Çözüm süreci akamete uğrarsa Erdoğan biter - Cahit Mervan

Çözüm süreci akamete uğrarsa Erdoğan biter - Cahit Mervan

Gezi Direnişi ile ortaya çıkan ‘devrimci duruma’ rağmen, PKK gerilla güçlerini sınır dışına çekmeye devam ediyor.  Çekilmenin önümüzdeki birkaç haftada tamamlanması bekleniyor. PKK sadece geri çekilme meselesinde değil, çözüm sürecine ilişkin kendisine düşen ev ödevlerini eksiksiz ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde yapıyor. Yapmaya çalışıyor. Harıl harıl yeni sürece hazırlanıyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse PKK, attığı bu stratejik adımların ‘meyvelerini’ de topluyor.  Her şeyden önce PKK Kürdistan, Türkiye ve dünya kamuoyunda son derece güvenilir bir partner ve müzakereci olduğunu ispatladı. Meşru bir güç olarak kabul gördü. Dünya PKK’nin attığı son adımlar sayesinde penceresini Kürdistan’a açtı.  PKK’nin ‘terörist’ olduğu savı yerle bir olurken, Kürdistan’ın statü arayışı ise bütün merkezlerin şu veya bu şekilde gündemine girdi.

Çözüm süreci Kürt tarafının neredeyse tek taraflı attığı adımlarla yol alsa da, Türkiye’ye de kazandırdı. Savaşın son bulması, silahların susması Türkiye’yi görülmemiş şekilde rahatlattı. Bir anda Türkiye Irak, Suriye, İran, İsrail ve Lübnan gibi bölge devletlerinin dışında sorunlarını diyalog ve müzakere yöntemiyle ‘çözebilecek’ bir ülke konumuna yükseldi. ABD, AB başta olmak üzere dünyadan diyalog ve müzakere ile Kürt sorunun çözümüne destek geldi.      

İKİ FARKLI ANLAYIŞ

Şimdi durum başladığı noktada değil. Bir tarafta diyalog ve müzakere sürecini kararlıca ilerletmek, ‘negatif barış’ dönemini eşit ve demokratik bir çözüm ile kalıcı barışa dönüştürmek isteyen Kürdistan Özgürlük Hareketi ve lideri Öcalan var. Diğer tarafta ise ateşkes ve gerilla güçlerinin sınır dışına çıkmasıyla büyük oranda tamamlanan birinci aşamanın üzerine yatmak ve işi bir oldu-bittiye getirmek isteyen Türk hükümeti var.

İşte bu nedenle PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için başlattığı stratejik hamle, Türk tarafının basiretsizliği sonucu akamete uğramakla karşı karşıya. Öcalan’ın açıkladığı yol haritasına uygun adım atan PKK’nin aksine Erdoğan hükümeti işi yavaştan almaya ve sürüncemede bırakmaya çalışıyor. Ev ödevlerini yapmıyor. Üzerinde görüş birliği sağlanan mutabakat metnine uygun davranmıyor.

Dahası Kürdistan Özgürlük Hareketi yöneticilerinin, barış ve demokrasi güçlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, akil insanların, AB çevrelerinin özellikle gerilla güçlerinin sınır dışına çekilmeye başladıkları 8 Mayıs’tan sonra yaptıkları çağrı ve uyarılara Türk hükümeti duyu organlarını kapatıyor.  Hiç oralı olmuyor.

ERDOĞAN GÜVENİLİR MUHATAP OLDUĞUNU GÖSTERMELİ

Ancak zamanın daraldığını ve her türlü oyalamanın Türk hükümeti için bir felakete dönüşeceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok.  Türk tarafı, yani çözüm sürecini devlet adına yürüten ve siyasi tasarruf hakkını elinde bulunduran hükümet, başbakan ve ekibi tutarlı, güvenilir ve sözlerinin eri olduklarını en az PKK kadar göstermek ve ispatlamakla karşı karşıyalar. Eğer çözüm diye bir dertleri varsa.

Bir kez daha ilan olunur ki, gerilla güçlerinin sınır dışına çıkması ile birlikte her türlü bahane arama, kendini yere atma, oyalama ve demagoji dönemi kapanmıştır. Çözüm olacaksa, kalıcı barış olacaksa, bir daha asla ve asla silahlar konuşmayacaksa, demokrasi ve özgürlük olacaksa, Kürtlerin statüsü belirlenecekse hemen şimdi olmak zorundadır. Başka bir zaman değil.

Ancak AKP hükümeti basireti bağlanmış bir kamyon gibi yol alıyor. Tam da şimdi demokratik reformlara hız vereceğine, aksi istikamette yol almaya çalışıyor. Erdoğan gerilimi tırmandırarak sadece Gezi Direnişi ile ortaya çıkan krizi bir kaosa dönüştürmüyor, Türkiye’nin de geleceğini kökten etkileyecek çözüm sürecini de ciddi şekilde tehlikeye atıyor. 

Birçok kez hatırlatıldı. Bir kez daha hatırlatalım. ‘Zır cahil bir yazar takımı var’ diyen başdanışmandan tüm AKP hükümetinin üyelerine kadar herkes bilmeli ki, bu ülke aynı zamanda Kürt sorununa doğru ve hakça bir bakış açısına sahip olmadığı, işi sürüncemede bıraktığı ve ‘yaptım olmuyor’ diyerek tekrar tekrar güvenlikçi politikalara dönüş yaptığı için siyasi hayatı son bulan politikacılarla ünlüdür. 

Bu nedenle çözüm süreci dondurulur ve akamete uğrarsa Erdoğan ve arkadaşları da kaçınılmaz olarak bu son ile karşı karşıya kalacaklardır. İş bu kadarla kalsa yine iyi. Kürt sorunun çözümsüzlüğünden kaynaklı her gerilimin, akacak her damla kanın sorumlusu olacaklardır.  Ayrıca tarihin bencil iktidar çıkarları için halklar arası barışı tesis etmeyen, Kürtlerin kendi geleceğini özgürce belirleme hakkına saygı duymayan liderleri nasıl anacağını varın siz düşünün.   

OTURUP-KALKIN KÜRTLERE DUA EDİN

Bugün her zamankinden daha çok Türkiye’yi yönetenlerin şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekiyor. Çünkü durum çok kritik. İster istemez herkes pozisyonunu ortaya çıkan ‘devrimci duruma ‘göre tekrar gözden geçirecektir.

Şu an Kürtler sağduyulu davranıyor. Meşru ve haklı olan Gezi Direnişi’nin içinde yer alıyorlar. Bu direnişin daha çok özgürlük ve demokrasi talep eden bir harekete dönüşmesi için uğraşıyorlar. Direnişin, asla demokrasi ve özgürlüklerle alakası olmayan güçlerin at oynattıkları bir alana dönüşmemesi için yoğun bir çaba gösteriyorlar.

Aslında Gezi Direnişi ve sonrasında Kürt ve demokrasi güçlerinin sağduyulu ve ilkesel tutumları, onun meşru ve haklı bir zeminde kalmasına yol açtı. Erdoğan’ın bu konuda da Kürtlere, sol-demokratik güçlere yatıp kalkıp dua etmesi gerekiyor.

Kaldı ki Öcalan barış ve çözüm sürecini başlatmamış olsaydı, PKK ateşkes ilan edip, gerilla güçlerini sınır dışına çekmeye başlamamış olsaydı, yani Gezi Direnişi ülkenin ‘bir bölümünde’ savaş sürerken patlak vermiş olsaydı, emin olun Erdoğan şimdi o koltukta oturamazdı.

Ancak Öcalan’da, PKK’de Türk hükümetiyle üzerinde anlaşmaya varılan mutabakat metnine bağlılar. Onun gereğini yaptılar. Yapıyorlar. Ve hükümete Oslo sürecinde olduğu gibi masayı devirmemesi için mümkün olduğunca bahane bırakmıyorlar. Her şeyden önemlisi de bu kaos günlerinde dahi muhataplarını arkadan hançerlemiyorlar. Aklı bir karış havada olan bazılarının bu konudaki önerilerine ise kulak asmıyorlar. Böyle bir plan ve çaba içinde değiller.

Öte yandan Türk hükümetinin Kürt tarafının bu samimi ve güven verici duruşunu tam anladığı ve doğru okuduğu şüphe götürür.  Çözüm süreci başladığından bu yana Kürt kamuoyunun Türk hükümetine güveninde bir yükselme yok. Aksine bir azalma ve düşüş var.

Çünkü Kürtler bir bütün olarak AKP hükümetinin çözüm için attığı somut bir adımı görmüş, duymuş ve yaşamış değiller. Türk hükümetinin oyun tezgahladığını düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Gezi Direnişi sonrası AKP hükümetinin, özellikle de başbakan Erdoğan’ın tutumu sadece Kürtlerde değil, çözüm sürecine ilişkin herkeste ciddi kuşkuların oluşmasına yol açıyor. Örneğin gazeteci Cengiz Çandar  bu tutumu haklı bir şekilde ‘Barış Süreci’nin selameti bakımından hayra alamet değil’ diye yorumladı.

AKP İÇİN SON ŞANS

Öcalan İmralı’da o zor tecrit koşullarında barış ve çözüm için yeni hamleyi başlatırken, aslında yüzde elli ile iktidar olmuş, ama demokratikleşme ve reformlar konusunda ayak direten, eski statükocu anlayışı sürdürmeye çalışan Erdoğan ve yol arkadaşlarına tarihi bir fırsat sundu.

Gezi Direnişi ile bu fırsat ikiye katlandı. İlk kez demokrasi ve özgürlük konusunda ‘Batı’ bu kadar açıktan ve yürekten bir ses verdi. Kaldı ki bu kalkışmanın ekonomi üzerinde yıkıcı etkileri söz konusu. AKP iktidarı ilk kez Türkiye’yi sarsan ‘Kara Çarşamba’ olarak ta adlandırılan 2001 Şubat krizi gibi bir alt-üst oluşla karşı karşıya. Dışta ise, itibar dibe vurdu: Erdoğan’ın o ‘meşhur karizması’ hayli çizik aldı.

Hal böyle iken dahi Erdoğan ve ekibi hem Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm sürecini, hem de Gezi Direnişi ile ortaya çıkan daha fazla demokrasi ve özgürlük talebini doğru okuyamıyor.  Erdoğan bütün olup bitenleri paranoya düzeyinde kendisine karşı yapılmış bir komplo olarak değerlendiriyor.

Elbette ki Gezi Direnişi’nden nemalanmak isteyen, olayı KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun dediği gibi ‘o gitsin, ben geleyim’ türünden iktidar oyunlarına indirgemek isteyenler var. Erdoğan ve AKP ile hesaplaşmak isteyen, intikam peşinde koşan güçler de var.

Fakat sorunun özü bu değil. Esas sorun Türkiye’nin bir türlü istenilen düzeyde demokratik, çoğulcu, halkların haklarına saygı gösteren bir yapı oluşturamamasında yatıyor. 

Şimdi komplo teorileriyle yatıp kalkan, direnişin ardında ‘iç ve dış mihraklar’ arayan Türk başbakanı Tayyip Erdoğan bir konuda rahat olabilir; Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin hiçbir şekilde ulusalcı-milliyetçi ve demokrasi dışı güçlerle kol kola olması mümkün değildir. Onlarla birlik olup AKP’yi devirme diye bir derdi yoktur.  Öcalan’ın en son yaptığı açıklama bu konuda son derece nettir.

Bu böyledir diye Kürdistan Özgürlük Hareketi eli kolu bağlı oturacak değil. Bilinmelidir ki, Kürdistan Özgürlük Hareketi milyonların özgürlük ve demokrasi talebine kayıtsız kalamaz. Kalmıyor da. Bir taraftan çözüm sürecinin kazanımlarını koruma, onun akamete uğramasını önleme ve süreci ilerletme diye temel bir gündemi var;  diğer taraftan bu temel gündemi Gezi Direnişi ile ortaya çıkan demokrasi ve özgürlük talepleriyle buluşturma var.

Gezi Direnişi ve şimdi kapıya gelip dayanan ekonomik kriz, Erdoğan’ın iktidarını belki çökertmez, ama ciddi şekilde zayıflatır. Eğer çözüm süreci akamete uğrarsa,  Kürdistan ayaklanırsa işte o zaman işin rengi, varacağı yer ve sonuçları çok değişik olur.

Erdoğan’ın bu olasılığı soğukkanlı bir şekilde düşünmesinde sayısız fayda var.