Buyurun, Erdoğan’dan hesap sorun…- Erdal Er
Sadece önümüzdeki günlerde değil, geçmişte de kamu düzenini bozan isimlerin başında Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan geliyor....
Sadece önümüzdeki günlerde değil, geçmişte de kamu düzenini bozan isimlerin başında Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan geliyor....
“Önümüzdeki dönemde kamu düzenini tehdit eden kim olursa olsun gereken adım atılacak. Herhangi bir şekilde bu vatanın huzurunu bozmak isteyenler çıkarsa onların karşısında tedbir alacağız. Vatandaşlarımızın huzurunun bozulmamasına izin vermeyeceğiz” sözlerinin sahibi iktidardan düşmüş geçici AKP Hükümeti’nin Başbakanı Ahmet Davutoğlu.
7 Temmuz günü Van'ın Tuşba ilçesinde düzenlenen iftar programında bu sözleri sarf etti.
Davutoğlu, konuşmasının devamında ise çözüm sürecinin kararlılıkla devam edeceğini tekrarladı ve ekledi:
“Bundan sonra çözüm süreci söz konusu olacaksa, milli birlik ve kardeşlik söz konusu olacaksa, 2013 Mayıs'ın da verilen sözler yerine getirilmek durumundadır."
İlkinden başlayalım:
Davutoğlu ile “kamu güvenliği” konusunda aynı şeyi anladığımızı sanmıyorum ancak evrensel hukuk normlarından yola çıkarak aynı şeyi anladığımızı varsayalım.
Kamu düzeni ve güvenliği; demokrasi, hukuk, anayasa, özgürlük, eşit yurttaşlık, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaksa o zaman sorun yok, hep birlikte koruyalım. Ancak kamu güvenliği devletin, hükümetin, Cumhurbaşkanı’nın güvenliği ve üstün çıkarlarıysa sorun var.
Öncelikle, “kim olursa olsun” cümlesi beylik bir laf değilse buradan başlayalım.
Sadece önümüzdeki günlerde değil, geçmişte de kamu düzenini bozan isimlerin başında Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan geliyor.
Evvela hukuku yok sayarak, hali hazırda birçok sorunun sebebi olan anayasayı rafa kaldırarak, etnik ve inanç grupları arasında nefreti körükleyerek, parlamento iradesini tanımayarak, yolsuzluk yaparak ve HDP’yi hedef göstererek kamu düzenini bozuyor.
“Kürt sorunu yok” diyerek, “Alevileri yuhalatarak”, “Bana da af edersiniz çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu" ve "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” diyerek bozuyor.
DAİŞ, El Nusra gibi grupları destekleyerek, Suriye ve Rojava’da insanlık suçu işleyerek bozuyor.
Liste uzun…
Sözün özü…
Yukarda özetini yaptıklarımız doğru olduğuna göre; Erdoğan hakkında kamu davası açılması gerekmez mi?
Davutoğlu, Amed katliamını, Bingöl’deki infazı, Roboski’ye saldırıları kamu güvenliğini tehdit kapsamında görmüyor mu?
Görüyorsa, Davutoğlu’na düşen “gerekli olan adımı” atması ve “vatanın, vatandaşların huzurunu” yüksek düzeyde “bozan” Erdoğan’a karşı tedbir alması ve hesap sormasıdır.
Aksi durumda komiklik yapıp ikide bir kamu düzeninin bozulmasından HDP’yi sorumlu tutup “şöyle asarız”, “böyle keseriz” demek kasap dükkanında kediye bağıran çırağın hikayesine benzer.
Gelelim süreç meselesine;
Diyor ki;
“Bundan sonra çözüm süreci söz konusu olacaksa, milli birlik ve kardeşlik söz konusu olacaksa, 2013 Mayıs'ın da verilen sözler yerine getirilmek durumundadır"
Tamam…
2013 Mayıs ayında değil, 2012’in sonu ile 2013 Newroz’u arasında nasıl bir yol haritası çıkartılmıştı.
Bütün bu süreçleri Medya Savunma Alanları’nda izleyen bir gazeteci olarak tanıklığımı hatırlatayım.
2013 yılının Mart ayında KCK yetkililerinin de devlet yetkililerinin de açıkladığı şuydu:
Çözüm süreci üç aşamada tamamlanacaktı.
Sürecin birinci aşamasında ağırlıklı olarak KCK adım atacaktı, hükümet ise yol temizliği yapacaktı.
İkinci aşamada ise hükümet adım atacak yasal ve anayasal düzenlemeler yapacaktı.
“Normalleşme” adı verilen 2013 yılının son baharında tamamlanması planlanan üçüncü aşamada ise taraflar karşılıklı adımlar atıp süreci tamamlayacaklardı.
Ancak olmadı.
Peki, ne oldu?
Ocak, Şubat, Mart aylarında İmralı, Ankara ve Kandil hattında yaşanan trafik somut adımlara dönüştü. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine HPG elinde esir tuttuğu 8 askeri Mart ayının ikinci haftasında serbest bırakarak, ilk adımı atıldı.
21 Mart 2013 Newrozu'nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ‚ “silahlar sussun, fikirler konuşsun” açıklamasıyla, yeni bir dönemin başladığını resmen ilan etti.
Bu tarihi adımla birlikte KCK, 23 Mart 2013 tarihinde ateşkes ilan ettiğini açıkladı.
Dönemin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan 25 Nisan tarihinde Kandil’de düzenlediği basın toplantısında Ortadoğu halklarının geleceğine etki yapacak tarihi açıklamalarda bulundu.
Karayılan, gerillaların 8 Mayıs 2013 tarihinden itibaren Kuzey Kürdistan’dan Güney Kürdistan’a geri çekileceğini açıkladı. 14 Mayıs 2013 tarihinde ise ilk gerilla grubu Kuzey’den Güney Kürdistan’ın Metina alanına giriş yaptı. İlk grubu başka gerilla grupları izledi.
Peki, AKP hükümeti ne yaptı, ne yapmadı?
Hükümet beklenen adımları atmadığı gibi süreci zora sokarak, provokasyonlara açık hale getirecek adımlar attı. Predatörler Medya Savunma Alanları üzerinden hiç gitmedi. Zaman zaman savaş uçakları alan üzerinde alçak uçuş yaptı ve 2015 Haziran ayında bombardıman yaptı. Askeri faaliyetlerini durdurmadı. Kürdistan’da kalekol ve güvenlik amaçlı barajların yapımına son vermedi. Siyasi soykırım operasyonlarına devam etti. Rojava’da Kürtlere karşı vekâlet savaşı sürdürdü.
Söz verildiği gibi yol temizliğini yapmadı, yasal ve anayasal adımlar atmadı. Hasta tutsaklar bile serbest bırakılmadı ve ölüme terk edildi. Çözüm sürecine ilişkin parlamento rol üstlenmedi.
Hükümet, sadece bir yıl gecikmeyle Meclis Genel Kurulu'nda yapılan görüşmelerin ardından "Çerçeve Yasa" olarak adlandırılan"Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı" kabul edildi.
Burada da yetkinin kullanılmasını parlamentoya değil, Bakanlar Kurulu’na verdi.
AKP hükümetinin meseleyi “terör” olarak tanımlaması sorunu çözmek istemekten çok, siyasi hedefleri için kullanmak istediğinin kanıtıydı.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur”, “Dolmabahçe mutabakatına karşıyım” sözü orta yerde dururken, Davutoğlu’nun; “2013 Mayıs'ın da verilen sözler yerine getirilsin, yoksa olmaz’’ demesi ciddiyetle de, adapla da bağdaşmıyor.
Davutoğlu, madem verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyorsa o zaman öncelikle kendisinin verdiği sözleri, Dolmabahçe Mutabakatı’nın gereklerinin yerine getirilmesi gerekmez mi?
Bırakın başbakanlığı akademik kariyer yapan ve profesör ünvanı alan Ahmet Davutoğlu’nun Kürt sorununun silah sorunu olmadığı, bir sonuç olduğunu bilmesi, değilse de öğrenmesi lazım.
Davutoğlu, PKK’ye, HDP’ye “silah bırak” çağrısı yapacağına, kendisini başbakan görüyorsa Erdoğan’a “dur” demesi ve müzakereleri başlatması daha yerinde olur.