Çözüm süreci artık Roboskî'den geçiyor-Cahit Mervan

Şırnak halkının ezici çoğunluğunun oyu ile seçilen Ferhat Encü ve beraberindeki gazeteciler Roboskî'de Türk askerinin aleni olarak saldırısına uğradı. Dokunulmazlığı olan vekile askerler silah çekti. Şiddet uyguladı. Gazetecileri ise darp etti.

Şırnak halkının ezici çoğunluğunun oyu ile seçilen Ferhat Encü ve beraberindeki gazeteciler Roboskî'de Türk askerinin aleni olarak saldırısına uğradı. Dokunulmazlığı olan vekile askerler silah çekti. Şiddet uyguladı. Gazetecileri ise darp etti.

Encü açık kameralar önünde 'sen hainlerin vekilisin' denilerek ölümle tehdit edildi.

Belki de bir tesadüf sonucu infaz edilmekten kurtuldu.

Encü'ye yapılan bu saldırı Türk devletinin Roboskî şahsında Kürtlere karşı uyguladığı 'düşman hukukunun' en açık örneğidir.

Bundan daha açık ve çıplak bir düşmanlık olabilir mi?

19 yakınını 28 Aralık 2011 gecesi Türk savaş uçaklarının bombalaması sonucu kaybeden Ferhat Encü'ye karşı yapılan saldırı asla bir bireye yapılmış bir saldırı olarak görmemek gerekiyor. Saldırı Encü'nün şahsında bütün Kürtlere ve Kürdistan'a yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırı yeni bir Roboskî katliamı girişimidir. En azından katliamcılarının itirafıdır.

28 Aralık 2011 gecesi Türk savaş uçakları dört saat boyunca sınır ticareti yapan gruba Roboskî'de saldırı düzenlemiş, 34 Kürt gencini hunharca katletmişti. Bir kişi tesadüf sonucu bu katliamdan kurtulmuştu. Son saldırı bu katliamın devamıdır.

PLANLI BİR SALDIRI

Görüntülerde çok net anlaşılacağı gibi milletvekili Encü ve beraberindeki gazetecilere yapılan saldırı planlıdır. Bir anlık öfkenin sonucu değil, öngörülmüş planlı ve hedefi olan bir saldırıdır. Bu saldırı en son MGK toplantısının ne için yapıldığını da gösteriyor.  Bir taraftan gerilla alanlarına yönelik hava ve kara saldırısı, diğer taraftan sivil halka karşı düşman hukuku. Bu iki kere ikinin dört ettiği kadar açık ve nettir.  

Bir vekil askerlerce infaz edilmekten kıl payı kurtulmuş olmasına rağmen Türk Başbakanı, İçişleri Bakanı, Genelkurmay ve her konuda konuşan Türk Cumhurbaşkanı suskunlar. Sanki bu saldırı Türkiye'nin 'siyasi sınırları' içinde meydana gelmemiş gibi davranıyorlar. Sanki Roboskî deniz aşırı bir ülkede bulunuyor.

 'ENCÜ KENDİ KENDİSİNİ ÖLDÜRTMEK İSTEDİ'

Bu suskunluk aynı zamanda katliam girişimini onaylamak ve haberdar olmayı da içerir. Kamuoyu baskısı sonucu bazı açıklamalar yapmaları da mümkündür. Örneğin 'HDP'den büyük provokasyon', 'Askerimize saldırdılar.' Hatta 'Encü kendi kendisini öldürtmek istedi' gibi tamda AKP'nin yalan üretme merkezlerine yakışır cinsten bir takım açıklamalarda yapabilirler.

Bu bizi şaşırtmamalı. Çünkü bu adamların ar damarları çoktan patlamış durumda.

Ferhat Encü ve beraberindeki gazeteciler askerlerin silahlı saldırısına uğradığında Türk Başbakanı Ahmet Davutoğlu Van'da 'çözüm süreci mutlaka devam edecek' diyordu.

Bu kadarla kalsa sorun değil. Başbakan seçimlerde açıkça saldırıya uğrayan HDP'yi, saldırıları desteklemekle itham ediyor ve sözüm ona PKK'nin silah bırakmak için 2013 Mayıs'ında söz verdiğini söylüyordu.

Bilinmesinde yarar var. Kürt tarafı samimi bir şekilde İmralı görüşme ve müzakerelerinde ortaya çıkan 'Mutabakat Belgesi'nin ruhuna da, eylem planına ve yol haritasına hep sadık kaldı. Verdiği ne söz varsa tuttu. Atılması gereken adımları zamanından önce attı. Örneğin ateşkes ve gerilla güçlerinin sınır dışına çekilmesi gibi.

PKK SİLAH BIRAKACAĞIM SÖZÜ VERMEDİ

Verdiği sözü tutmayan Erdoğan ve adamlarıdır. Kaldı ki dünya âlemde biliyor ki, PKK hiç bir zaman 'silah bırakacağım' vaadinde bulunmadı. Böyle bir söz verilmedi.  Üzerinde uzlaşılan 'Mutabakat Belgesi'nin gereği yapılmış olsaydı PKK en son 'normalleşme aşamasında' Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleye tümden son verme kararı alacaktı.

 Ancak Türk hükümeti ve devleti çözüm sürecinin hiçbir aşmasına sadık kalmadılar. İşi yokuşa sürdüler. Zamana yayarak Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiye edebileceklerini düşündüler. Gelişmeler tam aksi yönde olunca, bu kez her zaman yaptıkları gibi yalan makinesini çalıştırmaya başladılar.

Bunu da şöyle yapıyorlar:

 Saldır. Vur. Öldür. Bomba koy, imha et.  Ancak suçu yine onlara yükle.

Yani bir taraftan düşman hukuku uyguluyorlar,  diğer taraftan bunu gizlemek için kamuoyunun büyük desteğini alan ve öz itibariyle Kürt sorununun çözümü ve kalıcı barışı öngören, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın başlattığı çözüm sürecinin arkasına gizleniyorlar.

Artık kimse bu numaraları yutmuyor.

7 Haziran'da AKP'nin Kürdistan'da uğradığı hezimet bunun en somut göstergesidir. Bu açık tabloya rağmen halen demagoji ve psikolojik savaş ile sonuç alabileceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar.

AKP rejimi iktidara geldiğinden beri, özelliklede 2009'dan buyana Kürtlere karşı yaptığı her türlü askeri ve siyasi soykırım girişimini perdelemek için inanılmaz bir çaba gösteriyor. Mutlaka bir başka adresi işaret ediyor. Erdoğan ve adamları sanki bu olup bitenlerden habersizlermiş gibi katliamları başkalarına havale ediyor. Geçmişte bu bazen Ergenekoncular, bazen de Gülenciler, bazen de 'dış güçler' oldu.

TÜRK MEDYASI YİNE KAFASINI KUMA GÖMDÜ

Ancak artık bugün şapka düştü. AKP'nin Kürtleri düşman gören 'hukuku' her yönüyle açığa çıktı. Bu nedenle en son Roboskî saldırısının gizlenecek ve örtünecek yanı kalmadı. Bir anlamda Erdoğan ve adamları suçüstü yakalandılar.

Encü ile birlikte muhabiri de saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesi hariç Türk basınından hiçbir gazete bu katliam girişimini birinci sayfasından vermedi. Türk medyası askerlerin dokunulmazlığı olan bir vekile karşı giriştikleri çirkef saldırıyı görmemiş, duymamış! Bu basın 28 Aralık 2011 gecesi gerçekleşen katliam karşısında da kafasını kuma gömmüştü.

Şırnak halkın ezici çoğunluğunun oyu ile seçilmiş bir vekile ve gazetecilere yapılan bu çirkef saldırıyı görmeyen AKP medyası, Kürtlere karşı yalan ve iftiralarına devam ediyor. Bununla bir sonuç alabileceklerini düşünüyor. Bu çaba dünde boşunaydı, bugünde boşunadır. Tek başına Roboskî bu yalan perdesini yırtıp attı.

Sonuç olarak Ahmet Davutoğlu veya bir başkası çözüm sürecinden bahsedecekse biraz dürüst ve inandırıcı olmalı.

Bir taraftan çözüm sürecini başlatan Öcalan'a tecrit uygula, gerilla alanlarına hava saldırısı yap ve HDP'li vekili öldürmekle tehdit et ve Rojava'da Kürtlere karşı DAİŞ çetelerini destekle, Dolmabahçe mutabakatını yok say,  diğer taraftan 'çözüm süreci devam' ediyor nakaratını tekrarla. Olmaz. Kimse bu duaya 'amin' demez.

Çözüm mü dediniz?

O zaman kaldır İmralı'daki tecridi ve dön yüzünü Roboskî'ye. Çözüm de ve barış da artık oradan geçiyor…