'Cevabımız daha çok mücadele'

Bakur belgeseli hakkında açılan davanın sonucu için bir araya gelen yönetmenler, siyasetçiler, sinemacılar ve insan hakları aktivistleri devletin mesajına karşı daha çok mücadele dedi.

Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun birlikte çektiği Bakûr Belgeseli hakkında Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın sonucu 18 Temmuz’da açıklandı. Mahkeme iki yönetmene propagandadan şimdiye kadar alınmış en yüksek olan, 4’er yıl 6’şar ay cezayı verdi. Açıklanan karar üzerine avukatlar ve yönetmenler basın açıklaması yapacaklarını duyurdu. Fakat ilk olarak Beyoğlu Sineması’nda yapılacak açıklama, polisin sinema müdürüne yaptığı fiili baskı yüzünden aynı gün başka yere taşınmak zorunda kaldı.

Cumartesi Anneleri, HDP’den Saruhan Oluç, CHP’den Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker, Canan Kaftancıoğlu, İHD yöneticileri, Şebnem Korur Fincancı ve daha birçok sinemacı ile insan hakları aktivistinin katıldığı toplantı Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

KARAR DÜŞMAN HUKUKU ÇERÇEVESİNDEDİR

Nur Sürer’in okuduğu basın açıklamasında, 2013 yılında, barış ve çözüm süreci devam ederken çekilen Bakûr (Kuzey) Belgeseli’nin Türkiye sınırları içindeki PKK kamplarını görüntüleyerek, örgütün Türkiye çekilme sürecine tanıklık ettiği belirtilerek şu ifadelere yer verildi: “Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Bakûr belgeselinin yönetmenlerine verdiği hapis cezası kararı bir ilk değildir. Şubat 2019’da aynı mahkeme, Nû Jîn (Yeni Yaşam) belgeselinin yönetmeni Veysi Altay’ı yine “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırmış, aynı davada Batman Yılmaz Güney Sineması yöneticisi Dicle Anter’e de aynı suçlamayla 2 yıl 1 ay hapis cezası vermişti. Bakûr belgeseli davasında ise hapis cezaları daha da arttırılarak 4 buçuk yıl olmuş ve bu Türkiye sineması tarihine ikinci bir kara leke olarak geçmiştir.

Çözüm sürecinin devam ettiği 2013 yılında çekimlerine başlanan ve 2015 yılından bu yana, yani 4 yıldır on binlerce seyirciyle buluşan Bakûr belgeseli, şiddeti teşvik etmeyen, terör eylemlerini haklı göstermeyen ve nefret yerine barış duygusunun oluşmasını sağlamayı amaçlayan bir sanat eseridir. Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bu düşman ceza hukuku kararı, hem filmin yönetmenlerinin sanatsal ifade özgürlüğünü hiçe saymaktadır, hem de Türkiye’de üretimde bulunan tüm sinemacılara yönelik doğrudan bir ifade özgürlüğü ihlali ve tehdit niteliğindedir.”

 

O DÖNEM SUÇ SAYILMADI ŞİMDİ OLDU

Açıklama sonrası kararı ve süreci ANF’ye değerlendiren belgeselin yönetmenlerinden Ertuğrul Mavioğlu, PKK’nin geri çekilme sürecinde, şartların belgeselciler olarak Çayan Demirel ve kendisine sahaya girme imkânı sunduğunu belirtti ve şunları söyledi: “O süreçte şartlar bize kamplara girme imkânı sağladı. Dersim, Amed ile Botan kamplarında çeşitli çekimler yaptık ve Bakûr ortaya çıktı. Belgeselin çekim sürecinde başımıza herhangi bir şey gelmedi. Üzerimize bombalar yağmadı, operasyonlar yaşanmadı. Aradan iki yık geçti, belgesel bitti ama süreç birden bire değişti ülkede. O değişince daha önce suç sayılmayan birçok şey suç haline dönüştü. Zaten Türkiye her zaman böyle bir ülkeydi, bir takım yasalar insanları susturmak ya da derdest etmek için rafta bekletilir, gerektiği zaman oraya kaldırılır ya da indirilir.”

 

ÖKSÜRSENİZ TERÖR PROPAGANDASI

Öksürseniz terör örgütü propagandası denilebilecek yasalar var bu ülkede diyen Mavioğlu mahkemelerin da bu kararları verebilmek için araç olduğunu ifade etti: “Buna uygun olarak proje mahkemeler oluşturuldu. O yüzden bu tarz kararlar çıkıyor her zaman. 4 yıl, 6 ay propagandada cezası fazla deniliyor ama Türkiye’de çok fazla insan politik sebeplerle cezaevinde, hakkında soruşturma açılmış, arama kararı çıkarılmış. Birçok insan ülkeyi terk etmek zorunda kalmış durumda ki o yüzden burada Bakûr’a verilen cezayı bu toplamın dışına oturtturamıyorum. Bunu dışında her şey ayrıntı bence. Evet, savunma hakkımız almadılar ama alsalardı ne değişecekti ki. İlk duruşmadan itibaren cezayı kestikleri belli. 2 yılın üstünden vermeyi kafalarına koymuşlar ki hükmün geriye bırakılmasını isteyip istememe sorusu ile bile karşılaşmadık. Bu baştan önyargılı bir adalet sistemini işaret ediyor. Sadece bize en ağır cezayı vermek için sergiledikleri mahkeme tiyatrosu gerçeğini hiç bu kadar net gösteremezlerdi. Boş mahkeme salonuna karar hükmü okuyarak bunu kanıtladılar.”


ÖRGÜTLÜ OLMAK ZORUNDAYIZ

Yönetmen Mavioğlu, Bakûr’un bu anlamda tek olmadığını da vurguladı: “Türkiye’de adalet yok diye bu sadece Bakûr için ses çıkaracağımız anlamına gelmiyor. Aksine Türkiye’de insanın insan olmasının en temel göstergesi ifade özgürlüğünün olmadığı gerçeğini haykıracağız. Bizim bu anlamda ifademizi eksiltmemek, korkutmak istiyorlarsa korkmamak, yıldırmak istiyorlarsa yılmamak; insanlık, barış, eşitlik mücadele hattını ortaya koymamız durumundayız. Bu çerçevede örgütlü olmak zorundayız. Çünkü bu ülke haksızlıklar ülkesi. Bunlar yaşanmasaydı ve beraat etseydik çok mu güzel bir ülkede yaşıyor olacaktık.”

 

ÇOK GÜZEL BİR DAYANIŞMA OLDU

ANF’ye konuşan belgeselin yapımcısı Ayşe Çetinbaş ise kendilerine bir mesaj verildiğini, cevaplarının daha çok mücadele ve örgütlenmek olduğunu dile getirdi: “Kararı akşama doğru öğrendik, açıkçası bunu şaşkınlıkla karşıladık, ne savunmalar yapılmıştı ne de biz oradaydık ve de adli tatile bir gün kalmıştı. İfada özgürlüğüne en yüksek cezanın verilmiş olması elbette çok sert bir mesaj. Evet, mesajlarını aldık ama aynen mücadelemize devam edeceğiz. Bugün burada çok güzel bir kalabalık vardı. Yaz günü, son dakika karar verilmiş ve hatta yeri değişmiş basın açıklamasına belki insanlar gelmez diye düşündük ama güzel bir dayanışma yaşandı, çok duygulandım. İnsanları yanımızda hissetmek çok güzel. Bu mesaja cevabımızı daha fazla örgütlenerek vereceğiz.”

 

ÜLKEDE KÜRT DEMEK YASAK

Belgesele destek olmak için gelen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise karara ilişkin sorduğumuz düşüncelerini şöyle anlattı: “2015 sokağa çıkma yasaklarından beri Kürtlerle ilişkili her durum suç olarak tanımlanmış durumda. O yüzden Kürtlere ilişkin bir söz söylemeye çalışan, hakikati dillendirenler her durumda inanılmaz soruşturma ve davalarla karşı karşıya kaldı. HDP’nin eski eş başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri cezaevinde. Bu bir bütün yani elbette ifade özgürlüğüne bir saldırı var ama temel olarak Kürt demek yasak bu ülkede. Güney Kürdistan bölgesinden kendi bayraklarıyla gelen insanlar linç edilip bir de üstüne bizim yargımız tarafından yargılanıp sınır dışı edildi. Kürtlüğü yok etmek üzerine bir programla karşı karşıyayız. Ama Kürtler de biz varız demeye devam ediyor. Biz Kürtlerle aynı topalakların yurttaşı olmaktan gurur duyuyoruz ve de taşın altına birlikte elimizi sokup o taşı el birli ile kaldıracağız.”