Cudili Mazlum’un son hikayesi

Cudili Mazlum’un son hikayesi

Suratı asılmıştı, yeni yaktıðı sigarayı yere fırlattı. Yarılmış kaş izini göstererek, ‘o ölüm anına ait’ dedi. Sesinin tonu yarı buyurgan, yarı dostçaydı...

Esmer, gözleri hafifçe çekikti Mazlum’un. Yıpranmış bir yüzü vardı... Uzun ve çetrefilli bir yolculuk sonrası Şam’a ulaşmıştı. Botan’dan gelen bu genç militan 19’unda ya vardı ya yoktu. Ama daha yaşlı gösteriyordu.

Gece çökmüş, manzara yayılmış, genişlemişti sanki. Golan tepeleri karşımızda duruyordu. Uzaktan gelen Feyruz’un büyülü sesini dinliyorduk.

Şirhat’a ‘bu ses nereden geliyor’ dediðimde, ‘az ötede bir meyhane var’ dedi. Ama ben meyhaneyi deðil daha çok Mazlum’u merak ediyordum.

‘Neyi var bu Mazlum’un kimseyle pek konuşmuyor’ diye sorduðumda Şirhat, ‘Buraya gelene kadar çok çatışmadan geçti. Operasyonun ortasında kaldı. Ýçinde mezarları olan biri o’ dedi. Mazlum, biraz asi olan Bingöllü Şirhat dışında pek kimse ile konuşmazdı... Şirhat bana “Ýstersen Mazlum ile bir söyleşi ayarlayabilirim ama bu sana bir paket sigaraya mal olur” dedi.

Mazlum’un hikayesini, ‘o ölüm anı’nı öðrenmek istiyordum. Ama geçmişinin çok kurcalanmamasını isteyen bulanık bakışları vardı.

Sinirli sinirli üst üste sigara içiyordu Mazlum. Çizgileri şiddetli, hatta kara bir tutkuya göre biçimlenmiş bir yüzü vardı.

Bir şeyler söylemek ister gibiydi, bir an durakladı ve başladı anlatmaya…

“Temmuz ayıydı. Havanın çok sıcak ve sıkıcı olduðu bir gündü. Ýçime doðmuştu; o gece bir şeyler olacaktı. Saat sekizi geçiyordu. Her yanı boðucu bir sessizlik sarmıştı. Karanlık basmak üzereydi. Silahlı askerler köyümüzü bastılar. Daha önce kaç kez gelmişlerdi, ama bu kez baðırıp çaðırıyorlardı. Sayıları daha fazlaydı. Hava çok sıcaktı. Güneyden gelen toz bulutu altında erkekleri meydana topladılar. Uzaktan izliyordum olanları...”

Devamını anlatamadı Mazlum...

Yüzüme bakıp başından savdı beni...

Sustu...

Derin ve acı bir ifade vardı yüzünde...

Sayısız çatışmadan sað çıkmıştı Mazlum. Bazen yarı ölü gibi oluyordu... Sonra yine devam etti...

“Büyükbabam, Cudi’de Türk askerlerine karşı verilen isyan sırasında öldü. Siyah atı üstünde tek başına kalmıştı. Bir yaz günüydü, doðruca düşmanın üzerine yürüdü ve kurşunlarla delik deşik edildi.

Annem, babam ve kardeşim ise büyükbabam kadar şanslı deðildi. Yine bir yaz günüydü, uzun geceler sivrisineklerin vızıltılarının olduðu bir günde bombardımanda ölmüşlerdi…

Türk askerlerinin zulmünü gördüðümde üç ya da dört yaşımdaydım. Babam, bana Cudi’nin deðerinin büyülü ve karmaşık olduðunu anlatırdı.

Babamın isyancı eðilimi olduðu ve bunda başarılı olamadıðı için ben isyancı oldum. Ama onun bütün tavsiyelerine uydum. Müthiş bir belleði vardı. Cudi’nin bütün tarihini bilirdi... Cudi’ye baharın Güneyden geldiðini ondan öðrendim.

Cudi’de kelimelerin diðer bölgelerdeki Kürtlerde bulunmayan sıralanış tarzıyla çok güzel bir dil olduðunu söylerdi. Cudi’de, başka hiçbir dilde bulunmayan kelimelerimiz var. Bizde her şeyin bir adı var. Soranlar Sorani ile övünmekte haklılar, ama bu dili konuşmasını bilmezler. Onu, sanki bir yabancı dilmişçesine telaffuz ederler. Cudi’de konuştuðumuz dil farklıdır.

Büyükbabamın soylu bir öfkeyle dolmuş olduðunu düşünüyorum. Onun da bir kızını kaybettiði söylenirdi. Kızını bir daha asla görmemiş, bu yüzden askerlere karşı isyana kalkıştıðı söylenir.

Gerçek dehşet vericidir, derdi babam ve susardı anlatmazdı bu olayı… Yıllar sonra öðrendim gerçeði, Türk askerleri iðfal ettikten sonra öldürmüşlerdi kardeşini... Halam henüz 20’sini doldurmuş, çekici bir kadın. Uzun boylu, siyah saçları ve yeşil gözleri ile. Bizim oraların en güzel kızlarından biriydi.

Babam bir gün beni şehre götürmüştü. Çocuktum, şehirde her insanın farklı bir dili vardı. Şaşırmıştım, heyecanlanmıştım… Belki de bunun için birbirimizi anlamıyoruz diye düşündüm.

Cudililer bilgi insanlardır, hepsi soy kütüðünü bilir… Soy kütüðü de savaşlar ve şiddetle yüklü. Bir bakıma ben de atalarımın belleði durumundayım.

Babam bombardımanda ölmeseydi muhtemelen belleðinin aðırlıðı altında ezilerek ölürdü… Onları düşündüðümde, Cudi için savaşmak gerektiði aklıma gelir.

Hayaletlerle yaşamak korkunç bir şeydir. Şeytani bir düşmanımız var. Bize ‘kardeşiz biz’ diyorlar, ama üzerimizde dolaşan demir uçaklar bundan şüphe etmek için yeterli.

Benim ailemde ölüm her zaman korkunç olmuştur. Beni ölüm deðil, Cudi kaygılandırıyor. Benimle birlikte bir soy da kayboluyor. Ölüm her an gelebilir. Belki de ölüm sandıðın kadar kötü deðildir.”

Böyle dedi ve uykuya daldı Mazlum…

Şam’da geceleri radyodan Kuran dinleyen Mazlum ile yollarımız aynı idi ama farklı yönlere doðru yol aldık. 14 yıl önce karşılaştıðım bu genç militan bir yaz günü çıkan çatışmada hayatını kaybetti.