi Anneleri: AKP, Çiller-Ağar iş birliğinde!  

Edip Aksoy ve Orhan Cingöz'ün akıbetinin sorulduğu Cumartesi Anneleri'nin eyleminde, AKP'nin, Çiller ve Ağar gibi katillerle iş birliği yaptığı vurgulandı. 

Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 692’nci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) İstanbul milletvekilleri Hüda Kaya ile Musa Piroğlu, 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ve çok sayıda Cumartesi İnsanının katıldığı eylemde, 7 Haziran 1995 tarihinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ün akıbeti soruldu. 

‘AKP ESKİ KATİLLERLE İŞ BİRLİĞİNDE'

Eylemde ilk olarak konuşan HDP Milletvekili Musa Piroğlu, "Siyasal iktidarlar yıllardır kayıpların akıbetini bulmak yerine sorumluları gizlemeyi tercih etti ve tedbir aldı. Yeni siyasal iktidarlar ise Tansu Çiller ve Mehmet Ağar gibi katillerle iş birliği yürütüyor. Biz bunlara karşı mücadeleye devam edeceğiz" dedi.

KIZINDAN MEKTUP

Eylemde, 12 Eylül 1980 tarihinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hayrettin Eren’in ablası İkbal Eren de, 7 Haziran 1998'de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Edip Aksoy’un kızı Beritan Aksoy’un Amed'den gönderdiği mektubu okudu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi: “Ben Beritan Aksoy. 07 Haziran 1995 tarihinde daha 40 günlükken, gözaltında kaybedilen Edip Aksoy’un kızıyım. Ben babamı hiç görmedim ama ilk aşık olduğum, örnek aldığım erkektir. Babam, hayattaki tek kahramanımdır. Yaşamı boyunca yaptığı çalışmalar, vermiş olduğu mücadele, harcadığı emek her zaman bana yol gösterdi. Ben onun ölmüş olabilme ihtimaline hiçbir zaman inanamadım, hiçbir zaman kabul etmedim, edemem. O hayatımın her noktasında en gözde köşede. Ben 24 yıldır onunla yaşıyorum, onunla gülüyor, onunla ağlıyor, onunla birlikte mücadele ediyorum ve şundan da eminim 70 yaşına da gelsem bu böyle devam edecek. Peki babam nerede? ‘Öldürdük’ diyorlar, artık sebebini sorgulamıyorum çünkü verdiği mücadeleden, savunduğu ideolojiden korktular. Hesaba katmadıkları bir şeyler vardı. Her Edip'in bir Beritan'ı, her Orhan'ın bir Amed'i kalmıştı geride ve onların ayak izlerinden yürümeye devam edeceklerdi. Babamın yürüttüğü kutsal mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim ondan vazgeçmediğim gibi. Korkmaları gerekiyorsa ölülerimizden değil bizden korkmaları gerek. Çektiğimiz acılardan korkmaları gerek çünkü er ya da geç ben mutlaka babama ulaşacağım ve bedeni yoldaşım, mezarı sırdaşım olacak.”

Bu haftaki basın açıklamasını ise Cumartesi İnsanlarından Gönül Sonbahar okudu.

HİKÂYESİ

Edip Aksoy Lice’ye bağlı Zenge (Dolunay) köyünde yaşayan Edip Aksoy’un çevresinde tanık olduğu ihlalleri üyesi olduğu İHD’ye bildirdiği için güvenlik güçlerinin baskısıyla karşılaştığını hatırlatan Sonbahar,  Aksoy’un askerler tarafından 3 kez gözaltına alınıp ağır işkence gördüğünü söyledi. Sonbahar, “Güvenlik güçlerinin köyü terk etmeleri yönündeki baskıları sonucunda Aksoy Ailesi 1993 yılında, Diyarbakır’a göç etmek zorunda kaldı. 31 yaşındaki Aksoy 7 Haziran 1995 sabahında bebeğini öperek evden ayrıldı ve tütün satmak için Melikahmet’teki dükkânına gitti. Tütün ticareti yapan ve tütün almak için Diyarbakır’a gelen köylüsü 23 yaşındaki Orhan Cingöz’le buluştu. Birlikte saat 12.00 civarında Diyarbakır Dağkapı’daki Yeşilçınar Çay Bahçesi’ne gittiler. Burada arkadaşları ile birlikte oturup sohbet ederken çay bahçesinin önünde Beyaz Toros marka bir araç durdu. Araçtan inen sivil giyimli, silahlı ve telsizli üç kişi yanlarına geldi. Kendilerini polis olarak tanıtan bu kişiler Edip ve Orhan’ın kimliklerini aldıktan sonra ‘ifadenizi alacağız’ diyerek onları bölgede ölüm arabaları diye bilinen Beyaz Toros’a bindirerek götürdüler” dedi.

Aksoy ve Cingöz’ün gözaltına alındığına tanık olanlar olmasına rağmen gözaltına alındıklarının kabul edilmediğini belirten Sonbahar, kendilerinden bir daha haber alınmadığını söyledi. Sonbahar, şöyle devam etti: “Olaydan 10 yıl sonra JİTEM mensubu Abdulkadir Aygan basına da yansıyan ve kitaplaştırılan itiraflarında Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ün JİTEM tarafından sorgulandığını, sorguladıktan sonra infaz edilerek Silopi yolu üzerinde bir dere kenarına gömdüklerini söyledi. Bunun üzerine İHD, 06 Temmuz 2005 tarihinde Aygan’ın tarif ettiği yerde incelemelerde bulundu. Topladığı bilgilerle Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Savcılık Aygan’ın tarif ettiği yerde 2 kişiye ait cesedin belediye aracılığıyla Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldüğünü tespit etti. Aileler de soruşturma dosyasındaki cesetlere ait fotoğrafların Edip ve Orhan’a ait olabileceklerini beyan etti."

Savcılık kararı ile açılan mezardan çıkan dört kişiye ait kemiklerin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği bilgisini de veren Sonbahar,  Adli Tıp Kurumu’nun yaptığı DNA testinin sonucunda kemiklerin Aksoy ve Cingöz aileleriyle eşleşmediğini açıkladığını söyledi. Sonbahar, “Sara Aksoy ve Ayşe Cingöz’ün ‘oğullarımızı istiyoruz, onları kaybedenlerin yargılanmasını istiyoruz’ talebi bu güne kadar karşılıksız kaldı. Devlet, Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ün gözaltında kaybedilmesini önleyecek yasal, idari ve adli tedbirleri almadı. Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ü gözaltına alanlar, işkenceyle sorgulayıp infaz edenler ve gömenlerin isimleri bu suça kendisi de iştirak etmiş olan JİTEM mensubu tarafından açıklanmasına rağmen, adli makamlar maddi gerçeği açığa çıkartacak, adaleti sağlayacak etkinlikte bir soruşturma ve kovuşturma yürütmedi. Gözaltında kaybedilişlerinin 23. yılında Edip Aksoy ve Orhan Cingöz için adalet istiyoruz” diye konuştu.